KİMLİK 39. BÖLÜM
"Tamam, anladım. Hepsini anladım ama benim senden bir şey istemem lazım."
"Öyle mi? Nedir?"
Erkan başını eğip sadece gözleriyle sakallı adama baktı.
"Mehmet abi, her şey dediğin gibi olsun ama son bir kez okula gidip Eliz'i görmeme izin vermeni istiyorum."
"Doktor, ben ne diyorum, sen ne diyorsun?"
"Mehmet abi, son bir kez. Lütfen."
"Oğlum, adamlar peşinde diyorum, burada olabilirler diyorum, öldürürler diyorum. Daha nasıl anlatayım."
"Tamam işte. Burada olabilirler. Beni öldürebilirler. İşte o yüzden son kez diyorum ya. Sonra belki, sen izin versen de görme şansım olmayacak."
"Duygu sömürüsü yapma doktor."
"Yapmıyorum. Bunların gerçek olduğunu sen de biliyorsun. Baksana adamların attığım her adımdan hatta aldığım her nefesten bile haberleri var. Kuvvetle muhtemel bir şekilde, bir zaman, bir fırsatta beni bulacaklar ve artık benim için başka bir zaman olmayacak."
Sakallı adam Erkan'ın bu çöküntüye girmesine izin vermek istemedi.
"Saçmalama doktor. Sana hiçbir şey olmayacak. Buna izin vermem. Biz ne güne duruyoruz?"
Bu söz üzerine Erkan gönül almak ister gibi gülümsedi. Her ikisi de Erkan'ın haklı olma ihtimalinin yüksekliğinin farkındaydı. Sakallı adam bir kez daha Erkan'ı ikna etmeyi denemek istedi.
"Doktor, bu iş halledelim, ondan sonra yine gelir görürsün."
Erkan bu cevaptan memnun olmamıştı.
"Yapma abi, nolur. Sadece son bir kez görmeme izin vermeni istiyorum. Bunu bana çok görme lütfen. Üstelik bugün kalbini kırdım. Hiç olmazsa onu telafi etmem için son bir şans."
Sakallı adam biraz yumuşasa da kabul edip etmemekte kararsızdı. Önce biraz düşündü ama sonra birden yüz hatları sertleşti.
"Olmaz! Bu çok büyük bir risk. Seni kaybetmeyi göze alamam."
"Ben alırım. Onu tekrar görmek için her türlü riski göze alırım."
"Saçmalama doktor. Bu adamların şakası yok. Yüzdük yüzdük kuyruğuna geldik. Biraz daha sabır."
Erkan derin bir nefes aldı. Yüreği, Eliz'i bir daha görememe fikrini kabul edemiyordu. Yakınındaki koltuğa oturdu. İki eliyle yüzünü ovuşturdu. Dirseklerini dizlerinin üzerine koyup iki elini birleştirdi. Başparmakları çenesinin altında, diğerleri dudağının üzerindeydi. Gözlerini kapattı. Belki on beş, belki yirmi saniye öylece düşünüp kaldı. Sonra başının yavaşça kaldırıp sakallı adama baktı.
"Mehmet abi, seni anlıyorum. Riskin büyüklüğünün de farkındayım ama uzun zamandır hayatımda ilk defa birine karşı böyle yakınlık duyuyorum. Belki bir daha asla onu göremeyeceğimi de biliyorum. Ne olur bana sabır deme. Ne kadar saklamaya çalışsan da bu sabrın nereye varacağından emin değilsin. Kim bilir belki bugün, belki de yarın öleceğim. Son kez Eliz'i görmekten alıkoyma beni. Söz veriyorum, başıma ne gelirse gelsin seni asla suçlamayacağım. Bile bile gidiyor olacağım. Yani sen uyarını yaptın öyle değil mi?"
Sakallı adam, bir an Erkan'ın duygularının bu kadar kuvvetli olduğunu nasıl fark edemediğini düşündü. Belki Erkan bile bu kadarını bilmiyordu. Onu kaybetme fikri kendinden bile gizlediği hislerini açığa çıkarmış, duygularından emin olmasına neden olmuştu. Sakallı adam aşık olduğu kadın için her şeyi göze alan Erkan'a 'Tamam' demek istedi ama bu imkansızdı.
"Değil! Öyle değil! Operasyonu da seni de tehlikeye atamam! Gerekirse seni buraya bağlar yine de göndermem. Anlaşıldı mı?"
Erkan alttan almaya çalışıyordu.
"Abi, biliyorum bağlarsın. Haklısın da. Zaten o yüzden izin istiyorum ya. Bırak son kez göreyim. Olmaz mı?"
Sakallı adam karşısında ona yalvaran genç adama baktı. Gözlerindeki çaresizlik içine dokundu. Ses tonu düştü.
"Oğlum, beni de işimden edeceksin."
"Nasıl? Yani kabul ediyor musun?"
Sakallı adam heyecanı ve mutluluğu sesine vuran Erkan'a bir süre cevap vermedi. Sonra,
"Eliz'i tehlikeye atmak senin için önemli değil mi? Ona bir şey olursa üzülmeyecek misin?"
Bu sorular Erkan’ı derinden yaralamıştı. Ona bir zararı dokunacağına ölmeyi tercih ederdi. Bir süre duraksadı. Yıkılmış görünüyordu. Neredeyse sıfıra yakın bir sesle,
"Belki kimse görmezdi." dedi.
"Nasıl olacak o? Gel vazgeç bu işten. Ben idareyle görüşüp artık gelmeyeceğini söylerim. Her şey yoluna girdiğinde yeniden Samsun'a gelir tekrar görürsün onu."
Erkan bu fikirden nefret etse de sakallı adama boyun eğmek zorunda kaldı. Sadece,
"Haklısın, onu riske atmam, atamam ama izin verirsen ayrılacağımı okula kendim gidip söyleyeyim. Hiç olmazsa öğrencilere veda etmiş olurum. Zaten Eliz'in ilk iki saat dersi yok biliyorsun." dedi.
"Öğrencilere veda mı? Gören de öğrenciler senin için deli oluyor zannedecek. O öğrencilerinden biri seni öldürmek istiyor biliyorsun değil mi?”
Erkan dudak büktü.
"Beni mi öldürecek? Hakan mı? Yapar mı öyle bir iyilik?"
"Doktooor!"
"Tamam tamam. Hem okulda sadece Hakan yok, diğer çocuklar da var."
"Aman iyi git. Git ve veda et ama kimseye özellikle de Hakan'a bulaşma. Anladın mı?”
"Anladım. Okula çok erken gidersem belki işimi çabucak halledip dönebilirim. Sonra da senden haber gelene kadar ev hapsi."
"Doktor!"
"Tamam tamam bir şey demedim."
Erkan o gece sabaha kadar uyuyamamıştı. Bütün gece yatağında dönüp durdu. Güneş ilk ışıklarının kızıllığını her yere yaymaya başladığında Erkan çoktan hazırlanmış, son kez okula gitmek için kahvaltısını yapmaya oturmuştu. O sırada çalan kapıdan giren sakallı adam Erkan'ı görünce rahatladı.
"Çok şükür evdesin. Bir delilik yapıp beni beklemeden çıkmandan korktum."
"Mehmet abi, bana güvenmiyorsun değil mi?"
"Valla hiç alınma doktor. Eliz söz konusu olduğunda, Hakan da dahil birçok konuda hata yaptığına bizzat şahit olmuş biri olarak, bu konuda sana güvenmekte sıkıntı çekiyorum."
"Yapma abi, o kadar da değil. Belki bazen bazı yanlış kararlarım olmuştur ama,"
"Sakallı adam söze atıldı.
"Bazen mi? Hakan konusunda verdiğin kararların hepsi yanlış."
Erkan, sakallı adamla tartışmanın doğru bir hamle olmadığının farkındaydı.
"Tamam abi. Kendimi savunmayacağım. Belki de dediğin gibi bu konuda tek başıma hareket etmemeliydim. Belki de seni dinlemeliydim."
Sakallı adam, Erkan'ın bu itirafından memnun olmuştu.
"Hah, şöyle. Büyük sözü dinleyeceksin oğlum. Benden habersiz hiçbir şey yapmayacak, benden hiçbir şey saklamayacaksın."
Erkan bu sözü duyunca bir an düşündü. Hala Neva'nın her şeyi bildiğinden sakallı adama bahsetmemişti. Üstelik bunun doğru bir karar olmadığını da biliyordu. Belki de Neva'yı kurtarmak için başka fırsatı olmayabilirdi. Sakallı adama döndü:
"Mehmet abi, sana bir şey daha söylemem lazım."
"Yok artık. Yine mi? Yine nasıl bir saçma istekte bulunacaksın acaba?"
Erkan gülümsemeye çalıştı.
"Bu öyle bir şey değil abi. Daha çok, eee daha çok geç kalmış bir itiraf. Yani benim sana söylemem gerekirken biraz ertelediğim bir şey."
"Ne anlatıyorsun doktor sen? Kelimeleri ağzında geveleme de doğru dürüst anlat şunu."
"Peki. Mehmet abi, durum şu. Eeee, biz konuşuyoruz ya bazen,"
"Evet."
"Eeee biz konuşurken,"
Erkan tam konuya girmek üzereyken odasından çıkıp içeri giren Neva, Erkan'ın anlatmaya çalıştığı konuyu merak edip yanlarına geldi.
"Mustafa abi, yine ne anlatıyor bu çakma öğretmen?"
"Bilmiyorum ki, yine bir sıkıntı var galiba ama henüz çözemedim. Bir başlayabilirse önemli bir şey anlatacak arkadaş"
Erkan, tam konuşmaya başlayacakken Neva'ya yakalanınca duraksadı. Erkan'ın tedirgin hali konunun önemini belli ediyordu. Neva Erkan'ın ne anlatacağını anlamıştı. Telaşla araya girdi.
"Mustafa abi, ben ne anlatacağını biliyorum galiba."
"Öyle mi? O zaman sen anlat yoksa bu giriş yapana kadar saçıma beyazlar düşecek."
Neva sakince gülümsemeye çalıştı. Erkan'ın şaşkın bakışları arasında konuşmaya başladı. Arada Erkan'a yalvaran gözlerle bakıp gerçekleri anlatmaması için ikna etmeye çalışıyordu.
"Şöyle, biz geçen gün buranın meşhur yemeklerinden konuşuyorduk ve hala bir pide yemediğimizi fark ettik. Sana söylemeye de çekindik ama Serkan Hocam ben söylerim deyince ben de olur dedim."
Sakallı adam bu açıklamaya tuhaf bir bakış fırlattı.
"Bu mu yani?"
"Evet. Öyle değil mi Serkan Hocam?"
Erkan bu soruya 'Ya hayır öyle değil.' deyip her şeyi anlatacaktı ya da Neva'yı yalancı çıkarmamak için susup onay verecekti.
Neva'ya baktı. Neva sırtını sakallı adama dönmüş, Erkan'a yalvarırcasına bakıyordu. Erkan biraz daha düşünmek için Neva'yı onaylamak zorunda kalacaktı.
"Evet evet Mehmet abi. Senin o kadar sıkıntın varken böyle bir şeyden bahsetmek de ayıp oldu ama."
Sakallı adam Erkan'dan da bu açıklamayı duyunca biraz inanır gibi oldu.
"Başka bir şey olmadığına emin misiniz?"
"Evet evet eminiz."
"Evet, gayet eminiz Mustafa abi."
"İyi, öyle olsun bakalım. Bugün okul dönüşü sipariş ederiz olur biter."
"Çok sağ ol abi ya."
"Önemli değil canım. Bu arada buranın pidesi gerçekten efsanedir. Hem açık hem kapalı yaptırırız."
Sonra biraz düşünüp gülümsedi.
"Valla benim de canımı çektirdiniz sabah sabah. Neyse şimdi gidelim Serkan Hocam. Pideyi dönüşte hallederiz. Zaten ikimiz de erken çıkacağız."
"Tamam abi. Sağ ol."
Neva rahat bir nefes almıştı. Erkan hala bu kararın doğruluğundan emin olmasa da Neva'nın ısrarına dayanamamıştı. Sakallı adamla birlikte çıktıklarında hala bu konuyu düşünüyordu. Yine de bir şey demedi. Hem Neva burada önemli bir işi olduğunu söylemişti. Belki de gerçekten önemliydi. En azından o işini halletmesi için zaman tanımalıydı. Okula vardıklarında sakallı adam odasına geçerken Erkan bu erken saatte sadece bahçede birkaç öğrenci görmüş ve onlarla vedalaşabilmişti. Hemen hemen tüm boş koridorları dolaştıktan sonra öğretmenler odasındaki dolabında bıraktığı birkaç eşyasını almayı düşündü. Henüz kimse gelmemiş olmalıydı. Yavaşça içeri girerken sakallı adam onu gördü.
"Serkan Hocam nereye?"
"Sinan Hocam, dolabımda birkaç eşyam vardı, onları alacağım."
O sırada sakallı adam da yanına gelip onunla beraber içeri girdi. Gördükleri manzara ikisini de hayrete düşürmüştü. Eliz, öğretmenler odasındaki masada tek başına oturuyordu.
Sakallı adam birden Erkan'ın Eliz'le konuşma ihtimalini düşünerek,
"Günaydın Eliz Hocam." deyip Erkan'ı dışarı çekti. Koridorda kısık sesli bir tartışma almış başını gidiyordu.
"Doktor, sakın aklından bile geçirme."
"Abi ama yalnız. Bak hiç kimse yok."
"Ama her an olabilir."
"Abi lütfen. Hiç olmazsa ayrılacağımı kendim söyleyeyim."
Sakallı adam, anlık düşündü. Belki de gerçekten Erkan haklıydı. Belki de onun hayatını kurtaramayacaktı. Derin bir vicdan azabı hissetti. Sonra hızlıca etrafı kolaçan etti.
"Bak, sadece üç beş dakika. Söz ver bana."
"Üç beş dakika mı? Ama,"
"Söz bile veremiyorsun. Nasıl güveneceğim sana?"
"Tamam, peki. En azından elimden geldiği kadar kısa sürmesi için uğraşacağıma güvenebilirsin. Bana inanmalısın."
Sakallı adam biraz düşündü. Sonra,
"Peki, tamam." dedi.
Erkan'ın yüzü birden aydınlandı.
"Yani tamam mı? İzin veriyor musun?"
"Tamam."
"Teşekkür ederim, çok teşekkür ederim."
"Dur bakalım, o kadar sevinme. Ben de buralarda olacağım ve işaret verdiğimde hemen kalkıp geleceksin. Eğer gelmezsen seni kendi elimle vururum. Kimseye bırakmam bilesin."
Erkan öyle mutluydu ki, bu tehdide gülümsedi
"Tamam abi, eğer gelmezsem vur. Hatta istersen tam karşında durup vurmanı bekleyeceğime söz veriyorum."
Erkan, hızlı adımlarla öğretmenler odasına girerken sakallı adam hala tereddütlüydü. Kendi kendine, 'İnşallah pişman olmam doktor.' derken yumruğunu odanın duvarına vurduğundan Erkan'ın haberi bile olmamıştı. Gerginliği her halinden belli oluyordu. Bir iki saniye sonra Erkan Eliz'in yanına ulaşmıştı. Sakince sandalyeyi çekip oturdu.
"Günaydın Eliz Hocam."
Eliz, biraz kırgın,
"Günaydın." dedi. Sonra da sanki bir işi varmış gibi yerinden kalkıp odanın kapısına yönelmişti ki, Erkan oturduğu yerden söze başladı.
"Eliz Hocam, özür dilerim."
Eliz bir an için durup Erkan'a baktı.
"Anlamadım."
Erkan, onu çok incittiğinin farkındaydı. Ayağa kalkıp yanına geldi. Hatta tam karşısında durdu.
"Eliz Hocam, ben dün sizi kırmış olabilirim. Ters tarafımdan kalkmıştım herhalde."
Eliz hala kırgındı.
"Özür dilemenize gerek yok. Ben sizin vaktinizi almayayım."
Erkan, Eliz'in özrünü kabul etmediğini görebiliyordu. Zamanı o kadar kısıtlıydı ki, tüm kalbiyle özür dilediğini bile gösterebileceği kadar vakti yoktu. Sakallı adam onu çağırmadan bir an önce bu durumu çözmeliydi.
"Eliz, gerçekten özür dilerim. Eşeklik ettim ve eğer sen beni affetmeden buradan ayrılırsam kendimi çok kötü hissedeceğim."
Eliz, Erkan'ın 'Ayrılırsam' sözüne takılmıştı.
"Anlayamadım, ayrılıyor musunuz?"
Erkan duraksadı. Fazla damdan düşer gibi olmuştu. Açıklama yapma gereği duydu.
"Evet. Ben, özel bir okuldan teklif aldım ve bugün buradan ayrılıyorum."
"Nasıl yani gidiyor musunuz? Ama yine bu şehirde olacaksınız. Öyle değil mi?"
"Ne yazık ki hayır. Okul İstanbul'da. Sanırım bir daha görüşemeyeceğiz. Bu yüzden beni affettiğini duymaya ihtiyacım var. Eğer bunu yapabilirsen çok mutlu olurum."
Eliz, az önce kırgın olan halinden uzaklaşmıştı.
"Ben ne diyeceğimi bilemiyorum. Üzüldüm gerçekten. Alışmıştık size."
"Teşekkür ederim. Herkes alışmasa da."
"Öyle düşünmeyin. Herkes çok seviyor sizi."
Erkan kalp kırmamak için gülümsedi.
"Sanmıyorum ama yine de bunları duymak güzel. Peki bu sözler affedildiğim anlamına mı geliyor?"
Eliz zoraki gülümsemeye çalıştı. Bunu söylerken sesi boğuklaştı.
"Özleyeceğiz sizi."
Erkan da bozuktu.
"Evet. Ben de. Keşke böyle olmak zorunda olmasaydı."
"Eğer siz de istemiyorsanız, kabul etmeseniz nasıl olur?"
Erkan gülümsemeye çalıştı.
"Benim için değerli, abi dediğim biri benim adıma söz vermiş. Artık buradan dönersem mahcup olur. Onu mahcup edemem."
"Anlıyorum. Yine de keşke kabul etmeme şansınız olsaydı."
"Keşke."
Eliz sonra birden durdu.
"Çok garip" dedi. "Sizinle ilgili söylenen o kadar dedikodunun hiçbirine inanmamıştım ama bu doğru çıktı."
"Benimle ilgili dedikodular mı vardı? Aslında burada pek tanıdığım yok. Nereden çıkarırlar böyle şeyleri bilmiyorum. Kim bilir neler söylediler size?"
Eliz gülümsemeye çalıştı.
"Hiçbirine inanmamıştım zaten ama en ilginç olanlarından biri evli olmanızla ilgiliydi. Düşünsenize bunu bile söylediler."
Erkan çalışmadığı yerden yakalanmış bir öğrenci gibi bozuldu. Yüzü düştü. Bu kez soğuk duş etkisi Erkan’ı yakalamıştı.
"Evli mi?"
"Evet. Dedim ya, hiçbirine inanmadım. Bu doğru olamazdı değil mi?"
Erkan ne diyeceğini bilemedi. Eliz'e yalan söylemek istemiyordu ama doğrusu da bu değildi. Yine de sakallı adama göre herkesin bilmesi gereken buydu. Eliz'in bu cevaptan endişelenen yüzüne baktı. Başı önündeydi. Ses tonu kısıktan da öteydi.
"Sana söyleyecektim." dedi.
Eliz duyduklarına inanmak istememişti.
"Nasıl? Yani bu doğru mu?"
Erkan cevap veremedi. Yere bakıyordu. Durumu anlatması imkansızdı. Hoş anlatsa da kimse bu hikayeye inanmazdı.
Eliz de artık duygularını örtbas etmeden konuşmaya başlamıştı.
"Yani evli misin?"
Erkan tam,
"Bak, bu aslında göründüğü gibi değil." diyecekti ki, bir anda Eliz'in gözlerindeki yaşı ve havaya kaldırdığı elini gördü. Sonra da yüzüne inen tokatla büyük bir acı hissetti.
"Bana söyleyecektin öyle mi? Ne zaman? Sana tamamen tutulmamı bekledikten sonra mı? Şu haline bak, iki saattir benden özür diliyorsun ama evli olduğunu söylemek aklına bile gelmiyor öyle mi?"
Erkan kendini savunacak kelimeleri bulamıyordu. Gerçi pek savunulacak tarafı da yoktu. Sadece,
"Eliz gerçekten söyleyecektim ama," derken ikinci tokadı da diğer yüzüne yedi. Bu tokattan sonra yüzünü hemen çeviremedi. Dudağı açılmıştı. Eliz, çok sinirli görünüyordu.
"Demek söyleyecektin. Hah! Aslında burada yaşadığın tüm olaylar da bununla ilgiliydi değil mi? Arka sokakta yediğin o dayak. Hani yolunu kesen bir grup kötü adam falan. Sen, sen ne büyük bir yalancısın! Allah bilir daha kimleri kandırdığın için başına bunlar geldi. Ben de aptal gibi senin için üzülüyordum değil mi? Kim bilir daha kaç kızı kandırdın?"
"Ne! Hayır. Öyle bir şey yok."
Eliz'in daha fazla dinlemeye niyeti yoktu. Bir an önce o odadan çıkmak istiyordu. Hızla kapıya yönelmişti ki Erkan kolundan tutup, durumu elinden geldiğince izah etmek istedi. Ama Eliz'in buna da tahammülü yoktu.
"Bırak kolumu! Dokunma bana!"
Erkan Eliz'in tepkisinde haklı olduğunu biliyordu. Bir anda elini geri çekip kendisi de bir adım geri çekilirken ellerini de kendi arkasında birleştirdi.
"Tamam dokunmuyorum dokunmuyorum ama lütfen açıklamama izin ver."
"Neyi açıklayacaksın! Rahat bırak beni! Yüzünü bile görmek istemiyorum! Sakın bir daha karşıma çıkma!" deyip odadan koşarak çıktı.
Erkan da koşar adımlarla peşinden çıkmak istedi ama kapıda onu beklerken her şeyi duyan sakallı adam Erkan'ı zorla tutup yakaladı. Onu ancak duvara yaslayarak durdurabilmişti.
"Bırak gitsin. Yeterince hırpalandı zaten. Bırak hem böylesi daha iyi."
"İyi mi? Neresi iyi? Çok üzüldü. Canının yanmasına neden oldum. Allah kahretsin! Kimse incitmesin derken şu yaptığıma, verdiğim zarara bak!"
"Tamam tamam sakin ol. Böylesi daha iyi çünkü böylece birileri seni sorduğunda bu bilgileri verir ve tanınma ihtimalini düşürür. Zaten bu yüzden bunu planlamamış mıydık?"
"Evet ama."
Erkan sakallı adamın kendisini zorla tuttuğu duvarda oldukça hızlı nefes alıyor, olduğu yerde hayıflanmaya devam ediyordu. Sakallı adam Erkan'ın göğsünde tuttuğu elini biraz gevşetti.
"Tamam şimdi sakin ol, sakin ol ki, seni bırakayım."
Erkan birkaç kez derin nefes aldı. Zaten karşı koymuyordu. Yıkılmıştı. Hala,
"Çok üzüldü, çok üzüldü." deyip duruyordu.
"Tamam üzüldü ama telafi edemeyeceğin bir şey değil. Sonra, yani her şey bittikten sonra gelip durumu anlatırsın."
"Beni dinler mi peki?"
"Ben de anlatmana yardım ederim. Sana değer veriyorsa dinleyecektir."
Erkan hala çok hızlı nefes alıyordu. Sakallı adam elini biraz daha gevşetti. Erkan elleriyle yüzünü ovuşturdu. Elini açıp baktığında dudağındaki kan eline bulaşmıştı. Sonra ellerini teslim olur gibi iki yana açtı.
"Abi, tamam iyiyim,"
"Bırakıyorum bak."
Sakallı adam Erkan'ı serbest bıraktığında o da yere çöktü. Kafasını duvara yaslayıp birkaç saniye gözlerini kapattı. Sakallı adam hala endişeyle etrafına bakıyordu.
"Hadi doktor, daha fazla oyalanmadan çık buradan. Gidip bahçede beni bekle. Sakın bir yere ayrılayım deme. Anlıyor musun beni?"
Sonra onu kolundan tutup ayağa kaldırdı.
"Beni anladığına eminsin değil mi? Ben müdür odasına gidip bu kayıtları sileceğim. Sakın ben gelmeden bahçeden bile çıkma. Sakın!"
Erkan cevap bile vermeden sakallı adamın dediği gibi bahçeye doğru yürürken her şeyden kopmuş gibiydi. Az sonra bahçeye çıktığında arka bahçede gezinen çocuklardan oldukça uzak bir noktaya doğru ilerleyip, gördüğü ilk banka oturdu. Berbat görünüyordu.
O sırada İstanbul'da da başka gelişmeler vardı.
"Alo, Neva, planda bir değişiklik oldu. Büyük patron da geliyor. Önemli bir toplantıya katılacak. Bu işi bir an önce halletmeliyiz. Aksaklık bizim de canımıza mal olur. Patron oradan ayrılmadan bu işi bitireceğiz."
"Anlaşıldı. O zaman bu akşam hallediyorum."
"Tamam. Son onayımı bekle. Bu iş sandığımızdan da önemli. Sanırım doktor bildiklerinin farkında değil."
"Öyle mi diyorsun?"
"Sanırım öyle. Yoksa patron kendisi de gelmezdi."
"Toplantı demiştin."
Toplantı var ama asıl sebep bu doktor diye düşünüyorum. "
"Anladım. Merak etme. O iş bende. Doktor yarın sabahı göremeyecek."
"Anlaştığımız gibi."
"Anlaştığımız gibi."
39. Bölüm Sonu