Gelelim işin dördüncü bir boyutuna. Belkide can alıcı noktasına. Eğitimimizdeki en büyük soruna...
Öğrencilerimizi yetiştiriyoruz , yetiştirirken hem eğitim , hem öğretim vermenin gayreti içindeyiz. Tabiiki eğitim kurumlarının en temel gayesi budur.
Bu öğrencilerimizin ileride büyüyüp hayata aktif olarak katılacaklarını biliyoruz. Bunu bildiğimiz için mümkün olduğunca en verimli şekilde yetişmelerini , katma değer oluşturmalarını, vatana , millete hayırlı birer nesil olmalarını bekliyoruz. Bunları beklememiz de bizim en doğal hakkımız.
Ancak bu öğrencilerin hayata atılırken , kendi ayakları üzerinde durması , bir birey olarak ben varım diyebilmesi için önlerinde ciddi bir sorun bulunuyor. Bu da MESLEK sorunu. İşte hatada tam bu noktada başlıyor. Mesleki anlamda tatmin olmayan bir bireyin sağlıklı bir ruh haline sahip olmasını, dolayısıyla vatana , millete , ailesine , kendisine faydalı olmasını beklemek herhalde çok da gerçekçi olmaz.
Biz nekadar iyi bir eğitim verirsek verelim, nekadar karakterli , kişilikli , dürüst insanlar yetiştirirsek yetiştirelim , eğer onları mesleki anlamda da iyi yönlendiremezsek , bir süre sonra bunalımlar içinde , hayatından bezmiş bir toplumla karşılaşırız ki şu anki toplumumuzun hali bu değil mi?
Peki bu sorunun çözümü nedir ?
Aslında çözüm çokda zor değil. Sadece biraz alışkanlıklarımızı değiştirsek belki yeterli olacak.
Öncelikle ÖSS bir alışkanlık. Bundan kurtulmak lazım . Belki herkese bu çok ütopik gelebilir ama bence bu çok gerçekçi. Nasıl ? derseniz.
İlköğretimde temel eğitimi alan öğrenci lisede artık bir mesleğe yönlendirilmeli. Düz liselere girmek için öğrencilerden çeşitli başarılar istenmeli ve düz liselere giden öğrenciler toplam öğrencilerin yüzde 25- 30 cıvarı olmalı.
Neden mi? Çünkü üniversiteye giren öğrenci sayısı Öss ye giren öğrenci sayısının yaklaşık yüzde 10'u . Her sene geri kalan yüzde 90 öğrenciye kusura bakmayın , şansınıza küsün , başınızın çaresine bakın deniyor. Deniyor denmesine de bu öğrenciler bu güne kadar başının çaresine nasıl bakacaklarına dair en ufak bir eğitim (mesleki eğitim ) almadılar ki.
Sonrada uzmanlar bu gencecik insanların karşısına geçip girişimcilikten bahsedip, ahkam kesip duruyorlar. Ama girişimcilik için de en ufak bir alt yapıları yok ki. Bu saatten sonra bir yere çırak olarak da gidemezler , çünkü kocaman adam olmuşlardır. Bir iş kurmak için genelde büyük sermayeler gerek ve bu da bir çok kişide yoktur vs....
İşte bu yüzde 90 lık kısım liseyi bitirince afallayıp kalacağına ve hiç bir özelliği olmadan , sıradan bir insan olarak hayata atılacağına , bunun taaa ilköğretim bitince önü alınmalı.
Diyeceksiniz ki zaten meslek liseleri var ve rağbet görmüyor. Haklısınız , çünkü meslek liseleri de büyük bir vizyonsuzluk üzerine kurulmuş ve meslek lisesini bitiren kişi ben bu mesleği öğrendim diyemiyor malesef.
Burda da yapılaması gereken meslek liselerinde meslek öğretmek yerine , mesleği yerinde öğretmek. Yani çocuk hangi mesleği öğrenecekse , gidip o mesleği icra eden ustanın yanında mesleğin inceliklerini öğrenmeli. Haftada 10 - 15 saat de mesaisini ayarlayarak meslek liselerinde türkçe,matemetik, sosyal bilimler vs. gibi dersler almalı. Böylece liseyi bitirince hem mesleği gerçek anlamda öğtenmiş olur , hem de eğitimini de aksatmamış olur.
Yanlız bunu yaparken çocuğun hayatı boyunca tek mesleğe mahkum edilmesi mantığıyla da hareket edilmemesi gerek. Bu öğrenci için elindeki bir güç olmalı. Liseyi bitirince , Öss ye girip başka bir bölüm okumak istediğinde de hayır , biz seni marangoz olarak yetiştirdik, sen başka bir bölüm okuyamazsın denmemeli. Eğitimde fırsat eşitliği olmalı . Bu psikolajik olarak öğrencileri rahatlatır . Dolayısıyla mesleğini beğenmeyen bir öğrenci istediği zaman ve gayret sarfederse başka bir alanda kendini yetiştirdiği taktide önünün açık olduğunu bildiğinde hayata daha pozitif bakar ve yaşamından daha çok zevk alır.