İsrafa Nasıl Dur Diyebiliriz?

Çevrimdışı erdemc28

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.985
  • 443
  • 1.985
  • 443
# 26 Ağu 2007 21:57:35
İsrafın en çok olduğu kurumlar, toplu yemek tüketiminin olduğu oteller, restoranlar, uçak ve gemi yolcularına hizmet veren ikram şirketleri, okulların, işyerlerinin yemekhaneleri vs. büyük çapta israfların meydana geldiği, tonlarca yiyeceğin çöpe atıldığı yerlerdir.

İsraftan sakınmak kişinin yaptığı işlere, kazancına, hayatına bolluk ve bereket katar.. Allah Kuran ayetlerinde israf yapılmasının haram olduğunu bildirmiştir.
Akrabaya hakkını ver, yoksula ve yolda kalmışa da. İsraf ederek saçıp savurma. Çünkü saçıp-savuranlar, şeytanın kardeşleri olmuşlardır, şeytan ise Rabbine karşı nankördür. (İsra Suresi, 26-27)
Asmalı ve asmasız bahçeleri, hurmaları ve tatları farklı ekinleri, zeytinleri ve narları- birbirine benzer ve benzeşmez, yaratan O’dur. Ürün vermediğinde ürününden yiyin ve hasad günü hakkını verin; israf etmeyin. Çünkü O, israf edenleri sevmez. (En'am Suresi, 141)

Çevrimdışı mtdemirci

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 10.051
  • 9.256
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 10.051
  • 9.256
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 27 Ağu 2007 00:18:29
Size katılıyorum erdem hocam,
Bunun yanında devlet kurumlarında "aşırı" israf -israfın aşırısı nasıl olur demeyin!- oluyor. Açık bırakılan lambalar, bilgisayarlar, gereksiz kullanılan kağıtlar, sadece deftere işlememiz için gönderilen belgeler, makam arabaları ki neredeyse evin odalarına da onunla gidecekler...

"İsraf bereketin düşmanıdır." kim söylemiş hatırlamıyorum.

Çevrimdışı şule27

  • Uzman Üye
  • *****
  • 870
  • 478
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 870
  • 478
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 27 Ağu 2007 01:38:25
Prof.Dr. Saffet Solak anlatıyor :O Müslüman değil mi?

Amerika'da master yaptığım yıllarda,çalıştığım üniversitenin yemek
salonu açık büfe şeklindeydi.
Herkes dilediği yemekten istediği kadar alabiliyordu.
yemekhanenin kapısında *"Take what you need.Eat what you take"
(Yiyeceğin kadar al, aldığını da ye)* diye yazmakta idi.
Bir gün aynı masada yemek yediğimiz Çinli bir arkadaşı,tabağında kalan
son pirinç tanesini almaya çalışırken görünce dayanamadım ;denemek
için dedim ki
"Bir pirinç tanesi için neden bu kadar uğraşıyorsun? Bırak tabakta kalsın.
"Çinli arkadaşın verdiği cevap çok düşündürücüydü:
"Her Çinli bir pirinç tanesi israf etse,Çin nüfusu ile çarp
bakalım,kaç ton pirinç yapar?Biz kalabalık bir ülkeyiz,israf etme
lüksümüz yoktur." dedi.
Yine denemek için dedim ki :
"Şu anda Çin'de değil Amerika'dasın.Tabağında bırakacağın pirinç
tanesi Çin'i değil,Amerika'yı zarara uğratacaktır".
Bu sözlerim karşısında güldü ve şöyle dedi :
"Yaşadığım ülke olan Amerika'yı bu şekilde zarara uğratmak onurlu bir
davranış olmaz."
Çinli arkadaşı bu onurlu davranışından dolayı tebrik ettim ve
düşüncesini paylaştığımı söyledim.
İslam dininin bu konudaki, *"Yiyiniz içiniz, fakat israf etmeyiniz.
Çünkü Allah israf
edenleri sevmez"* buyruğunu açıkladım.
Çok hoşuna gitti.
Tam o sırada ,Ürdünlü Müslüman bir arkadaş tabağındaki yemek
artıklarını çöp sepetine boşalttı.
Bunu gören Çinli arkadaş Ürdünlü'yü göstererek :
"O Müslüman değil mi? dedi.
O kadar üzüldüm ki ,ne diyeceğimi bilemedim.

Çevrimdışı mavado

  • Çalışkan Üye
  • ***
  • 93
  • 3
  • 93
  • 3
# 27 Ağu 2007 16:04:05
Almanya'da kriz varken eve elma alırken evdeki kişi sayısına göre alıyorlardı. :) 8) :)

Çevrimdışı AKSA

  • Üyeliği İptal Edildi
  • 1.564
  • 2.847
  • 1.564
  • 2.847
# 27 Ağu 2007 18:23:58
Türk halkı her yıl ekmeğe 7 milyar dolar para ödüyor. İsraf edilen ekmeğin ekonomik kaybı ise yıllık 700 milyon doları buluyor. 3 büyük ilde günlük ekmek israfı 750 milyar lirayı buluyor. Ekmek israfında başı İstanbul çekiyor. Bu ilimizde günde 2 milyon ekmek israf edilirken, Ankara ve İzmir'de heba olan ekmek sayısı 600 bin. Düşük gelir gruplarında ekmek tüketimi fazla, ancak israf az oluyor. Gelir düzeyi arttıkça, ekmek tüketimi azalıyor ancak israf artıyor. Dünya üzerindeki milyonlarca insanın açlık sınırında yaşadığını, yiyecek tek bir dilim ekmek bulamadığını göz önünde bulundurursak, bu sayının ne kadar önemli olduğunu daha iyi anlarız.
Birleşmiş Milletler raporuna göre, günde 25 bin insan açlıktan ölüyor.
İnanması gerçekten güç. Ekmek israfı artık inanılmaz boyutlara ulaştı. Sebep hesapsız alışveriş.

İsrafın en çok olduğu kurumlar, toplu yemek tüketiminin olduğu oteller, restoranlar, uçak ve gemi yolcularına hizmet veren ikram şirketleri, okulların, işyerlerinin yemekhaneleri vs. büyük çapta israfların meydana geldiği, tonlarca yiyeceğin çöpe atıldığı yerlerdir.

İsraftan sakınmak kişinin yaptığı işlere, kazancına, hayatına bolluk ve bereket katar.. Allah Kuran ayetlerinde israf yapılmasının haram olduğunu bildirmiştir.
Akrabaya hakkını ver, yoksula ve yolda kalmışa da. İsraf ederek saçıp savurma. Çünkü saçıp-savuranlar, şeytanın kardeşleri olmuşlardır, şeytan ise Rabbine karşı nankördür. (İsra Suresi, 26-27)
Asmalı ve asmasız bahçeleri, hurmaları ve tatları farklı ekinleri, zeytinleri ve narları- birbirine benzer ve benzeşmez, yaratan O’dur. Ürün vermediğinde ürününden yiyin ve hasad günü hakkını verin; israf etmeyin. Çünkü O, israf edenleri sevmez. (En'am Suresi, 141)

Ülkemizde Ekmek Uygun Koşullarda Saklanmıyor…

Ekmeğin çöpe atılmasında en önemli faktör bayatlamasıdır. Üretimin talebe göre planlanması, raf ömrü uzun kaliteli ekmek üretimi, ekmeğin fırında veya satış yerinde uygun koşullarda korunması, ekmeğin pişirilmesi ile satışı arasındaki sürenin en aza indirilmesi, ekmeğin poşetlenmesi, küçük gramajlarda ekmek üretimi, toplu yemek tüketim yerlerinde ekmeğin dilimlenmiş veya küçük yuvarlak ekmek olarak verilmesi, orta derecede bayatlamış ekmeklerin düşük fiyattan satılması, ekmek israfına dur demek için alınacak önlemlerden bazılarıdır.

Günlük olarak kalan ekmeğin atıl duruma düşmemesi için en iyi yöntem buzdolabında ve derin dondurucuda saklanması dır. Buzdolabında bekletilen ekmeğin tüketileceği zaman çıkarılarak artı 60 C derecenin üzerinde ısıtılması durumunda tekrar taze ekmek özelliğini alır."


Çevrimdışı mtdemirci

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 10.051
  • 9.256
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 10.051
  • 9.256
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 19 Eyl 2007 09:38:12
Paradan tasarrufun 75 yolu:
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]

Çevrimdışı aycan konak

  • Bilge Üye
  • *****
  • 2.811
  • 4.745
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 2.811
  • 4.745
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 19 Eyl 2007 21:28:53
tasarrufu beyinde başlatmazsak elde son bulamıyor malesef.tasarrufla ilgili paylaşımlar için teşekkür ederiz arkadaşlar

Çevrimdışı AKSA

  • Üyeliği İptal Edildi
  • 1.564
  • 2.847
  • 1.564
  • 2.847
# 20 Eyl 2007 16:19:04
Bakıyorum da çevremde öyle çok savurgan insan var ki… Ne yazacağımı, bu işe nereden başlayacağımı bilemiyorum. Aşırı tüketimden mi bahsedeyim, aşırı yemek israfından mı yoksa aşırı harcanan su ve elektrik tüketiminden mi? şaşırdım kaldım.

Çocukluğumda insanların bir çift yazın, bir çift de kışın giyeceği ayakkabısı olurdu. Yeni bir ayakkabı alındığı zaman da nasıl sevinçle yanımızda yatırdığımızı hepimiz biliriz. Oysa şimdi insanlarda bir ayakkabı, kıyafet, çılgınlığı almış başını gidiyor. Gerçi tüketimi körükleyen o kadar çok unsur var ki, hangi birine dur diyeceksin? Öyle cezbedici krediler, taksit imkanları, öylesine etkili reklamlarla sunuluyor ki, bedava gibi her şeye atlıyorlar. Kaldı ki ülkemiz bunu kaldırmaya müsait de değil.

Haftalık pazar alışverişi yapılıyor. Doğal olarak, ne görse alıyor insanlar. Çoğunu pişirmeden ya da yemeden çürütüp çöpe atıyorlar. Oysa tüketileceği kadar alınsa daha iyi olmaz mı? Bir de bunları eken, yetiştiren, suyunu veren insanların emeğini, alın terini düşünmek lazım. Ya alıp yiyemeyenler?...

Lokantalarda, yemekhanelerde artan yemeklerin, ekmeklerin çöpe gittiğini içim sızlayarak izliyorum. Halbuki bu artan yemekler (tabaklardaki değil tabi) fakirlere dağıtılsa, sokak çocuklarına verilse nasıl olur acaba? Bu çok zor bir iş mi? Duyduğum kadarıyla bizim yemekhanede tabaklarda artan yemekler köpek evine gidiyormuş. Bu çok güzel bir şey. Yoksa kim bilir yılda kaç bin ton ekmek çöpe atılıyor.

Yemek kültürümüzde, artan ekmeklerle yapılan ne güzel yemek tariflerimiz vardır. En başta ekmek tatlısı; Rahmetli anneannem, bayat ekmekleri yumurtaya bulayıp yağda kızartır, arkasından da şurup hazırlar, ekmekleri şuruba yatırırdı. Bize de afiyetle yemek düşerdi. Tadı hala damağımdadır. Sonra, mayalı hamur elde etmek için maya almaya gerek yok ki, bayat ekmekler suda ıslatılıp fazla suyu alınıp, pekala hamur yapılabilir. Yeniden ekmek pişirilir, sıkma börek yapılır. Yine Adana yöresi iyi bilir, adına “vartabit” denilen bir yemek tarifimiz vardır. Kurufasulye, tahin, sarımsak, kırmızı pul biber, limon suyu ve bayat ekmekle yapılır. Çok ta nefis bir tadı vardır. Ben bayat ekmekleri buzdolabında bekletip daha kıtır olmalarını sağlıyorum. Sonra onları robotta çekip, galeta unu elde ediyorum. Marketten hiç galeta unu almam.

Artan birkaç meyveyi ya bir kahvaltılık için hemen kaynatıverip reçel yaparım ya da kek hamuruma hangi meyve olursa olsun sıkar bir bardak suyunu çıkarır, onu kullanırım.

Dolapta unutulmuş, kalmış nane demetini hemen bir gazeteye serer kuruturum. Yani burada önemli olan atmayıp, başka ihtiyaçlar için değerlendirmektir.

Sadece yemek israfı değil tabii, kullanılan kağıt israfını gördükçe kesilen ağaçları düşünüyorum, yine içim sızlıyor. İşyerinde, sağ olsun arkadaşlar ellerini yıkayıp, tertemiz A4 kağıtlarına silerek ellerini kuruluyorlar. Ben yıllardır çalışıyorum ve her zaman çekmecemde havlu bulundururum. Hatta çok yıllar önce bunu önlemek için servisteki tüm arkadaşlarıma kendi paramla havlu alıp vermiştim. Yeter ki kağıt israfı yapmasınlar diye. Ama bu tür mücadeleler bireysel olmuyor, toplum olarak duyarlı olmak lazım. Yoksa okyanusta bir su damlası kadar kalıyor yapılanlar. Ama olsun ben yine de ruhen ve vicdanen kendimi huzurlu hissediyorum. Sağlıkla, sevgiyle kalın.

Çevrimdışı AKSA

  • Üyeliği İptal Edildi
  • 1.564
  • 2.847
  • 1.564
  • 2.847
# 20 Eyl 2007 16:38:14
Hamdımızı, şükrümüzü artıralım, duada ısrarımızı sürdürelim. Allah’ın duada ısrar eden kullarını sevdiğini unutmayalım.
Hazreti Ömer, dünyada iken cennetle müjdelenmiş on kişiden biri olmasına rağmen korkuyor, titriyor. Kendi yanlışları yüzünden mi acaba ümmet kuraklık imtihanına maruz kaldı, diye düşünüyor. Biz de bu tavırla, bu edeple, bu duygu ve düşüncelerle yollara düşsek, hadis ve fıkıh kitaplarımızda tarif edildiği şekliyle genç-ihtiyar, kadın-erkek, hasta sağlam çoluk-çocuk gücü yeten herkes, hatta hayvanlarımız da dahil hep beraber sahraya çıksak, sığırların böğürtüsü, koyunların meleyişi, çocukların ağlayışı sesleri arasında, herkes ceketlerini ters giymiş bir vaziyette, havalardan, gurur ve kibirden uzak bir tavırla iki rekât namaz kılsak, sadakalar versek, kurbanlar kessek, fakir fukarayı sevindirsek, boynu bükük bir vaziyette el kaldırsak, içimizdeki rahmete layık kulların hürmetine, Habib-i Edib’in hürmetine desek Allah’a yalvarsak; öyle ümid ediyorum ki Allah yardımını, rahmetini bizden esirgemeyecektir. Yağmur duasına çıkanlar böyle bir atmosferde mi çıkmışlardır bilemiyorum. Bu birinci şarttır. İkinci ve en önemli şart da şudur: Yağmur duasına çıkanların, özellikle hocalarımızın, vaizlerimizin, müftülerimizin, eli kalem tutan, dili kelam yapan herkesin iyiliği emretme ve kötülükten sakındırma görevini gücü nispetinde yapması gerekmektedir.
Elinizi vicdanınıza koyun lütfen bana cevap verin: Emr-i bilmaruf, nehy-i anilmünker görevini gücümüz oranında yaptığımıza inanıyor muyuz? Ki Hz. Muhammed’e ümmet olmanın, hayırlı ümmet olmanın yegane özelliği budur; yani iyiliği emretmek, kötülükten sakındırmak. Emr-i bilmaruf yapılmıyor, desem belki haksızlık yapmış olurum, -onun da tam yapıldığına kani değilim ya her ne ise- ama nehy-i anil münker yani kötülüklerden ve hayasızlıktan sakındırma görevini yapanları alnından ve elinden öpmek istiyorum!
Neden utanma duyguları bu kadar azaldı? Neden kadınlar Allah’ın örtünme emrini kaale almıyor ve bunun ölçüsünü sormuyor? Neden erkekler kadınına, kızına Allah’ın emirlerini, dinini Allah’ın anlattığı, Peygamber’in uyguladığı gibi anlatmıyor? Neden hocalarımız, alimlerimiz, kürsü ve makam sahiplerimiz konuşmalarında, ders, sohbet ve vaazlarında bu meselelere yer vermiyor? Neden zina ve zinaya götüren yollar serbest de, buna ve her türlü ahlaksızlığa karşı tutum takınmak yasak veya ayıp?
Biz Hz. Muhammed’in (s.a.v) ümmetindeniz. O buyurmuş ki: “Sizden kim bir kötülük görürse onu eliyle değiştirsin; buna gücü yetmezse diliyle onun kötülüğünü söylesin; buna da gücü yetmezse kalbiyle ona buğz etsin. Bu ise imanın en zayıf derecesidir.”
Eliyle yapmak devletin görevi, diliyle yapmak alimlerin görevi, içinden buğz etmek de Müslüman halkın görevi. Ortalığı münker istila etmiş, ne kadar haram varsa hepsine özgürlük verilmiş, kadınlar, kışkırtıcı kılık ve kıyafetlerle sokağa, sahneye, sahile çıkmış, üç günlük, beş günlük birliktelikler yaşanıyor, kim kimi gözüne tutturuyorsa onunla çıkıyor, zinanın adı kaçamak olmuş, kim kiminle nerde ne yapıyorsa o ekranlarda. Ve bu iğrenç hayat, televizyon kanallarında ballandıra ballandıra anlatılıyor.
Yeri gelince kadın haklarını savunmada aslan kesilenler, her nedense kadın ticaret emtiası, reklam aracı, fuhuş malzemesi ve rakı mezesi olarak kullanılırken, her yerde tacize ve tecavüze uğrarken, podyumları, sahneleri, sahilleri ve gözleri çıplak bedenleriyle kirletirken, bu halleriyle hem kendi ve hem de başkalarının yuvalarını yıkarken kimseden ses çıkmıyor.

REZALETE SES ÇIKARTILAMIYOR
Ahlaksızlığın ve durmadan koca veya karı değiştirmenin, aldatmanın ve ihanetin, teşhirciliğin, soyunmanın, artistliğin, dansözlüğün, müstehcen bir şekilde sunuculuk yapmanın, şarkı ve türkü söylemenin adı sanatkârlık, mankenlik olmuş. Bütün bu rezaletler, kepazelikler yaşanırken kimsenin gıkı çıkmıyor. Tam tersi bunlara bu işi yapsınlar diye para sahipleri, belediyelerimiz ve derneklerimiz tarafından cesaret madalyası veriliyor, üstüne de milyarlarca para. Günlerce bilboardlar onların reklamıyla işgal ediliyor. Fakir fukaranın parası işte böyle ahlakı bozanlara ve kalkınmamıza darbe vuranlara peşkeş çekiliyor.
Her şeyde tutumluluğu düşünüyorsunuz da, eğlence sektöründeki bu israfa, bu insan israfına, ahlak israfına, namus israfına, değerler israfına neden dur demiyorsunuz? Öbür taraftan ömrünü ilme ve ahlaka adamış insanlara, onların hizmetlerine ve projelerine neden sahip çıkmıyorsunuz? Şimdi soruyorum Müslümanlara: Allah aşkına bana söyleyin bugün bu yaşanan hayata Allah’ın rızası var mı? Peygamberimizin rızası var mı? Kur’an’ın rızası var mı? Melaike-i kiramın rızası var mı? Salih kulların rızası var mı? Vicdanı bozulmamış insanların rızası var mı? Yok. Sizin bozulmamış vicdanınız buna razı mı? Hayır. Öyleyse neden razı olmuş gibi duruyorsunuz? Nerde sizi en hayırlı ümmet yapan özelliğiniz? Hani emr-i bilmaruf ve nehy-i anilmünker göreviniz? Elinizle, dilinizle yapamıyorsunuz diyelim, bu tablodan razı olmadığınızı da mı hissettiremezsiniz?
Bu halinizle siz yağmur duasına çıkıyorsunuz. Beş vakit namazın kılınmadığı, her türlü kumarın oynandığı, içkinin içildiği, çalgı ve müzik eşliğinde kadın-erkek karışık eğlence alemlerinin düzenlendiği, dansözün oynatıldığı, zinanın teşvik edildiği, soyunmanın sanat adını aldığı, her türlü rezaletin ve israfın serbest yaşandığı ve bu rezaletlerin medeniyet sanıldığı, alkışlandığı bir alemde siz yağmur duasına çıksanız ne olur? Çıksanız da gelen yağmur size ne kadar rahmet olur? Çıkmayalım demiyorum sevgili dostlar, bundan önce yapacağımız görevler var, diyorum. Eviniz yıkılmış, siz elinize boya, badana almışsınız, olmayan evinizi boyamak istiyorsunuz. Arabanızın kaportası gitmiş, siz pasta cila atmaya çalışıyorsunuz. Kabul edilmeyecek duaya amin işte buna derler. Sevgili Peygamberimiz buyurmuşlar: “Bana hayat bahşeden Allah’a andolsun ki, siz ya iyiliği emreder kötülükten alıkoyarsınız ya da Allah kendi katından sizin üzerinize bir azap gönderir. O zaman dua edersiniz fakat duanız kabul edilmez.”
Öyleyse her şeyden önce bu şartları yerine getirelim. Kadınlarımız Allah’ın emrine ve Peygamberimiz’in sünnetine uygun giyinmeli. Erkekler de bunu teşvik etmeli ve desteklemeli. Kadından namuslu ve dürüst olmasını bekleyen erkeğin de namuslu ve dürüst olması gerekir. Toplumun toptan ıslahını düşünelim ve bu doğrultuda malımızla canımızla gayret gösterelim.
Dinimizi anlayalım, anlatalım, yaşayalım, her akşam iman hakikatlerinin anlatıldığı derslere katılalım. Hamdımızı, şükrümüzü artıralım, duada ısrarımızı sürdürelim. Allah’ın duada ısrar eden kullarını sevdiğini unutmayalım.
Dualarımızın karşılığı hemen verilmezse ümitsizliğe kapılıp duadan vazgeçmeyelim, duaya devam edelim. Bu anlayış, bu gayret bizi hem dünyada hem de ahirette saadete, selamete, rahmete, bolluk ve berekete ve nihayet cennete kavuşturacaktır inşallah.

Çevrimdışı aycan konak

  • Bilge Üye
  • *****
  • 2.811
  • 4.745
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 2.811
  • 4.745
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 20 Eyl 2007 17:14:39
bir ailenin bir ayda çöpe attığı ekmek miktarı afrikada bir insanın iki ay yaşamasını sağlayacak boyuttaymış ..ama toplum olarak bananecilik hastalığına yakalandığımız için umurumuzda bile değil.nasıl olsa biz yiyecek ekmek buluyoruz hatta atacak kadarını bile bize ne orada burada hatta yan komşuda acından ölenler.herkesi biraz duyarlı olmaya davet ediyorum

Çevrimdışı AKSA

  • Üyeliği İptal Edildi
  • 1.564
  • 2.847
  • 1.564
  • 2.847
# 27 Eyl 2007 13:05:37
Amerikanlaşma’nın diğer adı, Morin’in lügatinde, ‘metalaştırma’ yani ‘ticarîleştirme’ dir.
Amerika satar.
Andy Warhol’un dediği gibi “Satın almak, düşünmekten daha fazla Amerikalı’ olduğu gibi, satmak da düşünmekten daha Amerikalıdır.
Öyle ki, tipik bir Amerikan, satmak için düşünür.
Ve aklına ne gelirse, satar.
Satabilme ihtimali olduktan sonra, Amerika’da pornografinin en reziline de, mistisizmin en uç biçimine de yer vardır.
Amerika, bir pazar yeridir. Dünyanın en büyük pazar yeri.
Orada herşey satılır, alınır.

Din bile...

Ruhbanlık ‘çekinmek,’ ‘sakınmak,’ ‘dünyadan elini eteğini çekmek’ anlamına da gelse, Amerika’da rahiplerin en büyük becerilerinden biri ‘fund-raising’dir. Kilise için daha fazla para toplamayı başaran vaiz, en iyisidir.
Uzak Doğu dinleri, ister Budizm olsun, ister Hinduizm, dünyayı büsbütün terketmiş bir maneviyatçılığı, mizansız bir ruhçuluğu temsil ediyor olsa da, Amerika’da Hinduizm ve bilhassa Budizm satılan en iyi ürünlerden biridir. Amerikan pazarında, ‘maneviyat’ satıp dünyalık satın alan epeyce guru vardır.
Aynı Amerika, ‘dinî bayram’ namına ne varsa, hepsini kapitalizme uyarlamıştır. En çok tüketim Şükran Günü ile Noel arasında gerçekleşir. Üçüncü sırayı, yumurtadan çikolataya ürün yelpazesi ve turizm boyutuyla Paskalya alır.
Amerika’ya giden herkes, bu ülkede ‘tatil’lerin ve ‘özel gün’lerin sayısı karşısında şaşkına döner. Anneler Günü, Babalar Günü, Sevgililer Günü gibi nice tüketim günü, Amerikan menşe’lidir.
Amerika’da ‘Presidents’ Day’ diye bir gün bile vardır; ve o gün için hazırlanmış size ahmakça gelen reklamlar Amerikalıya normal gelir: “Başkanlar Günü dolayısıyla, GM’den bu Pazar satın alacağınız arabaya ekstra indirim.” Yeter ki, kuş hele bir kafese girsin.
Bu Amerikan tarzı, Morin’in Avrupa’yı Düşünmek’i düşünmeye başlamasının üstünden geçen yirmi yıl içinde Avrupa’yı ele geçirdiği gibi, dünyanın her tarafına ve bu arada ‘dârü’l-İslâm’a da yayılmış durumda.
Amerikan pazarlama anlayışının yeni tezahürleri, dinli dinsiz demeden İslâm beldelerinin sakinlerine de nüfuz ediyor.
“Maksat satış olsun” diyor Amerikan ruhu.
Sebebi önemli değil, yeter ki satış olsun.

14 Şubat’ta salak aşıklara pahalı gül sat, Nisan geldiğinde ‘Gül Peygamber’i temsil ediyor’ diye dindarlara satarsın.Ama ne de kolay tufaya geliyoruz.İçimizde ‘satın alma’yı ‘düşünmek’ten daha iyi beceren ne kadar da çok insan var.
İçimizde ‘düşünme’yi ‘satabilme sonucunu üretecek zihinsel eylem’ diye anlayanlar da ne kadar çok çoğalıyor.
Maksat satış olsun.
Cuma vakti zikrullaha çağrıldığımız anda heyecanın daha fazlasıyla koşarız pazar yerine.
Yılı haftalara ve günlere böleriz.
Kandillerde kandilimizi tebrik eder, kandil sebebiyle özel indirim yapar marketlerimiz. Sevgililer Gününde sevgililer hatırına, Anneler Gününde anneler hatırına, Babalar Gününde babalar için, Dünya Kadın Gününde kadınlar hatırına...
Bu ülkede alkole alışan nice gencin başlangıç noktası biranın bir numaralı üreticisi, bira kılıklı alkol yüzünden bozulan nice yuvanın, yapılan nice kazanın, işlenen nice suçun dolaylı müsebbibi, Ramazan’da iftar sofraları için Türkiye mümessili olduğu cola’yı önerir bize.
Paranın olduğu yerde riya mübahtır der kapitalizm.Alkol müptelasının da, alkole ağzını değdirmeyen dindarın da parasını iki farklı koldan aynı anda alabiliyorsan, daha ne bekliyorsun, der.
Alırlar.
Gününe göre öyle, gününe göre böyle olur birileri.
Adamına göre öyle, adamına göre böyle olur.
Maksat satış olsun.
Yeter ki satış olsun.
Onlar kapitalist, onlar tek dünyalı, onlar tek hayatlı, onlar ‘hedefi menfaat bilir.’ Ondan ders alan, ‘bir firavun olur. Fakat en hasis şeye ibadet eden ve menfaat gördüğü herşeyi kendine rab telakki eden bir firavun-u zelildir.”
Burası tamam da, şu ehl-i dine ne oluyor?
Şu, hedefi ‘menfaat’ yerine ‘fazilet ve rıza-yı ilâhî’ olması gereken ehl-i dine?
Şu, Risale’nin bilmem ki kaç yerinde tekrar be tekrar ‘Kur’ân medeniyeti-felsefe medeniyeti’ mukayesesini okumuş olması gereken Risale ehline ne oluyor hele?
Sevgililer Gününe yakın sevgi kitapları, Bediüzzaman’ın vefatına müsadif haftada Bediüzzaman kitapları, ardından Hicrî’den Miladî’ye dönüştürülmüş ‘Kutlu Doğum’ haftasında Peygamber aleyhissalâtu vesselam üzerine kitaplar, sonra anneler, sonra babalar, sonra tatil, sonra Ramazan ve oruç, sonra hac kitapları, yıl boyu başarı ve kişisel gelişim, ömür boyu da aşk...
Ve gün geçtikçe yeni coğrafyalar keşfeden ‘Bediüzzaman turizmi...’
Kumpanyalar, kampanyalar...

Ne oluyoruz arkadaşlar?

Vicdanınıza sorun.


 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK