Cahil Hoca

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 08 Tem 2016 08:00:21
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.

Jacques Rancière'nin  Cahil Hoca - Zihinsel Özgürleşme Üstüne Beş Ders isimli eserinden alıntılar :
Özgürleştirici ve Maymunu Bölümü hakkında :

Bu bölümden aldığım dersi şu cümleyle özetlemek istiyorum :
- Bütün, parçaların toplamından ibaret değildir. Parçalar için doğru olan, bütün için doğru olmayabilir / olmaz.

Açıklamanın aslında tembelliğe sevk eden bir çalışma olduğunu biliyoruz.
Eşitsizliği getirmek yeter ona, o da kolayca yapılır. En temel hiyerarşi iyi ile kötü'nünkidir.
Bunu açıklamaya yarayacak en basit mantıksal ilişki önce ve sonra ilişkisidir.
İyi, kötü, önce ve sonra, işte bu dört unsurla bütün açıklamaların matrisini elde ederiz.
Önceden daha iyiydi, der birileri: Yasa koyucu veya Tanrı işleri ayarlamıştı; insanlar yalın ve mutluydu; babacan önderlere itaat edilirdi; ataların inancına saygı gösterilirdi, işler gayet güzel paylaştırılmıştı, gönüller de birdi.
Şimdi kelimelerin anlamları bozuluyor, ayrımlar bulanıyor, mertebeler birbirine karışıyor ve küçüklere şefkat büyüklere saygıyla birlikte kaybolup gidiyor.
Öyleyse haydi, ayrımlarımızda bizi iyinin temel ilkesine bağlayan şeyi korumaya veya canlandırmaya çalışalım.
Mutluluk yarının işidir, der öbürleri: İnsan türü hayal gücünün kapris ve korkularına teslim olmuş bir çocuk gibiydi, bilgisiz bakıcıların masallarıyla büyümüş, zorbaların kaba kuvvetine ve din adamlarının batıl inançlarına boyun eğmişti.
Şimdi kafalar aydınlanıyor, adetler uygarlaşıyor, sanayi faydalarını yaygınlaştırıyor, insanlar haklarını biliyor, bilimlerin yardımıyla da öğretim onlara görevlerini bildirecektir.
Toplumsal mertebeleri belirlemesi gereken şey artık kapasitedir. Kapasiteyi ortaya çıkaracak ve geliştirecek olan da öğretimdir.
...
İyi niyet o zaman tehlikeli bir etkene dönüşebilir. Eski Yöntem ne istediğini bilir: Aptallaştırma! Ve o doğrultuda çalışır.
İlericiler ise kafaları özgürleştirmek ve halkın kapasitelerini geliştirmek isterler.
Ama önerdikleri şey, açıklamaları kusursuzlaştırarak aptallaştırmayı kusursuzlaştırmaktır.

