Benim okul kitaplarını önce ben kullanırdım, sonra iki sınıf arkamdan gelen kardeşim kullanırdı. Arkasından komşunun kızına verirdik ki muhtemelen onun da kardeşi vardı, aynı kitabı o da kullanırdı.
Tertemiz sayfalarını kullanırdım, kardeşim biraz pasaklıydı, onu da uyarırdım.
Belki de ondandır, hala okuduğum, kullandığım kitapların üstünü hiç çizip karalamam. Test sorularını bile kitabın üstüne işaretlemem.
Kitap bulamazdık, birbirimize ödünç roman verirdik. Aynı romanı mahalledeki 7-8 çocuk okurduk. Kitap öyle kıymetliydi.
Nerede özel ders aldırılacak para! Hepimiz, kardeşlerimizin öğretmeniydik. Anne baba ilkokul mezunu. Kardeşime alan ölçülerini ilkokulda öğretirken, az yanağına tokat atmamışımdır, anlamıyor diye. Yine de kızmazdı, çünkü bir yaş büyüğümüz bile olsa saygılı çocuklardık.
Şimdiki çocuklar gibi az düşünce zır zır ağlamazdık. Kollarımız, bacaklarımız yara bere içinde kabuk bağlardı, annemize düştük diye sızlanmazdık. Çünkü söylesek, bir de annemiz çakardı bir tokat, niye düştün, yaralandın diye...🙂
Teşekkürler sayın hocam. Çok güzel ifade etmişsiniz. Yüregimizin sesini dile getirmişsiniz.
Yeni nesle bunlar soyut geliyor. Rahmetli babamın okula beni gönderirken harçlık veremenin ezikliğiyle arkamdan bakışını unutabilir miyim. Halbuki parasının olmaması bir suç olabilir miydi.
Bilmiyorum belki yanlış yapıyorum ama bazen varlık içinde yokluğu çocuklarıma ara ara hissettirmeye çalışıyorum.
Bir gün karşılaşırlarsa şaşırmasınlar alışsınlar diye. Çünkü insan her şeyle karşılaşır hayatta.