Gelmesi yakındır diye tahmin ediyorum.
Çok teşekkür ederim
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.] öğretmenim.
KİMLİK 37. BÖLÜM
Erkan cevap vermeyince sakallı adam tekrarladı.
"Doktor, anladın değil mi?"
Erkan sıfıra yakın bir ses tonuyla cevap veriyordu.
"Anladım abi, anladım."
Sakallı adam Erkan'ın omzuna ona destek olmak ister gibi birkaç kez vurup sıktı. Sonra da ağır adımlarla evine döndü. Erkan berbat görünüyordu. Sakallı adamdan sonra da bir süre olduğu yerde kaldı, bir süre evin içinde amaçsızca gezinip durdu, ara ara camın önünde uzun uzun dalıp gitti. Bir süre sonra yeniden tur atmaya başlamıştı ki adımlarını abartmış olsa gerek içeriden sessizce Buğlem çıkageldi.
"Gecenin bir yarısı napıyorsun sen?" dedi.
Erkan, Buğlem'in uyanmasına sebep olduğunu anlayınca mahcup olmuştu.
"Özür dilerim. Uyandırdım değil mi?"
"Neyse canım. Zaten hem istersem gündüz de uyuyabilirim."
"Nasıl? İşe gitmeyecek misin?"
"Mustafa abiye söylemeyeceksen sana bir sır vereceğim."
"Sır mı?"
Buğlem'in konuşmak istediği belliydi. Birlikte odanın o iki merdivenine oturdular.
"Tamam, söylemem. Ne oldu?
"Ben, işten ayrıldım."
"Öyle mi? Neden?"
"Patron biraz fazla samimiydi diyelim. Baktım olmuyor, istifa etmek zorunda kaldım."
"Bak şu terbiyesize! Ne demek fazla samimiyet! İstersen yarın gidip bir de ben görüşeyim."
Buğlem, Erkan'ın tepkisinden memnun olmuştu.
"Gerek yok, ben hallettim sonuçta. Ama yine de sağ ol."
"Emin misin?"
"Eminim eminim. Ya sen? Gece vakti seni böyle dolaştıran ne?"
Erkan derin bir nefes aldı. Konuşmakla konuşmamak arasında kararsız kalmıştı. Sonuçta bu ev de güvenli sayılmazdı. Üstelik ne anlatsa, ne söylese, ne kadar az da anlatsa Buğlem'i de tehlikeye atmış olurdu. O da susmayı tercih etti.
"Benimki uzun hikaye."
Buğlem zorlamak istemedi.
"Sen bilirsin. Yine de konuşmak istersen biliyorsun, gündüzleri de uyuyabiliyorum." dedi.
Erkan bu dostane tavra gülümsedi.
"Tamam, sağ ol."
Buğlem bu sözlerden sonra merdivenlerden kalkıp odasına gitmek için yöneldiğinde Erkan'ı çoktan kafasını iki elinin arasına almış düşünürken görünce, yeniden Erkan'ın yanına döndü.
"Konuşmak istemediğine emin misin?
Erkan başını kaldırdı. Gülümsemeye çalışır bir ifadeyle,
"Evet evet sağ ol. Öylesine çözülebilecek bir sorun değil zaten. Hem yapılabilecek bir şey de yok. Yine de teşekkür ederim."
Buğlem, Erkan'ın durumuna üzülmüş görünüyordu.Tekrar Erkan'ın yanına gelip merdivenlere oturdu. Derin bir nefes alıp, Erkan'a anlatması için cesaret vermeye çalışır gibi,
"Hadi anlat. En azından paylaşmak yalnız hissetmeni engeller." dedi.
Sonra duraksadı. Kendisinin de söylemek istediği bir şey varmış gibi Erkan'ın gözlerinin içine baktı. Sonra utangaç bir tavırla,
"Hem eğer kızmazsan sana bir şey daha söylemem lazım."
"Kızmak mı, neden kızayım ki?"
Buğlem sıkıntılı görünüyordu. İki elinin parmaklarını birbirinin içinden geçirip duruyor, gerginliği her halinden belli oluyordu. Sonra son kararını vermiş gibi yeniden gözlerini Erkan'ın gözlerine ulaştırdı. Derin bir nefesle konuşmaya başladı.
