aslında biz toplum olarak bütün yeni şeylere karşı durma refleksine sahibiz. tıpkı bir zamanlar Boğaz Köprüsüne karşı çıktığımız gibi.....
Boğaz Köprüsü yapılırken, iyi eğitim almış, şehircilik bilen, kapitalist anlayışın İstanbulu nasıl bir metropole çevireceğini gören kişiler gelen tehlikeye dikkat çekerek Köprü mutlaka zorunlu hale gelecektir, ama bunun yaratacağı sakıncaları şimdiden halletmeliyiz önerileri getirmişlerdi, ama dinleyen olmamıştı.
Nitekim önlemler alınmadığı için İstanbula göç daha da körüklenmiş, kaçak ve çirkin yapılaşmaya göz yumulmuş, kent nüfusu birkaç yıl içinde iki katına çıkmış ve 15 yıl sonra ikinci köprü de zorunlu hale gelmişti.
Aynı tartışma yine yaşandı 86 yılında. Ama yine önlem alınmadı. İkinci köprünün güzergâhı bomboş ormanlık alandı, bugün milyonların yaşadığı bir çirkinlik anıtı gibi.
Sonuçta, önlem alınmadan, kent planlaması yapılmadan inşa edilen köprü ikinciyi getirdi, ikinci de üçüncüyü getiriyor. Sonra oturup Bu trafiğin hali ne? diye dövünüyoruz ama ne çare.
Elbette Türkiyenin gözbebeği İstanbulun bir metropol olmasına karşı çıkmak mümkün değildi. Ama eğer Bunlar köprüye de karşıydı denilen dönemde söylenenler göz önüne alınsaydı, İstanbul bugün daha yaşanılır halde olurdu.
şöyle bir öneri daha mevcuttu hatırladığım kadarıyla. "İş yoğunluğu bir tarafta konut yoğunluğunu başka bir tarafta oluşturulmasın buna karşı bir önlem alalım vs." yıllar sonra bu önerilerin haklı olduğunu istanbulda yaşayanlardan daha rahat alabiliriz...
özetle;
Boğaz Köprüsüne karşı çıkılması bir yeniliğe, çağdaşlığa karşı çıkılması değildir. Sadece ülkenin içinde bulunduğu sıkıntıları göz önüne alıp belirli önerileri sıralama uğraşıydı. Haklılıklarını bugün görüyoruz.
gerçeği bilmesek öğretmen0202'in söylediklerine vay canına, bunların hiç mi aklı yokmuş diyeceğiz şaşkın şaşkın.
(alıntı var)