Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.
Nefs-i Emmarenin zirve noktası Allah (c.c.)'a şirk koşmaktır.
Şirk, insanların tanımladığı VARLIĞI tanrı olarak benimsemektir.Bu varlık, peygamber efendimiz zamanında Lat, Uzza, Menat gibi putlardır.
Bu putları tanrı olarak belirlemiş olanlara YUNUS suresi 31. ayette Allah (c.c.) şu soruları yöneltmektedir :
De ki: "Göklerden ve yerden sizlere rızık veren kimdir?
Kulaklara ve gözlere malik olan kimdir?
Diriyi ölüden çıkaran ve ölüyü diriden çıkaran kimdir?
Ve işleri evirip-çeviren kimdir?
Onlar: "Allah" diyeceklerdir. Öyleyse de ki: "Peki siz yine de korkup-sakınmayacak mısınız?
Bu sorulara verilen cevap ZÜMER suresi 3. ayette yer almaktadır :
Haberin olsun; halis (katıksız) olan din yalnızca Allah'ındır.
O'ndan başka veliler edinenler (şöyle derler:) "Biz, bunlara bizi Allah'a daha fazla yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz." Elbette Allah, kendi aralarında hakkında ihtilaf ettikleri şeylerden hüküm verecektir.
Gerçekten Allah, yalancı, kafir olan kimseyi hidayete erdirmez.
Muhtemelen tarihin her döneminde insanlar kendilerince bir TANRI TARİFİ yapmışlar ve bu tarife uygun hareket etmişlerdir. Bu davranış şirktir.
Şimdi Wilhelm Reich'in
"Dinle Küçük Adam" isimli kitabından alıntımızı yapalım :
Senin «Tanrı» dediğin şeyin gerçekten varolduğunu biliyorum, ama senin düşündüğün gibi değil.
Tanrıyı, evrendeki ilk acunsal enerji olarak, senin gövdendekî sevgi, yüreğindeki içtenlik olarak, içindeki ve çevrendeki doğayı benliğinde duyabilmek olarak görüyorum ben.
Tercüme edeyim,
tanrı kendini tanımlamaktan / tanıtmaktan bile ACİZDİR, onu ancak (Nefs-i Emmarenin zirve noktası olan) BEN tanımlayabilirim.Kim ki, Allah (c.c.) kendisini tanımlamadığını / tanımlamayacağını düşünüyor / iddia ediyorsa o benim dinimden (yaratıcının dininden ) değildir.
Şimdi Wilhelm Reich'in
"Dinle Küçük Adam" isimli kitabından alıntımızı yapalım :
«Dinsel hoşgörü »den yanasın değil mi. Dilediğin dine, kendi dinine inanmak istiyorsun. Buna bir diyeceğim yok. İyi ediyorsun.
Ama bu kadarla kalmıyorsun ki? Kendi dininden başka din olmasın istiyorsun. Kendi dinine karşı hoşgörülüsün, ama başkalarınınkine karşı hiç de hoşgörülü değilsin.
Biri kalkıp da bir kişisel Tanrı yerine doğaya hayranlık duysa, ve doğayı anlamaya çalışsa, öfkeden kuduruyorsun.
Zübeyir Yetik "Ebu Cehil" isimli kitabında şu tespitte bulunur:
Bu konumda, Allah inancı çerçevesinde ve çevresinde putlar, melekler, cinler, kahinler ve şairler vardır da "ELÇİ" yoktur; "Allah'ın Elçisi" için ayrılmış bir yer bulunmamaktadır.
Çünkü oluşturulmuş kurum ve geliştirilmiş kimliklerin tümünde "İnsan'dan Allah (c.c.) doğru" bir akış vardır; etkileme ve etkinlik, hep insandan Allah (c.c.) doğrudur.
Putlar, insanlar için aracılık etmekte, kahinler gaybın bilgisini insanlar için araklayıp, aktarmakta, şairler iç alemden sesler yansıtıp, yankılatmakta, melekler ve cinler de birer kız, birer oğul, birer hısım olarak, yine insanlara aracılık yapmakta onlar için şefaatte bulunmaktadır.
Allah'dan insana doğru açık bir yol ise, bu anlayış içinde bulunmamaktadır. (Wilhelm Reich'in tanrı anlayışında da Allah'dan insana doğru açık bir yol yoktur.)
Müslümanlar, insanları kendi dinine değil, YARATANIN DİNİNE davet eder.Kendi dinini, YARATANIN DİNİ olarak tanımlıyorsun diyenler olabilir. Bu konuda her türlü tartışma yolu açıktır ve kitabımızda bu konuda ileri sürülebilecek her düşünceye cevaplar mevcuttur.
Kaldı ki herhangi bir tartışmaya bile gerek yoktur, Kur'an-ı Kerim'i arapça aslını (anlamadan da olsa) baştan sona kadar 1 kez okuyan herkes kitabın yaratanın KELAMI olduğuna ikna olur.
Problem, Wilhelm Reich'in yaptığı gibi, başkalarının dini hakkında bilgi sahibi olunmamasından (yüzeysel bilgilere sahip olunmasından) kaynaklanmaktadır.Biz, yaratıcıyı anlamadan / bilmeden,
doğaya hayranlık duymanın yanlış olduğunu BİLİRİZ. Çünkü yaratıcıyı anlamayan / bilmeyen doğaya bakıp "Ne kadar güzel" der.
Bir Müslüman ise doğaya bakıp "Ne kadar güzel yapmış / yapılmış" der.
(Hayran olunması gereken eser değil, müessirdir (eserin sahibi.)