Duygular...Duygular...Duygula r...
İnsanlık tarihi, duyguların da tarihidir aynı zamanda.
Bütün savaşlar, icatlar, büyük aşklar, kavgalar, keşifler ve dahası...
Herşey duygularla başladı. Hep böyle oldu ve hep böyle olacak...
Bazen bastırdık duygularımızı, bazen onları olabildiğine haykırdık, bazen de umursamadık.
Kimi zaman dostumuz oldular, kimi zaman düşmanımız.
Bir pusula gibi, yolumuzu onlara bakarak bulmaya çalıştık.
Bazen öfke bize yol gösterdi, bazen sevinçlerimiz, umutlarımız.
Bir anlık patlamayla hayatı zindan oldu bazılarının.
Bazıları ise, bir umutla beraber yeniden inşa etti yıkık ve virane yaşamını.
Duygular...
Nereden geldiler, nasıl girdiler hayatımıza?
Nasıl baş edeceğiz onlarla? Nasıl dizginleyeceğiz?
Düşman mı gerçekten duygular bize?
Kesinlikle Hayır!
Sadece aynı dili konuşmuyoruz sıklıkla. Ve bu yüzden de duymuyoruz onların fısıltılarını.
Gerçekte her duygu, bize içimizdeki kendimizin fısıldadığı bir şarkı gibidir.
Eğer yeterince dikkatle dinlersek onları, bizim dostumuz olduklarını fark ederiz.
Her duygu bir armağandır. Eğer bize verdiği mesajı doğru yorumlarsak, kötü değildir hiçbir duygu.
Mesela öfke, daha duyduğumuz anda canımız sıkılmaya başlar.
Ama öfke, bizi sakinleştirmek için durmamızı sağlayan kırmızı ışık gibidir.
Kırmızı ışıkta gaza basmazsınız. Öfkelendiğinizde de, aynı şeyi yapmanız gerekir.
Çünkü kırmızı ışıkta durmazsanız, kaza yaparsınız.
Öfke duygusu bir sinyalden başka birşey değildir. Ve size şunu söylemeye çalışır:
"Eğer şimdi bu duyguna hakim olmazsan, başına çok daha fazlası gelebilir."
Korku duygunuz güçlenmeniz için bir fırsattır.
Neden acıkırız? Çünkü karnımızı doyurmamız gerekir de ondan.
Eğer bütün duygularınıza bu şekilde bakmaya başlarsanız,
hayatta içinden çıkılmayacak bir sorun olmadığını göreceksiniz.
Duygularınızın sessiz fısıltılarını dinleyin.
Size, çok özel şeyler fısıldıyorlar...
sadece ALINTI.