Dıngo'nun Ahırı ( Deyimler Ve Hikayeleri)

Çevrimdışı YEJDER

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.137
  • 1.498
  • 1.137
  • 1.498
# 16 Şub 2009 18:55:51
bu güzel paylaşımlarınız için teşekkürler..böylece birkaç deyimin hikayesini öğrenmiş oldum...

Çevrimdışı zlmyldz54

  • Aktif Üye
  • **
  • 33
  • 39
  • 33
  • 39
# 16 Şub 2009 19:11:13
Teşekkürler hocam

Çevrimdışı emar

  • Uzman Üye
  • *****
  • 613
  • 2.249
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 613
  • 2.249
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 16 Şub 2009 19:49:22
Teşekkürler arkadaşlar

Çevrimdışı alüminyum

  • Uzman Üye
  • *****
  • 792
  • 940
  • 792
  • 940
# 16 Şub 2009 20:14:58
Arkadaşlar belki yeri değil ama aile birliğinin görev ve yetkilerine nerden ulaşabilirim.

Çevrimdışı sirlimen

  • Uzman Üye
  • *****
  • 551
  • 130
  • 551
  • 130
# 16 Şub 2009 20:17:14
üstte arama butonu var hocam oradan arasanız..:)

Çevrimdışı sakin

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.253
  • 902
  • 1.253
  • 902
# 17 Şub 2009 13:06:45
"Dingo'nun ahırı" anlamını biliyordum ama hikayesini bilmiyordum.Oldukça yaygın bir deyimdir.
Teşekkürler öğretmenim,bilgilendim.

Çevrimdışı bergüzar

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.141
  • 10.627
  • Okul Müdürü
  • 1.141
  • 10.627
  • Okul Müdürü
# 18 Şub 2009 21:47:30
En sevdiğim konu deyimler.
 annemin ayiklarsin pirincin taşini

AYIKLA PİRİNCİN TAŞINI
(Bir zorluğu çözümlerken, bir engeli ortadan kaldırmaya çalışırken bazen hiç beklenmedik sürpriz olaylar çıkar ve daha büyük engeller karşınıza dikilir  Böyle durumlarda bu deyim kullanılır )

Deyimin öyküsü Osmanlı tarihine dayanır  Yavuz Sultan Selimin Yemen’i Osmanlı topraklarına katmasından bir süre sonra Yemen’de isyan çıkmış, uzun uğraşmalar sonunda Yemen Fatihi Sinan Paşa duruma hakim olmuş; Yemen bundan sonra 400 yıl Osmanlı egemenliğinde kalmıştı 

Söylentiye göre Sinan Paşanın askerleri bir gün çölde konaklamış  Yemek pişirmek üzere hasır torbalar içindeki mısır pirinçlerini yere serdikleri büyük bir çadırın üstüne dökmüş ve taşlarını ayıklamaya başlamışlar

Bu sırada bir fırtına çıkmış ve rüzgarın savurduğu bir kum bulutu pirinçlerin üstüne inerek, ufak bir tümsek halinde yığılmış

Kumların altında kalan pirinçlere bakakalan yeniçeriler arasından şakacı bir asker, arkadaşlarına:

-Biz Allah’ın nimetini taşlı diye beğenmiyorduk, bizim gibi günahkar kullara üç beş taş az bile gelir  Asıl şimdi ayıklayın bakalım pirincin taşını  Ulu tanrımız, Kabe’ye hücum eden fil sahiplerinin başına ebabil kuşlarından taş yağdırmıştı  Bizim başımıza da daha büyük taş yağdırmadan hemen tövbe edelim, diyerek arkadaşlarını güldürmüş

ABAYI YAKMAK
bir kış gecesinde, yün abalarına bürünmüş dervişler dershanede halka olup şeyh efendiyi dinlemeye başlamışlar. Efendi hazretleri coştukça anlatmış; anlattıkça coşturmuş ve dervişler kendilerinden geçecek derecelere gelmişler. Bu sırada ocağa sırtı dönük dervişlerden birisinin abasına ateş sıçrayıp dumanı tütmeye başlamışsa da dervişin sıcaklığı hissettiği yok!.. İçindeki ateş, dışındakinin sıcağını bastırmış durumda. “Pir aşkına Yar aşkına (Allah aşkına)!” yanmaya devam ediyor. Nihayet şeyh efendi dumanını fark edip bu müridini ikaz ile yanmaktan kurtarıyor ve arkadaşları arasında mahçup olmasın diye onu diğerlerine “gerçek Hak âşıkı” olarak tanıtıyor. Şimdi argo lisanda kullanılan “abayı yakmak” deyimi işte o hâdisenin yadigârıdır.

