KİMLİK 41. BÖLÜM
Neva Erkan'ı koltukta yatarken görünce oldukça şaşırmıştı. Hemen içeri geçti. Erkan'a ne olacağını belirleyecek konuşma için sesi kısıktan daha kısıktı.
"Alo, doktor evde."
"Yalnız mı?"
"Evet. Uyuyor."
"Uyuyor ha. Sersem. Bundan iyi fırsat olamazdı."
"Tamam diyorsanız,"
"Tamam tamam. Bitir gitsin. Çok bile yaşadı. Uyurken sorun da çıkaramaz. Sen yine de önlemini al. Birden uyanmasın."
"Tamam."
"Şuraya bak, körün istediği bir göz. Neyse işi bitirince hemen evden çıkıp sana adını vereceğim otele git. Ben de yarın öğleden önce orada olurum. Sonra otelde buluşuruz. İrtibatı kesme. Anlaşıldı mı?"
"Anladım."
"Güzeeeel. Tahminimizden de kolay olacak."
Neva evden çabucak çıkabilecek şekilde hazırladığı valizini çıkardı. İlacını hazırladı. Gardırobunda sakladığı tabancasını da alıp sessizce oturma odasına geçti. Erkan sırt üstü uzanmış, başı hafif yana düşmüş, sol kolu ise koltuktan yere doğru uzanmış, hala uyuyordu. Elindeki ilaçlı pamuğu Erkan'a koklatmak hiçte zor olmayacaktı. Erkan'ın yanına kadar eğildi. Öyle masum öyle savunmasız uyuyordu ki birkaç saniye de olsa onu izledi. Belki başka şartlar altında olsa bu haliyle onu sonsuza dek izleyebilirdi ama bu mümkün değildi. İlaçlı pamuğu burnuna tuttuğunda Erkan anlık uyanır gibi olsa da birkaç saniye içinde tamamen uykuya daldı. Neva olduğu yerde doğruldu. Silahını Erkan'ın göğsüne doğrulttu. Zaten şaşma ihtimali olmayan hedefini daha da netleştirdi. Sanki kalbinin atışını hissedebiliyordu. Erkan'sa uyanmaktan ve bu olanları duymaktan çok uzaktı.
Elini biraz daha kuvvetlendirdi. Parmağı tabancanın tetiğine uzandı. İçinden saymaya başladı. Bir... İki..........
Zırrrrrrrrrrrr! Zıııııııııııır!
"Allah kahretsin, bu da kim?"
Neva tabancasını ve ilaçlı pamuğu koşarak odasına bıraktı.
"Sakallı adam olmalı. Napacağım şimdi? Üstelik görevi de tamamlayamadım. Başarısız olduğum duyulursa. Offf! Yine de
önce sakin olmalıyım."
Kapıya yöneldiğinde az önceki seri katilden eser kalmamıştı.
"Geliyoruuuum!"
Kapıyı açtığında karşısında gördüğü kişi rahat bir nefes almasına neden olacaktı.
"Hanımefendi, pide siparişi buranın değil mi? "
"Şey. Evet evet."
"Buyurun, afiyet olsun."
"Teşekkür ederim."
"İyi günler."
"Size de."
Pideciyi gönderen Neva durumun ne kadar riskli ve acil olduğunu bir kez daha fark etmişti. Sakallı adam gelmeden bu işi bitirmeliydi.Tekrar silahını almaya gitti. Erkan hala baygındı. Bu sefer uzatmak niyetinde değildi.Yeniden nişan aldı. Erkan'ı öldürmekte kararlı olmasına rağmen istemeden de ona karşı bir şeyler hissetmeye başlamıştı. Erkan'ı son kez canlı olarak görürken kendisine engel olamayıp usulca yanağından öptü. İçinden, "Keşke farklı olabilseydi." dedi.
Sonra da tüm cesaretini toplayıp tabancanın tetiğini çekerken belki o an duyduğu anahtar sesi olmasa şu an her şey için çok geç olacaktı. Neva'nın kapının açılma sesiyle kendini Erkan'dan uzaklaştırması bir oldu. Silahı saklamak için zaman bulamamıştı. Hemen Erkan'ın yattığı koltuğun minderinin arkasına attı. Yüzüne takındığı sahte gülümsemesiyle kapıya doğru ilerledi.
"Mustafa abi, sen miydin, ben de seni çağıracaktım. Pideler geldi de. Gerçekten çok teşekkür ederim. Mis gibi de kokuyor."
"Hımm, sahiden güzel kokuyor. Serkan Hoca uyuyor mu? "
"Yaa, evet. Birkaç kez çağırmayı denedim ama bir türlü uyandıramadım."
"Bu genç yaşında öyle ağır şeyler yaşıyor ki, iyi bile dayanıyor. Rahat bırakalım da biraz daha uyusun."
Sakallı adamın sözü biterken Erkan da gözlerini hafifçe araladı. Bir süre sonra da tamamen uyanıp yerinde doğruldu.
"Mehmet abi, ne zaman geldin? Buğlem, sen ne zaman geldin? Hiçbirini duymamışım. Ben nasıl uyumuşum böyle?"
"Kaç zamandır adam gibi uyumuyorsun. Ondandır o."
Erkan sendeleyerek ayağa kalktı. Dengesini tutturmakta zorlanıyordu.
"Abi tamam da abartmışım galiba. Kendimi bir garip hissediyorum. Başım çok ağrıyor. Boğazımda tuhaf bir tat var. Sanki uyumadım da narkoz aldım. Cık cık cık."
"Uykunu alamadın herhalde. Gel bir yemeğini ye de yine uyursun."
"Aman abi, ben almayayım. O kadar uykusuzken bile bundan daha iyi hissediyordum."
Sakallı adam gülümsedi.
"Gel hadi gel."
Az sonra sakallı adam, Erkan ve Neva, sanki az önce ölümün kıyısından birkaç kez dönen Erkan değilmiş gibi sohbet eşliğinde pidelerini yiyorlardı. Sadece Neva kendi içinde yarım kalan görevini tamamlamanın yollarını arıyordu.
Gecenin ilerleyen saatlerinde herkes odasına dönerken sakallı adam hala salondaydı.
"Serkan, bir baksana."
"Efendim abi."
"Sessiz ol. Bak şimdi, biliyorsun durumlar karışık. Seni bu saatten sonra yalnız bırakmak yok. Bu gece de burada kalıp durumu kontrol edeceğim."
"Abi sen bilirsin. Bence gerek yok ama."
"Olsun. İçim rahat etmez şimdi. Biz tedbirimizi alalım da, sıkıntı etmeyelim."
"Peki. Nasıl istersen."
Bütün bu konuşulanları odasının kapısından duyan Neva iyice gerilmişti.
"Allah kahretsin. Gitmeyecek bu adam. Bir şeylerden şüpheleniyorlar. Bana ulaşmaları an meselesi. Ya patron Erkan'ı öldüremediğimi öğrenirse... İstihbarat mı aldılar yoksa! Ah be çocuk! Başıma bela oldun! İlk fırsatta canını alacağım senin ilk fırsatta!"
Neva bu düşüncelerle sabaha kadar ileri geri dolaşsa da günün ilk ışıkları yayılmaya başlamıştı bile. Güneş herkes için bugün daha farklı parlıyordu. Sakallı adam bütün gece gözünü kırpmadan beklese de Erkan da hiç uyumamıştı. Bir diğer odada ise avının üzerine atlamak için sabırsızlanan bir avcı gibi bekleyen Neva, fırsat kolluyordu. Az sonra içeri girerken takındığı gülümsemesi ise tüm şüphe duyanları utandıracak kadar gerçek görünüyordu.
"Günaydın Mustafa abi. Bütün gece burada mı bekledin?"
"Evet."
"Neden, bir sorun mu var? "
"Yoo, her şey yolunda. Biraz tatil modundayım o kadar. "
O sırada sakallı adamın çalan telefonu konuyu biraz dağıttı.
"Alo."
.....
"Emin misin? Tamam, geliyorum."
Dün yaşadıklarından ve bu sabah gelen telefondan bihaber olan Erkan odasından çıktığında sakallı adam da çıkmaya hazırlanıyordu.
"Ne oldu Mehmet abi, çıkıyor musun?"
"Evet ama çabuk döneceğim. Sen dediklerimi unutma Serkan Hoca."
"Tamam."
"Söz ver."
Sakallı adamın bu ısrarı tehlikenin yakınlarda olduğunun habercisi gibiydi. Erkan da biraz gerilmişti.
"Pekiii. Söz."
Sakallı adamın ardından Neva ve Erkan bir süre oturma odasında oturdular. Her ikisi de konuşmak yerine susmayı tercih etmişti. Sessizlik uzunca bir süre devam edince Erkan da ayağa kalkıp evin içinde odayı yeni görüyormuşçasına dolaşmaya başladı. Kitaplığın yanına, koltukların arkasına, abajurun lambasına kadar her şeye biraz göz gezdirirken Neva belli etmeksizin tüm dikkatiyle onu izliyordu. Erkan daha fazla sıkılınca balkonun camının olduğu yere kadar ilerledi. Tam camı açıp, rahat bir nefes alacaktı ki, sakallı adamın sözlerini hatırlayıp durdu. Onun yerine tül perdenin arkasından uzaklara bakmayı tercih etti. Bir süre sonra Neva'nın beklediği dalgınlık seviyesine ulaşmıştı. Neva almaya fırsat bulamadığı tabancasını attığı koltuğun minderinin arkasına doğru uzandı. Artık tek yapması gereken çok net olması gerekmeyen bir nişan almaydı. İlk kurşunda yaralayıp yere düşürse, ikinci kurşunda her türlü öldürürdü. Ayağa kalktı. Erkan'a hedefi ıskaya düşürmeyecek kadar yaklaştı. Eli tetiğe uzandı.
"Neva, biliyor musun ne düşünüyorum?"
Neva, Erkan ona doğru dönerken aceleyle silahı beline sıkıştırdı.
"Bilmiyorum. Ne düşünüyorsun?"
"Kaderi."
"Kader mi? Nasıl yani?"
Erkan odanın ortasına doğru ilerleyip koltuklardan birine oturdu.
"Yani, sen ve ben."
"Sen ve ben...."
"Bundan bir süre önce birbirimizi tanımıyorduk hatta ilk karşılaşmamızı düşünecek olursak epey kanlı bıçaklı sayıla bilirdik."
Sonra derin bir nefes alıp düşünceli haliyle konuşmaya devam etti.
"Seninle tanışmadan önce de birkaç kez ölümle karşı karşıya kalmıştım ama hiç tanıştığımız ilk gün senin gözlerindeki kadar yakın hissetmemiştim."
Neva, Erkan'ın bu sözlerine alaycı yaklaştı.
"Ne demek bu? Yani benden korktun mu?"
Erkan gülümsedi.
"Sanırım bunu söylemem seni mutlu edecek. Öyleyse evet, senden korktum ama söyleyeceğim şey bu değildi."
"Neydi peki?"
"Senin gözlerinde tanıdık biri vardı."
"Beni daha önceden tanıdığını mı düşünüyorsun?"
"Aslında hayır. Bu nasıl anlatılır bilmiyorum. Hani birini görürsün, hiç tanımadığını fark edersin ama içinde bir yerde bilirsin. Onu tanırsın."
"Nasıl yani?"
Erkan durumu anlatmaktan vazgeçer gibi oldu.
"Boş ver. Unutalım gitsin."
"Yapma Erkan, başladın bir kere bitir ama."
Erkan Neva 'nın yüzüne dikkatle baktı. Canı sıkkın görünüyordu ama Neva'nın da dediği gibi başlamıştı bir kere."
"Pekiiii. Senin gözlerinde o içten içe tanıdığım kişiyi gördüm."
Neva daha da merak etmişti.
"Hala bir şey anlamadım."
Erkan kısa bir cümleyle durumu özetleyecekti.
"Yani, Azrail'inle tanışmak gibi."
Bu cümleyle Neva'nın tüm vücudu buz kesmiş gibi olacaktı.
"Bu da ne demek şimdi?"
"Önemli bir şey değil. Sadece seni ilk gördüğümde bu hisse kapılmıştım. Hepsi bu."
"Şey yani. Ben."
Erkan gülümseyip onu durdurdu.
"Lütfen rahatlar mısın biraz. Açıklama yapmak zorunda değilsin. Sadece saçma sapan bir his. Hoş, şimdi de öyle hissediyorum. Demek ki benden kaynaklanan bir gerginliğin sonucu. Zaten üzerine silah doğrultulmuşken çok sağlıklı düşünemiyor insan. Yani saçmalık."
Neva da gülümsemeye çalıştı.
"Evet. Gerginlik insana tuhaf hissettirir."
O sırada Erkan mutfağa bir bardak su almak için yöneldiğinde telefonu çaldı.
"Efendim."
"Doktor, derhal oradan çık!"
"Tamam. Çantamı alıp çıkıyorum."
"Hayır. Boş ver çantayı. Hemen o evden çık. Ben seni bulurum."
"Ama"
"Dediğimi yap!"
"Tamam."
Erkan sakallı adamın sinirli ve telaşlı sesinden daha da gerilmişti. Telefonunu cebine koydu. Cüzdanını kontrol etti. Sakallı adamın dediği gibi hemen evden çıkmalıydı ama Neva ne olacaktı? Hemen oturma odasına döndü.
"Neva, hadi hemen çıkıyoruz!"
"Ne! Nereye?"
"Bilmiyorum ama seni burada bırakamam. Galiba peşimdekiler buraya geliyor."
Durum Neva için de aciliyet teşkil ediyordu. Buradan çıkmadan Erkan'ı öldürmeliydi. Sağ elini belindeki tabancaya uzatıyordu ki, Erkan o elinden yakalayıp sıkıca kavradı.
"Korkma! Sana bir zarar vermelerine izin vermeyeceğim."
Sonra da kendisiyle birlikte onu da evden dışarı çıkardı.
41. Bölüm Sonu