KİMLİK 43. BÖLÜM
Erkan, mağaranın içinde ilerlerken yarım yanmış gibi duran bir meşalenin yanında küçük bir çakmak bulunca çok sevindi. Hele bir de yanarsa muhteşem olurdu. Bir çaktı, iki çaktı ama bir türlü yakmayı başaramadı. Son bir ümitle tekrar denedi ama nafile. Neva’nın yanına dönüp hiç olmazsa onu yalnız bırakmamayayım diye düşündü. Neva’ya yaklaşırken bir taraftan da korkmaması için sesini bir ton yüksek tutuyordu.
“Neva, bir çakmak buldum ama yanmadı. Galiba bu şekilde beklemekten başka çaremiz yok. Yine de senin için son bir kez deniyorum.”
O sırada Neva, Erkan’ın sonunu hazırlamakla ilgili planını devreye sokmuştu bile.
“Erkan, lütfen buraya gelir misin?”
Erkan hafif bir gülümsemeyle Neva’ya yaklaşırken yüzüne çarpan bir parıltı gözünü aldı. Başını sağa sola eğerek bu parıltının ne olduğunu anlamaya çalışırken çakmağı bir kez daha çaktı. Aniden alev parladı ve etrafı aydınlattı. Bir an için ne olduğunu anlayamadı ancak ardından gerçekle yüzleştiğinde şaşkına döndü.
"Neva... Bu da ne demek şimdi?”
Neva'nın yüzünde gizlenen masumiyet maskesi düşmüş yerini soğuk bir kararlılık almıştı. Bu hali daha önce Erkan’a silah çektiği halinden oldukça uzaktı. Erkan gördüğü bu duruma inanmak istemedi.
“Şaka yapmak için hiçte iyi bir yer sayılmaz Neva. Elinden bir kaza çıkaracaksın.”
Neva’nın sessizliğini koruyan tavrı Erkan’a anlamakta zorlanacağı gerçekleri yazık ki kabul ettirmek üzereydi.
‘Neva, napıyorsun? Hadi indir şu oyuncağı da buradan çıkalım artık.”
“Sakın kıpırdama! Sana daha önce de bu konuda şaka yapmayacağımı söylemiştim.”
“Ne, nasıl yani? Sen ciddisin… Gerçekten, gerçekten beni öldürecek misin?”
Neva cevap vermedi. Bakışları soğuk ve keskindi. Erkan kabullenmek zorunda kaldığı bu yeni durum karşısında çaresizdi.
“Ama neden? Sana hiçbir zararım dokunmadı ki.”
“Bunu kişisel algılama. Benimle ya da seninle bir ilgisi yok. Sadece seni sonsuza kadar susturmak zorundayım.”
“Beni susturmak mı? Hangi konuda? Ben, ben anlamıyorum. Bunu bana neden yapıyorsun?”
Neva’nın yüzünde tuhaf bir ifade belirdi.
"Seni öldürmek için buradayım. Sorun şu ki, muayenehanendeki olayın tek tanığı sensin ve benim görevim de senin sessiz kalmanı sağlamak. Bu mağara da senin sessizliğini koruman için iyi bir yer.”
Erkan şaşkın ve yıkılmış haldeydi. Zaten insanlara zor güvenen biri olarak son güvendiği birkaç insandan birinden hayatına mal olacak bir darbe yemek üzereydi. Sessizleşti. Aklından bin türlü düşünce aynı anda geçiyor, taşlar birer birer yerine oturuyor, olaylar zinciri bir bir aydınlanıyordu. Erkan yavaş adımlarla birkaç adım geri attı.
“Yani en başından beri peşimdeki sen miydin?”
Kaçacak yer kalmadığı gibi kaçmak için bir sebepte kalmamıştı. Büyük bir hayal kırıklığı yaşıyordu. Anlamsızca gülümsedi.
“Üstelik beni öldürmen için seni buraya kadar ben getirdim değil mi? Desene ateşe üşüşen pervaneler gibiyim.“
Sonra derin bir nefes alıp devam etti:
“En azından artık kaçmak ya da saklanmak zorunda değilim.”
Sonra Neva’nın yüzüne baktı.
“Peki bu yapacağın şey seni mutlu edecek mi. Yani beni öldürmekten mutlu olacak mısın? Eğer cevabı evetse bekleme zaten. Bitir bu işi. Sen de ben de kurtulalım.”
Neva daha sakin görünüyordu. Sanki duygularını kaybetmiş gibi rahattı.
“Ben de bu işten hemen kurtulmak istiyorum ama patronu ve adamlarını beklemem gerek.”
“Patronunu mu? Yani emir aldığın kişi ve adamlarını bekliyoruz. Hah! Tabi yaa, sen hep onlarla bağlantıdaydın aslında. Bütün bunlar yaşanırken ben napıyormuşum acaba? Senden bir kez bile şüphelenmedim. Yani bu adamların eli buraya, evime, odama, yanı başıma hatta bir nefeslik mesafeye kadar uzandı demek. Mustafa abi böyle şeyler söylediğinde o kadar da ciddiye almamıştım. Haklı çıktığına inanamıyorum.”
“Mustafa abiyi hafife almamalıydın. O zeki biri.”
“Buna duysa hoşuna giderdi.” deyip gülümserken yüzü yeniden asıldı.
“Beni yani cesedimi bulduklarında senden de şüpheleneceklerdir.”
Neva şaşkın, az da olsa merhamet kırıntısıyla Erkan’a baktı:
“Benim için endişeleniyor musun?”
“Sana mı yoksa içimde tanıdığım Neva’ya mı bilmiyorum ama sana bir şey olmasını istemem. Sonuçta ikisi de sensin.”
“Seni öldürecek olsam bile mi?”
Erkan cevap vermedi.
“Merak etme, ben de hafifçe yaralı olacağım ve buradan.”
“Ve buradan elini kolunu sallayarak çıkacaksın değil mi. Basit ama etkili.”
“Her zaman işe yarar.”
Sonra bir süre sessizlik oldu. Yağmur nedeniyle hava biraz daha kararıyor, beklemek ikisini de yoruyordu. Erkan elinde sönen çakmağı yeniden yakmak istedi.
“Beni o mu, patronun mu öldürecek?”
“Hayır. Bu benim işim ama ne bildiğini öğrenmek için seni konuşturmak isteyebilir.”
“Nasıl? Bir şey bilmiyorum ki.”
“Umarım bu söylediğine onu ikna edersin.”
“Neden, sen de her şeyi biliyorsun ya da biliyormuşsun. Hem de bunca zamandır.”
Erkan biraz daha geri adım atınca Neva duruma el koydu.
“Daha fazla geri gidersen seni hemen vurmak zorunda kalabilirim.”
Erkan duraksadı. Her zamanki güven veren tavrıyla bir adım daha çekilip ellerini arkasında birleştirdi ve devam etti:
“Anlıyorum… Ama bu belki de benim için daha iyi olur. En azından konuşturma gerekçesiyle canımı daha fazla yakmazsın. Çünkü bildiğim her şeyi zaten biliyorsun.”
“Belki. Belki de hala gizlediğin bir şeyler vardır.”
“Yok… Gerçekten yok. Zaten tüm olay yaşanırken patronunun bir sürü adamı da yanımdaydı. Belki patronun bile benden çok şey biliyordur.”
“Haklı olabilirsin ama bu konuda karar vermek benim görevim değil. “
“Görev. Senin için benim yaşamam ya da ölmem bu kadar mı, yani bir görev mi?”
“Erkan, ne yapmaya çalıştığını biliyorum. Ama aklımı bulandırmana izin vermicem.”
“Aklını bulandırmak mı? Düşünmedim bile. Öyle bir niyet taşımıyorum. Ben, ben gerçekten merak etmiştim.”
“Etme!”
“Neva, hiç olmazsa yani en azından benim gerçek sandığım arkadaşlığımızın hatırına beni onların eline bırakmasan olmaz mı? İnan bana gerçekten başka hiçbir şey bilmiyorum.”
Neva bir an Erkan’ın gözlerine baktı. Doğru söylediğini biliyordu. Belki de bunu Erkan’a borçluydu. Kim olduğunu bilmediği halde Neva’yı korumayı kendine görev edinmiş, ona defalarca kez yardım etmeye çalışmıştı. Kötü bir insan olmadığını zaten biliyordu. Kendi halinde bir doktorken onu bu işlere sokanlar da patronu ve adamları değil miydi? Biraz yumuşar gibi oldu. İçinde büyük bir mücadele veriyordu. Birden ani bir kararla silahını Erkan’a doğrulttu.
“Belki de haklısın. Canını çok yakacaklar. Belki de ölümünü kolaylaştırmayı sana borçluyumdur” dedi.
Erkan şaşırmıştı. Kabul edileceğini düşünmediği bu teklifin cevap bulması ve silahın onu vurmak için kendisine dönen namlusu Erkan’ın içini ürpertti. Yine de bir şey söylemek yerine sessizliğini korumayı tercih etti. Gözlerini namludan ayırıp Neva’yla göz göze geldiklerinde az sonra öleceğini biliyordu. İçinden ne kadar süreceğini merak etti. İyi bir nişan almayla birkaç saniye de sürebilirdi, birkaç saat de. Neva’nın işini kolaylaştırmak ister gibi birkaç adım daha yaklaştı. İşte şimdi silah tam kalbini bulmuştu.