kardia öğretmenim mesajı görünce büyük bir heyecanla açtım ama.......
heyecanın büyüğü hikayede imiş teşekkürler öğretmenim
Çok teşekkür ederim
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.] öğretmenim.
Çok sağ olun.
KİMLİK 33. BÖLÜM
Adamlar Erkan'ı bir süre daha yürüttükten sonra polis edasıyla başına çöküp bir arabaya bindirdiler. Artık soru sormuyor, sadece olacakları bekliyordu. Yaklaşık on beş, yirmi dakikalık yolculuktan sonra durup arabadan indiler. Kısa süren yürüyüşün ardından engebeli olduğu anlaşılan oldukça sessiz bir yerde bir süre daha ilerleyip durdular. Adamlar Erkan'ın kollarından çıkarken başındaki çuval benzeri şeyi de çekip çıkardılar. Takım elbisesi tozlanmış, saçları dağılmış ve dudağının kenarından akan bir iki damla kan belirginleşmişti. Burnunun kanaması durmuş ama sızısı geçmemişti.Gömleğinin ve gevşettiği kravatının üzerindeki birkaç damla kan lekeye dönüşmüştü.
Erkan etrafı doğru dürüst görebilmek için gözlerini kısıp, ona bunu yapanların kimler olduğunu anlamaya çalışıyordu. Adamlardan ikisi tekrar koluna girip yıkık dökük bir duvarın önünde kaçmasını önlemek ister gibi sıkıştırmışlardı.Tam karşısında duranları tanımıyor ama bir aşinalık hissediyordu. Üstelik bunlar yirmili yaşlarda birkaç gençten başkası değildi. Şaşkınlık tüm yüzüne yayılırken karşısında duran gençler aralandı ve arkalarından yanında beş on kişilik bir grupla Hakan belirdi. Erkan'ın şaşkınlığı bin kez daha artmıştı. Bu çocuk her gün dersine girdiği okuldaki öğrencilerinden biriydi. Erkan neyle karşı karşıya olduğu bir türlü çözemedi ama görünen o ki bir çocuk çetesinin hedefi olmuştu. Bu saçma durumun önüne geçmek istedi. İleri doğru bir adım atacaktı ki koluna giren çocuklardan biri omzundan tutup geri çekerken kolunu geriye kıvırdı. Erkan başını kolunu geriye kıvıran çocuğa çevirip hiçbir şey söylemeden ters bir bakışla gözlerinin içine kadar baktı. Sonra yeniden karşısındaki gençlere döndü. Canı yansa da sözünü söyleme gereği duydu:
"Napıyorsunuz çocuklar? Bu yaptığınız çok saçma."
"Çok konuşma hoca! Okulda yeterince konuşuyorsun. Şimdi bizi dinleyeceksin!"
"Ama bütün bunlar neden? Bunu bana niye yapıyorsunuz?"
"Acele etme hoca. Uslu bir çocuk olursan onu da öğrenirsin."
Erkan çok sinirlenmişti. Kollarını çekip kurtulmak istedi ama başaramadı. Sinirlendiği belli şekilde sesine yansıyordu.
"Çocuklar bu yaptığınız doğru değil. Hadi şimdi bırakın beni de bu tatsız olayı noktalayalım."
Erkan'ın sert tavrı da Hakan'ın tutumunu sertleştirmesine neden oldu. Aniden Erkan'ın tam karşısına dikilip iki eliyle yakasına yapıştı.
"Bize akıl vermek senin işin değil. Sen anca okuldaki kızlara hava atarsın!"
Erkan duyduklarına inanamadı.
"Çocuklar saçmalamayın. Ne dediğinizi kulağınız duyuyor mu sizin!" demeye kalmadı, midesine de bir yumruk aldı. Canı iyiden iyiye yanmış ama sinirleri daha çok yara almıştı.
"Bu söylediğin çok saçma, çok anlamsız. Gerçekten bunun için mi buradayım?"
"Beğenemedin mi hoca! O zaman Eliz Hocadan bahsedelim. Ona ne demeli?"
"Ne! Eliz Hanımın konuyla ilgisi ne?"
"Anlamazlıktan gelme hoca! Ne dediğimi gayet iyi anladın! Eliz'in peşini bırak! Bundan sonra Eliz Hocanın yakınından bile geçmeyeceksin. Seni bir daha onun beş metreden daha yakınında görürsem ikinci kez bu kadar şanslı olmayacaksın! Anlaşıldı mı?"
Erkan dudaklarını ısırdı. Sinir tepesine vurmuştu. Derin bir nefes aldı:
"Çocuklar size her kim ve ne anlattıysa yanlış anlatmış. Kız öğrencilerimiz de tıpkı sizler gibi öğrencim. Ayrıca Eliz Hanımla olan, olmayan ya da olacak olan hiçbir ilişkimiz de sizi ilgilendirmez."
Bu söz Hakan'ın yeniden şiddet kullanmasına ve Erkan'ın dudağının kenarında yeni bir acıya sebep olacaktı.Yeniden konuşmayı denedi.
"Bakın bu yaptığınız yanlış."
Bu sırada kollarını ters bir hamleyle çocukların elinden kurtardı ama karşısında duran bir öğrenciye vuracak kadar kendini kaybetmemişti.
"Hadi çekin gidin buradan ve bir daha boyunuzdan büyük işlere kalkışmayın."
O sırada o tenha araziye rağmen bir siren sesi duyulmuş, bu ses bile çocukların panik yapmasına neden olmuş, çocuklar önce birbirlerine sonra da Hakan'a bakıp yavaş yavaş kaçmaya başlamıştı. Hakan'ın da eli ayağı birbirine dolaşmıştı ama yine de tehdit savurmaya devam ediyordu. Hem kaçıyor hem de:
"Sen bittin hoca!" diye bağırıyordu. Erkan bir süre çocukların arkasından baktıktan sonra sol eliyle gözlerini kapattı. Bir süre öyle kaldı. Sonra dudağının kenarındaki kanı cebindeki kağıt mendille silmeye çalıştı ama canı yanıyordu. Zaten polis sirenleri de uzaklaşmıştı. Kuvvetle muhtemel bir devriye arabası başka bir olaya giderken buradan geçmiş, yine de Erkan için bir şans olmuştu. Erkan sırtını az önceki duvara yaslayıp bir süre öylece kaldı. Çocukların sözleri kafasını epey karıştırmıştı. Böyle düşüncelere nereden kapılmışlardı. Henüz Eliz'le aralarında bir şey yoktu. Diğer saçma sözleri ise düşünmek bile istemedi. Yaklaşık on, on beş dakika sonra yaslandığı yerden doğrulup evin yolunu tutmak istedi ama nerede olduğunu bilmiyordu. Şöyle bir bakındı. Her yer çok yabancıydı. Şehir içinden o kadar uzaklaşmış olamazlardı. Sonra Samsunla ilgili herkesin söylediği o sözleri hatırladı. 'Burada kaybolursan olduğun yerden denizi görene kadar aşağı doğru yürü. Denizi görünce kesin yola ulaşırsın.' O da öyle yaptı. Olduğu yerden aşağı doğru yürürken nihayet denizi görebilmişti. Biraz daha inince de yola ulaştı. Tramvaya bindikten sonrası zaten ev sayılırdı.
Eve ulaştığında sakallı adama söz verdiği gibi etrafı dikkatlice kolaçan etti ama daha buraya gelmeden bile başına neler gelmişti. Yine de sözünü tutmak için siteye son derece dikkatlice girdi. Asansörden inip eve girene kadar da dikkatini sürdürdü. Neyse ki başına başka bir şey gelmeden eve gelmeyi başarmıştı. İçeri yavaşça girip Buğlem evdeyse ona görünmeden odasına girmenin peşindeydi ama daha girişte yakalanacaktı.
"Hih! Ne oldu sana?"
"Yok bir şeyim, iyiyim ben."
"İyi misin? Bu nasıl iyilik? Üstün başın kan olmuş, dudağın patlamış."
"Lütfen sakin olur musun? İyiyim ben. "
"İyisin."
"Eveeet."
"Saçmalama da otur şuraya. Şu yarana bir pansuman yapalım."
"Gerek yok. Gerçekten."
"Offf! Bir kere de bir şeye itiraz etmesen diyorum. Hani yara bu, mikrop kapar, daha büyür falan."
Erkan bir 'Offf!" dedikten sonra kabul ettiğini göstermek için başını eğdi.
"Tamam, pes ediyorum."
"Nihayet. Hadi otur şuraya."
Az sonra Buğlem elinde pansuman için pamuk, oksijenli su, tentürdiyot ve biraz da kolonyayla Erkan'ın yanına gelmiş, yarasına pansumana başlamıştı bile.
"Bu biraz canını yakabilir. Biraz dişini sıkacaksın."
"Anlıyorum."
"Derin nefes al."
"Ahhhhh."
"Özür dilerim ama bunu yapmazsam mikrop kapabilir."
"Ahhh."
"Özür dilerim."
"Lütfen. Özür dileme. bu senin suçun değil. Hatta başına iş çıkardığım için ben özür dilerim."
"Önemli değil. Neler olduğunu anlatmayacak mısın?"
"Anlatılacak bir şey değil ki."
"Olsun. Sen yine de anlat."
"Gerçekten önemli bir şey değil. Belki bir yanlış anlama."
"Bayağı bir yanlış anlamışlar galiba. Baksana saçın başın birbirine karışmış."
Buğlem bunları söylerken bir taraftan da Erkan'ın yüzüne düşen saçları parmaklarının arasından geçirip düzeltmeye çalışıyordu. Bir anda gözleri canı yandığı belli olan Erkan'ın gözlerine denk geldi. Bir an bakıştılar. Durumda bir tuhaflık hem yok hem de var gibiydi. Her ikisi de oturdukları yerde birbirlerinden uzaklaşarak sanki yeniden oturdular. Erkan daha çabuk toparlanmış görünüyordu. Hızla ayağa kalkıp, 'Ben üzerimi falan değiştireyim. Biraz kirlendi. Bak toz da olmuş. Hemen gideyim. Başka bir şey giysem iyi olacak." gibi saçma sapan bir sürü cümleyi ard arda eklemiş ve başı dönmesine rağmen sendeleyerek de olsa odasına geçmişti. Ta ki sakallı adamın eve dönme saati gelene kadar.
"Doktor! Neler oldu? Adamlar mı yoksa?"
"Yok Mehmet abi. Önemli bir şey değil."
"Anlat da önemli mi değil mi ben karar vereyim. Belki tanımadın, belki yine onlar."
"Yok, gerçekten onlar değil."
"Hıı, eminsin yani."
Sakallı adam bir süre düşündü.
"Bu kadar emin olduğuna göre öyleyse adamları tanıyorsun."
Erkan yakalanmış bir suçlu gibi gözlerini yere indirdi.
"Adamlar değil, çocuklar. Yani bir grup öğrenci."
"Öğrenci mi? Öğrenciler mi yolunu kesti? Bak şu haylazların yaptığına! Neden peki?"
"Dedim ya önemli bir şey değil. Bir yanlış anlama. Çocuk işte."
"Doktor, beni sinirlendirme. Yaşı çocuk. Fiziksel olarak taşı sıksalar suyunu çıkarır bu çocuklar. Genç hepsi."
"Evet ama sonuçta çocuk."
"Tamam peki. Bu sonuçta çocuk olan öğrenciler senden ne istiyorlarmış? Neden bu hale getirdiler seni?"
Erkan mecburen olanları anlatmak zorunda kalıyordu.
"Hay aksi. Büyümüşler de Eliz'i mi koruyacaklarmış? Neden?"
"Kafası karışık bir sürü çocuk işte. Nedeni çokta önemli değil."
"Önemli önemli. Yarın ben onları odaya çekeyim de alalım ifadelerini."
"Yoo, hayır! Sakın ha! Benim yüzümden başlarına bir şey gelmesini istemiyorum. Hem ben hallettim sayılır."
"Belli belli halletmişsin. Gerçi sen mi hallettin yoksa onlar mı halletmiş anlamadım ben."
"Mehmet abi, kalabalıktılar ve ben de bana ne yapmış olursa olsun bir öğrenciye vuracak biri değilim."
"Orasını anladık. Zaten hep kalabalıktırlar. Hiç tek olmazlar."
"Abi bana inanmıyor musun sen?"
"Niye inanmayayım canım da. Ne bileyim hep aynı hikaye gibi."
"Abi kalbimi kırıyorsun."
"Tamam tamam. Bir şey demedik. Zaten onlar kırmış kıracağı kadar."
"Of abi ya. Öneli bir şey yok dedim ya. Unuttun mu ben doktorum. Önemli olsa söylerim."
"Tamam tamam neyse. Ama çocuk deyip geçme. Daha dikkatli olmalısın. Yine de yarın çaktırmadan üzerlerinde kesici bıçak, çakı, tabanca gibi bir şey var mı diye bir bakayım."
"Olmaz, yapma lütfen. Şikayet ettiğimi düşünmelerini istemiyorum."
"İyi de ya varsa?"
"Varsa da var. Onlara müdahale etmeni istemiyorum. Ben halledicem."
"Peki. Dediğin gibi olsun. Umarım başına bir şey gelmeden bu işten kurtulabilirsin."
Erkan sakallı adamın sözlerine cevap vermedi ama bu olayın bitmediğini o da biliyordu.
33. Bölüm Sonu