KİMLİK 47. BÖLÜM
Bir süre bu muhabbetler devam etti. İkisinin amacı da yaşanan korkunç olayların etkisini biraz da olsa dağıtmaktı. Ne vakit sonra yeniden konuşmaya başladılar.
“Mehmet abi şimdi ne olacak?”
“Sanırım bu soruların cevabı sende. Sen söyle, bundan sonra ne olsun istersin?”
Erkan biraz düşündü. Aklından geçenlerin olma ihtimali çok uzak görünüyordu. Sesi boğuktu.
“Ne desem saçma geliyor demekle durumu anlatabilir miyim bilmiyorum. Normal hayatıma geri dönmek demek istiyorum ama o kadar çok şey oldu ki tekrar her şey eskisi gibi olur mu bilemiyorum. Sanki ben bile eski ben değilim.”
“Anlıyorum. Bu tür hayati tehlikelerden sonra tüm yaşadıklarını bir anda tamamen unutman mümkün olmayabilir hatta sağlıklı da olmayabilir. Bunu benden iyi biliyorsundur. Belki de sana yardımcı olacak birine gitmelisin.”
Erkan bir an duraksadı. Kafasını kaldırmadan gözleriyle sakallı adama baktı.
“Bunları Eliz için söylüyorsan yüzüme bile bakacağını sanmıyorum. Beni dinleyeceğinden bile şüpheliyim ve istemeden de olsa onu o kadar kırıp o kadar üzdüm ki, bu haklı haliyle onunla mücadele edemem. Zaten olmasını istediğim hiçbir şey için mücadele edecek kadar güçlü değilim. Gerçekten çok yorgunum.“
Sakallı adam Erkan’ın bu ümitsiz halini toparlamak istedi ama haklı olduğunu biliyordu. Sonradan pişman olmasından endişe duydu.
“Yani onunla konuşmayacak mısın? Bu nasıl bir pes etme?”
“Abi kız haklı. Beni dinleyeceğini bilsem denerdim ama kuvvetle muhtemel beni dinlemek bir yana görmek bile istemeyecektir. En iyi ihtimalle kuvvetli bir tokat yerim.”
“Yani. Seni durduran bu mu? O tokattan mı korkuyorsun?”
Erkan başını öne eğdi.
“Sadece olmayacak duaya âmin demiyorum, diyelim.”
Sakallı adam dudak büktü.
“Allah büyük.”
“Yani konuşmalı mıyım?”
“Konuşabilir misin bilmiyorum ama denemezsen bundan asla emin olamazsın. Öyle değil mi?”
Erkan sakallı adama döndü. Gözünde bir umut ışığı belirsin istiyordu.
“Yarın sabah okula gitsem, son bir kez özür mü dilesem?”
“Olabilir. Git ve elinden geldiği kadar her şeyi anlat. Benim polis olduğum dışında her şeyi.”
“Anladım anlamasına da senin polis olduğunu söylemeden bu kaçış teorisini nasıl kanıtlarım?”
“O da senin sorunun doktor. Bir yolunu bulacağından eminim.”
“Sağ ol. Çok yardımcı oldun Mehmet abi.”
Erkan neredeyse bütün gece yatağın içinde dönüp durmuş, deyim yerindeyse gözünü bile kırpmamıştı. Ara ara kalkıp odanın içinde dolaşmaya devam etti. Yine de kendisi için bile izah edilebilir bir açıklama bulamamıştı ki Eliz'i ikna edebilsin. Güneşin ilk ışıkları odanın duvarına vurduğu sıralarda Erkan odanın kapısına yaslanmış hala düşünüyordu.
Erken saatlerde sakallı adamla kahvaltı yaparken bile Eliz’e anlatacakları konusunda emin değildi. Onun bu çıkmazdaki hali sakallı adamın gözünden kaçmasa da zaten yeterince bunalmış olan Erkan’ın üzerine gitmeyecekti.
“Geliyor musun?”
“Artık.”
“Hala ne diyeceğinden emin değilsin gibi.”
“Öyle.”
“Hadi bakalım. Sen halledersin. Yine de unutma, o da çok üzüldü. Anlayışlı davranmazsa onu suçlayamazsın.”
“Biliyorum.”
Yaklaşık yarım saat sonra okulun kapısından içeri giriyorlardı. Erkan hala anlatacaklarından kararsız öğretmenler odasına doğru ilerlerken sakallı adam da müdür muavini olarak odasının yolunu tutmuştu. Erkan içeri girdiğinde Eliz’i öğretmenler odasındaki masada dalgın dalgın otururken buldu. Henüz odada yazılı kağıtlarına dalmış Ahmet Bey’den başkası yoktu. Erkan içeriye doğru “Günaydın” dedikten sonra Eliz’e doğru ilerleyip yanındaki sandalyeye oturdu.
“Günaydın.”
“Günaydın.”
“Biraz konuşabilir miyiz Eliz?”
Eliz, Erkan’ın beklediğinin çok ötesinde son derece sakindi. Belki buna sakinlikten çok kırgınlık demek daha doğru olurdu. Ses tonu düşüktü.
“Neyi konuşalım? Bana söylediğin yalanları mı, gözlerimin içine baka baka benimle alay etmeni mi yoksa eşinle aile saadetini mi konuşalım? Hangisini hakkında konuşalım?”
Erkan mahcuptu. Başı önünde,
“Sen hangisiyle ilgili konuşmak istersen onunla başlayalım ama ne olur anlatmama izin ver.” dedi. Eliz sakinliğini bozmadı.
“Daha fazla yalan dinlemek istediğimi sanmıyorum. Üstelik yeterince eğlenmiş olduğunu sanıyorum. Bence bu arkadaşlıktan ikimiz de payımıza düşeni aldık. Bana bu kadarı yetti.” deyip ayağa kalktı.
Erkan da ayağa kalkmış, Eliz’in onu bırakıp uzaklaşmasından endişeli kolundan tutup onu durdurmak istemişti. Eliz bu duruma öyle sert bir bakış fırlattı ki, Erkan hemen onu bırakması gerektiğini anlamıştı. Yine de açıklamaya çalıştı.
“Eliz, inan hiçbir şey göründüğü gibi değil.” diyecekti ki Eliz sertçe kolunu çekti. Bir rezalet çıksın istemiyordu. Etrafta kimse var mı diye bakıyordu ki zaten yazılı sonuçlarına takılan Ahmet Bey aklına ne geldiyse, olup bitenden habersiz hızlı adımlarla odadan çıktı. Şimdi ikisi yalnızdı.
“Eliz, lütfen dinle. Gerçekten hiçbir şey göründüğü gibi değil. Ben sana çok değer veriyorum. Özür dilerim. Çok özür dilerim. İnan ki her şey,” demeye kalmadı. Eliz daha fazla kendisine hakim olamayıp Erkan’ın yüzüne hatırı sayılır bir tokat attı. Ardından Erkan’ın canını çok daha acıtan hayal kırıklığı dolu bakışıyla bir süre gözlerinin içine bakıp ardından da odadan çıkıp gitti.
Erkan olduğu yerde kalakalmıştı. Kendini anlatamamaktan korkmuş ve bunu da sonuna kadar yaşamıştı. Öylesine yıkılmıştı ki kızaran yüzüne aldırmadan odadan çıkıp bahçeye doğru ilerledi. Bahçenin köşesindeki iki merdivene yığılır gibi oturdu. İlerleyen zamanla etrafında çoğalan, sağa sola gezinen öğrencileri yanı başından geçerlerken bile görmüyordu. Buna ağır adımlarla arkasından gelen Hakan da dahildi. Hakan, Serkan Hoca’nın bu dalgın halinden fırsat bulup yanına oturdu.
“Sen hala buralarda mısın? Heeey, sana diyorum! Seni Eliz ’in etrafında görmicem demedim mi?”
Erkan neden sonra kendine geldi. Yanına oturan Hakan’ı daha yeni fark ediyordu.
“Ne, bir şey mi dedin?”
“Dedim. Yine diyorum. Seni Eliz ‘in etrafında görmeyeyim, fena olur!”
Erkan, Hakan’ın yüzüne dikkatle baktı.
“Eliz Hoca mı desen?”
“Orası beni ilgilendirir. Eğer söylediklerimi dinlemezsen,” derken bir taraftan da belindeki bıçak benzeri bir metali göstermeye çalışıyordu.
Erkan göz ucuyla baktı.
“Evet, dinlemezsem, “
“Dinlemezsen olacaklardan ben sorumlu değilim.”
“Napıcaksın? Beni öldürecek misin mesela?”
“Hiç acımam.”
Erkan elinde olmadan gülümsedi. Sonra da,
“Biliyorum, acımazsın. Gözünü bile kırpmazsın değil mi? Peki bütün bu düşüncelerinden Eliz Hoca’nın haberi var mı?”
“Bu seni ilgilendirmez. Bir daha Eliz ‘in on metre yakınından bile geçersen.”
Erkan aslında umurunda bile olmayan, sadece bir çocuğun hapse düşmemesi adına bu tehlikeli tehditlere müdahale gereği duydu.
“Orda bir duralım mı? Eliz Hocanızla görüşmek istersem bunu hiç kimseye özellikle de sana somam. Bu durum sadece Eliz Hocayla beni ilgilendirir. İkincisi beni tehdit etmen doğru bir davranış değil. Yine de tehdidinde ciddiysen bu da beni ilgilendirmiyor.”
“Bu ne demek? Yani görüşmeye devam mı edeceksin?”
“Eliz Hoca kabul ederse evet.”
“Hocaaa! Yani sana bir zarar vermemden korkmuyor musun?”
“Hoca dediğine göre bir hocayla nasıl konuşman gerektiğini biliyor olmalısın. Sözlerine dikkat et ve bu arada beni korkutmaktan öyle uzaksın ki.”
“Geberticem seni!”
Erkan arkasına bile bakmadı. Sadece içinden “Keşke, keşke buna izin verebilsem ama çocuksun,” diye geçirdi. Hakan ise boş tehdidinin ardından arkasına bile bakmadan yavaş adımlarla ilerleyen Serkan Hoca’ya istemediği garip bir hayranlıkla bakıyordu. Erkan birkaç adım attıktan sonra olduğu yerde durdu. Yine yavaş hareketlerle Hakan’a doğru döndü. Hakan şaşkın bakışlarla Erkan’a kilitlenmişti. Geri dönüp Hakan’ın yanında durdu.
“Eliz Hoca senin öğretmenin. Bu yaşlarda bazen böyle anlaşılması zor hisler yaşayabilir insan.” deyip yeniden Hakan’ın olduğu yere oturdu. Hakan hala ayakta ve eli kuvvetle muhtemel geçenlerde okula getirdiği o bıçaktaydı. Erkan Hakan’ın ne yapmak istediğini anladığını belli eder gibi eline sonra da yüzüne baktı. Duruma aldırmaksızın gözlerini karşıdaki bir ağaca dikip konuşmaya devam etti.
“Benim de başıma gelmişti.”
Bu sözleri duyan Hakan şaşırmış ve meraklanmıştı. Elini bıçağından geçici olarak çekip yavaşça Serkan Hoca’nın yanına oturdu.
“Sonra.”
Erkan yanı başına oturan Hakan’a baktı.
“Ben senden bir tık ileri gidip ona açıldım.”
Hakan daha da meraklanmıştı.
“Eee, sonra?”
“Beni bitirene kadar bıçaklamayacaksan devam ediyorum.”
Hakan acele ediyordu.
“Tamam tamam, o zamana kadar beklerim.”
“Anlaştık.”
“Hadi anlat ne oldu?”
“Biyoloji öğretmenimizdi. Senin gibi ben de olmaz hayaller kurmaya başlamıştım.”
“Hocaaaa!”
“Dinleyecek misin? Gidip açıldım. Ondan ne kadar hoşlandığımı, hep onu düşündüğümü anlatım.”
“Eeee!”
“Eeesi, bana, benim de sana yaptığım gibi bir dizi açıklama yaptı. Beni kırmamaya o kadar uğraşıyordu ki. Hele son bakışı.”
“Nolmuş? Nasıl baktı? O da senden mi hoşlandı?”
“Hayır acıdı. Bana acıyan o bakışını hiç unutamıyorum.”
“Acımak mı?”
“Maalesef acımak. Bana üzülmüştü. O sene o kadar zor geçti ki. Yıl boyunca bir anne gibi bana merhamet gösterdi. Hoş, bunu yapacağına senin yapmayı düşündüğün gibi çekip vursa daha iyiydi ama o acıdı. Kalbim kırılmasın diye çırpındı. O öyle yaptıkça ben daha çok yıprandım, daha çok hırpalandım. Neyse ki sene sonunda tayini çıktı da bu işkence bitti.”
Hakan çok üzülmüştü.
“Öyle mi diyorsun?”
“Maalesef öyle.”
“Açılma diyorsun yani.”
“Bu senin verebileceğin bir karar. Ben sadece olacakların böyle olma ihtimali çok yüksek diyorum. Sen bilirsin. İyi düşünüp kararını ver.” dedikten sonra yeniden ayağa kalktı. Hakan şok olmuştu. Erkan’ı giderken görünce ayağa kalktı.
“Gidiyor musun?”
“Eğer hala beni öldürmeyi düşünmüyorsan gidiyorum.”
Hakan derin bir uykudan uyanır gibi Erkan’a baktı.
“Serkan Hocam affedin. Ben, ben özür dilerim. Kafam karışıktı. Ben özür dilerim.”
“Önemli değil.”
“Önemli değil mi? Sizi öldürebilirdim.”
“Ama öldürmedin.”
“Ama size yaptıklarım. Ben size el kaldırdım. Oysa siz bana karşılık bile vermediniz. Üstelik hayatımı kurtardınız. Beni o adamlara karşı korumaya çalıştınız. Affedin hocam.”
Erkan, Hakan’ın pişmanlık ve şaşkın bakışları arasında omzuna elini koydu.
“Sen iyi bir çocuksun. Hepimiz bazen hata yaparız. Dert etme.” dedi.
Hakan hatasını anlamıştı. Dakikalar önce öldürmeye çalıştığı Serkan Hocasına hayranlıkla bakıyordu. Erkan ise durumdan çoktan kopmuş Eliz’le yaşadıklarını düşünüyordu. Her şey için çok geçti. Eve dönüş yolunda özgürce yürümenin tadına bile varamamıştı. Eve vardığında sakallı adamın eve dönmesini bile beklemeden eşyalarını topladı. Sakallı adam döndüğünde bile birkaç kelimeden fazla konuşmadılar. Erkan’ın bu hali hiçbir şeyin yolunda gitmediğinin özeti gibiydi. Sakallı adam da bir şey sormadı. Birlikte havaalanına gittiler. İlk uçakla İstanbul’a dönmek, evine gitmek istiyordu.
..............
“Sana alışmıştık doktor.”
“Ben de alışmıştım.”
“Malum açığa çıkmamak adına Samsun’a sık sık geliyorum. Sen de arada uğra, bir çayımızı iç. Ben bir iki gün buralardayım. Burada yarım kalan işleri halledip döneceğim. Seni de İstanbul’da arada bir çağıracağız. Kusura bakmazsın artık.”
Erkan gülümsedi.
“Hoşça kal abi.” dedi. Tam uçağa doğru ilerliyordu ki tekrar sakallı adama döndü.
“Abi, adın, adın gerçekten Mehmet mi?”
“Yürü git be oğlum. Merak edecek başka şey bulamadın mı?”
Erkan ısrar etmedi.
“Güle güle evlat.”
Yaklaşık iki saat sonra İstanbul’un o hareketli yolları, parlak ışıkları Erkan’ın yaşadıklarından habersiz kaldığı yerden devam ediyordu. Erkan eskisinden çok farklı hissetse de İstanbul bıraktığı gibiydi. Az sonra bir taksiye binip kendi evine doğru yol alırken başını otomobilin camına dayamış hala yaşadıklarını düşünüyordu.
………….
Onca zaman sonra yeniden evine giriyordu. Işığı yaktı. Bir yabancı gibi evini gezdi. Sonra camın kenarına geldi. O adamları gördüğü köşeye baktı. O da ne, orada bir araba mı vardı. İçinden “Olamaz!” dedi. Ama az sonra araba hareket edip gidince rahatladı. Gerçekten kaçak hayatı onu çok zorlamıştı. En iyisi güzel ve derin bir uyku çekmekti. Yatağına kendini bıraktı. Bu hissi özlemişti. Gözlerini kapattı. İliklerine kadar işleyen yorgunluğa yenik düşmüştü.
Uyandığında her şeye yeniden başlıyordu. Kahvaltı bile yapmadan giyinip çıktı. Yolda bir kafe de hafif bir şeyler atıştırırken Canan’ı aradı.
“Doktor Bey, döndünüz mü? Çok sevindim.”
“Döndüm diyelim.”
“Hoş geldiniz Doktor Bey.”
“Hoş bulduk Canan. Muayenehaneye geçiyorum. Bugün uğrayabilir misin?”
“Elbette. Tekrar hoş geldiniz. Özledik sizi.”
“Teşekkür ederim. On beş, yirmi dakikaya gelmiş olurum.”
“Tamam Doktor Bey. Ben de hemen çıkıyorum.”
Yaklaşık yirmi dakika sonra silahların gölgesinde koşarak çıktığı muayenehanesinin kapısındaydı. Anahtarını çıkarıp kapıya takacaktı ki, Canan kapıyı açtı.
“Doktor Bey, sizi görmek ne güzel. Tatile gidiyorum notunuzu görünce şaşırmıştım.”
“Tatile mi gidiyor muşum? Haa yani evet, birden karar verdim.”
Bu sakallı adamın işi olmalıydı. Demek bu yüzden kimse onu aramamıştı.
“Bugün hastamız yoktur herhalde. Sonuçta kimse bugün geleceğimi bilmiyordu.”
“Aslında var. Siz tatile giderken bir amcamız vardı. Tahlil falan istemişsiniz. Siz gidince başka kimseye güvenmediği için ailesi siz gelir gelmez haber vermemi istemişti. Ben de siz geliyorum deyince haber verdim ama istemezseniz hemen randevuyu erteleyeyim.”
Erkan’ın kafası çok karışıktı. Önce erteleyelim demeyi düşündü ama sonra vazgeçti. Çalışmak ona iyi gelecekti.
“Yok yok, erteleme, iyi yapmışsın. Ne zaman gelecek?”
“Köydelermiş. Akşama doğru gelecekler. Bu arada saat 11.00’da Kardiyoloji Derneğinden birkaç doktor görüşmeye gelecek. Saat 12.00’da ilaç mümessilleri izin verirseniz bir tanıtım yapmak istiyormuş. “Kardiyolojik Hastalıklarda Tanı ve Tedavi” konulu bir konferansa davetlisiniz. Saat 14.00’da başlayacak. Birkaç hasta da bugün için randevu istiyor. Uygunsanız dönüş yapacağım.”
…………………….
“Canan dışarıda hasta var mı?“
“Son bir hastanız kaldı Doktor Bey. Onu içeri gönderdikten sonra çıkabilir miyim?”
“Tamam, çık tabi.”
“Teşekkür ederim. İyi akşamlar Doktor Bey.”
“İyi akşamlar Canan.”
“Buyurun beyefendi, Doktor Bey sizi bekliyor. Geçmiş olsun.”
“Teşekkür ederim kızım.”
………………..
“Hayri amca hoş geldin. Nasılsın?”
“İyiyim desem yalan olur, kötüyüm desem Allah’ın gücüne gider Doktor Bey oğlum.”
“Niye öyle diyorsun amca. Valla benim tansiyonumu ölçseler bundan yüksek çıkar. Maşallahın var. Şu kolunu şöyle arkaya hareket ettirince hala ağrı oluyor mu?”
“Olmaz mı doktor bey evladım. Çok ağrıyor çok.”
“Çok geçmiş olsun amca. Tahlillerini bir kez daha isteyelim. Geçen sefer yarım kalmıştı. Şimdi arkadaşlar çıkmıştır. Yarın gelebilirsen onları da halledelim.”
“Tamam doktor bey oğlum. Yarın görüşürüz o vakit.”
“Tamam, tekrar geçmiş olsun.”
Son hastasının ardından Doktor Erkan Bey de muayenehanesinden çıkmak üzere hazırlanmaya başladı. Henüz önlüğünü çıkarmıştı ki, bekleme salonundan gelen yüksek seslerle bir an durdu. Sesler git gide kapıya doğru yaklaşıyordu. Erkan bir an tedirgin oldu ama neler olup bittiğini anlamak için kapıya doğru yöneldi. İçini inanılmaz bir sıkıntı kaplamıştı. İçinden “Yine neler oluyor? Yoksa! Allah’ım ne olur olmasın” diye geçirdi. O sırada içeriye giren birkaç tuhaf giyimli adam doktora doğru yöneldi.
“Hey, neler oluyor? Siz de kimsiniz?”
“Şşşşt, soru sormayı bırak! Çabuk kapının anahtarını ver!”
“Hayır ya, hayır! Tekrar olmaz! Bir daha olmaz!”
O sırada saçı sakalı birbirine karışmış kırklı yaşlarında esmer, uzun boylu bir adam içeri girdi.
Erkan cevabından korkarak adama döndü.
“Bakın istediğiniz paraysa.”
“Kapa çeneni. Sen bizi hırsız mı sandın?”
“Değil misiniz ama o zaman ne istiyorsunuz?”
Saçı sakalı birbirine karışmış adam içeri doğru seslendi.
“Getirin içeridekini!”
Erkan bunun tekrar yaşadığına inanmak istemiyordu. Yüzünün rengi attı. Tansiyonu düşer gibi oldu. O sırada içeri giren kişi tüm mahcup tavrıyla Erkan’ın yüzüne ta gözlerinin içine bakan Eliz’den başkası değildi.
“Eliz, sen, nasıl?”
“Serkan Hocam, ben seni dinlemediğim için çok üzgünüm. Çok kırgındım.”
“Önemli değil. Şimdi buradasın ya. Önemli olan sadece bu.”
“Beni affettin mi yani?”
“Sen beni affet yeter.”
Sonra olayın şaşkınlığını biraz atınca etrafındaki adamlara baktı.
“Peki bu adamlar kim?”
Eliz gülümsedi. Müdür muavinimiz Sinan Bey sana şaka yapmak istemiş. Bana her şeyi anlattı. Bir de mesaj gönderdi. Mehmet abinin de selamı varmış. Gerçekten Mehmet abiymiş. Ben çok anlamadım ama “O anlar.” dedi.”
“Anladım. Demek bana doğruyu söylemiş.”
“Öyle mi? Önemli bir şey mi?”
“Aramızda bir şaka sadece. Bu arada gerçekten tanışalım mı? Ben Erkan Güney. Seni burada gördüğüm için çok mutluyum. Hayatıma hoş geldin Eliz”
“Hoş bulduk Erkan.”
SON