Zaten, bir zamanlar bana ak sakallı meşenin anlattığına göre, adına savaş denen şey, yeryüzünün herhangi bir noktasında başlayıp herhangi bir noktasında bitmezdi.
Her şey gibi, o da insanda başlayıp insanda biterdi.
Bu yüzden, cepheler falanca dağda ya da falanca ovada değildi.
Cepheler, bütün acımasızlıklarıyla insanoğlunun içindeydi.
Toprağı titrete titrete yürüyen tanklar, art arda gümbürdeyen toplar ve durup dinlemeden kurşun kusan tüfekler insanoğlunun içindeydi.
Hatta, henüz icat edilmemiş silahlar da insanoğlunun içindeydi.
Yani, insan bir savaş alanıydı. Ceket, gömlek, pantolon ya da etek giymiş, kravat takmış, tıraş olmuş, kokular sürmüş bir savaş alanı. Gülümseyen bir savaş alanı. Öpen hatta, okşayan, konuşan, susan, çiçekler alıp çiçekler veren bir savaş alanı...
Peki, bir barış bahçesi olamaz mıydı aynı insan?
Şöyle, güllerin kuş cıvıltılarına, kuş cıvıltılarının güllere karıştığı, mutlu yüzlerle dolu rengarenk bir barış bahçesi?
*************
Sağırdı çünkü o; kokularıma da, yeşillerime de, duruşuma da sağırdı. Sözün özü, insanoğlu benim soyumun dilini çözememişti henüz; kokuca konuşsam da anlamazdı, renkçe konuşsam da...
****************
kilit, insanın utancı demektir her şeyden önce... İnsanoğlunun nereye ulaştığının göstergesi demektir. İnsanların birbirine duydukları güvensizliklerin elle tutulur hâlidir kilit. Birbirlerine duydukları saygının derecesidir. Bu yüzden, bir çeşit utanç belgesidir her kapıda. Hatta, her dolapta, her çekmecede, her çantada, her kasada, her kutuda... Gene de insanların yüzü kızarmaz onları görünce.
***********
Çünkü, insanların büyük bir bölümü, birçok güzelliği göremezdi.Büyük bölümü, birçok güzelliğe dokunamazdı.Onlar, birer uyurgezer gibi, geçip giderlerdi güzelliklerin yanından. Ya da, kafalarına taktıkları başka bir güzelliğin peşinden koşarken, onun uğruna, birçok güzelliği de ayaklarının altına alıp hiç farkına varmadan acımasızca ezerlerdi.
**************
Keşke insanlar dünyayı sevmeyi öğrense; yaşadıkları topraklarda birer misafir olduklarını anlayıncaya ve çocuklarına daha yeşil bir gelecek hazırlamanın bilincine erişinceye kadar, ne yazık ki bu katliam böylece sürüp gidecek!
***********
Çünkü, yüzyıllardır çözülemeyen acayip bir bilmeceydi insan. Derinlerden daha derin bir sırdı ya da ucu bucağı olmayan, içi pisliklerle, içi eşsiz güzelliklerle dolu, alabildiğince karanlık ve karmakarışık bir evrendi.
Öyle ki, onca kafa patlatmasına rağmen, binlerce yıldan bu yana kendisi bile çözemiyordu kendini...
"Hayatta, sevinç kadar acı da vardı."
Ben Bir Gürgen Dalıyım, Hasan Ali Toptaş