Kurbanı açıklamak için tek başına akıl yetmez. Onu anlatmaya da anlamaya da aşk gerek. Kurban akılla değil aşkla açıklanabilir ancak. Çünkü aşk denizinde akıl gemisi yol al(a)maz. Aşk körüğü aklı döver, aşk tezgâhından akıl geçmez. Mücerred âkil olanda aşk olmaz. Sadrında kalp yerine taş taşıyanlar nasıl anlasınlar ki kurbanı? Yani koca bir ömrü yemekhane, yatakhane, abdesthane, işhane arasında, hayatın bundan öte, daha yüce bir anlamı olduğunu fark etmeden geçirenler nasıl anlasınlar kurban eden İbrahim (a.s.)’i ve kurban olan İsmail (a.s.)’i? Sevemeyenler, sevmeyi bil(e)meyenler, “Halilullah” (Allah sevgilisi) olan İbrahim (a.s.)’in rüyasını, hülyasını, sevdasını, sadrını, kalbini, aşkını nasıl anlasınlar ve nasıl hayra yorsunlar? “Sahibi benim” dediklerinin eline kendi benliklerinin zincirlerini verip, binek olarak aldıklarının altında binek olanlar, “sahibi benim” dediklerinin gerçekte sahibi olan ve sırtına binip onu aşkın yolculuğunda bir binek olarak kullananları nasıl anlasınlar? Develerini ahıra, arabalarını garaja koymak yerine yüreğinin en hassas noktasına mıhlayanlar, dünyaya menfaat penceresinden bakanlar, hayatının dünyalık bölümünü mamur edip, ahiret alanını köhne ve virane bırakanlar, idrakini egosuna mahkûm edip, “kul” olma vasfını rafa kaldıranlar, “ümmet” olma şerefine ulaştıracak yolları kendi elleriyle kendisine kapayanlar, en değerli varlığı Hakk’a sunmayı nasıl anlasınlar, nasıl idrak etsinler?...
Kurban bir “hayvan”, Kurban Bayramı da “et festivali” değildir. Kurban en değerli olan şeyi yüce değer uğruna İbrahim (a.s.) misali adamanın ve İsmail (a.s.) misali adanmanın yoludur. Hem de en yüce sermayesi olan hayatlarını, kişiliklerini, haysiyetlerini, kalplerini, insanlıklarını kendilerinden kat kat aşağı değerdeki şeyler uğruna hoyratça harcayanların varlığına inat. Hem de nefsanî arzu ve isteklerine müptela olup fedakârlık, kadirşinaslık, diğerkâmlık gibi yüce ve ulvi hasletlerin varlığından bîhaber olanlara inat. Adayacağı ve adanacağı gerçek kapıyı bilenleri kimse daha aşağı bir değer uğruna harcayamaz, kullanamaz, kurban edemez. Kulluğun şuuruna erenleri kimse bu şereften beri tutamaz. Ümmet olmanın izzetini elde edenleri hiçbir kul zelil ve biçare bırakamaz. Hangi ateş imanı yakabilir ki? Nura ateş sirayet edemez. Su aşkı söndüremez. İşte İbrahim (a.s.); önce canla sınandı, sonra cananla. Can sınavını ateşte verdi. Yanmadı, çünkü iman yanmaz, imanı yakacak ateş var mı ki? Aşkını imana, imanını hayata dönüştürmüş birini yakacak ateş bulunabilir miydi? Bulunamazdı, bulunamadı…