Her zaman değildir belki ama çoğu zaman yaşadıkları bildiklerinden önde gelir insanın.Ben 1988 de göreve başladım.O zamanlar 180 bin lira maaş alırken 10 maaşımla bir renkli tv aldım.En büyük banknot ancak 6 ay dayanırdı.Yıllarca tenekeden yapılmış arabalara bindim.11 yıl aidat ödeyerek ev sahibi oldum.Kredi kartını 96 da zar zor aldım.Limiti biraz yükseltmek istiyorum deyince öğretmene bu kadarını verdiğimize şükret dediler.1994 de abim 10 bin marka 72 model reno aldı.3 gün sonra (5Nisan Kararları) mark ve dolar 3-4 katına çıktı.Arabayı satan sıfır araba aldı.Alanın halini düşünün.2001 de bir cumhurbaşkanı kitap fırlatıyor başbakana başbakan çocuk gibi şikayet ediyor.Bankalar iflas, esnaf iflas.Memur maaşlarını ödeyebilmek için 2001 de 3 milyar kredi gelmişti de havalara uçmuştuk sevinçten.
Şimdi ben bu durumları yaşayan biri olarak niye şükretmeyeyim.Sizlerin kaçınız o günleri gördünüz merak ediyorum.
Ayrıca şunu unutmayın siz asla karşınızdakinden daha zeki, anlayışı daha fazla değilsiniz.Sizler nasıl kendinize göre yorum yapıyorsanız ben de yaparım.Saygı konusunda biraz daha duyarlı ve mütavazi olursak iyi olacağı kanaatindeyim.
Verdiğiniz örnekler inanın insanlarımızın büyük çoğunluğuna masalmış gibi geliyor. Türkiye nüfusunun yaşa göre dağılımına bakarsanız bahsettiğiniz yılları nüfusun üçte ikisi görmemiş yaşamamış.
Verdiğiniz örneklerle aslında "Ölümü gösterip, sıtmaya razı ediyorsunuz".
Demokrasi olan ülkelerde insanlar hep daha iyisini, daha güzelini talep ederler; daha fazla özgürlük isterler. Bu talepler dikkate alınır ve yöneticiler bu talepleri karşılamak için çaba sarf ederler.
Baskı rejimlerinde ise sürekli insanların üzerine korku salınır, insanların talepleri aşağılanır,isyanları hep bir "mihrak"a bağlanır, özgürlük ve hak talepleri geçmişten verilen örneklerle örselenmeye çalışılır.
Eğer bir şeylere "DUR" demek istiyorsak önce gerçek demokrasi için çaba sarf etmeliyiz. Demokrasi evrenseldir, hiç bir zümre ya da kurumun refahı için kullanılamaz.