Dünyanın Geleceğine Bakış (inceleme)

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 30 Eyl 2012 18:37:21
Hayırlı günler dilerim.

Dünyanın geleceğinde İsrail'in yeri

Vaad edilmiş topraklar

İsrail denilince hemen aklımıza "Vaad edilmiş topraklar" kavramı gelmektedir.
İsrail devletinin  Filistin'lilerden toprak SATIN alınarak kurulduğu inancı hakimdir.
Zaman zaman İsrail'lilerin Güneydoğu'da  toprak satın aldığı SÖYLENTİLERİ gündeme getirilerek İsrail'in "Vaad edilmiş topraklara" sahip olmak için çalışmalarını hızlandırdığı ima edilir.
Öncelikle şunu belirtmeliyim "Vaad edilmiş topraklar" için NET bir sınır tanımlaması yoktur.
Tevrat'ta yapılan tanımlamalar bugünkü İsrail'in biraz daha büyük bir toprak parçasını kapsamaktadır.
Türkiye'nin Güneydoğusunuda içine alan İsrail HAYALİ, İsrail'in ilk başbakanı  David Ben-Gurion'a aittir, hiç bir tarihi belgeye dayanmamaktadır.

İsrail devletinin kurulduğu yıllarda Yahudi nüfusunun yoğun olduğu tüm bölgelerde Yahudi aleyhtarlığı olduğu bilinen bir gerçektir.
Yaşadıkları bölgede kendini güvende hissetmeyen Yahudiler bugünkü İsrail bölgesini en güvenli bölge olarak görüyorlardı.

O dönemde yaşanan şartların devam edeceği düşüncesi David Ben-Gurion'ın büyük İsrail düşüncesine kapılmasına sebep olmuş olabilir.
Aşağıda sıralayacağım sebepler İsrail'in mevcut durumunun daha iyiye gitmediğini gösterecektir.

1) İsrail'in bugünkü nüfusu yedi milyon civarındadır.  Bu nüfusun sadece beş milyon kadarı Yahudidir.
Nüfusunun 2 milyondan fazlası çeşitli sebeplerle İsrail'de yaşayan muhtelif milletlere mensup kişilerden oluşmaktadır.
Tüm dünyada olduğu gibi İsrail'de de Yahudi nüfusunun artış hızı azalmaktadır.

2) İsrail'in mevcut topraklarının yüzölçümü Sivas ilimiz kadardır.
İsrail'in ÇALIŞAN nüfusu en fazla bu büyüklükteki bir alanda faaliyet göstermesine imkan vermektedir.
Daha fazla alanda faaliyet gösterebilmesi için daha fazla Yahudi vatandaşına ihtiyaç vardır ve bu ihtiyacı karşılayacak bir imkan görülmemektedir.


3) [linkler sadece üyelerimize görünmektedir.] linkinde şu bilgiler bulunmaktadır :
İsrail'de 18 yaşını doldurmuş ya da 12. sınıfı bitirmiş vatandaşlar için (bay ya da bayan) askerlik zorunludur.
İsrail'li Araplar, hamile ve evli kadınlar için askerlik zorunlu değildir.
Askerlik hizmeti kadınlar için 2, erkekler için 3 yıldır.

Bildiğim kadarıyla dünyanın başka hiç bir ülkesinde kadınlar için ZORUNLU askerlik uygulaması yoktur.
Zorunlu askerlik uygulaması yapan ülkeler içinde en uzun süreli askerlik hizmeti İsrail'dedir.

İsrail'in mevcut coğrafi konumu ve komşuları ile ilişkileri askerlik hizmeti ile ilgili uygulamasında değişiklik yapmasına imkan vermemektedir. Bu durum İsrail vatandaşlarının başka ülkelerde ikamet etme isteğini kamçılamaktadır.
(Örnek: Çeşitli sebeplerle kısa süreli ikamet için başka ülkelere  giden İsrail vatandaşları ülkelerine dönmemektedir.)
İsrail'in komşu ülkelerle iyi ilişkiler içinde olmaması, İsrail'in yönetiminde yaşanan sıkıntılar, diğer ülkelerde yaşan Yahudilerin hayatlarından memnun olmaları vb. sebeplerle diğer ülkelerdeki Yahudilerde İsrail'e göç etmemektedir.