"Ben, Mustafa abiyle konuştuğunuz bazı şeyleri duydum. Yani yaşadıklarının bir bölümünü biliyorum."
Erkan duydukları karşısında şok olmuştu. Buğlem'in yüzüne endişeyle ve çaresizlikle bakıyordu.
"Hepsini mi?"
"Bu gece konuştuklarınızın bir bölümü ve..."
"Ve..."
"Ve doktor olduğunu, birilerinden kaçtığını, peşinden gelenler yüzünden öğretmenlik yapmaya başladığını falan işte."
Erkan şaşkınlıktan ve üzüntüden küçük dilini yutmak üzereydi.
"Onu da mı? Olamaz!"
Erkan çok telaşlanmıştı. Ne dese ne yapsa bilemedi.
"Hemen, hemen sakallı adamla görüşmeliyiz."
"Sakallı adam mı? Ona böyle mi diyorsun? Ama sakalları yok ki."
"Bırak şimdi sakallı adamı falan. Seni derhal buradan uzaklaştırmalıyız. Hem de bu gece, hemen şimdi."
"Dur bir dakika dur. Sakin ol lütfen."
"Sakin mi? Sakin falan olamam, sen de tehlikedesin!"
Buğlem, Erkan'ın abartmış olduğunu ima eder gibi gülümsedi.
"O kadar tehlikede olduğumu sanmıyorum."
Sonra biraz da alaycı,
"Sen ne yapmış olabilirsin ki?" dedi.
Erkan, Buğlem'in söylediklerini duymuyormuş gibi anlamsızca yüzüne baktı. Buğlem biraz da kırmaktan çekinir gibi, "Sende hiç kötü adam tipi yok. Darılma ama pek beceremezmişsin gibi görünüyorsun" dedi.
Erkan, Buğlem'in imalarını önemsememişti. Hala onun hayatını kurtarmanın derdiyle sakallı adama ulaşmaya çalışıyordu. Kapıya yöneldi. Buğlem Erkan'ın ne yapmak istediğini anlamıştı.
"Serkan hocam, boşuna uğraşma. Hem biliyorum, buradan uzaklaşırsam çok kötü şeyler olacak."
Erkan duraksadı.
"Buğlem, lütfen endişelenme. Sakallı adam, şey yani Mehmet abi bir çözüm bulacaktır."
"Anlıyorum ama bunları bildiğimi söylersen beni buradan göndermek isteyecek."
"Tamam işte."
"Tamam değil. Buradan gidersem ya deşifre olurum ya da tamamen yalnız kalırım ve ben yalnız kalmak istemiyorum. "
Buğlem bunları söylerken sesi de buğulanmıştı. Erkan bu halini hiç görmediği, belki de hiç tanımadığını düşündüğü bu genç kıza çaresizlikle bakıyordu.
"Ama,"
"Lütfen Serkan hocam, burada kalmak istiyorum."
Erkan Buğlem'i ikna edemeyeceğini anlayınca ona doğru yöneldi. Onun korkusu, buğulu gözleri, yalnız kalma endişesi aralarında eskiden kalmış soğuk rüzgarları da silip götürmüştü. Buğlem yeniden konuşmaya başladığında ise bambaşka rüzgarlar esmeye başlamıştı bile. İlk kez Erkan'a farklı hitap edecekti.
"Serkan, senin yanında kalamaz mıyım? Burada, yani senin yanında kendimi daha güvende hissediyorum." derken Erkan'ın şaşkın bakışları arasında gözyaşlarıyla boynuna sarılmıştı.
Erkan bir süre gözleri kocaman, sanki biri ellerini bağlamış gibi ağlayarak boynuna sarılan Buğlem'e tepkisiz kalmıştı. Neden sonra hıçkıra hıçkıra ağlayan, yeni yeni tanımaya başladığı bu genç kızın gözyaşlarını elleriyle sildi. Hiç beklemediği, hiç aklına gelmeyecek olaylar yaşıyordu.
"Buğlem, ben, ben senin için elimden gelen ne varsa yapmaya hazırım ama, ama,"
Erkan'ın çaresizliği sesine de vurmuştu. Derin bir "Offf!" çekti. Buğlem devam etmesine izin vermedi.
"Bir şey yapmana gerek yok. Yanımda olman yeter."
"Buğlem bilemiyorum, bence yine de sakallı adamdan yardım istemeliyiz."
"Neva"
"Efendim."
"Adım, Neva."
Erkan tekrarladı. "Neva."
Sonra yeniden konuşmaya başladı.
"Neva yine de Mehmet abiye söylemeliyiz."
Neva artık ağlayarak yalvarıyordu.
"Lütfen, ne olur söylemeyelim. Öleceksem de burada olsun."
"Ne ölmesi Neva? Lütfen böyle şeyler söyleme."
"Söylemesem de olacak Serkan."
Erkan duraksadı.
"Erkan."
"Ne!"
"Erkan, yani adım bu."
Neva birden sustu. Gözyaşlarını elleriyle silip Erkan'a baktı.
"Ne kadar merak etmiştim."
"Neyi?"
"Adını. Hep merak etmiştim."
Erkan, şaşkınlığını gizlemeye çalışıyordu ama yüzünde garip bir gülümseme oluşmuştu.
"Neden merak etmiştin ki?"
Neva, bu kadarını açıklamak istemedi.
"Neyse canım. Sonuçta şimdi gerçeği biliyorum, Erkan."
Erkan, uzun süredir adını başka birinin ağzından duymamıştı. Kendini bir garip hissetti ama toparlanması çok uzun sürmeyecekti. Neva, artık kader ortağı sayılabileceği Erkan'a gözyaşlarını silip merakla sordu.
"Neden peşindeler?"
Erkan derin bir nefes aldı.
"Bilmesen daha iyi."
"Neden?"
"Bilmen seni daha büyük tehlikeye sokar. Bilmediğin şeyi anlatamazsın."
"Evet ama bilmediğime kimse inanmaz ki. Düşünsene, zaten inanmayacaklar ve beni konuşturabilmek için dünyanın eziyetini yapacaklar. Sonra da her halükarda öldürecekler."
Erkan bir an düşündü. Neva'nın söyledikleri mantıklı gelmişti. Epey bir duraksadı. Belkide haklıydı. Gözlerini sabitlediği noktadan ayırmaya çalıştı ama hemen başaramadı. Neden sonra biraz toparlanır gibi oldu.
"Aslında haklısın. Bilmediğine inanmaları için epey hırpalamaları gerek değil mi?"
"Yani. Ama anlatmak istemezsen yine de anlatma. Benim kurtuluşum zaten hiçbir şekilde yok. İçimde bir his var. Beni çok yakında bulacaklar ve bu iş bir şekilde bitecek. Benim peşimdekilerin seninkilerden farkı konuşturmak için bile zaman harcamayacak olmaları. Anında infaz. Kendimi çok çaresiz hissediyorum."
Erkan'ın, Neva'nın durumuna içi burkulmuştu. Kendi telaşlarıyla uğraşırken bu genç kızın bu kadar büyük korku ve endişe yaşadığını nasıl da fark etmemişti. Bir an için kendi bencilliğinden utandı. İçinden onu bu durumdan uzaklaştıracak, ilgisini çekecek, tutunacak bir ışık vermek ister gibi kendi başından geçenleri anlatmanın, kısa süreliğine de olsa Neva'yı kendi sıkıntılarından uzaklaştıracağını düşünüp başından geçenleri anlatmaya karar verdi. Anlatmaya başlarken söylediklerinden Neva'nın sözlerine hak verdiği anlaşılıyordu. Onu tehlikeye atmak isteyebileceği son şey bile olamazdı.
"Neva, sana anlatacağım her şey için bana bir söz vermeni istiyorum."
Neva şaşırmıştı.
"Ne sözü?"
"Eğer böyle bir şey olursa yani benim yüzümden sana zarar geleceğini hissedersen, sana zarar vereceklerini anlarsan benimle ilgili bildiğin her şeyi anlatmanı istiyorum."
Neva tuhaf, biraz da kırgın bir bakış fırlattı.
"Neden böyle bir şey söylüyorsun? Ben kimseye bir şey anlatmam."
"Anlat. Hem de bildiğin ne varsa."
"Ama,"
"Amasını boş ver. Umarım böyle bir şey olmaz ama olursa bildiğin hiçbir şeyi atlama."
Sonra Neva'nın yüzüne baktığında oldukça derin bir nefes alıp, sanki önemli olmayan, sıradan bir şey anlatıyormuş gibi tüm olan biteni anlatmaya başlamıştı bile. Hem de kelimesi kelimesine.
"Her şey bir nisan ayında başladı. Üstelik doğum günümde. Akşam üzeri muayenehanemden çıkmak üzereydim. Bir anda dışarıdan duyduğum seslerle muayenehaneye dalan o adamlar ve sakallı adam."
Neva gözlerini kocaman açmış, bir masal dinler gibi olanları kah korkuyla, kah şaşkınlıkla ve büyük bir hayretle dinliyordu.
"Ne yani, Mustafa abi seni vurdu mu?"
"Şşşt, Lütfen daha sessiz ol. Artık bir paranoya gibi evde otururken bile birilerinin beni izlediği düşüncesine kapılıyorum. Hatta bazen dinlediklerini düşünüyorum."
Neva'nın gözleri daha kocaman olmuş, belli belirsiz Erkan'a yaklaşmıştı. Kafasını kaldırıp korkuyla sağa sola bakarken biraz daha yaklaştı. Artık her bakışta doğrudan Erkan'ın gözlerine denk geliyordu. Biraz da mahcup,
"Olabilir mi gerçekten?" dedi. Erkan istemeden de olsa Neva'yı korkuttuğunu fark edince toplama ihtiyacı duydu.
"Aslında sanmıyorum. Dedim ya, biraz paranoyakça bir his. Hem öyle olsa çoktan öldürmüşlerdi.
Neva rahatlamak yerine biraz daha telaşlanmış gibiydi.
"Yani öyle olsa şimdiye kadar, söylemeye de dilim varmıyor ama seni öldürürlerdi mi diyorsun?"
"En azından ben öyle düşünüyorum."
Neva biraz düşündü. Sonra birden yüzü aydınlandı. Sanki büyük bir olayı çözmüş küçük bir çocuk gibi yüzünü tatlı bir ifade kaplamıştı. Erkan'a döndü,
"Ama bu anlattıkların seni öldürmeleri için bir sebep değil ki. O adamları senin kadar sakallı adam da görmüş. Hem de olayın tam içinde. Neden senin peşinde olsunlar ki."
Erkan ses tonunu daha da düşürmüştü.
"Bak sen de sakallı adam diyorsun." deyip gülümsedi. Sonra birden ciddileşti.
"Sanırım daha fazlasını bildiğimi sanıyorlar. Belki adamların asıl patronları hakkında bir şeyler bildiğimi falan."
Neva artık daha kocaman bakıyordu.
"Senin mi? Bence öyle olsa çoktan öğrenirlerdi. Hem biliyor musun, belki de seni aramaktan çoktan vazgeçmişlerdir. Belki de boşuna saklanıyorsundur."
Erkan önce kısa süreliğine de olsa düşündü.
"Haklı olmanı tüm kalbimle diliyorum ama sanırım her şey o kadar basit değil. Öyle olsa sakallı adam bilirdi."
Bu sefer de Neva Erkan'ın haklı olduğunu düşünmüş olacak ki, tekrar etrafına baktı. Gözlerindeki iyimser ifade yerini endişeye bırakmıştı. Çok kısık bir sesle ve endişeyle konuşuyordu.
"Sahiden izliyor olabilirler mi?"
"Bilmiyorum."
"Ay, içim ürperdi. Peki polise gizli saklı değilde açık açık gitsen. Öteki bildiklerini de anlatsan."
"Başka bir şey bilmiyorum ki."
"Öyleyse şansını bir kez daha denesen, en azından sakallı adamdan bir kez daha peşinde olup olmadıklarını araştırmasını istesen."
"Bilemiyorum. Bunu biraz düşünmeliyim. Sonuçta daha sonra da karşıma çıkıp beni öldürmeye çalıştıklarını düşünürsek,"
"Haklısın galiba."
Sonra Erkan'a biraz daha sokuldu.
"Şey, ben biraz korktum galiba."
Erkan kendisini suçlu hissetti.
"Hepsi benim yüzümden. Sana şimdiden zarar vermeye başladım bile değil mi?"
Neva, yüzündeki korkulu ifadeye rağmen gülümsemeye çalıştı.
"Böyle düşüme lütfen. Sadece bu gece burada uyusam daha iyi olacak."
"Peki. Uzun ve yorucu bir gün geçirdik zaten. Ben odama gideyim. Sen de rahat rahat uyu."
Neva, Erkan'ın gideceğini anlayınca arkasından seslendi.
"Erkan! Sen de burada kalsan yani ben uyuyuncaya kadar. Olur mu?"
Neva küçük bir kız gibi elleri arkasında, başı önünde,
"Lütfen." dedi.
Erkan, Neva'yı bu halde bırakamazdı.
"Tamam, merak etme. Sen uyuyana kadar burada bekliyor olacağım."
"Teşekkür ederim."
Erkan, o gece sabaha kadar Neva'nın başından ayrılmadı. Üstelik doğru yapıp yapmadığından da emin değildi. Korkunç bir suçluluk hissine kapılmıştı. Ya kendisi yüzünden Neva'nın canı yanarsa diye düşünmekten günün ilk ışıklarına kadar gözünü bile kırpmadı. Neva ne demiş olursa olsun onu riske atamazdı. Bir an önce sakallı adamla görüşüp Neva'nın tehlikeye girmesini önlemeliydi.
Neva gözünü açtığında hala Erkan'ı beklerken bulunca şaşırmıştı. Biraz da mahcup,
"Bütün gece beni mi bekledin? Keşke uyuyunca gitseydin."
Erkan daha mahcuptu.
"Ben, bu işe seni hiç karıştırmamalıydım. Çok özür dilerim. Gerçekten çok üzgünüm." deyip odasına döndü. Az sonra bu gece tüm yaşananlara rağmen kalkıp okula gidecek ve kafasını toplayabilirse ders anlatacaktı. Tabi bir de Hakan ve tabiki Eliz'i görecekti. Az sonra hem Erkan hem Neva sanki tüm gece hiçbir şey konuşmamışlar gibi sessizce kahvaltı yaptılar. İkisinin de çok şey düşündüğü belliydi.
Erkan okula geldiğinde onu ilk karşılayacak isim tam karşısında duruyordu.
"Serkan hocam, nasılsınız? Canınızı ne kadar yakmışlar. Allah'ım nasıl bu kadar vicdansız olabiliyorlar? Nasıl da kıymışlar?"
Erkan Eliz'e bakarken beyninde sakallı adamın sözleri çınlıyordu.
"Eliz'in güvenliği için, onun hayatı için lütfen Eliz'den uzak dur. Anlıyorsun değil mi?"
......
O sırada İstanbul'da da hoş şeyler olmuyordu.
"Samsun'daki adamımızdan haber yok mu?"
"Efendim, izlemede olduğunu belirtmiş ve bu mesajı göndermiş. Bir de doktorun peşinde başka birilerinin de olduğunu söylüyor."
"Önemli bir şey mi?"
"Sokak çetesi falan gibi bir şeymiş."
"Sokak çetesi mi! O da nereden çıkmış? Bu iş çok çok uzadı! Daha fazla beklemeye gerek yok. Söyle adamımıza derhal çözsün. Anlıyor musun! "
"Evet efendim."
"Hatta bizzat sen git ve bu işi birlikte çözün. Yeni bir aksaklık istemiyorum. Sakın adamı öldürmeden gelmeyin. Adamı, bağlantılı kimler varsa onları, yakınındakileri, yardım edenleri, kim varsa işte, hepsi ölecek!"
"Emredersiniz patron. Merak etmeyin, onu aldığı her nefese pişman edeceğim, öyle acı çektireceğim ki inanın kendisini öldürmem için yalvaracak. Canını bizzat kendi ellerimle alacağım."
“Adamı öldür de, nasıl istiyorsan öyle öldür. ”
“Emredersiniz patron.”
37. Bölüm Sonu