-3-
Çaldığım kapılar sürekli yüzüme çarpılınca pes ettiğim, kendi kabuğuma çekildiğim zamanlar oldu. Böyle bir dönemde bir öğretmen arkadaşıma: “Bana kimse destek vermedi. Verselerdi neler neler yapardım.” dediğimde öğretmen arkadaşım bir şube müdüründen bahsetti. Ona anlatırsam bana destek olacağını söyledi. Ben de dediği gibi yaptım, o meşhur dosyalarımı alıp odasına gittim.
Hayatımda ilk defa gittiğim bir odada bana çay ikram edildi!
Düşünün ki ülkenin en büyük eğitim sitesinin kurucususunuz. On milyondan fazla eğitim içerikli doküman üretilmesine ortam hazırlamışsınız. Bir buçuk milyon üyeniz var. Günlük yarım milyon öğretmen, öğrenci, veli ziyaret ediyor. Buradan indirilen dosyalar ile günlük neredeyse 5-6 milyon öğrenciye ulaşılıyor…
Veeeee…
Sizeee…
O gün ilk defa çay ikram ediliyor!
Düşününce müthiş…
Şube müdürüne projeleri anlatırken birkaç dakika sonra birden telefonunu eline aldı ve bana: “Kendi imkânların ile Ankara’ya gidebilir misin?” diye sordu. Ben de “Tabi ki giderim.” dedim. Telefonla aradığı kişiyle “Başkanım, yanımda bir öğretmen var.” ile başlayan konuşma sonunda bana Ankara yolları görünmüş oldu. (O şube müdürünü ve o günü ömür boyu unutamam.)
İlk defa Ankara’ya gitmiş olacağım. Orada hayalimi anlatacağım. Dinleyenler: “Vay beee… Ne süper projeymiş! Hemen bu öğretmenimizi değerlendirelim, biz de böyle süper fikirler bekliyorduk.” falan diyecekler diye hayal kuruyorum. Tam bir ay boyunca hazırlık yaptım. Orada neler anlatacağımı, hangi soruların geleceğini, gelebilecek sorulara nasıl cevap vereceğimi vb. her şeyi planladım. Ne kadar önem verdiğimi siz düşününüz artık.
Ankara’ya uçakla giderken, koltuğun arkasındaki dergide Mehmet Ali KAĞITÇI’nın hayatı yazıyordu. Bu zaten bana bir işaretmiş. (Bu kişinin hayatını doğru kaynaklardan araştırmanızı tavsiye ediyorum.)
Bakanlıkta daire başkanının odasına gittim. Sağ olsun beni iyi karşıladı. Ben anlattım, sağ olsun iyi dinledi. Ama sonuç değişmedi. (Tabi burada her şeyi anlatamıyorum. Niye kabul edilmediği, kabul edilmediğinde ne dendiği şimdilik bende kalsın. Bahsettiğim daire başkanı bakanlık içinde farklı bir genel müdürlükte çalışıyordu.)
İlk defa bu kadar yaklaşmışken, sonuca ulaşacağım diye bu kadar çok ümitlenmişken yine büyük bir hayal kırıklığına uğramıştım.
Aradan biraz zaman geçinde bana referans olan şube müdürünün yanına yine gittim. Durumu anlattım ama bu defa biraz daha “açık” konuştum. Kendisi de bana hak verdi ve başka bir daire başkanı ile görüşebilmem için tekrar referans oldu.
Ağustos 2018 tarihinde tekrar Ankara’ya gittim. Referans olduğu ikinci daire başkanı ile görüşebilmek için odasına girdim. Konuyu kendisine anlattım. Daire başkanı “Git bunları falanca daire başkanına anlat.” deyip yönlendirdi. (Daha doğrusu beni öyle başından savmış oldu.)
Artık konuyu üçüncü daire başkanına anlatacağım. Bu görüştüğüm daire başkanı ile aramızda çok ilginç bir diyalog geçti:
***
T.M: Bana destek olursanız EBA’yı çok farklı bir yere getirebiliriz. Hayalimdeki sistem tamamlandığında öyle bir sistem olacak ki dünyaya örnek olabilecek bir alt yapıya sahip olacak. Tamamen yapay zekâ ile çalışacak. Müthiş olacak, harika olacak, süper olacak, falan olacak, filan olacak…
D.B: Ben teknik konulardan anlarım. Peki, bu yapay zekâyı nasıl yapacaksın? Anlat bana.
T.M: Öğrencilerin çözdüğü soruları analiz edecek, öğrenciyi öğrenemediği konuya sistemin kendisi yönlendirecek.
D.B: Hımmm, anladım. Şimdi bunları bana e-posta ile yaz. Ben gerekeni yapacağım.
***
Bu konuşmadan sonra çok ilginçtir bana resmi değil, kişisel e-posta adresini verdi. Hatta verdiği e-postadaki isim, kendi ismi bile değildi! Ankara’dan ayrıldıktan sonra birkaç gün boyunca özene bezene uğraşıp 3-4 sayfalık bir yazı hazırladım. Verdiği e-posta adresine gönderdim.
Günlerce bekledim ama bir dönüş olmadı. Aradan 2 ay geçince yeni bakanımız Sayın Ziya SELÇUK bir TV kanalına: “Biz EBA’yı öyle bir geliştireceğiz ki tamamen yapay zekâlı olacak. Öğrencilerin çözdüğü soruları analiz edecek ve öğrenciyi öğrenemediği konuya yönlendirecek.” şeklinde bir açıklama yaptı.
Ben beynimden vurulmuşa döndüm. Son görüştüğüm daire başkanına ne anlattıysam aynısını 2 ay sonra Sayın Bakan’dan duyuyordum.
Diyebilirsiniz ki, bu fikir onların da aklına gelmiş olamaz mı?
Bu yazıyı belki de binlerce öğretmenimiz okumuş olacak. Lütfen sizler de araştırınız. 2018 Ağustos ayından önce yapılmış haberlere, açıklamalara bakınız. Bu tarihten önce EBA ile yapay zekâ kelimelerinin bırakın aynı cümlede yan yana olmasını, aynı paragrafta bile bulunduğunu göremezsiniz. 6 yıllık geçmişi olan EBA ile yapay zekâ kelimelerinin 2018 Kasım itibari ile birden bire yan yana gelmesini ve ne anlattıysam kelimesi kelimesine aynısını sayın bakanın ağzından duymayı rastlantı olarak göremiyorum.
Bu açıklamaları her duyduğumda iki farklı ruh haline giriyordum. Bir taraftan “Ne güzel işte, en sonunda yapacaklar, öğrencilere, insanlara katkısı olacak.” derken diğer taraftan “İyi de yapamazlar ki, hayal ettiğim sistem sadece soru analizi yapan bir sistem değil ki!” deyip üzülüyordum. Yine de elden bir şey gelmez deyip beklemeye başladım. Bu bekleyiş tam bir yıl sürdü. 2019 Eylül ayında yenilenmiş EBA yayınlanınca ve tanıtımda sürekli “Yapay Zekâ” vurgusu yapılırken içeriğinde benim hayal ettiğim sistemi göremediğimde yine içerledim.
2019 Kasımında, belli ki ne kendileri yapacak ne de bana yaptıracaklar, karınca kararınca gücüm yettiğince bir şeyler yapayım deyip matematik portalını kodlamaya başladım. Portal bir seviyeye kadar gelince “Ama hayal ettiğimin yüzde biri bile değil. Tek başıma tamamlamam yıllarımı alır.” deyip geliştirmeyi bıraktım. Tanıdığım birkaç öğretmen haricinde kimseye duyurmayı da düşünmüyordum.