MÜNASEBETSİZ MEHMET EFENDİ
Hiç uygun olmayan bir vakitte hiç uygun olmayan bir hareket yapan, yahut lâf söyleyenler hakkında kullanılan bu deyimin hikâyesi şöyle:
Sultan II. Mahmut devrinde Mehmet Efendi isminde bir zat yaşarmış. Münasebetsizlikle şöhret bulmuş. Padişah bir gün onu dinleyip, münasebetsizliğinin derecesini ölçmek istemiş. Efendiyi huzura getirmişler. Uzunca bir sohbet olmuş; ama adamda hiçbir münasebetsizlik yok. Nihayet sohbet sona erince Mehmet Efendi, birkaç kese ihsan alarak oradan ayrılmış.
Aradan günler geçmiş. Sultan Murat, Babıâli'yi teftişten döndüğü bir sırada faytonuyla Cağaloğlu yokuşunu çıkmakta iken Mehmet Efendi, arabacıya seslenmiş:
— Hünkâra arzım vardır, bildiriniz.
Sultan Mahmut sesi tanıyıp, "Galiba önemli bir maruzatı var!" diyerek arabacısına bir lâhza beklemesini söyler. Ne var ki yokuşun en dik olduğu noktada durmuşlardır ve atların orada zapt edilmeleri zordur; ayakları yokuş aşağı kaymaya başlar. Mehmet Efendi gayet sakin, sorar:
— Padişahım, acaba zurna çalmasını bilir misiniz? Padişah biraz şaşkın, biraz da meraklı:
— Hayır, bilmem, der.
— Bendeniz de bilmem efendim.
— Öyle mi der, padişah, sözün sonunu bekleyerek. Bu sırada fayton da geri geri kaymaya başlamıştır. Mehmet Efendi devam eder:
— Evet Efendimiz! Bursa'da halamın damadının bir yaşlı teyzezadesi vardır?
— Eee!?..
— 0 da zurna çalmasını bilmez efendimiz.
— Ya!..
— VAllahi efendimiz, hatta...
Arabanın yokuş aşağı gideceğinden korkan Sultan Mahmut dayanamayıp adamlarına bağırır:
— Çekin şu münasebetsiz Mehmet Efendi'yi yolumdan, yoksa ya ben bayılacağım; yahut atlar!..
.....................
TASI TARAĞI TOPLAMAK...
Bağdat dilencilerinden, meşhur bir Abbas Oş var imiş. Mevsimine göre ya cerre çıkmak; yahut dilencilik yapmak suretiyle zengin olmuş. Bütün Bağdat'ın tanıdığı bu adamın şöhretinden istifade etmek isteyen bir sefil, Abbas'ı kollamaya başlamış. Nihayet bir ramazan gecesinde hamama girdiğini görüp ardınca içeri dalmış ve kurna başında yanına yaklaşıp şöyle demiş:
— Efendim! Bendeniz dilenciliğe başlamaya karar verdim. Umarım ki bu asil sanatın inceliklerini bu kulunuzdan esirgemezsiniz. Ne guna usul ve kavaidi var ise bilcümle öğrenmek isterim, şu mübarek geceler hürmetine, lütfediniz!..
Abbas, bu girizgâhtan sonra şevke gelip cevap vermiş:
— Peki evlât, öğreteyim. Dilenciliğin başlıca üç kuralı vardır; kulağına küpe olsun. Bir, her nerede olursa olsun isteme-
li. İki, her kimden olursa olsun istemeli. Ve üç, her ne olursa olsun istemeli.
Yeni yetme dilenci hemen o anda Abbas'ın elini öperek demiş ki:
— Ustam, ben fakirim, Allah rızası için bir şey!.. Abbas şaşırmış.
— Burası hamam bre! Burada dilencilik mi olur?
— Her nerede olursa istemeli dedin ya usta!
— İyi ama ben zaten senin kadar fakir bir dilenciyim.
— Öyle ama, ikinci kural, istemek için adam seçmemek gerektiğini bildirmiyor muydu?
— Fe subhanalllah! Bu kurna başında, ben şimdi sana ne verebilirim be adam? Elbisem dışarda. Paralarım evde. İşte ortada bir tasım bir tarağım var.
— Usta, şimdi senden öğrendiğim kuralların üçüncüsü der ki, her ne olursa olsun istemeli. Ben tasa tarağa da razıyım.
Abbas şaşkın, etraftan onları dinleyenler hayrette, adam tası tarağı almış ve hamamdan çıkıp gitmiş. O günden sonra Abbas dilenciliğe tövbe etmiş ve soranlara da;
— Tası tarağı toplattık! Gayri bizden bu işler geçmiş, diye yakınırmış.
(alıntı)
Aslında arkadaşımız güzel bir konu başlatmış.
Kendisini Tebrik ediyorum.
Acizane fikrim genel bir başlık altında "Deyimlerimiz ve hikayeleri" olsaydı daha güzel olurdu diye düşünüyorum.
Bende sizlerle (alıntı olan) iki deyimi ve hikayelerini paylaşmak istedim.
Saygı ve selamlar...