Korkumun korkusu!...
Kırıldıklarıma hakkımı helal etmekle başlayacağım bu hafta başına... Bilmeyerek, nefsimin kontrolüne girerek kırdıklarımdan da helallık dileyeceğim elbette...
Saat sabahın 05.50’si...
Önce Rabb’im’le, sonra kendimle başbaşayım. Ne kimseye bir şey anlatabilecek, ne de kimseden bir şey dinleyebilecek halde değilim...
Beynimde fırtınalar kopmuş!...
Canım sıkkın, ruhum gördüğü dünyevi işlerin basitliği karşısında isyankar! Her kes, her düşünce mensubu; bir yerlerle kavgalı!... Kavga edenler de; kavga edilen yerlerde görev yapanlar da insan ! İnsan, insanla kavgalı! Bu kavga, yeni de değil! Kur’an-ı kerim’den öğrendiğimize göre; “(Zikret o zamanı) ki, Rabbin meleklere, ‘Ben yeryüzünde (emirlerimi tebliğ edecek ve yerine getirecek) bir halife yaratacağım.’ demişti. (Melekler): ‘Yeryüzünde fesad çıkaracak ve kan dökecek birini mi (halife) kılacaksın? Oysa bizler seni hamd ile tesbih ediyor, seni takdis ediyoruz.’dediler. (Allah’ta): Hakikat şu ki ben sizin bilmediğinizi bilirim. dedi.” (Bakara 30) “Biz de şöyle dedik. ’Ey Adem! Sen ve eşin cennete yerleşin ve o (cennet rızkı) ndan dilediğiniz yer ve zamanda bol bol yeyin. Sakın şu ağaca yaklaşmayın! Yoksa ikiniz de zalimlerden olursunuz.’” (Bakara 35) “Şeytan o ikisini (Adem ile Havva’yı) oradan (Cennet’ten) kaydırdı. İçinde bulundukları (durumdan) çıkardı. (Bunun üzerine) Biz de; ’Bir kısmınız, diğerine düşman olarak (cennetten çıkın, arza) inin. Sizin için yeryüzünde bir zamana (ömrünüzün sonuna) kadar durmak ve (nimetlerinden) istifade etmek vardır.’dedik.” -Bakara 36-
“ Derken Adem, Rabbinden bir kısım kelimeler öğrendi. (Rabbi de bu yüzden) Adem’in tevbesini kabul buyurdu. Şüphesiz ki O (Allah), tevbeleri çok kabul eden ve rahmeti bol olandır.” ( O kelimeler: ’Rabbimiz biz nefislerimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamazsan ve esirgemezsen muhakkak hüsrana uğrayanlardan olacağız. ’(Araf 23) Ayetlerinden okuduklarımıza göre; Hz. Adem ile Hz.Havva’nın şahsında yeryüzüne indirilmekle başlayan bir insanlık çekişmesi var... Bizler de insan olarak, insanın devamı olarak aynı çekişmeleri devamla meşgulüz!... Yani bizler de; nefislerimize zulmedenlerdeniz. Eğer bizi de bağışlamaz ve esirgemezse muhakkak ki hüsrana uğrayanlardan olacağız !...
Korku mefhumunu hepimiz biliriz ama; nereden, kimden korkacağımızı karıştırırız! Kimimiz ölümden, kimimiz fakirlikten, kimimiz yasaların cezalandırmasından, kimimiz kuvvetli zannettiklerimizden korkarız!....
Asıl korkulması gerekeni, korkuyu da yaratanı -haşa- unutur; korkuyu yaratandan korkmayı unuturuz!... Allah’tan korkmanın mükemmel bir tarifi olduğu için; bir kaç kere tekrarladığım bir kıssayı, bir daha hatırlatacağım...
Yavuz Sultan Selim Han devridir. Sadaret makamı, sadrazamlık makamı yani günümüzün başbakanlık makamı, boştur. Yavuz; fısıltıyla ilk toplanacak divanda sadrazam atayacağını, duyurur. Sadrazam olabilecek paşaların, tamamı Enderun’ludur. Yani tahsil yapmış, diploma almış, kalifiye kimselerdir. Sadece Piri Mehmet Paşa, alaylıdır. Serhadden serhadde, savaştan savaşa koşarak yetişmiş bir gazi, imanı ve bileğinin gücüyle paşadır... Divan günü; bütün paşalar, divan saatinden saatlerce önceden koşarak divanda Padişah’a yakın bir yer kaparak otururlar. Hepsinin gönlünde, sadrazam olmak hayali vardır. Piri Mehmet Paşa ise divan saatine bir kaç dakika kala salona gelir ve kapıya çok yakın, padişaha en uzak bir sandalye bularak oturur...
Yavuz, salona gelir. Selam sabah, hoş beşten sonra Divan’ı açar.
- Paşalar! Bir karara vardım. Ne dersüz?... Diye vardığı kararını açıklar. Açıkladığı karar, yüzde yüz devletin aleyhine olan bir karardır!... Sonra, meşveret gereği sırayla;
- Falan paşa! ne dersün? diye paşalara sorar. Aldığı cevaplar;
- Muvafıktır Hünkarım!
- Çok doğrudur Hünkarım!.
- Siz yeryüzünde Allah’ın sayesisiniz, siz yanlış yapmazsınız Hünkarım!... ve benzeri şekildedir. Sıra, en sona kalan Piri Mehmet Paşa’ya gelir;
- Bre Piri Paşa! Sen ne dersün?... diye soru tekrarlanır.
- Külliyen yanlıştır Hünkarım!...
Şeklindeki cevapla, sanki divana bomba düşer!... Her kes Koca Yavuz’un gazabını düşünerek titremeye başlar.
Yavuz;
- Bre Paşa! Bizden korkmaz mısın? Bilmez misin biz kelle alırız?!... diye kükrer.
Cevap ta saygılı ama aynı erkek tonlamadadır;
- Haşa Hünkarım!... Yüreğimizi Allah korkusu öyle kaplamıştır ki başka bir korkuya asla yer yoktur !...
Veeee, Piri Mehmet Paşa, sadrazamdır...
Yüreklerimizdeki korkularımızı, Allah Korkusu ile değişmediğimiz sürece; asıl korkmamız gereken yeri unutup dünyevi korkularla vakit geçirdiğimiz sürece, eğer bizi bağışlamaz ve esirgemezse -korkarım- hüsrana uğrayanlardan olacağız!...
Allah(c.c.) hepimizi korusun ve bağışlasın ki hüsrana uğrayanlardan olmayalım inşallah...