doğrusunu kuranı kerimden ve hadislerden öğrenelim.
benim amacım dinimize sonradan eklenenlere dikkat etmemiz.
Sevgili Peygamberimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) dünyayı teşrif ettikleri, Rebîülevvel ayının 12. gecesidir Mevlid Kandili. Ki buna Mevlid-i Nebi denir. Bu tarih, günümüzde daha çok ‘Kutlu Doğum’ adı altında kutlanıyor.
Hicrî takvime göre 12 Rebîülevvel’e denk gelen günün sadece gecesinde mevlid kutlaması yapılırken (miladî takvime göre 20 Nisan 571, Pazartesi) bu hafta, ‘Kutlu Doğum Haftası’ adı altında çeşitli etkinliklerle değerlendiriliyor.
Bu kutlamalar şüphesiz Efendimiz’i daha yakından tanımamız ve O’nun (sallallahu aleyhi ve sellem) yolundan gitmemiz için güzel bir vesile niteliğinde. Resûlullah’ın dünyayı teşrif ettiği zaman dilimi, mucizeleri de beraberinde getirmiştir. O gece Allah’ın sevgili Habibi’nin dünyaya gözlerini açmasının şerefine, Yüce Rabb’imiz tarafından, ‘irhasat’ adı verilen birtakım olağanüstü olaylar meydana gelmiştir. Bunlardan bazıları şunlar: Dünyanın doğusunu ve batısını aydınlatan bir nur görüldü. Bazı insanların kendisine taptığı rivayet edilen Sâve Gölü’nün suları bir anda çekiliverdi. Ateşe tapanların, bin yıldır aralıksız yanmakta olan ateşleri hiç sebepsiz söndü.
Mevlid kutlamalarının tarihi
Sünni Müslümanlarda ilk mevlid merasimi, hicrî 604 yılında Selahattin-i Eyyûbî’nin eniştesi ve Erbil atabeği Melik Muzafferuddin Gökbürü tarafından tertip edilir. Daha sonraları Mekke’de de kısmî değişikliklerle mevlid programları yapılmaya başlanır. Mekke ve Medine’den sonra merasimler, İslâm coğrafyasının hemen her tarafında birbirinden farklı şekillerde tertiplenir ve bu durum bugüne kadar süregelir.
Osmanlılar tarafından mevlid, ilk defa III. Murad zamanında, 1588’de resmî hale getirilir. Merasimler, önceden belirlenmiş teşrifat kaidelerine uygun olarak sarayda tertiplenir. Önceleri Ayasofya Camii’nde, sonraları ise Sultanahmed Camii’nde yapılan merasimlere, devlet erkânıyla birlikte halk da katılır. Bu merasimlerde, önce müezzin tarafından Kur’an-ı Kerim okunur, ardından da vaazlar verilir. Daha sonra mevlithanlar kürsüye çıkar ve her biri mevlidin bir bölümünü okur. Böylece mevlid kutlamaları son bulur.
Mevlid’in dinî hükmü
Tarihsel süreçte de gördüğümüz gibi mevlid, Peygamberimiz’den (sallallahu aleyhi ve sellem) yaklaşık 3–4 asır gibi bir süre sonra kutlanmaya başlanır. Yani –sonradan ortaya çıkan anlamında- bid’at olduğu görülür. Ne var ki âlimlerimiz, bid’atleri iki kısma ayırır. Bunlardan birinci kısım; dinimizin temel değerlerine ters düşen şeylerdir ki, bid’at denilince çoğunlukla bu kısım anlaşılır. Türbelere adak adamak, dilek ağaçlarına çaput bağlamak, nazardan korunmak için nazarlık takmak gibi davranışlar ki dinimizde kesin hatlarla belirlenmiş emir ve yasaklara aykırı uygulamalardır.
İkinci kısım ise ‘bid’at-i hasene’ (güzel bir bid’at) dediğimiz, dinen hoş görülebilecek işleri kapsar. İbn Hacer ve Suyûtî gibi âlimler, mevlid merasimlerinin, bid’atin bu ikinci kısmına girdiğini, dolayısıyla kutlanmasının dinî açıdan caiz olduğunu belirtir.
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz: Mevlid kutlaması, öncesi ve sonrasındaki, gerek okunan Kur’an-ı Kerim’ler, gerek getirilen salavat-ı şerifeler, vaaz ve nasihatlerle birlikte, dinî his ve heyecanımızı hareketlendirmesi sebebiyle ve ayrıca Efendimiz’in dünyaya gelişine bir sevinç ve şükür gösterisi olması itibariyle âlimler tarafından ‘bid’at-i hasene’ olarak değerlendirilmiş ve bu kutlamalarda –aşırılığa gidilmemesi kaydıyla– fayda olduğu belirtilmiştir. Her ne kadar bazı âlimler bu uygulamaların ‘bid’at-i seyyie’ (kötü bid’at) olduğunu belirtseler de bunlar azınlıkta kalır. Burada dikkat etmemiz gereken asıl husus; mevlid kutlamasını, dinimizin kesin emirleri gibi değerlendirip namaz-oruç gibi ibadetlerin önüne geçirmemektir.