4) Başta ABD ve İsrail olmak üzere bir çok ülke İran'ın Nükleer teknoloji geliştirmesinden rahatsızlık duymaktadır.
ABD İran'a yaptırım uygulamak için gerekli desteği sağlayamadı. Bundan sonra da bu desteği sağlaması mümkün görünmüyor.
İran'ın Nükleer teknoloji geliştirmesi en çok İsrail'i rahatsız etmektedir.
ABD bu konuda bir şey yapamayacağını bildiği için İsrail, İran'ın Nükleer teknoloji geliştirmesine engel olmak için harekete geçecektir.

Bu engelleme muhtemelen tespit edebildiği nükleer tesislere hava saldırısı düzenlemek şeklinde olacaktır.
İran'ın böyle bir hava saldırısını engelleyebileceğini tahmin etmiyorum.
Fakat saldırıyı karşılıksız bırakmayacağı aşikardır.
İran'ın İsrail'e kara ve deniz saldırısı yapması mümkün değildir.
Tek alternatifi hava saldırısı ve terörist saldırılardır.
Hava saldırısında askeri hedeflere değil, İsrail ekonomisini yıkacak hedeflere saldırmayı tercih edecektir.
İsrail her karış toprağını değerlendirmeye çalışan bir ülkedir.
Limanlar, havaalanları, otoyollar, fabrikalar, çiftlikler, turizm tesisleri, sanayi kuruluşları vs. hepsi çok dar bir alanda faaliyet göstermektedir.
İran'ın hava saldırısında nokta atışı yapmasına gerek yoktur.
Rastgele yapılacak hava saldırıları bile muhakkak bir tesise zarar verecektir.
İsrail vatandaşlarını korumak için sığınaklar yaptırmıştır.
Hava saldırısında insan zayiatı minumum düzeyde olacaktır.
Fakat saldırı bitip, İsrail'liler sığınaktan çıktıklarında  çalışacakları bir işyerleri olmayacaktır.
Bu durum İsrail halkını muhtemelen çılgına çevirecektir.
Çılgına dönen İsrail halkının Kudüs'te Müslümanlar için kutsal sayılan mekanlara saldırması imkan dahilindedir.
İsrail'liler kutsal mekanlara zarar vermeseler bile bu durumda çıkarılacak bir SÖYLENTİNİN önünün alınması mümkün olmaz.

"Yahûdîler sizinle savaşacaktır! Fakat netîcede siz onlara musallat kılınacaksınız! Öldürme o kadar şiddetli olacak ki, bir kaya parçası: ‘Ey Müslüman! Şu arkamda duran kişi bir Yahûdî’dir. Onu öldür!’ diye haber verecektir.”(Müslim, Fiten, 81)

"Müslümanlarla Yahudiler harb etmedikçe kıyâmet kopmayacaktır. O harpte Müslümanlar (gâlip gelerek) Yahudileri öldürecekler. Öyle ki, Yahudi, taşın ve ağacın arkasına saklanacak da, taş veya ağaç; ‘Ey Müslüman, Ey Allah’ın kulu, şu arkamdaki Yahudi’dir, gel de onu öldür!’ diye haber verecektir. Sadece Garkad ağacı müstesna, çünkü o, Yahudilerin ağaçlarındandır.”(Müslim, Fiten, 82)

“Müslümanlar, Yahudilerle harp etmedikçe kıyamet kopmayacak. Harp olacak ve Müslümanlar onları yenip öldürecekler. Öyle ki, Yahudiler ağaç ve taşların arkasına saklanacaklar, o ağaç ve taşlar konuşarak, 'Ey Müslüman, ey Allah’ın kulu, arkamda bir Yahudi var, gel onu öldür.' diyecek. Sadece arkad ağacı haber vermeyecek, çünkü bu ağaç, onların ağacıdır.” (Ennihaye, cilt 1, shf. 87, 103, 104, 117; İbni Mace, cild: 2, shf: 1363; Müslim, cild: 4 Shf: 2239)

Yukarıdaki hadislerde belirtilen durumun bu şekilde gerçekleşeceğini tahmin ediyorum.

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 02 Eki 2012 19:18:28
Hayırlı günler dilerim.

