İsra ve Miraç’ın Merhaleleri ve Miraçta yaşananlar?
İsra ve Miraç hakkında Allah’u Teala Kur'an-ı Kerim’de Mealen şöyle buyurmaktadır: “Kulunu bir gece, Mescid-i Haram'dan alıp Mescid-i Aksa ya kadar götüren Allah noksan sıfatlardan münezehtir. O Mescid-i Aksa ki biz onun etrafına (feyz ve) bereket verdik (ve bu gece yolculuğunu) ona (o peygambere) âyetlerimizden bazısını gösterelim diye yaptırdık. Şüphesiz ki O, her şeyi hakkıyla işiten, her şeyi kemaliyle görendir.”( İsra 1)
Mi'raç hadisesini Ebu Hüreyre, Ebu Zer, Ebu Said-i Hudrî, Enes b. Malik, Malik b. Sa'saa, gibi sahabiler bizzat Resulüllah’dan rivayet etmişlerdir. Bu rivayetler Buharı, Müslim ve Nesâî gibi Kütüb-ü Sitte'nin meşhur kitaplarında mevcuttur.
Sevgili Peygamberimiz Miraç hadisesi ile ilgili şöyle buyurmaktadır: ”Bir gece halam
Ummühânî'nin evinde iken Cebrail geldi. "Ey muhterem nebi!göğe yükselmek için kalk, melekler seni bekliyor' dedi. Göğsümü göbeğime kadar yardı. Kalbimi çıkarıp, iman dolu bir altın tasta yıkadı. Tekrar yerine koydu. Bundan sonra katırdan küçük ve merkepten büyük, beyaz renkte BURAK isminde bir hayvana bindirildim. Bu hayvan, her adımını, gözün görebildiği son noktaya atıyordu. Bir anda Mcscid-i Aksa'ya geldik Cebrail, Burak'ı, bütün peygamberlerin, hayvanlarını bağladıkları bir halkaya bağladı. Mescidde diğer peygamberlerin ruhları temessül etti. Bize selâm verdiler. Ben de selâmlarına karşılık verdim. Cebrail bana, 'Öne geç ve nebilere iki rekât namaz kıldır' dedi. Ben de imam olup namazı kıldırdım.”
Ebu Said-i Hudrî'nin rivayetine göre, Peygamber Efendimiz şöyle devam etti:
“Bundan sonra bir Mi'raç (merdiven) getirildi ki, ben ondan güzel bir şey görmedim. Cebrail, beni bu merdivenden HAFAZA kapısına kadar çıkardı. Yani dünya semasına kadar bir anda geldik. Burada Cebrail, semanın açılmasını istedi ve orada şöyle bir diyalog geçti, içerden soruldu:
— Sen kimsin?
— Ben Cebrailim.
— Yanındaki kim?
— Hz. Muhammed
— Ya! O, Resul olarak gönderildi mi?
— Evet.
Hemen kapıyı açtılar ve beni selâmladılar. Bir de ne göreyim. Semayı muhafaza eden ÎSMAÎL isminde müvekkel büyük bir melek, yanında yetmiş bin melek ve o meleklerden her birinin yanında da yüz bin melek var.
“Bunlardan ayrılınca; bir adamın yanına geldim. Kendisine zürriyetinin ruhları arz edilince; mü'min ruhu ise, 'Ne güzel, ne hoştur!.. Bunun kitabını İLLİYYİN'de kılın! diyor; kâfir ruhu ise, 'Ne kötü ruh, ne fena rayiha!.. Bunun kitabını SİCCÎL'de kılın' diyor.”
“... Ya Cebrail, bu kimdir?' diye sorduğumda, 'Baban Adem'dir' diye cevap verdi. O, bana selâm verdi ve 'Hoş geldin ey salih nebi, ey salih evlat' diye karşıladı.
“Burada bana cehennem gösterildi. Orada, çeşitli şekillerde azap gören kavimler gördüm. Dudakları deve dudağı gibi bir kavim gördüm ki, başlarına bir takım memurlar konmuş, dudaklarını kesiyorlar. Bunların kim olduklarını sorunca Cebrail, yetim malı yiyenler olduklarını söyledi. Yine orada cife (pislik) yiyen zinakârlar, kendi etlerini yiyen gıybetçiler, yerlerde ve Firavun hanedanının ayakları altında çiğnenen faizciler, baş aşağı ayaklarından asılmış, zina eden ve çocuklarını öldüren kadınlar gördüm.”
“Sonra, ikinci semaya çıktık. Orada Yusuf Peygamber ile buluştuk. Yanında, ümmetinden kendisine tâbi olanlar da vardı. Yüzü ondördüncü gecedeki ay gibi idi. Onunla da selâmlaştık.»
Peygamber Efendimiz, üçüncü semada iki teyzezade Yahya ve İsa Peygamberlerle; dördüncü semada İdris Peygamber ile, beşinci semada Harun aleyhisselam ile altıncı semada ise Hz. Musa ile görüştü. Onların da hepsi, “Hoş geldin ey salih kardeş, salih nebî” dediler.
“Daha sonra yedinci semaya geçtik. Orada İbrahim ile buluştum. Sırtını Beytü'l-Ma'mûr'a dayamış; beni selâmladı. 'Hoş geldin ey salih nebi!.. Hoş geldin ey salih evlât', dedi. Burada bana denildi ki, 'İşte senin ve ümmetinin mekânı.' Sonra Beytü'1-Ma'mur'a girdim, içinde namaz kıldım. Bu beyti her gün yetmiş bin melek tavaf eder ve bir daha kıyamete kadar tavaf için bunlara sıra gelmez.”
Peygamberimiz, yedinci semada gördüklerini anlatmaya devam ediyor: Burayı gezerken bir ağaç gördüm ki, bir yaprağı bu ümmeti bürür. Ağacın kökünden bir menba akıyor ve ikiye ayrılıyordu. Cebraile bunu sorduğumda dedi ki: 'Şu rahmet nehri, şu da Allah 'ın sana verdiği Kevser Havuzudur. Rahmet nehrinde yıkandım. Sonra, Kevser yolunu tutarak cennete girdim. Orada göz görmedik, kulak işitmedik, beşerin hayal ve hatırına gelemeyecek olan şeyler gördüm.
“Bundan sonra Sidretü'l-Münteha'ya kadar çıktık. Sidre'den yükselince Resulü Ekrem, lâhut âleminin bu en yüksek yerinde REFREF denilen bir vasıtayla Allah'ın dilediği yere geldi. Bir rivayette, Peygamberimiz şöyle buyururlar:
“Sidre'den sonra öyle bir yere yükseldim ki, kaza ve kaderi yazan kalemlerin çıkardıkları sesleri duydum. Arş'ın altına geldiğimde, Arş'ın üstüne baktım; ne zaman var, ne mekân, ne de cihet. “Yaklaş ey Muhammed” emrini duydum. Ben de Kabe Kavseyn miktarı yaklaştım. Rabbimin ilhamı ile şunları okudum: 'Ettahiyyatü lillahi, vessalavatü, vettayyibatü' (En güzel tahiyye Allah'a mahsustur. Bedenî ve malî ibadetler de O'na lâyık ve mahsustur.) Bunun üzerine Allah şu mukabelede bulundu: “Es-selâmü aleyke eyyühen-nebiyyü ve rahmetullalıi ve berekâtühü.' (Ey nebî, selâm sana olsun. Allah'ın rahmeti ve bereketi de sana olsun.)
Ben tekrar; “Esselâmü aleynâ ve ala ibadillahissalihıne. Eşhedüenlâ ilahe illallah ve eşhedü enne muhammeden abdühu ve ressulühu.' (Selâm bizim ve Allah'ın salih kullarının üzerine olsun. Ben şehadet ederim ki, Allah birdir. Ondan başka ilâh yoktur. Yine şehadet ederim ki, Muhammed, Allah'ın kulu ve elçisidir.) dedim.”
Resulüllah Efendimiz, Rabbinden bir çok vahiyler alarak, aynı yollardan geri döndü. Hz. Musa'nın yanına gelince; Hz. Musa, «Allah sana neler emretti?» diye sordu. Peygamberimiz de, elli vakit namazla emrolunduğunu söyledi. Hz. Musa, “Ya Resulallah, elli vakit namaz, çoktur. Bu, senin ümmetine ağır gelir, yapamazlar. Rabbine iltica et de hafifletsin.” dedi. Bunun üzerine, Hz. Peygamber tekrar geri dönüp, namazın hafiflemesini diledi. Önce on vakit kaldırdı. Peygamberimiz, Hz. Musa'nın yanına gelip durumu bildirince; Hz. Musa, bunun da çok olacağını söyledi. Bu minval üzere Peygamberimiz birkaç kere geri dönerek Rabbine iltica etti. Böylece; namaz beş vakte kadar indirildi. Yani namaz miraç gecesi bizlere farz kılındı ilk önce elli vakit olmakla beraber efendimizin isteği ile Allah beş vakte kadar indirmiş ama sevabını elli namaz gibi kabul etmiş.