KİMLİK 34. BÖLÜM
Gece boyunca aralıklarla yüzüne buz koysa da patlayan dudağı hala belli oluyordu. En kötüsü yarın sabah okula gittiğinde yapmak zorunda kalacağı açıklamasıydı. Düşündüğü gibi de oldu.
"Serkan hocam, hayırdır."
"Ufak bir kaza hocam."
"Geçmiş olsun."
"Aaa, Serkan Bey, dudağınıza ne oldu?"
"Önemli bir şey değil Hatice Hanım. Ufak bir kaza diyelim."
"Serkan Bey, ne bu hal?"
..................
Neyse ki Erkan'ın öğretmenler odasındaki sorgusu bitmiş gibiydi. Bazı öğretmenlerin bakışlarından pek inandırıcı bulmadıkları belli olsa da ısrar etmemeleri bile şimdilik iyi sayılırdı. Zilin çalışıyla sınıflara dağılırken Hakan'ın sınıfının kapısında bambaşka hesaplar dönüyordu.
"Şşşt Hakan, baksana seninki geçiyor."
"Hani? Vaaay, cesarete bak. Bir de okula mı gelmiş?"
"Saçmalama oğlum. Adam belli ki seni şikayet etmemiş. Yat kalak da dua et hocaya."
"Ne şikayet edecek ya! Adamın aklını alırlar. Korkudandır o. Boşuna mı o kadar el ense çektik."
"Belanı mı arıyorsun oğlum?"
"Belasını arayan o. Bir daha Eliz’in yanında göreyim bak ona daha neler yapıyorum"
Hakan bunları söylerken ceketinin cebinden çıkardığı parlak bir metal parçasının ucunu Anıl'a gösterdi.
"Hih! Manyak mısın oğlum sen? Hocayı mı bıçaklayacaksın?"
"O hocaya bağlı. Akıllı uslu durursa belki gerek kalmaz."
"Sen iyiden iyiye delirmişsin."
"Korkma oğlum, sana bir garezim yok sonuçta."
"Ben niye korkayım sersem? Asıl sen kork! Serkan Hocayı öldürmekten bahsediyorsun farkında mısın?"
"Ben her şeyin farkındayım. Herkes haddini bilecek!"
"Ooo, bu kafayla gidersen seni hapishanede ziyarete gelmemiz yakındır."
"Bir şey olmaz. Daha on sekiz olmadık. İki üç yıla çıkarım."
"Abicim, sana yuh! diyorum, başka da bir şey demiyorum."
"Eh! Uzatma da bizimki uslu duruyor mu bir göz atayım."
"Senden korkulur. Valla."
"Hadi hadi çekil yolumdan da bir görüneyim şuna."
Anıl, Hakan'ın bu sözüne hayretle ve endişeyle bakakalmıştı. Hakan ise yaptığı işten gayet memnun az önce önünden geçen Erkan'ın peşinden koridorda volta atıyordu. Artık Serkan Hoca da buraların kimden sorulduğunu öğrenmişti. Sonuçta daha dün façasını aşağı almamış mıydı.
Birinci dersin sonunda herkes öğretmenler odasına dönerken Erkan da laboratuvar katındaki 10 / C ' nin dersinden çıkmış öğretmenler odasına gitmek için ilerliyordu. Dikkati dağınık olmasına rağmen yine de arkasından yavaşça yaklaşan birini fark edebilmişti. Dönüp arkasına bakmak yerine yürümeye devam etti. Belkide kuruntu yapıyordu. Değilse bile kaçmaya çalışmaktan çok yorulmuştu. Gelen her kimse adımlarını Erkan'la aynı hızda sürdürüyordu. Erkan bu defa daha yavaş bir iki adım atıp durdu. İçinden derin bir nefes alıp sanki ceketinin iç cebinde bir şey arıyormuş gibi bakındı. Peşindeki her kimse ya şimdi hamlesini yapmalı ya da geçip gitmeliydi. Düşündüğü gibi de oldu. Erkan'ın durmasıyla peşinden geldiğini düşündüğü kişi önce durdu sonra ne olduysa yeniden yürüyüp Erkan'ın yanından yavaş adımlarla geçip ilerledi. Erkan kafasını kaldırıp baktığında karşısında gördüğü Hakan'dan başkası değildi...
Hakan, Erkan'ın bir iki adım ötesinde cebindeki bıçağı hafifçe çıkarıp Erkan'ın görmesini sağlamaya çalışıyordu. Erkan önce bıçağa birkaç saniye odaklandı. Sonra kafasını kaldırmadan sadece gözleriyle Hakan'ın gözlerinin içine baktı. Durum pek iç açıcı görünmüyordu. Hakan dünden sonra belki gelip özür dilemeliydi ama onun yerine bu tuhaf hesaplaşmayı yazık ki tehlikeli bir biçimde sürdürmek niyetindeydi. Erkan İçinden 'Neden vazgeçti peki?' diye düşündü. Sonuçta Hakan'a istediğini yapmasına yetecek kadar fırsat tanımıştı. Hala az önce durduğu yerde olanları düşünüyordu ki, arkasından gelen sesle kendine geldi.
"Ben sana ne dedim Serkan Hocam? Ya senin arkandan gelmeseydim? "
"Haaa, o yüzden mi pas geçti?"
"Bak birde o yüzden mi pas geçti diyor. Çocuğun seni takip eder halinden şüphelenince ben de peşinize düştüm. Ya görmeseydim?"
Erkan'ın yüzündeki canı sıkkın ifade daha da belirginleşmiş, suratı asılmıştı.
"Ne yani, sahiden beni öldürecek mi?"
"Bilmem. Bir dahakine bekler sonucu görürüz."
"Tamam bir dahakine,"
"Ne!"
"Diyorum ki, bir dahakine,"
"Seni duydum. Sadece ne söylediğini biliyor musun diye merak etmiştim. Hem sahiden ne diye çocuğun önünde sırtını dönmüş duruyorsun? İşini kolaylaştırmak mı istiyorsun?"
Erkan dudak büktü. O kadar düşünceliydi ki söylediği sözlerden kafasının ne kadar karışık olduğu fark edilebiliyordu.
"Belki. Bazen çok zorlamamak gerekir."
"Neler saçmalıyorsun sen? Çocuk seni öldürebilirdi."
"Biliyorum."
"Eee."
"Eeesi, bu onun sorunu, benim değil."
Sakallı adam Erkan'ın bu boş vermiş haline sinirlendi. Laboratuvar katında olduklarından koridorda hemen hemen hiç kimse yoktu. Yine de sesini epey düşürdü.
"Beni kızdırma doktor! Ölmeye bu kadar meraklıysan niye seni korumak için akla karayı seçiyorum bir düşünsene! Madem yaşamak umurunda değil, akşam bir kurşunla halledeyim gitsin."
"Ne!"
Sakallı adam Erkan'ı taklit yollu devam etti.
"Ne! yaaaa. Uyandın mı biraz?"
Erkan da duruma bozulmuştu.
"Abi benimle dalga mı geçiyorsun?"
"Çok şükür, anladın. Hala ümit var demek ki."
"Aman abi ya. Zaten kaç gündür uykusuzum. Bir de sen üzerime gelme."
"Neyse, yaşam belirtisi gösterdin. Bu arada bu çocuğun şakası yok ha. Geçen sene de bazı kavga gürültü işlerine karışmıştı. Anlayacağın çok sağlam sayılmaz. Anne baba da ayrı. Bir şekilde dikkat çekmenin peşinde. Bu arada elindeki bıçakta iş görür. Asker bir akrabası var galiba. Onu her yerde bulamaz"
"Ooo, bıçağı gördün mü sen?"
"Ne demek gördün mü doktor? Polisim ben."
"Evet öyle de."
"Şimdi gidip odaya çekeceğim."
"Abi sana olmaz demiştim."
"Hala olmaz diyo. Oğlum çocuk bıçağı sırtına saplayınca mı yakalayayım?"
"Abi, bence şimdilik gözdağı vermeye çalışıyor. O kadar ileri gideceğini sanmam. Bırakıp gitti zaten"
"Çok cesur görüyorum seni doktor ama bu kadar mertlik yeter. Tedbir almamak aptallık olur. Bu yaşta çocuklar önce hatayı yapıp sonra ne yaptım derler. Cesedini yerde gördükten sonra tedbir almamı bekleme"
"Ama."
"Aması yok doktor. Hem benim işimi bana bırak."
"Abi, bir şans daha ver. Ben halledeceğim. Çocuğu korkutmaya gerek yok."
"O çocuğun korkar bi hali var mı doktor?
"Tamam. Haklısın ama bir şans daha istiyorum. Eğer olmazsa o zaman devreye girersin."
"Fesuphanallah. Oğlum başına bir iş gelirse ben üstlerime ne diyeceğim?"
Erkan gülümsedi.
"Eğitim zayiatı dersin Mehmet abi."
"Bak şunun söylediğine. Dua et başına bir şey gelmesin. Eğer o çocuk başaramazsa ben kendi elimle geberteceğim seni, demedi deme."
"Demem."
"İyi! Tamam! Ama çok dikkatli ol."
"Tamam. Olacağım."
Sakallı adamın istemeden de olsa durumu kabullenmesinin ardından Erkan yeniden öğretmenler odasına gitmek için bir üst kattaki koridora yönelmişti. Az sonra o gün ikinci saatte başlayan dersine biraz geciken Eliz Hanımla karşılaşacaklardı. Bazı öğrenciler çalan ders ziline rağmen hala sınıflarının kapısındaydı. Eliz, öğrencilerin önünden geçip Erkan'a yaklaştığında yüzündeki ve dudağındaki darbeyi hemen fark edecekti.
"Serkan hocam ne oldu size?"
Erkan bir an ne dese karar veremedi.
"Şey, Eliz Hocam, önemli bir şey değil."
Eliz, durumu oldukça ciddiye almıştı. Yüzünü buruşturdu. Sanki Erkan'ın acısını kendisi de hissetmiş gibi dudağını ısırdı.
"Ne demek önemli değil, Serkan hocam, dudağınız kötü görünüyor." derken Erkan'ın yüzündeki küçük kızarıklığa da hafifçe dokunup,
"Çok acıyor olmalı." dedi.
...................
34. Bölüm Sonu