Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının Ankara’daki zor günlerinde Kurtuluş Savaşımızın unutulmaz müftüsü Hoca Rıfat Efendi’nin yardımları..
Gazi Paşa’nın yakın dostlarından Mazhar Müfit Kansu’nun anılarında anlattığı bir olay:
“Ekmekçiye bile verecek paramız kalmamıştı. Mustafa Kemal Paşa ile bu ciheti görüşürken bulduğum çareleri eskisi gibi kabul etmedi ve yarı geceye kadar hep düşündük ise de para tedariki hususunda bir karar ve neticeye vasıl olamadık.
Çünkü bankalardan ve müessesattan ödünç bile olsa para almayı Paşa'ya bir türlü kabul ettiremedim. Ne yapacaktık? Benim bir kürküm vardı; Erzurumlu Nafiz Bey'e müracaatla sattırılmasını rica ettim. Nafiz Bey: "Kânunusani içindeyiz, ne giyeceksin?" diye satmamakta ısrar ettiyse de bu ısrar, ne olursa olsun, kulağıma giremezdi. Aç mı kalacaktık? Nihayet onu da sattık. Kimsede satılacak bir şey kalmadı. Paşa ile bu hususta bir çare bulamayarak: "Hele bakalım sabah olsun, yine düşünürüz" sözü ile odalarımıza çekildik. Ankara'ya geldiğimiz zaman hemen bir hafta kadar bizi Belediye iaşe etti. Fakat bu aylarca devam edemezdi. Velhasıl çaresizlik içinde veyahut para bulmak kabil iken Paşa'nın, bu bulunan çarelere bir türlü muvafakat etmemesi yüzünden muzdarip bir halde idik.. Sabah oldu. Gece düşünmekten uyuyamamış olduğumdan, yatağımda istirahat halinde iken kapı vuruldu.
İçeriye giren zat Müftü efendinin geldiğini söyledi. Eyvah, şimdi Müftü efendiye kahve ısmarlamak lazım, kahve var amma şeker yok, benim iki parça şekerim var, onu da masanın gözünde saklamışım, ya şekerli kahve isterse... Ya sigara da vermek lazım gelirse... Çünkü şeker çok pahalı idi. Herkes şekerini kendi tedarik edecek, emri verilmişti. Ne ile tedarik edecekti, kimde para vardı ki?.
- Paşa'ya haber veriniz, dedim.
- Paşa size gönderdi, Paşa ile görüştüler.
- Peki, buyursunlar.
Müftü efendi (Diyanet İşleri Reisi iken vefat eden muhterem Rıfat Efendi) odama girdi. Ortadaki yuvarlak ve küçük masanın kenarında bir iskemleye oturdu.
- Müftü efendi, zannıma göre kahve içmezsiniz, değil mi ?
- Evet, içmem.
- Sigara?
- Onu da kullanmam.
Hâlbuki Müftü Efendi kahve içerdi, fakat biz buna meydan vermemek için sualde bulunduk. Müftü efendi derhal vaziyeti anladı ve "içmem" dedi. Tebessüm ederek:
- Sizin biraz sıkıntıda olduğunuzu öğrendik, az olsa da yardımda bulunmayı vazife bildik.
- Bundan bir şey anlayamadım. (Yatağımın karşısında duran küçük kasayı göstererek) Paramız var, dedim. Hâlbuki kasa mevcudu 48 kuruştan ibaretti.Müftü Efendi bu sözümü dinlemedi bile. Geldi, cübbesinin altından bir torba çıkardı. İçindeki kâğıt paraları saymaya hazır bulunuyordu.
- Müftü efendi, teşekkür ederiz amma, evvela Paşa ile bu hususta bir görüşseniz iyi olur.
- Görüştüm, kasa Mazhar Müfit Bey'dedir, ona veriniz! Dedi.
- Pek ala.
Müftü efendi birer, birer saymaya ve masanın üzerine koymaya başladı. Yüz, iki yüz, beş yüzü geçti, nihayet tamam bin lira (kâğıt para) saydı. Ben de yataktan kalkarak paraları aldım ve kasaya koydum.
Bunun üzerine emirberi çağırdım ve iki şekeri verdim: "Bize birer kahve pişir!" emrini verdim. Müftü zaten vaziyeti anlamış olduğundan güldü. Ve: "Şeker pahalı, hesap lazım, size de gelen giden çok, başa çıkmaz, değil mi ?" diye latifeleşti. Kahveler içildi. Muhterem Müftü çıktı, gitti. Ben de paranın miktarını derhal Mustafa Kemal Paşa'ya haber vermek üzere odamdan çıktım.
Paşa'yı odasının kapısı önünde bir habere intizar eder vaziyette gördüm. Bana: "Ne kadar? Dedi. "Bin" dedim.
Odasına girdik,
- Gördün mü, akşam ne kadar sıkılmıştık. Bu hatıra gelir miydi.. Allah bize yardım ediyor, dedi. Ben de:
- Evet, kul sıkılmayınca Hızır yetişmez, dedim.
- Şimdi Hızır’ı filan bırak bakalım. Masraf ve varidatı tanzim et.
- Her şeyden evvel bugün öğle yemeğinde size bir ziyafet çekeceğim. Çoktan beridir et gördüğümüz yok. Şimdi emir verip on kıyye pirzola aldıracağım. Ancak yeter. Bir de irmik helvası...
Mustafa Kemal Paşa - İsrafa başlamayalım.
- Bir defaya mahsus.. Yarın yine çorba ve bulgur pilavına avdet ederiz.
Gülüştük. Ben icap edenlere para ile emir verdim. Müftü efendinin getirdiği bu parayı memleketin eşrafı aralarında toplamışlar; bizim parasız kaldığımızı anlamışlar, Müftü efendi ile göndermişler. Cümlesine teşekkürlerde bulunduk. Müftü efendiyi Mustafa Kemal Paşa çok severdi. Böyle para için değil.. İstanbul'un hurucu alessultan fetvasıyla idamımıza hüküm verdiği zaman bunu cerh ve reddeden bir fetvayı Müftü Efendi de topladığı ulema ile müzakere ederek vermişti. Paşa da, Rıfat Efendi'ye, Diyanet İşleri Reisi iken her hafta yaver gönderir, bir arzusu olup olmadığını sordururdu; resmi otomobili yok iken bir otomobil tahsis ettirmişti. Mücadele-i Milliyete büyük hizmeti sebk eden Rıfat Efendi'yi burada rahmetle yad ederim.”
(Mazhar Müfit Kansu, Erzurum'dan Ölümüne Kadar Atatürk'le Beraber 2, TTK 1986, s. 506-508)