Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.
JEAN-JACQUES ROUSSEAU'nun "EMILE YA DA EĞİTİM ÜZERİNE" isimli eserinden alıntı :
Emile hiçbir şeyi hiçbir zaman ezbere öğrenmeyecektir; masalları, o ne kadar hoş, ne kadar doğal olan La Fontaine masallarını bile ezberlemeyecektir; çünkü tarihteki sözcükler nasıl tarih değilse, masallardaki sözcükler de masal değildir.
Masallara çocukların alacağı ders diyecek kadar nasıl da kör olunabilir?
Hem de ahlak dersinin onları eğlendirirken yanılttığı, onların yalana kapılıp gerçeği kaçırdıkları ve verilen bilgi hoşlarına gitsin diye yapılanın onların bundan yararlanmasını engellediği nasıl görülmez?
Masallar büyük insanlara ders verebilir, ama ÇOCUKLARA GERÇEĞİ AÇIKCA SÖYLEMEK GEREKİR; gerçeğin üstünü bir örtüyle kapatırsanız, çocuklar artık bu örtüyü kaldırmak zahmetine katlanmazlar.
La Fontaine’in masalları tüm çocuklara öğretiliyor, ama içlerinde bunları anlayan bir teki bile yoktur; anlasalardı, bu daha beter olurdu, çünkü masaldan çıkan ahlak dersi o kadar karışık ve yaşlarına göre o kadar oransızdır ki onları erdemden çok kötülüğü itecek gibidir.
Bunlar yine aykırı düşünceler diyeceksiniz; öyle olsun; ama bunların gerçek olup olmadıklarını görelim bakalım.
Çocukların kendilerine belletilen masallardan hiçbir şey anlamadıklarını söyledim, çünkü bunları basitleştirmek için ne kadar çok çaba harcansa da, bunlardan alınması istenen ders, çocuğun kafasına anlayamayacağı düşünceleri zorla sokmaya çalışıyor; hatta masalın şiir yanı bu düşünceleri çocuk için akılda tutulması daha kolay, ama anlaşılması daha güç duruma getiriyor.
Öyle ki açıklık yerine süse bakılıyor.
Çocuklar için anlaşılabilir ve yararlı hiçbir yanı olmayan ve onlara başka masallarla karıştıkları için hiç gereği yokken diğerleriyle birlikte öğretilen bir sürü masalı saymayarak, yazarın özellikle çocuklar için yazılmış gibi görünen masallarıyla yetinelim.
La Fontaine’in tüm masalları içinde yalnızca beş ya da altısını biliyorum ki bunlarda çocuklara özgü doğallığın, saflığın gözetildiği adamakıllı göze çarpmaktadır:
Bu beş ya da altı masaldan ilkini örnek olarak alıyorum, çünkü bu, verdiği ahlak dersi her yaşa göre en uygun olan, çocukların en iyi anladıkları, en çok keyif alarak öğrendikleri, kısacası, yazarın da bu nedenle tercihen kitabının başına koyduğu masaldır.
Gerçekten çocuklar tarafından anlaşılmak, onların hoşuna gitmek ve onlara bir şeyler öğretmek amacıyla yazıldığını varsayarsak, bu masal kesinlikle yazarın başyapıtıdır.
Öyleyse izin verin de bu masalı izleyip kısaca bir inceleyeyim.
Karga ile Tilki –Masal–
Karga Efendi konmuştu bir dala
Efendi! Aslında ne anlama geliyor bu sözcük? Bir özel adın arkasında ne anlam taşıyor? Burada ne gibi bir anlamı var?
Nedir bir karga?
Konmuştu bir dala denir mi? Denmez, bir dala konmuştu denir.
Dolayısıyla burada şiir diline özgü bir devrik söyleyiş biçiminden söz etmek gerekir; düzyazı ile koşuğun ne olduğunu söylemek gerekir.
Ağzında bir parça peynir tutuyordu
Ne peyniri? İsviçre, Brie ya da Hollanda peyniri mi? Eğer çocuk hiç karga görmemişse, ona kargadan söz etmekle ne elde ediyorsunuz?
Gördüyse, kargaların gagalarında peynir tuttuklarını nasıl tasarlayacak? Her zaman doğal görüntüler verelim.
Tilki Efendi kokuyla iştahı kabarınca
Bir Efendi daha! Ama burada sözcük yerinde kullanılmış.
Tilki hilede, kurnazlıkta usta, efendi olarak bilinir. Ne var ki onun nasıl bir hayvan olduğunu söylemek ve gerçek doğal özelliğini masallardaki saymaca özelliğinden ayırmak gerekir.
Peynir kokusuyla iştahı kabarınca!
Bir ağaca konmuş bir karganın tuttuğu bu peynirin bir koruluk ya da bir in içindeki tilki tarafından hissedilmesi için kokusunun çok kuvvetli olması gerekirdi!
Öğrencinizi yalnızca güvenilir olan ilkeleri benimseyen ve başkalarının söylediklerinde gerçeği yalandan ayırt eden mantıklı ve eleştirel anlayışa böyle mi alıştırıyorsunuz?
Ona şöyle dil dökmeye başladı
Şöyle dil! Demek tilkiler konuşuyor ha? Demek kargalarla aynı dili konuşuyorlar ha?
Bilge eğitici, dikkat et: Yanıt vermeden önce söyleyeceğini iyi tart! Bu, senin düşündüğünden daha önemlidir.
Hey! Merhaba, Karga Beyefendi!
Beyefendi! Çocuk bunun bir şeref unvanı olduğunu öğrenmeden önce, alay için kullanıldığını öğreniyor.
Ne kadar hoşsunuz! Bana ne kadar güzel görünüyorsunuz!
Şişirme, gereksiz yineleme. Aynı şeyin başka sözcüklerle yinelendiğini gören çocuk konuşmayı korkakça öğrenir.
Bu yinelemenin yazarın bir ustalığı olduğunu ve övgülerini sözlerle çoğaltır gibi görünmek isteyen tilkinin niyetini gösterdiğini söylüyorsanız, bu özür benim için geçerli olur, ama öğrencim için olmaz.
Yalanım yok! Eğer sesiniz de,
Yalanım yok! Demek kimi zaman yalan söyleniyor, öyle mi? Eğer çocuğa tilkinin yalan söylediği için yalnızca yalanım yok dediğini öğretirseniz, çocuk bundan ne anlayacak?
Tüylerinize benziyorsa,
Benziyorsa! Ne demek oluyor bu? Çocuğa ses ve tüy gibi farklı nitelikleri olan iki şeyi kıyaslamasını öğretin; sizi nasıl anlayacağını göreceksiniz!
Bu ormanın sakinlerinin Anka’sı olursunuz.
Anka! Nedir bir Anka? İşte ansızın o yalancı antikçağın içine atılmış oluyoruz. Neredeyse mitolojinin içine.
Bu ormanın sakinleri! Ne kadar mecazlı bir söylem! Dalkavuk, dilini soylulaştırıp daha çekici kılmak için, ona daha çok saygınlık kazandırıyor.
Çocuk bu inceliği kavrayabilecek midir? Soylu üslupla sade üslubun ne olduğunu acaba biliyor mu, bilebilir mi?
Sevincine diyecek yoktu karganın, bu sözleri duyunca
Bu pek bilinen deyimi anlamak için daha önce çok güçlü duygular yaşanmış olması gerekir.
Göstermek için güzel sesini
Unutmayın ki çocuğun bu dizeyi ve tüm masalı anlaması için karganın güzel sesinin ne olduğunu bilmesi gerekir.
Açtı koca ağzını, düşürdü peynirini.
Bu dize çok güzel; yalnızca ahengi bile görüntüyü yaratıyor. Açılmış kocaman çirkin bir gaga görüyorum; dallar arasından peynirin düştüğünü görüyorum, ama bu tür güzelliklerden çocuklar yararlanamaz.
Tilki kapıp peyniri dedi ki: Beyefendiciğim,
Bakın iyilik hemen budalalığa dönüşüyor: Çocuklara bir şeyler öğretmek için zaman yitirilmiyor.
Bilin ki her dalkavuk
Genel bir özdeyiş. Artık bir şey anlatmıyor.
Kendisini dinleyen kişinin sırtından geçinir.
On yaşında bir çocuk bu dizeyi kesinlikle anlayamaz.
Bu ders de bir peynire değer, kuşkusuz.
Bu anlaşılıyor ve düşünce çok iyi. Bununla birlikte, dersle peyniri kıyaslayabilecek ve peyniri derse yeğlemeyecek pek az çocuk bulunacaktır.
Öyleyse çocuklara bunun bir şaka olduğunu anlatmak gerekir. Onlara göre de ne incelik bu ya!
Karga, utanmış ve şaşkın,
Bir başka gereksiz laf uzatma; ama bağışlanabilir gibi değil.
Yemin etti, ama biraz geç, bir daha faka basmayacağına.
Yemin etti! Hangi budala öğretmen çocuğa yeminin ne demek olduğunu açıklamak cesaretini gösterir?
İşte size birçok ayrıntı; ama yine de bu masaldaki tüm düşünceleri incelemek ve bu düşüncelerin her birini oluşturan basit, kolay anlaşılır düşüncelere indirgemek için gerekenden çok az bu ayrıntılar.
Ama bunları gençlere anlatmak için bu incelemeye gereksinimi olduğuna inanan kim vardır?
İçimizden hiçbiri kendisini bir çocuğun yerine koymasını bilecek kadar filozof değildir. Şimdi ahlak dersine geçelim.
Soruyorum, acaba çıkarları için dalkavukluk eden ve yalan söyleyen insanlar olduğunu altı yaşındaki çocuklara mı öğretmek gerekir?
Olsa olsa, onlara küçük çocuklarla alay eden ve gizlice onların o budalaca gururunu alaya alan kimselerin bulunduğu öğretilebilir; ama peynir her şeyi bozuyor; onlara peyniri ağızlarından düşürmemekten çok başkasının ağzından düşürtmek öğretiliyor.
Bu benim ikinci aykırı düşüncem, ama hiç de önemsiz değil.