Dünyanın geleceğinde Türkiye'nın yeri

Enerji sorunu

Türkiye'nin süper veya bölgesel güç olmasının önündeki en büyük engel enerji ihtiyacıdır.
Türkiye enerji ihtiyacının büyük bir kısmını yurtdışından karşılamaktadır ve kısa süre içinde bu durumun değişmesi imkan dahilinde görülmemektedir.
Benzer şekilde Avrupa ülkeleride enerji ihtiyaçlarını Rusya ve Ortadoğu ülkelerinden karşılamaktadır.
Bu ihtiyaçların bir kısmı Türkiye'den geçen doğalgaz ve petrol boru hatlarından karşılanmaktadır.
Gerek Türkiye'nin gerekse Avrupa'nın enerji ihtiyacındaki artışlar Türkiye'den daha fazla boru hattının geçmesini gerektirmektedir.
Bu durum Türkiye'nin boru hatları ile bağlı olduğu ülkelerle iyi geçinmesi zorunluluğunu beraberinde getirmektedir.
Benzer şekilde boru hatları ile bağlı olan ülkelerde Türkiye'nin diğer ülkelerle iyi geçinmesini istemek zorundadır.
Çünkü boru hatlarından nakil yapıl-a-maması, boru hatlarından yararlanan ülkeler için büyük sıkıntı oluşturmaktadır.

Avrupa ve Türkiye'nin Rusya'ya bağımlılığını azaltmak için mevcut hatlara ek olarak Trans-Hazar başta olmak üzere çeşitli çalışmalar projelendirilmiştir.

Petrol ve Doğalgaz dışında bir enerji kaynağı bulunması (örneğin bor madeninin enerji alanında kullanılması gibi) durumunda Türkiye'nin bölgesel güç olmasının önünde bir engel yoktur.


Radikal İslam - Ilımlı İslam

Bir çok kimse ülkemizdeki siyasal gelişmeleri ve Arap Baharı olarak nitelendirilen gelişmeleri Amerika'nın Radikal İslam'ın güçlenmesini engellemek için Ilımlı İslam'ı desteklemesinin neticesi olduğuna inanıyor.

Öncelikle şu bilinmelidir: İslam dini tektir, radikal - ılımlı gibi SUNİ AYRIMLAR İslam dünyasını parçalı göstermek için UYDURULMAKTADIR.

Ülkemizde AKP ve önderliğini Fethullah Gülen beyefendinin yaptığı iddia edilen cemaat ılımlı İslam saçmalığının temsilcisi gibi gösterilmeye çalışılmaktadır.
Konu hakkında yüzeysel bilgi sahibi olan kişiler bu SÖYLENTİLERE inanmaktadır.

Konu ile ilgili bir kaç bilgi vererek ılımlı İslam olarak tanımlanan kavramın ne olduğunu anlatmaya çalışacağım.

Fethullah Gülen Beyefendinin cemaatinden olduğu iddia edilen kişilerin en belirgin faaliyeti Risale-i Nur isimli bir külliyatı okumaktır.
Risale-i Nur külliyatı Kur'an-ı Kerim tefsiri kategorisinde yer almaktadır.
Risale-i Nur külliyatı 1878 - 1960 yılları arasında yaşamış olan Bitlis ili Hizan kazası Nurs (Kepirli) Köyü'nde doğmuş Bediüzzaman Said Nursî tarafından yazdırılmıştır.
Külliyatı anlayabilmek için Bediüzzaman Said Nursî hakkında temel bilgilere sahip olmak gerekir.

[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.] linkinde kendisi hakkında şu bilgiler mevcuttur :

Said Nursî, hayatının "Eski Said", "Yeni Said" ve "Üçüncü Said" olmak üzere üç dönemden oluştuğunu ifade eder.
Eserlerinde, 45 yaşına kadar olan hayatını "Eski Said" dönemi olarak ifade etmiştir.
Eski Said, imani yöntemlerle birlikte İslamiyete siyaset yoluyla da hizmet edilebileceği fikriyle hareket etmiştir.
Daha sonra, zamanın gelişen olayları onun bu fikrini değiştirmiş ve siyasetten tamamiyle çekilmiştir.
Eski Said'in "Yeni Said"'e geçişinde, Said Nursi'nin, Abdulkadir Geylani'nin Fütuh'ul Gayb isimli kitabından aldığı ders önemli rol oynamıştır.
Risale-i Nur Külliyatı'nın büyük kısmı Yeni Said döneminde yazılmıştır.
Said Nursi, Eski Said ile Yeni Said dönemlerini "Eski Said, daha ziyade akli gidiyordu, Yeni Said ise ilhama da mazhardır, akıl-kalp ittifakıyla hareket eder." diye özetlemektedir:
1948'deki Afyon hapsinden sonraki hayatını ise "Üçüncü Said" dönemi olarak ifade etmiştir.
...
Said Nursî, 31 Mart İsyanı sonrasında tutuklandı, yargılandı ve suçsuz bulunarak serbest bırakıldı.
1916'da Osmanlı-Rus savaşı sırasında esir düştü, bir yıl Rusya'da esir kamplarında kaldıktan sonra kaçarak ülkeye döndü.
Mustafa Kemal Atatürk'ün ricası üzerine Ankara'ya giderek kendisiyle görüştü ve bir süre Ankara'da ikamet etti.
Daha sonra Van'a yerleşti.
Şeyh Said'e isyan etmemesini telkin etmesine rağmen{tarihçe-i hayat sf 150 prg 3} Şeyh Said İsyanı sonrasında takibe alındı ve Barla'ya sürgün edildi.
1925 ile 1952 yılları arasında çeşitli sürgün ve hapis cezaları dolayısıyla Burdur, Isparta, Kastamonu ve Emirdağ'da kaldı.
Kitaplarından dolayı yargılandığı dönemlerde aylarca Eskişehir, Denizli, Afyon hapishanelerinde tutuklu kaldı ancak beraat etti.
23 Mart 1960'da Şanlıurfa’da vefat etti. Urfa'daki Halil-ur Rahman Dergahı'na defnedildi.
Ancak 12 Temmuz 1960'da 27 Mayıs Darbesi hükümetinin emriyle mezarı yıktırıldı ve açıklanmayan bir yere nakledildi.
Nur Cemaati, Said Nursî'nin Risale-i Nur eserlerini ve bunlarda anlatılan dini fikirleri duyurmayı görev bilirler.


[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.] linkinde şu bilgiler bulunmaktadır :

Nurculuk, Yargıtay Ceza Genel Kurulu tarafından 20 Eylül 1965 tarihinde alınan kararda ceza yasasının 163. maddesine göre suç kabul edilmiştir.
Bununla beraber Risale-i Nur ve Nur talebeleri bir çok defa yargılanmış ve beraat etmişlerdir.
Örneğin 1971 yılına kadar Risale-i Nur ve Nur talebeleri hakkında verilen beraat ve iade kararlarının sayısı 706'dır.
1991 yılında 47. Yıldırım Akbulut hükümeti döneminde karara esas teşkil eden Türk Ceza Yasası'nın 163. maddesi kaldırıldığı için Yargıtay kararının da işlerliğini yitirdiği savunulmuştur.
Artık risalelerin okunması, yayınlanması, satılması ve ücretsiz dağıtımı serbestçe yapılmaktadır.

Bu temel bilgilerden sonra Risale-i Nur külliyatını diğer tefsirlerden ayıran bir özelliğe dikkat çekmek istiyorum.

Külliyatın Tarihçe-i Hayat | Altıncı Kısım : Emirdağ Hayatı bölümünde yer alan şu cümleler külliyatın içeriğini ve önemini anlatmak için yeterlidir:

Halbuki, Risâle-i Nur'da dâimâ dâvâ edip demişim:
"Zaman tarîkat zamanı değil, belki îmânı kurtarmak zamanıdır.
Tarîkatsiz Cennete gidenler çoktur; îmânsız Cennete giden yoktur" diye, bütün kuvvetimizle îmâna çalışmışız.
Ben hocayım, şeyh değilim.   

...

Bediüzzaman Said Nursî'nin "Zaman tarîkat zamanı değil, belki îmânı kurtarmak zamanıdır. " ifadesi günümüzde ılımlı İslam kavramının karşılığı olarak kullanılmaktadır.

Daha net söylemek gerekirse, Allah (c.c.)'ya, Peygamberlere, Meleklere, Ahiret hayatına, kaza ve kadere, hayır ve şerre nasıl inanılması gerektiğini öğretmek ılımlı İslam'dır.

Bir çok kişi bu faaliyetlerin sadece Nur cemaati tarafından yapıldığını zannediyor.
Halbuki günümüzde tüm tarikatler/cemaatler bu konuya yoğunlaşmışlardır.
Örneğin 1938 - 2001 yılları arasında yaşamış olan akademisyen, yazar, din adamı, vaiz, Nakşibendi şeyhi Mahmud Es'ad Coşan hocaefendi 1980'li yıllarda İslam Dergisi, Kadın ve Aile Dergisi, İlim Sanat ve Panzehir Dergilerini yayınlatarak o dönemde etkin olarak iman hizmetine çalışmıştır.
 
Bugünkü Mısır yönetiminde söz sahibi olan Müslüman Kardeşler 1920'li yıllardan beri aynı amaç için çalışmakta ve iman'a hizmet etmektedir.

Tarikat olarak bilinen bir çok İslam cemaati birbiriyle diyalog içinde aynı amaca hizmet etmeye devam etmektedir.

Bu noktada bir hususa tekrar dikkat çekmek istiyorum, tüm tarikat ve cemaatlerin temel olarak yaptıkları İMAN konularını anlatmaktır.
Günümüzde insanların çok büyük bir kısmı İMAN problemi yaşadığı için İslamı anlatmak ikinci planda kalmaktadır. 
İMAN konularını anlatmak ile İslami anlatmak farklı şeylerdir.
Diğer din mensupları da İMAN konusunda yeterli bilgiye sahip değildir.

Türkiye İMAN konularında tüm ülkelere önderlik edebilecek imkan ve deneyime sahiptir.

Afet Yardımları

Dünyanın her hangi bir bölgesinde bir afet yaşandığında başta komşu ülkeler olmak üzere imkanı olan tüm ülkeler yardıma koşmaktadır.
Bu yardımlar genel olarak maddi yardım veya arama-kurtarma yardımı şeklinde gerçekleşmektedir.
Türkiye bu hususta farklı bir yöntem izlemektedir.
Maddi yardımları afet olan ülkenin idarecilerine vermek yerine büyük bir kısmının dağıtımını bizzat yapmaktadır.
Arama-kurtarma yardımlarını mümkün olan en uzun sürede devam ettirmektedir.
Bunların dışında afet olan bölgede okul - sağlık kuruluşları - prefabrik ve kalıcı konutlar inşa etmektedir.
Diğer bir deyişle Türkiye afet olan bölgeye KALICI OLARAK gitmektedir.
Afet bölgesinde faaliyetlerine başlayan Türk insanı zaman içinde tüm ülkeye yayılmaktadır.
Bu uygulamanın etkileri zaman içinde daha net olarak görülecektir.

Yurtdışındaki Türk okulları

Bir çok kişi yurtdışında Türk okulları açılmasının amaçLARINI tam anlayabilmiş değil.
Bu okulların temel amacı Türkçe'nin yaygınlaştırılması veya Türkiye'nin tanıtılması değildir.
Bu okullar o ülkelerde ikamet eden ve edecek olan Türk çocuk ve gençlerinin eğitim / öğretim ihtiyaçlarını karşılamayı amaçlamaktadır.
O ülkelerde görev yapan çeşitli ülke vatandaşlarının çocuklarının  eğitim / öğretim ihtiyaçlarını karşılamayı amaçlamaktadır.
Bu şekilde çok kültürlü bilince sahip bireyler yetiştirilmesi amaçlanmaktadır.
Okullar sayesinde çeşitli din ve kültürlerdeki insanlara İMAN konularının anlatılması mümkün olmaktadır.
Ayrıca bu okullarda görev yapan insanlar bu ülkelerle iş yapmak isteyen, bu ülkelerde öğrenim görmek isteyenler vs. için ticari ve bürokratik konularda rehberlik etmektedirler.
Bu uygulamanın etkileri görülmeye başlanmıştır.

Bazı ülkelerde ülkenin kalkınması idarecilerin yaptıkları/yapabilecekleri ile sınırlıdır.
Bazı ülkelerde  ise idareciler topluma uyum sağlamak zorunda kalırlar.
Türkiye ikinci gruba giren nadir ülkelerdendir.

Türk toplumu devletinin bekası için dünyanın en ücra köşelerine varıncaya kadar faaliyetlerine devam ettiği sürece bölgesel ve süper güç olmasının önüne geçilmesi mümkün olmayacaktır.

Çevrimdışı denizz56

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 117
  • 264
  • 117
  • 264
# 05 Kas 2012 01:02:58
kim ne derse desin, ne yazarsa yazsın, şu söz hep hoşuma gider;
"sular yerine akar, tarih hep baştan yazarmış."

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK