Kurban olmak bir liyakat işidir. Uzvunda noksanı bulunan, hayvanlar dahi kurban olmaya layık değillerken, İslâm’ında, imanında, ahlâkında, aklında, dilinde ve gönlünde eksiği olanlar, aklını cebine, sadrını banknotlara sıkıştıranlar, hayata mevduat hesaplarının gölgesinden bakanlar, kar ve kazanç olarak parayı nirengi tayin edenler, merhamet duygusunu faiz kazancına(,) endeksleyenler, nefsinin hezeyanı ile kendisini düşündüğü kadar kardeşini düşünmeyenler, kendi rahat ve huzuru için Hakk’ın emirlerini hiçe sayanlar, lüks ve şaşaanın girdabında her geçen gün Hak’tan uzaklaşanlar, nefsinin hevâ ve hevesini kendisine Rab ittihaz edinenler, Hak yolunun kurbanı ol(a)mayacaklardır. İslâm’ında şüphesi olanlar, ahireti hesaba katmayanlar, maddi çıkarları için haramı helâl addedenler ne bugün ve ne de yarın asla kurban olma, ümmet olma, kul olma nimetine layık olamayacaklar.
Kurban olacaklar ise dün olduğu gibi bugün de Hakk’a Hak olduğu için sahip çıkan, Hakk’ın yüceliğini muhafaza hususunda nefsî ihtiras ve çıkarlarını düşünmeyen, sadrını İslâmî ilimlerle tezyin etmiş, bütün bunların yanında ise ilmin vakar ve heybeti sayesinde arif ve ilmiyle amil olmuş, Rasûl sevdalısı, Sünnet aşığı, Kur’an hâdimi kişilerdir.
İnsan ömrünü nerede ve ne şekilde tükettiğinden sorguya çekilecekse bize düşenin ömrü Hakk’a kurban olma vasfına büründürmektir. Hem de öyle bir vasıf ki; ne can kurban olduğuna, ne bıçak kurban aldığına incinmemeli, pişman olmamalı…
Yollar uzun, yollar ince
Yol tükenir aşk gelince
Yat kurban ol İsmail’ce
Bıçak senden incinmesin
Hayatların kurban olmaya layık, kurbanların da Hakk’ın rızasına uygun olması duasıyla…