Saraydan zindana Züleyha'nın feryadı...Yusuf'a mektup...Her yürek okumaya dayanır mı bilmem...Tek nefeste okuyabilen çıkar mı bilmem
Gönlümü bağladığım, tenhalarda adını andığım ey can nerdesin! Hani üzerinden mevsimler geçse de sevgilinin mahallesine yolunuz düştüğünde burnunuzun direği sızlar ya, gelip geçerken günler, günlerin efendisi olan Yusufun geçtiği her mekana uğradığımda öylesi bir hüzün kaplar yüreğimi. Nerdesin ah yâd-ı hayali yar?
Var olan ne ki? Bizi yokluğu ile üzenler var. Güneş görmeyen zindanda yine zülüflerin dökülüyor mu yüzüne Yusufum? Ah günahsızım. Ah aşk sızım. Vah halime! Dilimle zehirledim masumluğunu. Vah bana. Yuh bana.
Bazen günaha düştüğüm de oldu, sevaplara küstüğüm de.
Bazen ölümüne sustuğumda oldu, kan kustuğum da.
Konuşmaya yüzüm yok, anlatmaya mecalim. Yazmak tek çare. Ama okusanda cevap vermezsin bilirim, beyhude beklerim. Neylersin benimki de bir umut işte.
Çocuktum. Kız oldum. Kadımdım aşık oldum. Aşıktım çilelerden geçtim. Ten sanırdım aşkı. Vurgundum sana. Tutkumdum. Halden hale geçtim. Sonunda hevadan. Hubba; hubbdan aşka, aşktan vecde ulaştım bileğimi kemik saplı bıçak kanattığında. Kendi kanımda buldum aşkın hallerini.
Kokuların uzmanıydım. Ne vakit senin kokunu aldıysam içime, o demden sonra hiçbir çiçeğin kokusunu alamaz oldum. Her koku yusuftu. Yusufun kokusunu uyurken, uyanıkken alıyordum. En çok da uyuyamıyorken.
Günaha şansı olmayanın sadece masumiyeti var. Benim masumiyet hakkım da yok. Anladım ki Havva için yasak ağaç ne ise benim yasak ağacım da Yusufmuş.
Seni ilk gördüğümde üzerimdeki elbise bembeyazdı. Odaya şehvet törenine çağırdığımda elbisem baştan ayağa kankırmızısı. Şimdi ise siyah. Beyaz kadar saf olamasam da siyah kadar kadere teslimim. Ben artık siyah bir gülüm. Siyah, yani ahımın rengi.
Seni kardeşlerin kuyuya attığı gün ben de kaderin kör kuyusuna düştüm. Senin kurtarıcın olarak rabbin vardı Yusuf ya benim kimim var? Geldin. Gördüm. Güneşi bile soluk bırakan gözlerindi ilk gördüğüm. Seni sen bildiğim o gözlerin. Gözlerin, besbelli ki düştüğüm bir başka kuyuydu. Umutlarım vardı kuyuda. O ilk gördüğümde kokunu serdim hülyalarıma. Uykusuzluğumu gözlerinde avutuyordum da sen bilmiyordun.
Önceleri arzumdun, anladım ki aşkımmışşın bilemedim. Seni sevdim Yusuf. Seni sevmemek elde değildi. Anla Yusuf! Bir tek ben miyim sana çarpılan? O güzelliğini yeryüzünde hangi kadın görmüş de sana vurulmamış? Şehirdeki genç yaşlı kadınlar, sarayda ki evli bekar cümle kadınlar sana sevdalandı da bir ben sevdamı saklayamadım. Neylersin aşk bu, ele de düşürür dile de. Pişman mıyım? Aklımdan bile geçmez sana aşkımın nedamet dehlizine girmesi.
Razıyım seni uzaktan sevmelere. Gündüzlerden vazgeçtim, düşümde biraz olsun görmelere razıyım.
Ey suskunluğumun efendisi!
Sustum dünyanın bütün yaşanmışlıklarına.
Feryadım oldu sessizliğim, sana duyuramadığım ahımın inadına.
Senin narınla yanmayan her yürek eksikti aşkın tanımına.
Yok, artık bi cümlem.Hangi harf bi araya gelir de anlatır ki gece karası gözlerimdeki tufanı?
Kaç hüzün bir Yusuf eder?
Kaç yangın Yusufun kıvılcımına değer?
Ben yandım bu ateşte.
Ne gördün düştüğüm cehennemi ne de duydun Yusuf bir tek sitemimi.
Sustum! Benim bir nazarıma bin canımı verdiğim sevgili.
Sana yitirdim bütün cümleleri.
Sana sustum yusufum!
Değil mi ki söylediklerim hicranım oldu.
Seni gel diye çağırmam, yokluğunun sebebi oldu.
Şimdi vuslatına susuyorum Yusuf.
Duyuramadığım feryadımın inadına
Suskunluğun tılsımlı fısıltısına ancak bu denli bir nefes üflenirdi ki harflerden önce sukut alevlensin. Sönmesin har-ı sevda, şiirsel cümlelerde suskunluğunun serencamını dile getiren nameleri sana armağan ediyorum ey yârim.
Ah benim yaralı gönlüm. Ah benim uslanmaz kadınlığım. Yalnızlıklarım. Yangınlarım. Ah iflah olmaz sevdam, ah ki ah!
Herkesin yarım bir sevdalığı yama giymiş umutları vardır. Ömür ya sevdayı ya yamayı tel tel söker.
Yusuf sen benim kalbimde değilsin. Sen benim kalbimsin.
Senin bir adında melahim olsun ey Yusuf. Yani bir vehim, bir hayalet. Hayal ettikçe varlığına daha çok inanamadığımsın.
Şimdi zindanda uyuyor musun yusufum? Bilesin ki yâri uyuyanın yarası uyumaz. Efkar yüklerken zaman, ben geceye eflatun ölümleri göğsüme sürüyorum. Seni bir sır gibi saklarken içimde bilemedim kilitlerin pas tutp seni bana getiremeyeceğini. Bilemedim. Şehir, geceyi sürme sürme çekerken gök yüzünden ben yokluğunun ölüm pençesinde can veriyorum.
Ey rüyaların ustası! Ey yüreğimin mahşeri! Ey gözlerime ölü toprağını sürme diye çektiğim! Her rüyayı yorarsında sana meftun, sana mecbur şu yüreği yormak nedir bilmezsin. Yoruldum Yusuf! Ne aklına geldim ne de aşkına. Bu nasıl bir yıkım Yusuf? Bu nasıl bir sur? Sen üfledikçe araf bende doğuyor.
Bana bir aşk verseydin sana üstüne şahadet edilesi bir sen verecektim. Unutma, mahşerde yüreğin senden sorulur! Terim akar ölü tenlerin peşinden, hayallerim cennet imzalı, hasretlerim cehennem imalı. Nereye baksam, kimden kaçırsam bakışlarımı hep gözlerim Yusuf yüzlüme düşer.
Adem Havvasını buldu Arafatta, benimse seni bulmak isterken yoklugunda her yürüyüşüm çıkar arafa.