...
Herkes bunun için el birliği etmişti, özellikle de cumhuriyeti ve halkın mutluluğunu daha çok isteyenler.
Cumhuriyetçilerin ilkesi halkın egemenliğidir, ama bilirler ki egemen halk maddi çıkarlarını savunmaktan başka bir şey düşünmeyen cahil güruhla özdeşleşemez.
Yine bilirler ki cumhuriyet hak ve görevlerin eşitliği demektir, ama zekaların eşitliğini buyuramaz. Geri kalmış bir köylünün zekası ile cumhuriyetçi önderinki bir olamaz, öyle değil mi?
Kimileri bu kaçınılmaz eşitsizliğin, doğanın tükenmez zenginliğine katkıda bulunan yaprakların sonsuz çeşitliliği gibi, toplumsal çeşitliliğe katkıda bulunduğunu düşünür.
Tek gereken daha düşük zekanın haklarını ve özellikle görevlerini anlamasına engel olmamaktır.
Kimileriyse baskı ve karanlıkla geçen yüzyılların neden olduğu bu kusuru zamanın yavaş yavaş, aşamalı olarak hafifleteceğini düşünür.
İkisi için de eşitlik -ölümcül olmayan, iyi eşitlik- davası aynı önkoşula sahiptir:  halkın tahsil görmesi, yani cahillere bilginlerin ders vermesi, bencilce maddi kaygılara gömülmüşlere fedakar kişilerin, kendi tikelliklerine sıkışıp kalmış bireylere kamusal aklın ve kudretin evrenselliğinin ders vermesi.
Buna kamusal öğretim / maarif (instruction publique) deniyordu, egemen halk kavramını temsil edenlerin ampirik halk için hazırladığı öğretim programıydı bu.
Kamusal Öğretim ilerlemenin dünyevi koluydu, eşitsizliği aşamalı olarak eşitlemenin yoluydu, yani eşitliği belirsiz bir süre için eşitsizleştirmenin.
Her şey hep bir ilkenin etrafında döner: zekaların eşitsizliği. Bu ilke kabul edildi mi mantık icabı bundan çıkarılacak bir tek sonuç vardır: ZEKİ KASTIN APTALLAR YIĞININI YÖNETMESİ.

Cumhuriyetçiler ve bütün samimi ilerleme insanları kalpleriyle bu sonuca isyan ederler. İlkeyi kabul edip sonucu reddetmek için uğraşır dururlar.
...
Eşitsizliğe duyulan kurumlaşmış, ete kemiğe bürünmüş inancı yıkabilecek kadar güçlü tek şey rastlantıdır.
Bir hiç yeter yine de.
Halkın dostlarının kısa bir an için dikkatlerini bu hareket noktasına, çok basit ve çok eski bir metafizik aksiyomla özetlenen şu temel ilkeye vermeleri yeter:  Bütünün doğası parçalarınkiyle aynı olamaz.
...
Bireyler gerçek varlıklardır, toplumsa bir kurmaca. Eşitliğin kurmaca varlıklar değil gerçek varlıklar için bir değeri vardır.
Eşitsiz bir toplumda eşit insanlar olmayı öğrenmek yeter. Özgürleşmek işte bu anlama gelir.
Ama bu çok basit şey anlaşılması en zor şeydir - özellikle de "ilerleme" denen yeni açıklama, eşitlikle zıddını çözülmez biçimde birbirine karıştırdığından beri.
Cumhuriyetçi gönüllerle zihinlerin kendilerini adayacağı görev, eşitsiz insanlardan eşit bir toplum kurmak, eşitsizliği sonsuza dek azaltmaktır.
...
Eşitlik ulaşılacak hedef değil, bir hareket noktası, her türlü koşulda savunulması gereken bir varsayımdır.
Hakikat asla eşitlik adına konuşmaz. Eşitlik asla kendi doğrulamasından başka yerde var olamaz - bedeli eşitliğin her yerde ve her zaman doğrulanmasıdır.
...
Joseph Jacotot'nun oğulları, doktor Victor ile avukat Fortune'nin 1841'de yayımladığı Panekastik Felsefenin Ardından Armağan işte bu satırlarla kapanıyordu.
Kurucu 7 Ağustos 1840'ta vefat etmişti.
Pere-Lachaise Mezarlığı'ndaki kabrine takipçileri zihinsel özgürleşmenin amentü'sünü yazdırmıştı:
"İman ettim, Tanrı insan ruhunu kendi kendini, hocasız olarak eğitmeye kadir olarak yaratmıştır."
Tabii mezar taşına bile böyle şeyler yazılamazdı. Birkaç ay sonra mezar taşı saldırıya uğradı.

Statükoyu koruyalım, her zaman açıklayıcı (öğretmeni zorunlu hale getiren) öğretimden yana olalım :)

Bu kitabımızdan alıntılarda bitti, başka bir kitaptan alıntılarda buluşmak umuduyla...

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK