hocam kaldığım yeri bulmak uzun zaman alsa da bir solukta bitiyor. Kaleminize sağlık. Çok kıymetlisiniz bu site için. Çok kıskanıyorum. : ))
Çok çok teşekkür ederim
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.] öğretmenim. Aman okumaktan vazgeçmeyin, ben size kaldığınız bölümü bulmaya yardım ederim.
Bu arada kıymetli olduğumla ilgili sözleriniz için tüm kalbimle teşekkür ederim ama inanın sizlerden daha kıymetli değilim.
Sitedeki her üye bizim için kıymetlidir. Benden ne az ne de çok. O yüzden kıskanmanıza gerek yok.
İyi ki varsınız.
KİMLİK 36. BÖLÜM
Hakan büyük bir bocalama yaşıyordu. Bir taraftan bıçağı ileri geri sallarken diğer taraftan kendisi de aralıksız kısa mesafeli adımlarla yerinde duramıyordu. Bu kadar panik halindeyken ona bir şeyler söylemek düşünmeden hareket etmesine neden olabilirdi. Erkan da ani hareket etmemeye çalışıyordu. Sadece çok hızlı nefes alıyor, onu kontrol etmeye çalıştıkça kalbi daha hızlı çarpıyordu. Zaman geçtikçe, bekledikçe gerginlik de artıyordu.
Erkan, o kötü sonun yaşanmaması için son derece sakin bir ses tonuyla söze başladı:
"Bak sakin ol. Bunu yapmak zorunda değilsin."
"Sakın bana ne yapacağımı söylemeye kalkma!"
"Tamam, tamam. Ama ben, bir hata yapmanı istemiyorum."
"Sana sus dedim!"
"Peki ama bu yapacağın şey sana da zarar verecek."
"Sana ne!"
"Belki de haklısın ama sonuçlarını da düşünmelisin."
Hakan, Erkan'ın bu sözlerine cevap vermedi. Bakışlarından sık karar değiştirdiği anlaşılıyordu. Erkan bu küçük boşluktan bulduğu cesaretle konuşmaya başladı.
"Bak, Eliz Hocaya karşı bazı hisler beslediğini görebiliyorum ama inan bana, bu hisler senin düşündüğün gibi şeyler değil."
Hakan duyduklarından hoşlanmamıştı. Olanca siniriyle bağırdı:
"Ateşin mi çıktı hoca! Ne saçmalıyorsun sen!"
"Lütfen sakin ol. Demek istiyorum ki, senin yaşlarında kendinden büyük insanlara karşı duyulan hayranlık yanlış anlaşılabilir."
"Serkan Hoca kes! Bir kelime daha edeyim dersen bıçağı vücudunda çevirdiğimi anlayana kadar ayaklarımın dibinde can verirsin!"
Erkan, söylediklerinin işe yaramaktan çok durumu daha da zorlaştırdığını görebiliyordu. Konuşmayı bıraktı. Derin bir nefes aldı.
"Beni öldürmek sorunlarını çözecek mi?"
"Evet!"
Tekrar derin nefes aldı. Elleri hala iki yandaydı. Ses tonu bir öncekinden de düşüktü.
"Tamam, diyelim ki bunu yaptın. Beni öldürdün. Eliz Hoca duygularına karşılık verecek mi sanıyorsun?"
Hakan çileden çıkmıştı. Elindeki bıçakla bütünleşmiş, kararsızlığından belli bir yöne doğru yakınlaşmıştı. Bağırarak kararını uygulamaya hazırlanıyordu.
"Sen ne diyorsun hoca!"
İşte o sırada uzaktan tanıdık bir ses duyulmaya başlamıştı. Hem Erkan hem de Hakan şaşkınlıkla sesin geldiği yöne bakarken Erkan, Eliz'in olanları ve Hakan'ın elindeki bıçağı görmemesi için sırtını tamamen Hakan'a dönüp, ona biraz daha yaklaştı.
Eliz, telaşla onlara doğru gelirken, Hakan bıçağın ucunda onu ele vermemek için riske girip sırtını kendisine dönen Serkan Hocaya bakıyordu.
Erkan'ın yüzünde, dudağında, gömleğinde kan vardı ve üstü başı toz içindeydi. Hakan da ondan çok farklı sayılmazdı.
"Serkan Hocam, Hakan, ne oldu size? "
Hakan bir an ne yapması gerektiğine karar veremedi. Eliz'in olacakları görmesi, onu kaybetmesine neden olabilirdi. Erkan, sırtına değen bıçağa rağmen düzensiz aldığı derin nefeslerin sesi duyulmasın diye arada nefes almıyordu. Eliz biraz daha yaklaşıp, yanlarına gelmişti. Erkan'ın gömleğine akan kanın yüzünün neresinde olduğunu anlamaya çalışır gibi eliyle çenesinden tutup yüzüne her tarafına bakmaya çalışıyordu. Hakan iyice çıldırmıştı. Bıçağı bir anda saplasa, Serkan'dan sonsuza kadar kurtulsa ne iyi olurdu. Bıçağı saplarcasına Erkan'ın sırtına biraz daha yaklaştırdı. Erkan bulunduğu durum için oldukça soğukkanlı sayılırdı.
"Eliz Hocam, endişelenmeyin. Biz iyiyiz. Sanırım kapkaççılardı. Bir anda karşıma çıktılar, direnince de... Maalesef bu haldeyiz."
"Ya Hakan?"
Erkan önce yutkundu. İzahı mümkün olmayan bir açıklama yapması gerekiyordu. Bıçak hala sırtındaydı.
"Zaten Hakan olmasa çoktan ölmüştüm. Abartısız hayatım onun ellerinde diyebilirim."
Eliz, ikisinin de sağ salim kurtulmasına çok sevinmişti. Hemen Hakan'a yöneldi.
"Sen çok cesur bir çocuksun Hakan." dedi.
Hakan Eliz'in ona yönelmesiyle elindeki bıçağı nasıl cebine koyduğunu kendisi bile anlamamıştı. Eliz'in küçük bir çocuğu sever gibi davranması canını sıksa da bozuntuya veremezdi. Ne de olsa henüz onu sevdiğini, onun için neler yapabileceğini söylememişti. Belki bilse boynuna sarılır, ağlayarak teşekkür ederdi. Durumu belli etmemek için Erkan'dan biraz uzaklaşıp kendisini çocuksu da olsa Eliz hocanın yakınlığına bırakmıştı.
Eliz, Hakan'ın yüzüne, gözüne bakıyor, içten bir merhametle temizlemeye çalışıyordu.
"Nasıl insan bunlar, çocuk bile dememişler. İnsafsızlar."
Eliz'in bu sözleri bardağı taşıran küçük ama en etkili damlaydı.
Erkan, Hakan'ın yüzünde gördüğü hayal kırıklığına üzülmüştü. Eliz Hakan'ın saçındaki kumları temizlemeye çalışıyordu. Birden Erkan'a döndü.
"Polisi aradınız değil mi?"
"Eeee, tabi tabi aradık. Şimdi gelirler ama sizi burada görürlerse ifade falan derken epey uğraştırırlar. İsterseniz siz dönün, biz ifade verdikten sonra olanları yarın anlatırız Sonuçta siz olayı görmediniz."
Eliz, Erkan'ın haklı olduğunu düşündü.
"Haklısınız ama sizi merak edeceğim. En iyisi telefonunuzu alsam, sonra yine konuşurduk."
Erkan, Hakan'ın yüzüne baktı. Çocuk büsbütün yıkılmıştı. Erkan, 'olmaz' da diyemezdi.
"Peki. 0539 519 3..."
Eliz telefonu aldıktan sonra oradan ayrıldı. Erkan ve Hakan yeniden baş başa kalmış, her şey az önce yarım kalan haline dönmüştü.
Erkan derin bir nefes aldı. Hakan'a sanki şimdi ne olacak der gibi bakıyordu. Hakan da birkaç saniye öfke ve nefretle Erkan'ın yüzüne baktı. Sonra ne düşündüyse birden arkasına dönüp koşarak uzaklaşmaya başladı. Kendi içinde büyük bir üzüntü yaşadığı belliydi. Bir süre sonra da gözden kayboldu. Bu yaşta bir genç için yaşadığı duygusal çöküntü kolay tamir edilemezdi. Bir süre orada öylece kaldı. Kendini yaşananlardan sorumlu hissediyordu. Keşke bunlar hiç yaşanmamış olsaydı. Keşke bu okula hiç gelmeseydi. Keşke öğretmenliğe hiç başlamasaydı. Keşke, keşke... Yazık ki, tüm bu keşkeler için yapabileceği hiçbir şey yoktu. Hava kararmak üzereydi. Bir an önce kendine gelip eve dönmesi gerektiğini biliyordu. O da epey hırpalanmıştı. Yine de sakallı adam gelmeden eve dönmeliydi. Üzerinde başındaki tozu toprağı temizlemeye çalıştı ama pekte başarılı olamadı. Hızlı adımlarla eve döndüğünde korktuğu şey için geç kalmıştı.
"Beni dinlemedin değil mi Serkan Hoca? Hakan'la buluştun değil mi?"
"Mehmet abi, çok önemli bir şey değil aslında."
"Tabi canım, neden önemli olsun, yüzünün şekli değişmiş, üstün başın kan içinde, dudağının kenarında koca bir yarık var ama önemli değil, öyle mi!"
"Mehmet abi,"
"Ne Mehmet abi ne! Söyle hadi? Mantıklı bir açıklaman var mı?"
"Aslında var. Eğer çocukla doğru dürüst konuşursam belki,"
"Haa, belki seni anlar dedin, öyle değil mi?"
Erkan yiyeceği azarı kabullenmişti.
"Mehmet abi, duruma bu açıdan bakmasak."
"Ya hangi açıdan bakacağız! Belli ki ölümden dönmüşsün."
Erkan cevap vermedi. Bu azarlama bir süre daha devam edecekti. Nihayet bir, bir buçuk saat sonra sakallı adam biraz sakinleşmişti.
"Oğlum delirdin mi sen? Aklı bir karış havada bir ergenle konuşup derdini anlatabileceğini mi sandın? Olur mu hiç? Onun aklına ulaşmak için Everest'e tırmanmak lazım."
"Mehmet abi, denemeden bil,"
"Sus lütfen! Seni katillerden, mafyadan koruyalım derken liseli bir çocuğa kurban mı edecektik? Ne diyecektim üstlerime!"
Erkan sessizce,
"Özür dilerim." dedi.
Sakallı adam Erkan'ın zaten zor bir gün geçirdiğini biliyordu ama sinirine de engel olamıyordu. Yine de bir süre sonra gerçekten sakinleşti.
"Serkan hocam, seni koruyamadığımı düşünürlerse görevi benden alırlar ve seni hiç tanımayan birinin gözetimine verirler anlıyor musun beni?"
"Anladım."
"Hadi inşallah. Bu yaşananlar son olsun."
Erkan, sakallı adamın sözlerine itiraz etmenin uygun olmayacağını biliyordu. O da ne dese 'Eyvallah.' dedi.
Erkan odasına geçip, duş aldıktan sonra yatağında bir süre öylesine uzandı ama uyumayı başaramadı. Birkaç saat sonra odasından çıktığında sakallı adam evine gitmiş, Buğlem de odasına çekilmişti. Oturma odasında balkon kapısının yanındaki abajurun önünde, kapı eşiğin üzerine doğru ayaklarını uzatıp oturdu. Sırtını balkon kapısının ince yan duvarına verip dışarıdaki manzarayı amaçsızca izlemeye başlamıştı. Gecenin ilerleyen saatlerine rağmen hızla geçen araba sesleri sessizliği bölüyordu. O sırada duyduğu anahtar sesiyle başını o tarafa çevirdi. Gelen sakallı adamdan başkası değildi. O da Erkan'a biraz fazla yüklendiğinin farkındaydı. Sessizce geçip balkonun sürgülü kapısının karşı tarafına oturdu. Her ikisi de balkon kapısının eşiğinde, yan duvarlara yaslanmış, sessizce oturuyordu. Neden sonra sakallı adam söze başladı.
"Ne o, yine pek kırık döküksün."
Erkan başını ona çevirmeden gülümser gibi nefes aldı.
"Kendimle aram açıldı."
"Neden?"
Erkan bu defa sakallı adama döndü:
"Şu çocuk, Hakan... Acı çekiyor ve maalesef bunun sorumlusu benim."
Sakallı adam da derin bir nefes aldı.
"Yani buna mı üzülüyorsun?"
Erkan cevap vermedi. Yoldaki ışıklara ve geçen arabalara sanki önemli bir şeye bakıyormuş gibi dikkatle bakıyordu. Çok daha derinden düşündüğü belliydi. Sakallı adam konuşmaya devam etti.
"Anlıyorum, o daha bir çocuk ve acı çekiyor. Ama o çocuk dediğin Hakan, bugün seni ikinci hatta üçüncü kez öldürüyordu. Bunun da farkındasındır umarım."
Erkan o ana kadar dışarı bakan gözlerini sakallı adam çevirmişti. Kendine olan siniri sesine yansıyordu.
"Evet farkındayım ama ne yapacaksa ya da bana her ne olacaksa umurumda bile değil." dedi.
Bunları söylerken doğrulmuş, kararlı ifadesi gözlerine yansımıştı. Sonra tekrar kapının ince duvarına yaslanıp, gözlerini yeniden yola çevirdi.
Sakallı adam kendisinin de bu durumdan sorumlu olduğunu biliyordu. Bir süre sustu. Sonra:
"Doktor, bütün bu yaşadıklarının sana ağır geldiğini, seni fazlasıyla yorduğunu, daralttığını biliyorum. Zor zamanlar geçiriyorsun. Bu okul işi de sana ağır bir yük bindirdi. Bir de bu çocuk... Öğretmenlik zordur. Zaten sadece ders anlatmak demek değildir. Öğretmenlikte en büyük zorluğu o çocukların hayatına girmeye başladığında yaşarsın. Sen de biraz sıkı bir yerden girdin ama şunu da unutma, Hakan böyle bir şeyin olamayacağını sen olmasan öğrenemeyecekti."
Erkan sakallı adamın sözlerine başını çevirmeden göz ucuyla baktı.
"Belki ama bu fazla oldu. Belki daha yumuşak, belki canını bu kadar acıtmadan öğrenebilirdi."
Sakallı adam Erkan'ın haklı olduğunu tasdik eder gibi devam etti.
"Belki olabilirdi ama olmadı ve bunu değiştiremezsin. Bir şekilde hayatın gerçeklerine karşı güçlü durmayı öğrenmeli. Hem senin yerinde başka biri olsa bu kadar müsamahakar davranmayabilirdi. Belki hemen şikayette bulunur, çocuğu hapse attırabilirdi ya da doğrudan bu cevabı Eliz'den alabilirdi ve bu da erkeklik gururu dediğimiz o büyük egoyu yerle bir ederdi. En azından Eliz'e ulaşmadığı için şanslı. İnan bana, bu canını daha çok yakardı."
Erkan sakallı adama döndü.
"Bilemiyorum. Belki hiç söylemez, belki her şey olduğu gibi kalırdı." dedi.
"Belki ama olmadı. Yine de bu senin suçun değil."
"Bilemiyorum."
"Ben biliyorum. Bu senin suçun değil. Bu arada görmediğimi de sanma."
"Anlamadım. Neyi sanmamam gerekiyor?"
"Eliz'e olan ilginin farkındayım."
"Yapma Mehmet abi,"
"Doktor, boşuna inkar etme."
"İnkar etmiyorum ama,"
"Doktor öyle ya da böyle, şu ya da bu sebepten, her nasılsa hemen vazgeç. Bu iş olmaz."
"Olmaz mı? Neden?"
"Çünkü, "
"Evet, çünkü,"
"Çünkü sen onun için tehlikelisin."
Erkan şaşırmıştı.
"Kim, ben mi?"
Sakallı adam sıkıntılı bir şekilde derin nefes aldı. Sonra balkonun eşiğinden ayağa kalkıp elini Erkan'a uzattı. Yaralı ellerinden tutup ayağa kaldırdı. Sonra, ona endişeyle bakan Erkan'ın gözlerinin içine bakıp cevap verdi:
"Peşindeki adamların ona da zarar vermeyeceğini garanti edebilir misin?"
Erkan öylece kalakalmıştı. Sanki konuşmayı unutmuş gibi sesi çıkmıyordu. Sarsılmıştı. Hayatındaki tek güzel şeyi de kaybetmesi gerekiyordu. Göğsü daraldı. Elleriyle yüzünü kapattı. Bir süre öylece kaldı. Çok kötü görünüyordu.
"Doktor, biliyorum hayatın giderek zorlaşıyor. Belki bu durumu kabullenmek senin için gerçekten zor olacak ama onun yani Eliz'in güvenliği için, onun hayatı için lütfen Eliz'den uzak dur. Anlıyorsun değil mi?" dedi.
36. Bölüm Sonu