Eba, Dünya'nın Eğitim Üssü Olabilirdi!

Çevrimdışı TMurat

  • Site Yöneticisi
  • *****
  • 10.231
  • 65.327
  • 10.231
  • 65.327
26 Eki 2020 19:43:13
-1-

Değerli öğretmenlerim,

Uzun bir aradan sonra buraya oldukça uzun bir yazı yazacağım. Bu yazı başıma iş açar mı bilmiyorum. Bunları sadece dertleşme amacıyla paylaşıyorum.

Eğitimhane 14 yaşında. Eğitimhane’ye yıllarımı verdim. Gençliğimin en güzel günlerini bilgisayar başında geçirdim. Gece gündüz çalıştım. Günde 3-4 saatlik uykuyla aylarca çalıştığım projeler oldu. Kimi zaman gün atlatarak uyuduğum oldu. Birçok kişi “Tatil olsa da biraz dinleneyim.” derken ben de tam tersi, tatil gelsin de şu çalışmaları sabaha kadar uyumadan çalışıp tamamlayayım diyordum. Geçen süre içinde ailemi, evlatlarımı ihmal ettim. Bin bir türlü sorunla uğraştım. Neler neler ile karşılaştığımı ah bir anlatabilmiş olsam!

Ömrüm boyunca sürekli bir şeyler üretmeye çalıştım.

Daha ilkokul 3. sınıfta iken (1990) hiçbir yardım almadan, bobin teli ve mıknatıs ile jeneratör yapıp elektrik üretmeye çalışıyordum. DC akım motorları, telgraf sistemleri, yay sistemleri…

Adının yıllar sonra “Sonsuz Makine” olduğunu öğrendiğim sistemler üzerinde çalışıyordum. Dijital saatlerin içindeki entegre devre ile robot kolu (otomatı) yapmaya çalışıyordum. Bunları yaparken de ne bir destek aldım, ne de beni yönlendiren oldu.

Üniversite yıllarında yenilenebilir enerji kaynakları, ses sistemleri üzerine çalıştım. Enerjinin korunumu kanunu üzerine kapsamlı bir teorik (+deneysel) çalışma yaptım. Işığın dalga-tanecik modeli üzerinde çalıştım ki, bu son çalışmanın sonuçlanması için ömrümü harcamaya razıydım.

Bölümü derece ile bitirmeme, fakültedeki en iyi İngilizce notuna, üniversitede (bildiğim kadarıyla tüm öğrenciler içinde) en yüksek ALES sayısal puanına rağmen üniversitede kalmaya layık(!) görülmedim ve 10 haneli bir dağ köyüne sınıf öğretmeni olarak atandım.

“Artık hiçbir şey ile uğraşmayacağım!” dediğim halde yine rahat duramadım. 2003 yılında insanların “patlar” diye bilgisayara dokunamadığı dönemde, öğrencilerim için köy okulunda derste kullanabileceğim bir programın hayalini kurdum. Turbo C isimli bir kitap satın aldım. Kısa sürede programlamayı öğrendim ve C++ dili ile “Ödevmatik” isimli programı yazdım. Ödevmatik programı şimdi sizlere basit bir fikirmiş gibi gelebilir ama o dönem bırakın ülkemizi, dünyada bile benzeri yoktu. Hatta yayınlandıktan sonra farklı ülkelerden program ile ilgili dönüşler gelmişti.

Eskiler bilir, köy okulu öğretmenlerin en büyük problemlerinden biri sınıf geçme defteri ve çarşaf listelerdi. Bunun için Excell ile bir program yazdım ve ücretsiz yayınladım. Program o dönem o kadar çok kullanılıp beğenildi ki, ücret verip başka program satın alan okullar bile aldıkları programı bırakıp bu programı kullandılar.

Okul yönetim programının bir ihtiyaç olduğunu anlayıp C++ ile kapsamlı bir program yazdım. Bu program ile nakil belgesi, öğrenci belgesi, çarşaf listeler, sınıf geçme defteri, diploma defteri vb. akla gelebilecek tüm işlemler yapılabiliyordu.

O dönem görev yaptığım ilçedeki müdürlüğe: “Köyden ilçeye sürekli araç bulup gelemiyoruz. Şu an tüm köy okullarında ADSL veya Uydu İnternet var. Öyle bir sistem yapayım ki siz acil yazıları taratıp sisteme yükleyin, biz de sistemden anlık görüp cevap yazalım ki gecikme olmasın. Tüm alt yapıyı kendim kuracağım.” teklifinde bulunduğum halde kabul ettiremedim. Yıl 2008. DYS!

Çevrimdışı TMurat

  • Site Yöneticisi
  • *****
  • 10.231
  • 65.327
  • 10.231
  • 65.327
# 26 Eki 2020 19:44:35
-2-

Eğitimhane sürecini eskiler zaten biliyor. Uzuuun uzun yazmak istemiyorum. Asıl konumuza gelelim: EBA!

EBA, 2012 yılında kuruldu. 8 yıllık geçmişi var. Ben bu 8 yılın son 6 yılında EBA’ya defalarca ulaşmaya çalıştım. Dedim ki;

“Hayalimde onlarca proje var. Benim para pul kazanma, makam mevki peşinde koşma gibi bir derdim yok. Bu düşüncelerimi alıp EBA’ya entegre edin. Ya da 3-4 yazılımcı verin, hayalimdeki sistemi projelendirip kodlanmasını 2-3 ay gibi kısa sürede sağlayayım; tüm ülke faydalansın.”

Dedim demesine ama zerre kadar ciddiye alınmadım. Defalarca e-posta atmama rağmen ya hiç cevap verilmedi ya da “İlgili yere iletilmiştir.” denilip geçiştirildi.

e-posta ile sonuç alamayınca, en azından bana resmi yolla cevap verilmek zorunda kalınsın diye bu defa BİMER/CİMER aracılığı ile başvurularda bulundum. Başvurularıma sorgusuz sualsiz: “Kişisel projeler ile ilgilenmiyoruz.” diye ret cevapları aldım. Ben “EBA’yı geliştirelim, tüm ülke faydalansın.” diye teklifte bulunurken bana gelen cevabın tuhaflığını görebiliyor musunuz?

Uzaktan uzaktan olmaz, kişilerle görüşeyim, derdimi onlara anlatayım diye düşündüm. Hayalimdeki sistemleri anlatan kapsamlı bir rapor hazırlayıp dosyaladım. Bulunduğum ilde o dönemki ilgili şube müdürünün yanına gittim. Heyecanla anlatmaya başladım. Ben anlatırken fark ettim ki anlattığım kişi bana bakıyor ama beni dinlemiyordu. Anlatacaklarımı tamamlamadan yarıda kestim. Anlattığım kişi, yarıda kestiğimi bile fark etmedi. Ve bana: “Bu projeyi yavaaaş, yavaaaş kendin geliştirirsin.” tavsiyesinde bulundu. Ben de özene özene hazırladığım raporu uzatmadım bile. Odadan sessizce çıkıp gittim.

Daha sonra bir referans sayesinde bir milletvekiline ulaşma şansım oldu. Elimde dosya ile görüşmeye gittim. 10-15 dakika uzun uzun projeleri anlatmaya başladım. Sağ olsun iyi dinledi. En sonunda: “Bu anlattıkların eğer rasyonel ise tabi ki destek vereceğiz ama rasyonel ise!” dedi. O gün nedense “rasyonel” kelimesine çok taktım. Sonraki süreçte sunduklarım rasyonel(!) bulunmadı ki yine destek göremedim.

Milletvekili ile birkaç kez daha görüşmek isteyince bu defa koruması (sanırım artık bıktı ve başından savmak istedi ki) beni valiliğe yönlendirdi. Bir isim verip, “Falanca vali yardımcısına biz bilgi verdik. Ona anlatabilirsin.” dedi. Ben de yine elde dosyalar, vali yardımcısı ile görüşmeye gittim. Konuyu tek tek anlattım, raporu sundum.

Vali yardımcısı da sağ olsun beni iyi dinledi. Zaten son yılların yeni yönetim anlayışıdır. Eskiden böyle makamlara çıkıldığı zaman vatandaş dinlenmez hatta kapıdan içeri bile alınmazdı. Şimdi öyle değil artık. Gidince gerçekten dinliyorlar. Ama sadece dinliyorlar!

Bunları böyle kısa kısa anlatıyorum ama kimlerle görüşmedim ki… Kimlere anlatmadım ki… Ankara’ya doğru uçan bir kuş görsem neredeyse oturup ona anlatacaktım. Tuhaf bir ülkede yaşıyoruz gerçekten. Eğer bir okula müdür olmak isteseydim kırk tane referans bulabilirdim. Ama “Destek olun, ülkemizde milyonlarca liralık tasarruf sağlayalım, milyar dolarlık katma değer sağlayalım.” dediğinizde kimseden destek göremiyorsunuz.

Annem 70 yaşında ilkokul mezunu biri. Benim milletvekili ile görüştüğümü duyunca bana meselenin ne olduğunu sordu. Ben de kendisine bir projemin olduğunu ama destek vermediklerini söyledim. Kendisi de bana: “Gözlüğüm ile telefonumu getir. Birisini arayacağım.” dedi. Kimi arayacağını sordum. “Bizim köyden okumuş biri çıktı. Ankara’da çok tanıdığı var. O yardımcı olur. Kendisi emekli öğretmen olur.” dedi. Ülkemiz adına durumun nasıl acı olduğunu görebiliyor musunuz? Bir tarafta projeyi “rasyonel” bul(a)mayan milletvekili, diğer taraftan 70 yaşındaki ilkokul mezunu birinin gösterdiği çaba!

(Bu süreç içinde yaşadığım o kadar çok şey oldu ki. Tek tek yazarsam yazı uzayacak. Keşke kalemi güçlü birine bunları anlatsam da kitaplaştırabilsek. Benim yazdığım kitaplar depolarda çürüyor ne yazık ki.)

Çevrimdışı TMurat

  • Site Yöneticisi
  • *****
  • 10.231
  • 65.327
  • 10.231
  • 65.327
# 26 Eki 2020 19:45:23
-3-

Çaldığım kapılar sürekli yüzüme çarpılınca pes ettiğim, kendi kabuğuma çekildiğim zamanlar oldu. Böyle bir dönemde bir öğretmen arkadaşıma: “Bana kimse destek vermedi. Verselerdi neler neler yapardım.” dediğimde öğretmen arkadaşım bir şube müdüründen bahsetti. Ona anlatırsam bana destek olacağını söyledi. Ben de dediği gibi yaptım, o meşhur dosyalarımı alıp odasına gittim.

Hayatımda ilk defa gittiğim bir odada bana çay ikram edildi!

Düşünün ki ülkenin en büyük eğitim sitesinin kurucususunuz. On milyondan fazla eğitim içerikli doküman üretilmesine ortam hazırlamışsınız. Bir buçuk milyon üyeniz var. Günlük yarım milyon öğretmen, öğrenci, veli ziyaret ediyor. Buradan indirilen dosyalar ile günlük neredeyse 5-6 milyon öğrenciye ulaşılıyor…

Veeeee…
Sizeee…
O gün ilk defa çay ikram ediliyor!
Düşününce müthiş…

Şube müdürüne projeleri anlatırken birkaç dakika sonra birden telefonunu eline aldı ve bana: “Kendi imkânların ile Ankara’ya gidebilir misin?” diye sordu. Ben de “Tabi ki giderim.” dedim. Telefonla aradığı kişiyle “Başkanım, yanımda bir öğretmen var.” ile başlayan konuşma sonunda bana Ankara yolları görünmüş oldu. (O şube müdürünü ve o günü ömür boyu unutamam.)

İlk defa Ankara’ya gitmiş olacağım. Orada hayalimi anlatacağım. Dinleyenler: “Vay beee… Ne süper projeymiş! Hemen bu öğretmenimizi değerlendirelim, biz de böyle süper fikirler bekliyorduk.” falan diyecekler diye hayal kuruyorum. Tam bir ay boyunca hazırlık yaptım. Orada neler anlatacağımı, hangi soruların geleceğini, gelebilecek sorulara nasıl cevap vereceğimi vb. her şeyi planladım. Ne kadar önem verdiğimi siz düşününüz artık.

Ankara’ya uçakla giderken, koltuğun arkasındaki dergide Mehmet Ali KAĞITÇI’nın hayatı yazıyordu. Bu zaten bana bir işaretmiş. (Bu kişinin hayatını doğru kaynaklardan araştırmanızı tavsiye ediyorum.)

Bakanlıkta daire başkanının odasına gittim. Sağ olsun beni iyi karşıladı. Ben anlattım, sağ olsun iyi dinledi. Ama sonuç değişmedi. (Tabi burada her şeyi anlatamıyorum. Niye kabul edilmediği, kabul edilmediğinde ne dendiği şimdilik bende kalsın. Bahsettiğim daire başkanı bakanlık içinde farklı bir genel müdürlükte çalışıyordu.)

İlk defa bu kadar yaklaşmışken, sonuca ulaşacağım diye bu kadar çok ümitlenmişken yine büyük bir hayal kırıklığına uğramıştım.

Aradan biraz zaman geçinde bana referans olan şube müdürünün yanına yine gittim. Durumu anlattım ama bu defa biraz daha “açık” konuştum. Kendisi de bana hak verdi ve başka bir daire başkanı ile görüşebilmem için tekrar referans oldu.

Ağustos 2018 tarihinde tekrar Ankara’ya gittim. Referans olduğu ikinci daire başkanı ile görüşebilmek için odasına girdim. Konuyu kendisine anlattım. Daire başkanı “Git bunları falanca daire başkanına anlat.” deyip yönlendirdi. (Daha doğrusu beni öyle başından savmış oldu.)

Artık konuyu üçüncü daire başkanına anlatacağım. Bu görüştüğüm daire başkanı ile aramızda çok ilginç bir diyalog geçti:

***

T.M: Bana destek olursanız EBA’yı çok farklı bir yere getirebiliriz. Hayalimdeki sistem tamamlandığında öyle bir sistem olacak ki dünyaya örnek olabilecek bir alt yapıya sahip olacak. Tamamen yapay zekâ ile çalışacak. Müthiş olacak, harika olacak, süper olacak, falan olacak, filan olacak…

D.B: Ben teknik konulardan anlarım. Peki, bu yapay zekâyı nasıl yapacaksın? Anlat bana.

T.M: Öğrencilerin çözdüğü soruları analiz edecek, öğrenciyi öğrenemediği konuya sistemin kendisi yönlendirecek.

D.B: Hımmm, anladım. Şimdi bunları bana e-posta ile yaz. Ben gerekeni yapacağım.

***

Bu konuşmadan sonra çok ilginçtir bana resmi değil, kişisel e-posta adresini verdi. Hatta verdiği e-postadaki isim, kendi ismi bile değildi! Ankara’dan ayrıldıktan sonra birkaç gün boyunca özene bezene uğraşıp 3-4 sayfalık bir yazı hazırladım. Verdiği e-posta adresine gönderdim.

Günlerce bekledim ama bir dönüş olmadı. Aradan 2 ay geçince yeni bakanımız Sayın Ziya SELÇUK bir TV kanalına: “Biz EBA’yı öyle bir geliştireceğiz ki tamamen yapay zekâlı olacak. Öğrencilerin çözdüğü soruları analiz edecek ve öğrenciyi öğrenemediği konuya yönlendirecek.” şeklinde bir açıklama yaptı.

Ben beynimden vurulmuşa döndüm. Son görüştüğüm daire başkanına ne anlattıysam aynısını 2 ay sonra Sayın Bakan’dan duyuyordum.

Diyebilirsiniz ki, bu fikir onların da aklına gelmiş olamaz mı?

Bu yazıyı belki de binlerce öğretmenimiz okumuş olacak. Lütfen sizler de araştırınız. 2018 Ağustos ayından önce yapılmış haberlere, açıklamalara bakınız. Bu tarihten önce EBA ile yapay zekâ kelimelerinin bırakın aynı cümlede yan yana olmasını, aynı paragrafta bile bulunduğunu göremezsiniz. 6 yıllık geçmişi olan EBA ile yapay zekâ kelimelerinin 2018 Kasım itibari ile birden bire yan yana gelmesini ve ne anlattıysam kelimesi kelimesine aynısını sayın bakanın ağzından duymayı rastlantı olarak göremiyorum.

Bu açıklamaları her duyduğumda iki farklı ruh haline giriyordum. Bir taraftan “Ne güzel işte, en sonunda yapacaklar, öğrencilere, insanlara katkısı olacak.” derken diğer taraftan “İyi de yapamazlar ki, hayal ettiğim sistem sadece soru analizi yapan bir sistem değil ki!” deyip üzülüyordum. Yine de elden bir şey gelmez deyip beklemeye başladım. Bu bekleyiş tam bir yıl sürdü. 2019 Eylül ayında yenilenmiş EBA yayınlanınca ve tanıtımda sürekli “Yapay Zekâ” vurgusu yapılırken içeriğinde benim hayal ettiğim sistemi göremediğimde yine içerledim.

2019 Kasımında, belli ki ne kendileri yapacak ne de bana yaptıracaklar, karınca kararınca gücüm yettiğince bir şeyler yapayım deyip matematik portalını kodlamaya başladım. Portal bir seviyeye kadar gelince “Ama hayal ettiğimin yüzde biri bile değil. Tek başıma tamamlamam yıllarımı alır.” deyip geliştirmeyi bıraktım. Tanıdığım birkaç öğretmen haricinde kimseye duyurmayı da düşünmüyordum.

Çevrimdışı TMurat

  • Site Yöneticisi
  • *****
  • 10.231
  • 65.327
  • 10.231
  • 65.327
# 26 Eki 2020 19:46:31
-4-

Pandemi sürecinde okulların açılmayacağı, eğitimin EBA üzerinden yapılacağı söylenince ben de olacakları tahmin edip beklemeye başladım.  Tahmin ettiğim gibi de oldu ve EBA çalışmaz hale geldi. Ben de matematik portalını daha önce kullanan öğretmenlerin ısrarı ile çok da içime sinmeyerek açtım. Kısa sürede inanılmaz bir kullanıma ulaştı. Yoğun talebi kaldırabilmesi için çok çok güçlü bir sunucu kiralamak zorunda kaldım.

Kısa sürede geliştirdiğim ve yetersiz gördüğüm için yayınlamayı bile düşünmediğim matematik portalı beğenildi mi? Evet beğenildi. Kullanıldı mı? Evet kullanıldı. Peki, size, matematik portalından kat kat daha gelişmiş, çok daha iyi özelliklere sahip ve şu ana kadar bırakın ülkemizi dünyada bile benzeri yapılmamış, alt yapısı sadece zihnimde bulunan, yüzlerce modülü, projelendirip EBA’ya kazandırmak istiyordum ama destek olmadılar, duymamazlıktan, görmemezlikten geldiler, desem ne düşünürsünüz?

Bahar döneminde üzüntüden, can sıkıntısından,  her şeyi bıraktım. Birçok şeyden elimi eteğimi çekmeye başladım. Sorunları görüyorum, çözümü biliyorum ama yıllardır uğraşmama rağmen muhatap alınmadığım için elim kolum bağlı oturmayı kendime yediremiyordum. Artık yapmayacağım dediğim halde dayanamayıp mayıs ayında tekrar CİMER üzerinden bakanlığa yazdım. Dedim ki, eğer kabul ederseniz 2 ay gibi kısa sürede bu yeni sistemi geliştirip eylül ayında öğrencilerin kullanımına sunabiliriz. Eğer kabul etmeyecekseniz de lütfen “Kişisel projeler ile ilgilenmiyoruz.” şeklinde ret cevabı yazmayın. 30 günlük cevap verme süresinin 28. gününde nihayet dönüş yapıldı. Sağ olsunlar, bu defa “Kişisel projeler ile ilgilenmiyoruz.” demediler, bunun yerine “Bahsettikleriniz ve daha fazlasını biz zaten yaptık.” diye cevap yazdılar. Bu cevaptan dolayı yine canım sıkıldı. Ben yazıda bir şeyden bahsetmedim ki bahsettiklerim ve daha fazlasını zaten yapmış olsunlar. Zihnimi mi okudular? Ah, keşke okuyabilmiş olsalar! Yoksa okumasalar mı?

Farkındayım, yazı uzadıkça uzadı. Sayfa sayfa oldu. Buraya kadar kaç kişi sabırla okudu bilmiyorum. (Hatta bu yazıyı yayınlar mıyım bunu da bilmiyorum.)

Bence bu yazı, tam analizlik bir yazı…

Memleketin neden bu halde olduğunu yansıtan bir yazı…

Son yıllarda sürekli Devrim otomobillerinden, Nuri DEMİRAĞlardan bahsediliyor. O dönemlerde kimsenin destek olmadığı hatta engel olunduğu, “Şimdi ise öyle mi?” herkese destek olunduğu söyleniyor. Ve buna en çok da Selçuk BAYRAKTAR örnek olarak gösteriliyor.

Peki, şöyle diyeyim:

Yazıyı okudunuz. Buraya yazdıklarımı, hatta yaz(a)madıklarımı(!) da düşünürseniz Nuri Demirağ’ın yaşadıkları ile benim çaresizlik içinde bulunmam arasında bir fark var mı? Son yılların parlayan ismi Selçuk BAYRAKTAR’ı düşünelim. Gerçekten harika bir beyin. Bazı öğretmenlerin motivasyon amacıyla Bayraktar İHA belgeselini öğrencilerine izlettiğini bile biliyorum. Küçücük, minicik bir soru sorayım: Eğer Selçuk BAYRAKTAR’ın babası fabrikatör, kayınbabası Cumhurbaşkanı olmasaydı, İHA yapabilir miydi? Yoksa benim gibi koltuğunun altındaki dosyalarla kapı kapı dolaşıp “Destek olun, İHA yapacağım.” diye insanlara yalvarmaya devam ediyor mu olacaktı?

Öyleyse Nuri Demirağ’a engel olanlar ile yıllardır çabalamama rağmen bana destek olmayan hatta engel olanlar arasında ne fark var? Sizlerden rica ediyorum, eğer biri çıkıp da eski Türkiye ile yeni Türkiye’yi karşılaştırma adına Nuri Demirağ’dan, devrim otomobillerinden bahsederse lütfen bu yazıyı kendisine okutunuz!

Yeri gelmişken küçük bir not ekleyeyim: Selçuk Bayraktar’ın yönetim kurulunda olduğu T3 vakfı var. Deneyap gibi takdir ettiğim çalışmaları var. T3 vakfı aynı zamanda projelere destek olacağını beyan ediyor. Yani bir projeniz varsa başvurmanız halinde destek olacaklarını söylüyorlar. İlgilendikleri alanlardan biri online eğitim sistemleri. Hiç boş durur muyum? Buraya da başvuruda bulundum. Bir aylık bekleyişten sonra kabul edilmedi. Gerekçe: Destek verdikleri projeler ya tamamlanmış olacak ya da tamamlanmaya yakın olacak. Ancak öyle destek oluyorlarmış. Harika! Ben projeyi tamamlayabilsem niye başvuruda bulunayım ki? Nereden tutarsanız elinizde kalıyor.

Yıllardır uğraşıyorum, çabalıyorum. Kapılar sürekli yüzüme kapanıyor. Tamam, artık uğraşmayacağım, olmuyor diyorum sonra tekrar bir ümit başka bir kapıya gidiyorum. Yine aynısı oluyor, yine kapı kapanıyor, sonra duruluyorum sonra tekrar başlıyorum.

Bu durumu bilenler, bazen neden bu kadar ısrar ettiğimi soruyorlar. Nasıl anlatacağımı bilmiyorum. Düşünün ki Afrika’ya gidiyorsunuz. Orada aç olan insanları görüyorsunuz. Onlar için bir şeyler yapmak istiyorsunuz ve onlara düzenli olarak ekmek veriyorsunuz. Bakıyorsunuz ki bu iş ekmek verme ile olmaz, başka çare aramaya başlıyorsunuz. Sonra fark ediyorsunuz ki bu insanların oturduğu yerin altında petrol var. Oradan petrolü çıkarsalar açlıkları sefaletleri bitecek. Bunu tek başınıza yapamazsınız. Yardım istiyorsunuz, çırpınıyorsunuz kimseye anlatamıyorsunuz. Sonra pes ediyorsunuz. Aradan bir süre geçip orada aç çocukları görünce tekrar içiniz acıyor ve bir şeyler yapayım diyorsunuz. Sonra olmuyor, sonra yine olmuyor, çaresiz kalıyorsunuz.

Aynısı bunun için de geçerli. Sorunları görüyorsunuz, çözümü biliyorsunuz ama kimseye anlatamıyorsunuz. Pes ediyorsunuz. Sonra bir öğrenci: “Öğretmenim internetim bitti ders dinleyemiyorum.” dediği zaman içiniz acıyor. Çıkmaza giriyorsunuz tekrar arayışa başlıyorsunuz. Ders anlatıyorsunuz, “İmkan sağlansaydı, bu ders için şöyle bir modül yapsaydım var ya… Bu öğrencilerin zekâ olarak en geride olanı bile bu konuyu anlardı.” diyorsunuz tekrar arayışa giriyorsunuz sonrasında tekrar çıkmaza giriyorsunuz… Ve bu kısır döngü böyle devam ediyor…

Çevrimdışı TMurat

  • Site Yöneticisi
  • *****
  • 10.231
  • 65.327
  • 10.231
  • 65.327
# 26 Eki 2020 19:47:06
-5-

Peki, EBA başarısız mı?

Başarı olarak hangi ölçütü aldığınıza göre değişir. Eğer öğrenciler için bir eğitim portalı olsun derseniz tabi ki başarılı ama yıllardır hayal ettiğim sisteme göre düşünürseniz işler değişir.

Pandemi süreci ile uzaktan eğitim denilince akla Zoom gelmeye başladı. Hatta Zoom, sanki EBA’nın bir modülüymüş gibi düşünülmeye başlandı. Hâlbuki burada EBA’nın yaptığı tek işlem, oturum doğrulaması yapıp öğrenci ve öğretmenleri Zoom’daki ilgili kanala yönlendirmektir. Lütfen buraya dikkat ediniz. Zoom üzerinden yapılan canlı dersler, EBA üzerinde yapılmıyor, EBA’nın sunucuları kullanılmıyor. EBA sadece girişte oturum doğrulaması yapıyor.

Şimdi biraz eskilere gidelim: Binlerce yıllık insanlık tarihinde süregelen bir öğretim sistemi var. Öğretmen anlatır, öğrenciler ise kuzu kuzu dinler. Nadiren de olsa öğrenciler soru sorarak öğretmene dönüş yaparlar. Bu öğretim sistemi son yıllarda yavaş yavaş terkedilmeye ve demode olarak görülmeye başlandı. Şimdi biz Zoom üzerinden ders yapınca yani öğretmenin anlattığı, öğrencinin dersi dinlediği sisteme geri dönünce sırf araç olarak teknolojiyi kullandık diye eğitimde dijital dönüşüm mü yapmış oluyoruz? Eğitimde dijital dönüşüm bu mudur? Yani öğretmenin anlattığı, öğrencinin dinlediği öğretim sisteminin bilgisayar üzerinden yapılması mı dijital dönüşümdür? Üstelik bu teknolojiden(!) kaç kişinin faydalanabildiğini de pek düşünmüyoruz.

Peki, ders yapılırken Zoom üzerinden kullanılan büyük miktardaki veri hesaba katılıyor mu? Bir öğrencinin tek bir ders için kullandığı veri miktarı 200-300 Mb’yi buluyor. Tüm derslere katılsa aylık neredeyse 20Gb’ye ulaşılıyor. Aynı evde birkaç öğrenci olsa kullanım katlanarak artıyor. Ülkemizde her evde fiber internet yok. Çoğu aile mobil internet kullanmaya çalışıyor. Limit nedeniyle öğrenciler sadece belirli derslere katılabiliyor.

İnternet sıkıntısı olan öğrencilere: “Ekmek bulamıyorsanız, pasta yiyin.” der gibi “İnternetiniz yoksa TV’den izleyip öğrenin.” demek sadece sorumluluktan kaçmak değil midir? Öğrencileri Zoom gibi veri canavarı bir sisteme mecbur bırakmak ne kadar vicdanidir? Daha önemli bir soru sorayım: EBA’nın buradaki başarısı oturum doğrulaması yapıp Zoom üzerinden ders anlattırması mıdır? Eğer Zoom gibi bir sistemi elin Çinlisi yapmamış olsaydı, bu süreçte EBA’nın misyonu ne olacaktı?

Eleştiriyor muyum? Evet, eleştiriyorum ama yumuşak koltukta oturup bol keseden atarak değil. Çözümü de söylüyorum öyle eleştiriyorum.

Çevrimdışı TMurat

  • Site Yöneticisi
  • *****
  • 10.231
  • 65.327
  • 10.231
  • 65.327
# 26 Eki 2020 19:47:40
-6-

O kadar çırpınmama rağmen, kapı kapı dolaşmama rağmen, o kadar “yalvarmama” rağmen çok değil sadece 2 yıl önce “Hocam, şöyle 3 sayfalık rapor yaz da derdin neymiş bilelim.” denilmiş olsaydı inanınız şu an çok şey değişmiş olacaktı:

1- Anasınıfından 12. sınıfa kadar tüm sınıfları kapsayan, tamamen yapay zekâlı bir sistemimiz olacaktı.

2- Bu yapay zekâlı sistem, okuma-yazma gibi özel ilgi gerektiren konular haricinde neredeyse tüm öğretim yükünü üstüne alacaktı.

3- Sistem olgunlaştığında öğretmenlerin rolü, öğreten değil rehberlik eden olacaktı. Zaten öğretim işini sistem kendisi yapacaktı. Öğretmenler sistemi anlayabilmek için öyle uzun uzun kurslar vb. görmek zorunda kalmayacaktı. Sistemin kullanımı, kumanda ile TV’de kanal değiştirmek kadar kolay olacaktı.

4- Ülke geneli bir “öğretim birliği” oluşacaktı. Az tecrübeli öğretmen, çok tecrübeli öğretmen farkı önemsiz hale gelecekti.

5- Ülkemiz pandemi sürecinde Zoom gibi bir sisteme mahkûm olmayacaktı.

6- Şu an derse katılmak isteyen bir öğrencinin ortalama olarak kullandığı veri miktarı 20Gb civarında iken, bahsettiğim sistem yapıldığında aylık 1-2 Gb yeterli olacaktı. Canlı ders, video formatı zorunlu değil isteğe bağlı olacaktı.

7- EBA’da şu ana kadar yani 8 yılda ancak oluşturulabilen içerikler sadece 1 yıl gibi kısa sürede hayalini kurduğum sistem sayesinde oluşabilecekti.

8- Burada yazdıklarım, yazmadıklarım, belki de yazamadıklarım daha neler neler EBA’ya eklenebilecekti.

Peki, bu dediklerimi yapabilir miyim?

Şu ana kadar yaptıklarım, hayal edip projelendirdiklerimin yüzde biri bile değil desem, yeterli cevap olur mu?

Bazı şeylere “takdir, nasip” deyip geçmek gerekiyor sanırım. Çok fazla üstelememek gerekiyormuş.

Bunları sadece sizlerle dertleşmek için yazdım. Ölümlü dünya! Tarihe not düşmüş olayım.

Not: Hayalini kurduğum sistemi, tam da en çok ihtiyaç duyulan dönemde yapamamış, ülkemize kazandıramamış olmanın çaresizliği ile uzun bir süre Eğitimhane’den uzak kaldım. Aksattığım işler için hepinizden tekrar tekrar özür diliyorum. Karınca kararınca elimden geldiği kadar, gücüm yettiği kadar sizler için çalışmaya devam edeceğim. Hepinize saygılarımı sunarım…

Çevrimdışı ugur_29_

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.501
  • 5.301
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 1.501
  • 5.301
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 26 Eki 2020 20:09:36
Emekleriniz için teşekkürler.
Ben yerinizde olsam burda yazdıkalrımın kopyasını cumhurbaşkanına ulaştırmaya çalışırdım. Cimere tekrar tekrar gönderirdim.O koltuk boş kalmasın diye oturanların isimlerini de açık şekilde yazarak.

Çevrimdışı suleyman45

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 16.594
  • 27.297
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 16.594
  • 27.297
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 26 Eki 2020 20:22:25
İlk göreve başladığım yıllarda TMurat Hocamızın hazırladığı o sınıf geçme defterini hiç unutamam. Ne dua etmiştim o zaman.

Allah razı olsun TMurat Hocam tüm emekleriniz için.

Çevrimdışı Unexpected

  • B Grubu
  • 1.927
  • 2.544
  • 1.927
  • 2.544
# 26 Eki 2020 20:23:43
Murat Hocam. Su an ağlıyorum.
Size, kendime, evladima, ulkeme...

Çevrimdışı n_turkeri

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 194
  • 405
  • 194
  • 405
# 26 Eki 2020 20:30:25
Hayallerinizde... Bizlere de yer verdiğiniz için teşekkür ederim TMurat hocam... Daima yanınızdayız.. Saygılar...

Çevrimdışı Deniz_33

  • Uzman Üye
  • *****
  • 2.590
  • 12.977
  • 2.590
  • 12.977
# 26 Eki 2020 20:32:00
2007 yılında bir köy okulunda ilk bilgisayarımı almıştım ve internete kavuşur kavuşmaz Eğitimhaneden indirdiğim dosyalar sayesinde bir çok öğrencime yeni ufuklar açmıştım ve ben de kendimi geliştirme şansı yakalamıştım o dağ köyünde..

Hepsi sizin sayenizde..

Allah razı olsun sizden sayın hocam [linkler sadece üyelerimize görünmektedir.] 🙏👏

Çevrimdışı uNNamed

  • Uzman Üye
  • *****
  • 760
  • 1.805
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 760
  • 1.805
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 26 Eki 2020 20:36:48
Öncelikle şaşırmadığımı belirtmek isterim. Öğretmenliğimin ilk yıllarından beri üye olduğum bu ailede emeklerinizi iyi biliyorum.

İnanın ben eba eba diye iştahla söylendiği zamanlarda içinin boş olduğunu gördüğüm zaman öğretmenler odamızda bu siteden bahsedip "keşke bu site kurucularından yardım istense" diye belirtmiştim.

Emeği geçen herkesten Allah razı olsun. Biz sizlerin değerini iyi biliyoruz.

Çevrimdışı ayd_murat

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 391
  • 478
  • 391
  • 478
# 26 Eki 2020 20:38:08
Emeklerinize sağlık değerli öğretmenim.
Tümünü beğenmek isterdim ancak 1 saat sınırlaması var. Hepsini malum ruh hali ile okudum, hepsini beğendi kabul edin lütfen🙏

Çevrimdışı Unexpected

  • B Grubu
  • 1.927
  • 2.544
  • 1.927
  • 2.544
# 26 Eki 2020 20:41:57
Yaklaşık olarak 13 senedir. Eğitimhaneden dosya indiriyorum.
2009 da ilk defa uye oldum. O gunden beri de fikirlerimi paylaşıp rahatliyorum.
Turkiyenin en buyuk egitim platformuna devletin hicbir katkısi, destegi olmadıgını gormek beni hep üzmüştür.
Akademik kariyer, müfettişlik, okul mudürlugü ve en son da şube mudurluğu hevesi kırilan, kırdıltırılan ben içın herseý açık ve ortada aslında.
Bana düşen; üzülmek ve bireysel anlamda görevimi ifâ etmek.
Onun haricinde makam mevki sahibi olmak için; yalana dogru diyemem.
Burda birçok değerli insan tanıdim
Hepinize teşekkur ederim

Çevrimdışı ee09

  • B Grubu
  • 329
  • 530
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 329
  • 530
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 26 Eki 2020 20:45:13
Ya ne kadar ince hislisiniz.Harika bir yazı.Bir insan duygularını bu kadar net ve akıcı anlatabilir.Türkiye burası maalesef diyor ve çalışmalarınızın bir gün insanlığa umut ışığı olmasını diliyorum.

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK