İlginç Bilgiler

Çevrimdışı Misterno_17

  • Uzman Üye
  • *****
  • 3.498
  • 19.655
  • 3.498
  • 19.655
# 30 Tem 2012 09:41:47
1000 yılda yapılan kent.

Pasifik Okyanusu'ndaki Mikronezya adasi yakinlarina kurulu antik Nan Madol kentinin insasi, M.Ö 200'de basladi ve 1000 yil sürdü. 250 milyon tonluk dev bazalt bloklar kullanilarak yapilan bu kent, 100 yapay adayi kanallarla birbirine bagliyor. Bu kadar bazaltin bölgeye nasil getirildigi ise hâlâ sir.

Çevrimdışı TAYLANSALİH

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.336
  • 3.247
  • Beden Eğitimi Öğrt.
  • 1.336
  • 3.247
  • Beden Eğitimi Öğrt.
# 30 Tem 2012 10:45:40
Bermuda Şeytan Üçgeninin Sırrı Nedir?
Elinize bir harita alıp bakınca üçgen şeklinde görülen bu bölgede, bu zamana kadar açıklanamayan birçok esrarengiz olay gerçekleşmiştir. Kaybolan gemi, uçak ve insanların sayısı tam olarak bilinmemektedir. Bu nedenle uzun bir dönem lanetli yer veya şeytanın üçgeni gibi isimlerle anılmıştır, hatta günümüzde de bu isimleri zaman zaman kullanmaktayız.

Bermuda üçgeni, Atlantik okyanusunun 500.000 mil karelik bir alanını kaplayan, Amerika’nın Atlantik okyanusuna açılan güneydoğu sahillerinde yer alan, kuşbakışı bakıldığında ise Miami, Bermuda ve Puerto Rico sınırları içerisinde kalan üçgen şeklinde bir alandır. Okyanusun bu kısmında yüzlerce gemi ve uçak enkazı bulunur. Son 100 sene içerisinde batan gemi, düşen uçak ve kaybolan insan sayısı 1000′lerle ifade ediliyor.

Bu bölgede suyun altında çok büyük mıknatıs maden kaynaklarının yer aldığı ve bu nedenle uçakların bu yoğun manyetik çekimden etkilenerek elektronik sistemlerinin bozulduğu, buna bağlı olarak da düştükleri söyleniyordu. Buna o kadar uzun seneler inanıldı ki, kimilerine göre başka bir açıklaması kesinlikle olamazdı. Fakat diğer taraftan biraz düşünürsek, eğer böyle birşey olsaydı gemiler niye batıyor? Yoksa bir gemiyi bile çekip yutabilecek kadar kuvvetli miydi bu manyetizma? Kesinlikle hayır. Eğer mıknatıs etkisi olsa ve zıt kutuplar prensibiyle gemi çekilse bile, su yüzünde duran bir gemiyi batıracak kadar güç üretebilmesi mümkün olmazdı. Ayrıca o bölgede yapılan ölçümler aşırı veya normalin üstünde bir manyetik alan olmadığını defalarca kanıtladı.
Bölgede asıl şüphe uyandıran ise, insanların “denizde beyaz bir su oluşuyor” şeklinde ifade ettikleri sıradışı olaylardı. Bunun üzerine robot kameralı su araçlarıyla yapılan dalışlar sonucunda suyun tabanının bembeyaz bir örtüyle kaplı olduğu görüldü ve batan gemi ve uçak enkazlarının hepsi bulundu. Şu an en kuvvetli ihtimal olarak ortaya atılan güncel teoriye göre, bu tabaka denizin dibinde yer alan büyük doğalgaz kaynağından çıkan gazların suyun altında yüksek basınç ve düşük sıcaklığın etkisiyle katılaşıp beyaz hidrat parçacıkları haline gelmesi şeklinde açıklanıyor. Bu bölgeden aynı zamanda Gulf Stream adı verilen bir sıcak su akıntısı geçer. Suyun tabanındaki hidrat parçacıkları sıcak su akıntısıyla karşılaştıklarında eriyip su yüzüne doğru harekete geçerler. Bunun sonucunda binlerce metreküp doğalgaz suya karışmış olur ve suyun yoğunluğunu çok azaltırlar. O esnada bölgeden geçen bir gemi varsa, yoğunluk farkından dolayı suyun kaldırma kuvveti gemiyi taşıyamaz ve gemi batar. Sıcak su akıntısıyla beraber hidritlerin erimesi bittiğinde su yüzünde oluşan bu beyaz tabaka da yok olur ve gemi sanki az önce orada değilmiş gibi gözden tamamen kaybolur.

Aynı şekilde su yüzeyinden havaya dağılan gazlar, atmosferdeki havadan bile daha az yoğunluğa sahiptirler ve aynı sebepten yani yoğunluk farkından dolayı uçaklar hava tarafından yeterli sürtünmeyi alamayıp irtifa kaybederler ve doğalgaz moleküllerinin havadaki oksijeni tutmasından dolayı uçağın motorları yanma için gerekli oksijeni alamayıp dururlar.

Şeytan üçgeninde kaybolarak en fazla ünlenen olay “Flight 19″ idi. Oysa aynı zamanda çok sayıda uçak kaybolmuştu. Bunlar ikinci dünya savaşında Amerikan donanmasına ait bombardıman uçaklarıydı. Grumman IBM Florida Avenger tipindeki beş uçak, 5 Aralık 1945 tarihinde saat 14.00 civarında Florida’daki Fort Lauderdale donanma üssünden ayrıldıktan sonra pilotlar uçuş koşullarının gayet iyi olduğunu bildirmişlerdi.

Fakat sonra Bermuda Şeytan Üçgeni’nde birden bire yok oldular. Flight 19 uçağından son haber alındığında büyük bir deniz uçağı arama çalışmaları için yola çıkmıştı ve beş bombardıman uçağının tahmini yerine varıldığında alınan bir sinyal bir müddet sonra aniden yok oldu. Aynı gün birkaç saat içinde altı uçağın kaybolmasından sonra tarihin en büyük arama çalışmaları başladı. Fakat uçaklara ait tek bir parça bile bulunamadı.

Çevrimdışı Tolstoyevski

  • B Grubu
  • 24.726
  • 258.525
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 24.726
  • 258.525
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 30 Tem 2012 13:19:32
Güneş Sisteminin En Büyük Antik Dağı:Olimpos Dağı

Genişliği ispanya kadar,yüksekliği ise Everest dağının 3 katı..
Mars gezegeninde yer almaktadır.

Çevrimdışı culle

  • Bilge Üye
  • *****
  • 4.213
  • 13.951
  • 2. Sınıf Öğretmeni
  • 4.213
  • 13.951
  • 2. Sınıf Öğretmeni
# 30 Tem 2012 13:24:35
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Bu arada evde kokusundan dolayı balık pişiremeyen arkadaşlar müjde!!!! Artık eve sinen balık kokusuna SON!!!
Küçük bir kabın içine bir miktar su ve yumuşatıcı (ben vernel kullanıyorum) ekleyin ve ocakta bir süre kaynatın. Eve sinen bütün kokuları yok ettiğini göreceksiniz...
 :) :) :) :) :) :) :) :) :)
 ;D (Bu gülümseme sahuru benimle birlikte bekleyen kızımdan hepinize geldi...)

Ben de sirke ile suyu karıştırıp kaynatıyorum. Balık kokusunu tam yok etmese de hafif bir koku oluyor sadece

Çevrimdışı Tolstoyevski

  • B Grubu
  • 24.726
  • 258.525
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 24.726
  • 258.525
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 31 Tem 2012 10:37:36
Görme duyuları ‘kör' denebilecek kadar zayıf olan yarasalar ultrason denilen çok yüksek titreşimli ses dalgaları yayarlar. Bu sesler saniyede 20.000 titreşimin üzerinde olduğundan, insan tarafından duyulamaz. Yarasının yaydığı ses dalgaları havadaki ve yerdeki hayvanlara veya hayvanın önündeki diğer engellere çarparak yansır. Yarasa, yansıyan ve kendine gelen bu titreşimlere göre yönünü ve hareket tarzını belirler. Radarın çalışma prensibi de aynıdır

Çevrimdışı TAYLANSALİH

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.336
  • 3.247
  • Beden Eğitimi Öğrt.
  • 1.336
  • 3.247
  • Beden Eğitimi Öğrt.
# 31 Tem 2012 10:51:23
bir paraşütçü olarak aşağıdaki bilgileri size sunmayı uygun buldum. :D

Çevrimdışı TAYLANSALİH

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.336
  • 3.247
  • Beden Eğitimi Öğrt.
  • 1.336
  • 3.247
  • Beden Eğitimi Öğrt.
# 31 Tem 2012 10:53:06
PARAŞÜDÜN İCADI
Aslında en çok merak edilen paraşütün icadından çok, onunla havadan ilk kimin atladığıdır. Kim böyle bir şeyi ilk defa denemeye cesaret etmiştir? Sanıldığının aksine paraşüt uçaktan sonra değil, yaklaşık bir yüzyıldan fazla bir zaman önce, balonla hemen hemen aynı tarihlerde ama çok ayrı çalışmalarla icat

edilmiştir.

Paraşüt fikri eski Çin’e kadar gider. Günümüzdeki paraşüte benzer bir şeyler geliştirilmiş ama oyuncak olmaktan öteye geçememiştir. Leanorda da Vinci’nin de bu konudaki çalışmaları biliniyor. Bu fikri hayata ilk geçiren kişi ise Fransa’da 1783 yılında Louis-Sabestian Lenomand olmuştur.

Lenomand 4.5 metre yükseklikteki bir ağaçtan, omuzlarına birer adet bir çeşit şemsiye bağlayarak ilk deneyimini yapmıştır. Ancak o, buluşunu o seviyedeki bir yükseklikten, yangın çıkan bir binadan atlayarak kaçmak için düşünmüştü.

Ciddi anlamda ilk atlamanın şerefi ise Fransız Andre-Jack-ques Garnerin’e aittir. 1769 Paris doğumlu Garnerin Fransız ordusunda 1793 yılında müfettiş olmuş, ingiltere’de iki yıl hapis yatmış ve dönüşünde 1797 yılında ilk atlayışını 1.000 metreden bir balondan yapmıştır. Bu ilk paraşüt şemsiye şeklindeydi, çapı yedi metreydi ve ketenden yapılmıştı. Garnerin daha sonra birçok gösteri atlayışı yapmış, hatta bir keresinde 1802 yılında İngiltere’de 2.400 metreden atlamıştır.

Önceleri ketenden yapılan paraşütler, sonraları ipekten yapılmaya başlanıldı. Uçaktan ilk atlayışı gerçekleştiren ise 1912 yılında, ABD Kara Kuvvetleri’nden Yüzbaşı Albert Berry oldu.

Birinci Dünya Savaşı başlarında uçaktan paraşütle atlamanın pratik olmadığı görüşü hakim olduğundan, sadece gözetleme balonlarında görevli olanların, uçak saldırılarından kaçışlarında çok yaygın olarak kullanılmıştır.

Birinci Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru paraşütün uçak pilotlarının da can dostu olduğu anlaşılmıştır. İkinci Dünya Sava-şı’nda ise uçak ebatlarının büyümesi ve teknolojilerinin gelişmesi ile insanların ve birliklerin yere indirilmeleri dışında silahları indirmek, mahsur kalan birliklere ikmal malzemesi göndermek, ajanları indirmek gibi birçok alanda kullanılmışlardır.

Çevrimdışı 38fatma

  • Bilge Üye
  • *****
  • 11.244
  • 134.791
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 11.244
  • 134.791
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 31 Tem 2012 11:37:57
Sfenks'in burnunu kim kırdı?
 

Yunancada "boğazlayan" anlamına gelen Sfenks, bir kadının başına, bir aslanın vücuduna ve bir kuşun kanatlarına sahip efsanevi bir hayvandır. Fark etmiş olabileceğiniz gibi, piramitlerin yanındaki 6500 yıllık dev Sfenks heykelinin burnu yoktur. Yüzyıllar boyunca birçok ordu ve kişi (İngiliz, Alman ve Arap) çeşitli nedenlerle Sfenks'in burnunu kasıtlı olarak kırmakla suçtandı; ama asıl suçlu olarak genellikle Napolyon
gösterilmektedir.

Çevrimdışı 38fatma

  • Bilge Üye
  • *****
  • 11.244
  • 134.791
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 11.244
  • 134.791
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 31 Tem 2012 11:41:09
Neden mavi renk sebze veya meyve yok?
 
Bitkilerin rengini veren pigmentlerin kimyasal yapıları, düşük dalga boylarında ortaya çıkan renkleri vermek üzere gelişmiştir. Mavi ve yakın renkleri oluşturan bileşikler, ya zehirlidir ya da enerji açısından ekonomik değillerdir. Bunun da ötesinde, meyveler aslında bitkinin üreme amacıyla oluşturduğu yapılardır ve kırmızı-sarı arası tonlar en fazla dikkat çeken renkler olmaları nedeniyle meyve yiyici canlıların ilgisini yeşil-mavi tonlarından daha fazla cezbeder.
Çiçek yaprakları, meyvelerden çok daha küçük ve ince yapılı olmaları nedeniyle mavi renk tonlarında görülebilirler. Ancak, yukarıda saydığımız nedenlerden ötürü mavi renk ve tonları, bitkinin meyve ve sap gibi daha büyük ve kalın organlarında görülmez. Bu nedenle de, yaban mersini, erik ve patlıcan gibi meyvelerde (patlıcan da bir meyvedir) söz konusu renklerin tonlarını görebilmemize karşın, gerçek anlamda mavi meyve bulunmamaktadır.

Çevrimdışı Misterno_17

  • Uzman Üye
  • *****
  • 3.498
  • 19.655
  • 3.498
  • 19.655
# 31 Tem 2012 13:35:22
Gecen 3500 yılın, sadece 230 yılı barış içinde yaşanmıştır.

Çevrimdışı Misterno_17

  • Uzman Üye
  • *****
  • 3.498
  • 19.655
  • 3.498
  • 19.655
# 31 Tem 2012 13:37:06
Concorde'un atası

M.Ö 200'de yapildigi sanilan bu nesne, 1898 yilinda Misir'da bir lahitte bulundu. Ancak gerçek uçaklar icat edilene kadar ne oldugu konusunda kimse bir fikir beyan edememisti. 1972'de arkeolog Halil Mesiha bunun bir model uçak oldugunu, mükemmel bir aerodinamiginin bulundugunu ve kanatlarinin Concorde'u andirdigini iddia etti.

Çevrimdışı Misterno_17

  • Uzman Üye
  • *****
  • 3.498
  • 19.655
  • 3.498
  • 19.655
# 31 Tem 2012 13:38:13
Harçsız taş set.

Peru'nun Cusco bölgesindeki bir Inka kalesinin etrafini 360 metre boyunca zikzak yaparak saran 9 metrelik setlerin yapiminda, tanesi 300 tona varan kireçtasi bloklari kullanilmis. Ancak hiç harç kullanilmamasina ragmen bu kayalar, arasina biçak bile sokulamayacak kadar mükemmel yerlestirilmis.

Çevrimdışı TAYLANSALİH

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.336
  • 3.247
  • Beden Eğitimi Öğrt.
  • 1.336
  • 3.247
  • Beden Eğitimi Öğrt.
# 31 Tem 2012 15:02:22
Mısır Piramitlerinin Sırrı Nedir?
Dünyanın yedi harikasından biri olup günümüze  kadar zarar görmeden ayakta kalabilmeyi başarabilmiş tek yapı Mısır’daki Gize piramitlerinden Keops piramitidir.

Piramit şeklindeki yapılar sadece  Mısır’a özgü olmayıp dünyanın başka yerlerinde de inşa edilmiş örnekleri bulunmaktadır. Fakat sayıca en çok Mısır’da bulunduklarından bölgeyle özdeşleşerek “Mısır Piramitleri” olarak anılmaktadırlar.

Dünyadaki Önemli Piramitler:

Keops Piramidi (145,75 metre)
Mikerinos Piramidi(66,5 metre)
Kefren Piramidi (143,56 metre)
Sakkara Piramidi (63,17 metre)
Maldum Snefru Piramidi (93,26 m)
Dahahur Bent Piramidi (104,85 m)
Dahahur Snefru P. (103,95 metre)
Sakkara Pepi II P. (52,555 metre)
Uxmal Tapınağı (Meksika)
Teotehuacan (Meksika)
Tiahuanaco (Bolivya)
Dohan Tapınağı (Çin Halk Cumhuriyeti)
Piramit Nedir?
Tabanı kare şeklinde olup köşelerin tepede tek bir noktada birleşmesiyle oluşan geometrik şekildir. Dört eşit büyüklükte üçgen yüzeye sahip olan piramitler, inşa edildiklerinde mühendislik açısından son derece sağlam bir yapı sergilemektedirler.

Piramitlerin Tarihçesi
Piramitlerin firavunun mumyası ile onun değerli hazinelerini ve dönemin eşsiz sanat eserlerini saklamak amacıyla yapıldığı düşünülmektedir. Fakat bugüne kadar hiçbirisinin içerisinde herhangi bir mumyaya veya hazineye rastlanmamıştır. Dünyanın ilk inşa edilen piramidi Sakkara’da olup yapımı M.Ö 2620 yılında tamamlanmıştır. İlk örnekleri basamaklı yapıda olan piramitlerin birçoğu tamamlanamamış veya yapım aşamasında yıkılmıştır. Bunun ilk örneği M.Ö 2570 yılında yapımına başlanan Meidum piramidi olup, sekizinci basamak yapılmak istenirken yıkılmıştır.

Piramitleri inşa edenler bundan ders çıkararak daha yüksek piramitler yapabilmek için tabanı mümkün olduğunca geniş tutarak eşkenar bir geometri kullanmanın gerekli olduğunu düşünmüşlerdir. Nil nehri yakınlarındaki Dahahur bölgesinde M.Ö 2570 yılında inşasına başlanmış olan Bent piramidi, üçte ikilik bölümü tamamlandıktan sonra daha önceki tecrübeler baz alınarak eğim açısı düşürülmüş ve yükseltilmeye devam edilmiştir. Bu yöntemle M.Ö 2565 yılında başarıyla tamamlanan Bent piramidi çok daha rijit bir yapıya kavuşurken, eşsiz bir görünüme de sahip olmuştur. Bu tarihten sonra yapılan tüm piramitler daha küçük sabit bir açı ile yükseltilerek inşa edilmiştir.

Piramitleri Kimler İnşa Etti?
Önceleri piramitlerin Mısırlı köleler tarafından yapıldığı düşünülmekteyken 1990 yılında bir turistin bindiği atın ayağı bir çukura düşer ve bu çukur gizemli bir mahzene açılır. Burası piramit yapımında çalışan işçilerin ustabaşı olan kişinin mezarıdır. Kubbeli mezar olarak da bilinen mekan, duvarları işlemeli ve ihtişamlı bir yapıya sahiptir. Böylesine güzel bir mezarın işçi sınıfındaki birisine yapılması, çalışanların esir olmadığının göstergesiydi. İşçiler gündüzleri çalışıyor ve geceleri buradaki köylerde bulunan evlerine gidiyordu. Daha sonra bu bölgede yapılan kazılarda 250’den fazla farklı mezar daha bulunmuştur. Ustabaşının çevresindeki mezarlar seçkin işçilerin mezarlarıyken normal işçiler biraz daha uzakta toplu halde bulunmaktaydı.

Ölen herkes için bir mezar yapılmakta olduğu anlaşılan bölgedeki kazılarda mezarların girişlerinde işçilerin statülerini gösteren hiyeroglif yazılar bulundu. Bu yazılarda “mezar inşaatı denetçisi”, “mezar inşaatı yöneticisi” gibi ibareler yazmaktaydı. Ayrıca bu mezarlarda işçilerin minyatür heykelleri ve sanat eserleri de yer almaktaydı.
Yaklaşık 200.000 işçinin çalıştığı bölgedeki iskeletler incelendiğinde omurganın inanılmaz bir yüke maruz kaldığı ortaya çıkmıştır. Omurgaya binen aşırı yük buradaki taş taşıma işleminin güçlüğüne işaret etmekteydi. Bu kadar özveri ve emekle ortaya çıkan piramitlerin yapımı için binlerce işçi bu bölgedeki şehirlerde yaşamaktaydı. Yapılan kazılarda evler, fırınlar, çömlekler gibi birçok tarihi eser bulunurken duvarlardaki hiyerogliflerde nasıl ekmek yapıldığı ve içecek hazırlandığı gibi detaylar resmedildiğinden dönemin şehir yaşamı hakkında fikir edinmek de mümkün olmuştur.

Gize piramitlerinde 15 milyondan fazla kireç taşı kullanıldı. Bu taşlar piramitlerden 300 metre uzaktaki bir taş ocağından çıkartılmış ve yine burada kesilip işlenerek hazır hale getirilmiştir. Kazılarda bu bölgede taşların kesilmesi için gerekli olan oluklu platformlar bulunarak etrafı kazılmaya devam edilmiş ve dev bir taş ocağının enkazı ortaya çıkartılmıştır. Taş ocağından çıkartılan taş miktarı piramitlerde kullanılan miktarla örtüşmekteydi. Ayrıca piramitlerin yapımında kullanılan taş rampalar kil ve kireç taşı tozunun karışımından oluşan bir çamurla sıvanmıştı. Bu yöntem çok dayanıklı ve sert bir yapı oluştururken, ufak bir keski darbesiyle de kolayca koparak çözülebilmekteydi. Taş ocağı bulunduğunda içi bu rampanın enkazı ile doluydu.

1954 yılında Keops piramidinin güney ucunda bir kubbe bulundu ve kalıntılar incelendiğinde burada bir geminin yatmakta olduğu anlaşıldı. Bu gemi, Mısır Firavunu Keops’un gemisiydi ve 13 sene süren yoğun çalışmanın ürünü olarak tüm parçalar birleştirilerek müzede sergilenmeye başlandı. Yılda 300.000 kişinin ziyaret ettiği müzede tamamı sedir ağacından yapılmış dünyanın en eski gemisi gururla sergilenmektedir. Daha sonraları benzer şekilde diğer firavunlar için yapılmış bir kardeş gemi daha bulundu fakat bu gemi zarar görmemesi ve tarihi değerini kaybetmemesi için bulunduğu odadan çıkarılmadı.

Firavunların mumyaları bir mağara içerisindeki gizli bir mezarlıkta bulunmuştur. O dönemin mumyalama tekniği sayesinde binlerce yıl sonra bile hala yüzleri tanınabilir şekilde kalan 40 kadar mumya çıkartılmıştır. Mumyalama işleminin nasıl yapıldığı bu mezarlıkta duvarlara çizilen hiyerogliflerden anlaşılmaktadır. Sadece karın bölgesine bir elin girebileceği kadar açılan ufak kesikten bütün organların çıkarıldığı ve içinin özel baharatlar ve yağlarla sıvanarak doldurulduğu gösterilmekteydi. O dönemin insanları öldükten sonra tekrar dirileceğini düşünüyordu ve tüm parasını mumyalama işlemi için  saklıyordu. Çünkü dirildikten sonra bedenlerine ihtiyaçları olacaktı. Bu nedenle bir kişi ne kadar zenginse öldükten sonra o kadar iyi korunacak demekti. Çok pahalı olan mumyalama işlemi sadece önemli kişilere ve zenginlere yapılırken, yoksul insanlar toplu mezarlara gömülmekteydi.

Piramitler Nasıl İnşa Edildi?
İnşa edilen en önemli piramitler Gize Piramitleri’dir ve Mikerinos, Kefren ve Keops ismindeki üç pramitten oluşur. Gize Platosu’nda bulunan bu piramitlerin en büyüğü ve en gizemli olanı Keops piramididir.

Keops piramidi 20 yıl içinde 150 metre yüksekliğe kadar kaldırılan her biri 2.5 ton ağırlığındaki 2.300.000 adet kireç taşı kullanılarak inşa edilmiştir. Toplam ağırlığı 5.5 milyon ton olan bu taşların bu süre zarfında dizilebilmesi için her iki buçuk dakikada bir taşın yerine oturtulmuş olması gerektirmektedir. Bu nedenle günümüzde bu piramidin en anlaşılmaz yönlerinden biri nasıl inşa edildiğidir.

Hayranlık verici bir orantıya sahip olan yapı, gizemini taşların suskunluğuna bırakmıştır. 51° 51’ 14” eğimle dizilen bu taşlarda hassasiyetin binde bir oranında bile şaşması durumunda piramit en tepede düzgün birleşemezdi. Günümüzde bu tarz ufak hatalar en seçkin yapılarda bile makul bir tolerans olarak görülmektedir. Ama bundan 4500 yıl önce inşa edilen piramitlerde tepe noktası kusursuzca birleştirilmiştir.



Milyonlarca taş nasıl olup da 140 metreyi aşan yüksekliklere kaldırılabilmiştir? Bunun için taş bloklardan yapılma büyük rampalar kullanılmıştır. Bu rampa piramitin yakınına kurulmuş olan taş ocağından başlayarak piramite kadar devam eden ve düzenli olarak kesintisiz taş taşınmasını sağlayan bir yapıda inşa edilmiştir. Aksi halde asla gerçekleştirilen süre içerisinde işi tamamlamak mümkün olmazdı. Fakat bu rampa piramit hacminin %65’i tamamlandıktan sonra 43 metre yüksekliğe ulaşır ve bu noktradan sonra ne kadar etkili olduğu tartışma konusudur. Çünkü piramidin tamamını bu rampa vasıtasıyla yapmak için 43 metreden 140 metreye ulaşmak gerekeceğinden, bunun için piramidin toplam hacminin iki katı kadar daha taşa gerek olacaktı. Bu nedenle bu seviyeden sonra piramidin inşasına içeriden devam edilmiştir.

Piramit iki aşamada inşa edilmektedir. Birisi piramidin inşası diğeri ise kral odasının inşasıdır. Kral odası piramit tabanından 43 metre yukarıda bulunmakta olup içerisinde dış ortama açılan hava kanallarının bulunması ve tavanında 60 tonu aşan düz bloklarının kullanılmış olması açısından hayranlık uyandırıcıdır. Tanesi 15 ton olan bu taş blokların nasıl taşındığı ise, kralın odasına giden geniş yolda(büyük galeri) gizlidir. Burada karşı ağırlık mekanizmasıyla çalışan bir sistem bulunmaktaydı ve halatlarla birleştirilmiş olan bu terazi mekanizması sayesinde bloklar istenilen yüksekliğe rahatlıkla kaldırılırdı.

Taşlar istenen yüksekliğe kaldırıldıktan sonra koyulması gereken yere götürülmek üzere 10 kişilik insan grupları tarafından piramidin kenarlarındaki tüneller içerisinde çekilirdi. Eğer bir köşe dönülecekse piramidin açık tünel uçlarında resimde gösterilen biçimde yine bir terazi sistemiyle kaldırılarak yön verilir ve diğer yöne gidecek raya oturtulurdu. Daha sonra bu tünelde de 10 kişilik grup tarafından gereken yere kadar çekilerek götürülürdü. Taşlar çekilirken oluşan sürtünme kuvvetini azaltmak içinse, çamur ve su kullanılırdı.

Piramit yüzeyi önceleri şu an olduğu gibi basamaklı bir yapıda değildi. Keops piramidi 45 asırlık varolma sürecinde üstten 10 metre kadar aşınmıştır. Yüzeyin üçgen şeklindeki basamak araları özel bir kireçtaşı çamuruyla kaplanarak doldurulur ve pürüzsüz, parlak bir görünüm alırdı. Özellikle son 20 senede piramitler geçtiğimiz 400 seneden daha fazla hasar görmüştür. Gerek güneş ışınları gerekse iklim şartları gibi etmenler piramitlerin varlığını her geçen gün daha fazla tehtid etmektedir.

Piramitlerin Gizemi Nedir?
 İngiliz matematikçi ve astronomist olan John Taylor birtakım çalışmalar yapmış ve elde ettiği sonuçlar Howard Vyse tarafından analiz edilmiştir. Bunlardan bazıları;

- Keops piramidinin taban alanı dünyayı yataydan ikiye böldüğümüzde ortaya çıkan kesit alanı gibi düşünülürse ve piramidin tabanı dünyanın yarıçapı üzerine oturtulsa, yüksekliği tam kutup noktasına denk gelirdi. Yani burada kusursuz bir oran mevcuttur.

-Keops piramidinin taban çevresini yüksekliğinin iki katına bölündüğünde tam olarak pi=3,1416 sayısı elde edilmektedir.

- Keops ve Kefren piramitleri doğu-batı ve kuzey-güney sınırlarına öyle kusursuz yerleştirilmiştirler ki, o günün koşulları düşünüldüğünde hayret verici bir durum olarak görülmektedir.

- Keops piramidinin üçgen şeklindeki dört yüzeyinin toplam alanı, piramit yüksekliğinin karesine eşittir.

- Keops piramidinin yüksekliğinin 1 milyarla çarpımı tam olarak dünya ile güneş arasındaki mesafeyi(149.504.000km) vermektedir.

- Piramitler bir güneş saati olarak işlev görmektedirler. piramitlerin Ekim ayı ortasında ve Mart ayının başlangıcında yre düşürdüğü gölgeler, mevsimleri ve yılın uzunluğunu gösterir.

- Keops piramidiyle dünyanın merkezi arasındaki mesafe, Kuzey kutbuyla arasındaki mesafeye eşittir.

Bilimsel olarak kanıtlanmamış bazı rivayetler ise şunlardır;

- Piramitlerin üzerinden geçen meridyen, karaları ve denizleri iki eşit parçaya bölmektedir.

- Piramit hangi firavunun adına yapıldıysa, kralın odasına yılda sadece iki kez güneş girmektedir. Bunlar kralın doğduğu ve öldüğü günlerdir.

- Piramitlerin içerisinde radar gibi aletler çalışmamaktadır.

- Piramit içerisinde bırakılmış kirli bir su, birkaç gün içerisinde arıtılmış hale gelmektedir.

- Piramitin içerisine bırakılan süt birkaç gün bozulmadan kalabilirken, beklenmeye devam edilmesi durumunda yoğurt haline gelmektedir.

- Piramit içerisine koyulan bir bitki hiç ışık almasa da normale göre daha hızlı büyümektedir.

- Açık bir yara, piramit içerisinde çok daha çabuk bir şekilde iyileşmektedir.

- Piramitlerin içi yazın serin, kışın ise ılık olur.

- Gize Platosu’ndan geçen boylam, denizlerle karaları iki eşit parçaya böler.

Sfenks Heykeli
Gize piramitlerinden Kefren piramidini koruması için yapılmış olan dev bir köpek heykelidir. 70 metre uzunluğunda ve 30 metre yüksekliğinde olan Sfenks, çakal kafalı Anubis’in heykelidir. M.Ö 2520 yılında yapılmış olan heykel tarih boyunca Nil nehrine bakarak, nehir yoluyla gelenleri karşılamaktadır.

Sfenks heykeline Mısır’ı işgal eden Hiksos’lar tarafından büyük zarar verilmiştir. Daha sonra ülkede düzenin sağlanmasıyla beraber dönemin kralı tarafından yüz kısmı değiştirilerek firavunun(Mısır Kralı) sureti yaptırılmıştır.

Çevrimdışı TAYLANSALİH

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.336
  • 3.247
  • Beden Eğitimi Öğrt.
  • 1.336
  • 3.247
  • Beden Eğitimi Öğrt.
# 31 Tem 2012 15:05:12


Yılanın ayağı var mıdır?
 

Bazı yılan türlerinde arka ayak kalıntıları bulunur.
 
 

Çevrimdışı Tolstoyevski

  • B Grubu
  • 24.726
  • 258.525
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 24.726
  • 258.525
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 31 Tem 2012 15:42:13
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]

Yılanın ayağı var mıdır?
 
Bazı yılan türlerinde arka ayak kalıntıları bulunur.


Yılanlarla ilgili anlatılan hikayeyi bilir misiniz öğretmenim?

Rivayete göre Hz Adem ile Havva cennette yaşarlarken, yılan cennet kapısının bekçiliğini yaparmış. Ve ayakları da varmış. Şeytan yılanı kandırp cennete girmiş ve yasaklı meyvayı yedirmiş. Sonra Hz Adem ve Havva, cennetten çıkarılıp dünyaya gönderilmiş. Bunun üzerine Hz Adem, yılana "ömür boyu sürünesin" diye beddua etmiş. Yılanlar da o zamandan beri sürünüyorlarmış.

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK