Şems Mevlânâ'ya:
«-Âlimsin, başsın, rehbersin; saltanat sahibisin!.. » dedi."
"Mevlânâ da O'na:
«-Bundan sonra zahir âlemin alimi değilim; başı değilim; rehberi değilim... Senin yaktığın meş'alenin aydınlattığı akıl üstü bir alemde fakir ve garîb bir seyyahım!.. » dedi"
"Şems tekrar:
«-Sende hala akıl var! Bu sebeple divane olamadığın için bu evin mahremi değilsin!..» dedi"
"Mevlânâ da:
«-Bundan sonra aklıma gönlümle örtü örttüm.. Divâne oldum. Himmetinle artık bu alemin mahremiyim!..» dedi."
"Şems yine:
«-Sende hesâb var! Sekr halinde değilsin! Bu alemin dışındasın!.. Bu alemi aydınlatan akıl değil, aşktır. Önünü göremiyorsun!» dedi."
"Mevlânâ Şems'e:
«-Bundan sonra himmetinle baştanbaşa ateş kesildim. Her yanımı aşk ve sekr kapladı!..» dedi."
"Şems bu sefer:
«-Sen bir cemaatin meş'alesisin! Yerin yükseklerde!.. » dedi"
"Mevlânâ ise:
«-Bundan sonra artık o meş'alem söndü. Gözümde onların, Mayıs böceklerinin yanıp sönen parıltısından bir farkı yok!.. Artık başka meş'alelerin aydınlığında yürüyorum!» cevabını verdi"
"Şems:
«-Sen ölü değilsin, Sen zahirî diriliğini muhafaza ediyorsun. Bu kapıdan öteye böyle geçilmez! Fani varlığını, bütün ihtişam ve debdebesiyle terketmen gerekir.. » dedi."
"Mevlânâ:
«-O eskidendi. Seni tanıdıktan sonra insanların bildiği manada diri değilim.. Başka bir dirilikle buluşarak öldüm!" dedi.
"Şems O'na:
«-Hala nefsani istinadların var! Makâmın mansıbın bâkî! Bunlardan kurtul!» dedi."
"Mevlânâ da:
«-Bundan böyle Sen'in beni çekip götürdüğün ledün aleminde mevki ve mansıb aramaktayım.. Evvelki varlığıma aid herşeyi terkettim; onları aştım!... » dedi."
"Şems:
«-Kolun kanadın var! Ben sana kol-kanat veremem!.. » dedi "
"Mevlânâ:
«-Bundan sonra Sen'in kolun kanadın olmak için, kolumu ve kanadımı kırdım... » dedi"
Şems de, bu ikrar karşısında vazifesinin bittiğine kanaat getirip O'na ilahî tecelliler ile dolu ebediyyet ufuklarında yanması için bir kanat taktı... Çünkü O'nu vuslatın hovardalığından büyük bir firkate düşürerek hasretin bereketli ikliminde yalnız başına bırakmıştı.