Ey Yusuf, gözleri görmeyen Yakup'a gel.
Eygöklerde gizlenmis olan îsa, sen de şu gökkubbenin üstünden bir görün...
Ayrılıktan ötürü gündüz karardı, gece gibi oldu.
Gönlüm yay gibi idi, inceldi ok gibi oldu.
Dertli Yakup ihtiyarladı, ey genç Yusuf artık gel!
Ey îmran oglu Musa!
Senin Hakk'a yalvarmaniçin, ne Tur-ı Sîna'lar var!
îsrail ogulları buzağıya tapıyorlar.
Artık Tur-ı Sîna'dan dön!...
Bizi kurtarmaya gel!
Benzim safran gibi sarardı.
Boynum büküldü, çene düştü.
Beden mezarında sıkıştım kaldım.
Ey ruhu darlıktan kurtaran, rahata kavuşturan!
Gel, beni benden, beni bedenden kurtar!
Hz. Muhammed'i gözleyen gözüm, gamınla sana müştakım diyor.
"Biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik."
Ayetinin sırrı, gel de o dağınık saçlar arasından yüzünü göster!
Sen, öyle büyüksün, öyle büyük bir nur kaynağısın ki, şu güneş senin nuruna karşı sanki akşam kızıllığı, ey bütün dünya padişahlarını geride bırakan azîz varlık, ey Hakk ile gören göz, ey her seyi bilen gönül! Gel!
Dünyada mevcut bütün canlar, sana karsı canlıktan çıkıyorlar, beden oluyorlar.
Halbuki sen, cansın, canlar canısın, cansız beden ne ise yarar?
Ben çok eskiden, sana gönül vermistim.
Gel, eysevgili gel de simdi sana canımı da vereyim!
Ey sevgili, ilacım da sensin, çarem de sensin.
Yüz parça olmuş gönlümün nuru da sensin, çaresiz gönlümde, senden başka ne varsa hepsi yok oldu, beni kimsesiz bırakma! Gel!
Hz. Mevlana