ÇİZMEDEN YUKARI ÇIKMAK
(Bilmediği işe, yetkisi dışındaki konuya karışmak anlamında bir deyim )

19 yüzyılda, Fransız ressamlarından Delacroix Paris’te bir resim sergisi açmıştı  Sergiyi gezenlerden bir kişi, büyükçe bir şövalye tablosunun önünde uzun süre durarak, yakından uzaktan ciddi ciddi seyreder, beğenmediğini belirten bir biçimde de başını sallarmış  Bu durum ilgisini çeken ressam yanına gelerek sormuş

-Bu tablo ile çok ilgilendiğiniz belli oluyor

-Evet demiş adam  Şövalyenin çizmesindeki körük kıvrımlarında hatalar var

-Pekiyi nasıl anladınız, işiniz bu mu?

-Ben kunduracıyım, çizme dikerim  deyince ressam hemen tuvalini ve boyalarını getirerek adamın söylediği biçimde çizmeyi düzeltmiş ve gerçekten daha iyi olduğunu görmekten memnun olarak adama teşekkür etmiş  Fakat adam yine tablonun başından ayrılmadan, bu kez de şövalyenin pantolonunda ve kemerinde de hatalar olduğunu belirtince bu çok bilmişliğe dayanamayan ressam,

-Bak dostum demiş, sen kunduracısın, çizmeden yukarı çıkma



Çevrimdışı bergüzar

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.141
  • 10.627
  • Okul Müdürü
  • 1.141
  • 10.627
  • Okul Müdürü
# 18 Şub 2009 21:48:20
 Deyim, içimizden geçtiği halde mekan ve zaman müsait olmadığı için nezaket veya siyaset en söyle ( me ) diğimiz şeyler için birisinin bizi ikazı zımnında "çıkar ağzından (dilinin altından) baklayı" demesine işarettir



Deyimin hikayesi şöyle:

Vaktiyle çok küfürbaz bir adam yaşarmış  Zamanla kendine yakıştırılan küfür bazlık şöhretine tahammül edemez olmuş  Soluğu bir tekkede almış ve durumu tekkenin şeyhine anlatıp sırf bu huyundan vazgeçmek
için dervişliğe soyunmaya geldiğini söylemiş  Şeyh efendi bakmış, adamın niyeti halis, geri çevirmek olmaz, matbahtan bir avuç bakla tanesi getirtmiş  Bunlara okuyup üfledikten sonra yeni dervişe dönüp tembih etmiş:

-Şimdi bu bakla tanelerini al  Birini dilinin altına, diğerlerini cebine koy  Konuşmak istediğin vakit bakla diline takılacak, sende küfür etmeme isteğini hatırlayıp o an da söyleyeceğin küfürden geçeceksin  Bakla ağzında
ıslanıp da erimeye başlayacak olursa cebinden yeni bir baklayı dilinin
altına yerleştirirsin

Adamcık şeyhinin dediği gibi tekkede kalıp kendini kontrol etmeye başlar  Bu arada şeyh efendi de bir yere gidince onu yanından ayırmamaktadır  Yağmurlu bir günde şeyh ile derviş bir sokaktan geçerlerken bir evin penceresi hızla açılır ve gençten bir kız çocuğu başını uzatarak,

- Şeyh efendi, biraz durur musun? Deyip pencereyi kapatır  Şeyh efendi söyleneni yapar, illa yağmur sicim gibi yağmaktadır  Sığınacak bir saçak altı da yoktur  Üstelik niçin durdurulduğunu henüz bilmemektedir ve kız da pencereden kaybolmuştur  Bir ara evin kapısına varıp kızın ne istediğini sormak geçer içinden ve tam kapıya yöneleceği sırada kız tekrar pencerede görünür ve,

- Şeyh efendi, der, birkaç dakika daha bekleseniz   

Şeyh içinden "lahavle" çekse de denileni yapmamak tarikat adabına mugayir olduğundan biraz daha beklemeyi göze alır  O sıra da küfürbaz derviş kendi kendine söylenmeye başlamıştır  Yağmurun şiddeti gittikçe artmakta, bizimkiler de iliklerine kadar ıslanmaktadırlar  Nihayet pencere üçüncü kez açılır ve kız seslenir:

- Gidebilirsiniz artık! 
Şeyh efendi merak eder ve sorar:

- İyi de evladım bir şey yok ise bizi niçin beklettin?

- Efendim, der kız, elbette bir şey var, sizi sebepsiz bekletmiş değiliz  Tavuklarımızı kuluçkaya yatırıyorduk  Yumurtaları tavuğun altına koyarken bir kavuklunun tepesine bakılırsa piliçler de tepeli olur, horoz çıkarmış  Annem sizi geçerken gördü de yumurtaları kuluçkaya koydu  Münasebetsizliğin bu derecesi üzerine şeyh efendi,

- Ulan derviş, der, çıkar ağzından baklayı   

Çevrimdışı ayl52

  • Uzman Üye
  • *****
  • 347
  • 249
  • 347
  • 249
# 21 Şub 2009 14:50:51
İlk göz ağrısı

Eskiden savaşlar şimdikinden çok olduğu için, Anadolu' nun hemen her köyünden, hemen her hanesinden şu yada bu cephede savaşan bir asker olurmuş.

Bu askerlerin geride kalan anaları, kardeşleri, hanımları, nişanlıları, yavukluları olurmuş elbette.
Bu biçareler, vatanını, milletini, dinini muhafaza için cephe cephe koşan yiğitleriyle elbet gurur duyarlarmış ama ağlamadan, göz yaşı dökmeden de gün geçirmezlermiş.

Bazen aşikar, bazen gizli gizli ağlayan genç kız ve gelinlerimizin göz pınarları kuruyup gözleri çapaklanmaya ve ağrımaya başlarmış.

Birbirleriyle konuşurken, o zamanın terbiyesi icabı:
"Senin yavuklun, senin kocan" diyemezler, utanırlarmış.

"Benim göz ağrımdan hiç mektup gelmiyor, seninkinden haber var mı?" diye sorarlarmış.

Bu deyim, sevdiklerimiz içinde en birincisi anlamında kullanılır

  Saman Altından Su Yürütmek

Vaktiyle köyün birinde ahalinin tarlaları ve meyve sebze bahçelerini suladığı bir su kaynağı varmış. Bu kaynak köyün ortak malıymış. Civarda başkaca su kaynağı olmadığından bütün köylü arazisini bu kaynaktan nöbetleşe sıra ile sularmış.

Kimin ne vakit, ne kadar su kullanacağı belliymiş ve herkes kendi sırasını takip eder, komşularının hakkına da saygı gösterirmiş.

Ancak her köyde olduğu gibi bu köyde de açıkgöz bir adam varmış. Sebze bahçesi su kaynağının hemen yakınında bulunan bu adam,herkes gibi sırası geldiğinde gider, kaynaktan suyunu alırmış ama bununla yetinmeyip kaynak ile bahçesi arasına gizli bir su yolu kazmış.Kimseler farketmesin diye de su yolunun üzerini taşla tahtayla kapatıp üstüne de saman balyaları yığmış. Su , diğer vakitlerde bu saman altından aka aka açıkgözün tarlasına kadar gidermiş.

Yaz ortasında herkesin tarlası susuzluktan yanıp kavrulurken, onun ki fidanların boy üstüne boy attıkları, yemyeşil bir halde olurmuş.Üstelik bostanın ortasındaki sulama havuzu da, her zaman silme doluymuş.

Köylüler "Bu işin içinde bir iş var" diyerek araştırmışlar ve kısa bir süre sonra da bu uyanığın saman altından su yürüttüğünü farketmişler.

Bu deyim "gizlice iş görmek,kimselere farkettirmeden işler çevirmek"anlamında kullanılır....

Çevrimdışı cumhuriyet

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 285
  • 32
  • 285
  • 32
# 21 Şub 2009 20:31:17
Bu paylaşımlar çok güzel.Teşekkürler arkadaşlar.

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK