Öncelikle, Müslümanlar arasında itikadi, ameli ve ictimai her türlü meselelerde en çok ittiba edilen güvenilir eserler olarak kabul edilen kütübü sitte içinde en sahih olan, şüphesiz İmam Buhari’nin Camiu’s-Sahih’idir.
“Gaybı bilen O’dur. Gaybını, razı olduğu rasulden başkasına bildirmez” (Cin, 26-27). Demek ki, “Gaybı Allah’dan başkası bilemez” hükmünün de bir istisnası söz konusudur. Allah’ın bildirmesi şartıyla gaybı Allah’dan başkası da bir derece bilebilir.
Görüldüğü gibi, “Gaybın hazineleri” Allah katında olmakla beraber, Allah gerek peygamberine, gerekse bazı has kullarına birtakım sırlarını bildirmektedir. Elbette bu sırra ermek her babayiğidin harcı değildir.
Sözün özü, İmam-ı Buhari hazretlerinin nakli yine yüce kitabımızın bir parçasıdır.
Unutulmaması gereken önemli bir hususta şudur ki; Kur’an-ı kerimi tam olarak yalnız Resulullah anlamıştır. Çünkü muhatabı Odur. Kur’an Ona gelmiştir. Ondan başkası tam anlayamaz. Onun için Allahü teâlâ buyuruyor ki:
(İnsanlara açıkla diye Kur’anı sana indirdik.) [Nahl 44]
Açıklamak, âyet-i kerimeleri, başka kelimelerle ve başka suretle anlatmak demektir. Bırakın bizleri, ümmetin âlimleri de, âyetleri anlayabilselerdi ve kapalı olanları açıklayabilselerdi, Allahü teâlâ Peygamberine, sana vahy olunanları tebliğ et der, açıklamasını emretmezdi. Eshab-ı kiram, ana dilleri Arapça olduğu halde, bazı âyetleri anlayamayıp, Peygamber efendimize sorarlardı. Resulullah, Kur’an-ı kerimin tefsirini Eshabına bildirmiştir. Eshab-ı kiramın bildirdiğinden başka türlü söyleyenler, dalalete, hatta küfre düşer. Tefsir, yoruma değil, nakle dayanır...