Müfettişlere Sormak İstedikleriniz

Çevrimdışı Cemil Coşkun

  • Bilge Üye
  • *****
  • 2.487
  • 2.176
  • Eğitim Müfettişi
  • 2.487
  • 2.176
  • Eğitim Müfettişi
# 24 Kas 2008 17:35:11
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Merhabalar Hocam Öncelikle Sizin Ve Tüm Öğretmen Arkadaşlarımızın Öğretmenler Gününü Kutlarım.
hocam Devlet  merkezdeki Okullara Yakacak Yardımı Yapıyor.köy Okullarına Da Yakacak Yardı Mı Yapıyor Mu?
bulundğm Yerde Köylü Getiriyor Yakacğı.o Da 10 Kere Söylemekle Ve Çok Başı Ağrıyor İnsanın.getirmeyenler,hile Yapanlar...v.s
köy Okullarına Yakacak Yardımı Yapılıyorsa Nereyle İrtibata Geçmem Gerekir?
teşkkrler
hayırlı Günler

   Öğretmenim, ilçe milli eğitim müdürlüğüne başvurunuz.

  Başarı ve sağlık dileklerimle...

Çevrimdışı güneşİM84

  • Uzman Üye
  • *****
  • 836
  • 711
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 836
  • 711
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 24 Kas 2008 17:40:13
Cemil öğretmenim yazınızı açamıyorum. Bir daha yükler misiniz??

Çevrimdışı Cemil Coşkun

  • Bilge Üye
  • *****
  • 2.487
  • 2.176
  • Eğitim Müfettişi
  • 2.487
  • 2.176
  • Eğitim Müfettişi
# 24 Kas 2008 17:40:22
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
   Değerli Öğretmenlerim, sizlere bahsettiğim 'Öğetmenler Günü Yazısı'nı ek te gönderiyorum.

   Değerli meslektaşlarım, bu gün 24 Kasım. Günüüz kutlu olsun. Bu gün çok fazla hamasi nutuklar atılacak. Her yetkili yetkisiz öğretmenlerden bahsedecek.

   Benim sizlere ekteki mektub ilaveten diyeceğim şudur: Yarın 25 Kasım. (Acaba söylenenlerden yarına birşey kalacak mı?)

   Değerli meslektaşlarım, mektup açılmamış ben de mektubumu açık olarak aşağıya yeniden gönderiyorum.

   Sağlık, başarı, birliktelik ve paylaşarak çoğalmak dileğiyle....

      Cemil COŞKUN
İlköğretim Müfettişi- İstanbul

   TEDDY’DEN ÜÇ MEKTUP

   Teddy’nin mektubu bugün geldi. Okuyup bitirdim ve şimdi onu, hayatımda önemli yeri olan şeyleri sakladığım sedir ağacından yapılma sandığa kaldıracağım.

   “Önce sizin duymanızı istedim.” Yazdığı bu sözleri okurken gülümsüyor ve hak etmediğim bir gurur duygusuyla doluyordum.

   Teddy Stallard’ı 15 yıl önce, beşinci sınıfta öğrencim olduğundan beri görmemiştim. O sıralar, henüz kariyerinin başlangıcında olan iki yıllık bir öğretmendim.
   Sınıfa ilk girdiği günden itibaren Teddy’den nefret etmiştim. (herkes aksini düşünse bile.) Öğretmenlerin özellikle tercih ettikleri öğrencileri olmaması gerekir. Daha da önemlisi, hiçbir çocuğa özel bir antipati göstermememiz gerektiğidir.
   Yine de, her yıl bağlanmaktan kendimizi alamadığımız birkaç öğrenci çıkar, çünkü öğretmenlerde insandır ve insan doğası gereği, ister 10 ister 25 yaşında olsunlar, parlak, güzel ve zeki insanları tercih etme eğilimindedir. Allahtan pek sık olmamakla birlikte kimi zaman da bir öğretmen sınıfındaki birkaç öğrenciyle yakınlık kurmayı başaramaz.
   Teddy yaşamıma girinceye kadar, duygularımı gerektiği şekilde denetleyebileceğimi sanıyordum. O yıl sınıfta özellikle hoşlandığım bir çocuk yoktu, fakat Teddy’den hoşlanmadığım tartışma götürmez bir gerçekti.
   Teddy pis bir çocuktu. Hem de ara sıra değil, sürekli olarak pisti. Saçı kulaklarının üstüne kadar uzamıştı ve sınıfta yazı yazarken, sık sık saçlarını gözlerinin önünden çekmesi gerekiyordu (üstelik bu hareket o zamanlar henüz moda olmamıştı). Ayrıca, bir türlü adlandıramadığım tuhaf bir kokusu vardı. Fiziksel kusurlarının çokluğuna ek olarak, zihinsel durumu da pek parlak değildi. İlk haftanın sonunda, onun sınıftaki diğer çocuklara göre umutsuz bir biçimde geri kaldığını anlamıştım. Yalnız; yetersiz bilgiye sahip olmakla kalmıyordu. Resmen yavaş öğrenen bir çocuktu. Hızla ondan uzaklaşmaya başladım.
   Hangi öğretmene sorsanız, parlak bir çocuğu eğitmenin daha büyük bir zevk olduğunu söyler. Böyle bir çocukla alınan sonuçlar, insanın benliğini okşar. Ama, diplomalarını hak etmiş her öğretmen, parlak çocuğa uygun bir çalışma proğramı hazırlayarak , öğrenme heyecanını canlı tutar  ve asıl çabalarını daha yavaş öğrenen çocukları ilerletmek için harcar. Her öğretmen bunu yapabilecek durumdadır ve çoğu gerçekten de yapar, ama ben yapmadım.  En azından o yıl yapmadım. En iyi iyi öğrencilerim ve onları ellerinden geldiğince izleyenler üzerinde yoğunlaştım.  İtiraf etmeye utanıyorum ama kırmızı kalemimi kullanmaktan sapıkça bir zevk alıyor ve ne zaman Teddy’nin ödevlerini kontrol etsem, zaten bol bol kullandığım “ yanlış” işaretlerimi iyice koyu kırmızı yapıyordum. “Yetersiz bir çalışma” diye yazıyordum kağıtların üstüne … çocuğu açıkça hırpalamadığım halde , sınıf tutumumu fark etmişti. Kısa sürede Teddy, sınıfın günah keçisi oldu. Sevilmeyen ve sevilmesi mümkün olmayan dışlanmış bir kişi haline geldi. Ondan hoşlanmadığımı biliyor, fakat nedenini anlayamıyordu. Aslında ben de ona karşı neden böyle yoğun bir hoşnutsuzluk duyduğumu bu gün bile anlayabilmiş değilim. Tek bildiğim, bu küçük çocuğa kimsenin aldırmadığı ve benim de onun durumunu düzeltecek hiçbir şey yapmadığımdır.

   Günler böylece geçip gitti. Sonbahar bayramını, Şükran Gününü geçirdik ve ben kırmızı kalemimi büyük bir zevkle kullanmaya devam ettim.

   Noel yaklaştığında, Teddy’nin sınıfa yetişmesinin mümkün olamayacağını biliyordum. Sınıfta kalacaktı. Kendimi haklı çıkartmak için, onun dosyasını gözden geçiriyordum. İlk dört sene boyunca hep notlar almış, fakat sınıfta kalmamıştı. Bunu nasıl başardığını bilemiyordum. Onun hakkında tutulmuş olan kişisel notlara ise hiç aldırmıyordum.

   Birinci sınıf: Teddy    çalışması ve tavrıyla umut veriyor, ama ev ortamı iyi değil.

   İkinci sınıf: Teddy’nin durumu daha iyi olabilirdi. Annesi ölümcül bir hastalık çekiyor ve evde ona yardım edecek kimse yok.

Üçüncü sınıf: Teddy hoş bir çocuk. Yardımsever, fakat fazla ciddi. Ders yılı sonunda annesi vefat etti.

Dördüncü sınıf: Çok yavaş, fakat davranışları çok iyi. Babası pek ilgilenmiyor.

“ Eh, dört kez sınıf geçmesine izin vermişler. Ama beşinci sınıfı kesinlikle tekrarlayacak , oh olsun. “ Düşüncelerim bunlardı.

Sonunda, Noel tatili öncesi son okul günü geldi. Kürsünün üzerindeki küçük ağacımız kağıttan ve patlamış mısırdan yapılma zincirlerle süslüydü.  Altında yığılmış olan hediyeler, büyük anın gelmesini bekliyordu.

Öğretmenlere Noel’de pek çok hediye verilir. Fakat benim o yıl hediyeden yana şansım daha da açıktı. Çocukların tümü hediye getirmişti. Açtığım her paket karşısında hayranlık gösteriyor ve armağanıyla gururlanan çocuğa içtenlikle teşekkürler ediyordum.
Teddy’nin hediyesi elime geçen son hediye değildi, onu yığının ortasında bulmuştum. Paket olarak bir kesekağıdı kullanılmış, kağıdı bir noel ağacı ve kırmızı çıngıraklar çizerek süslemiş, bantlarla yapıştırmıştı.
Paketin üzerinde, “Teddy’den Bayan Thompson’a yazısı vardı.
Sınıfa mutlak bir sessizlik çökmüştü. Paketi açarken, çocukların tümü beni izlerken biraz utangaçtım.
Son bant parçasını da koparttığımda, masama taşlarının çoğu dökülmüş, gösterişli bir bilezik  ve yarısı boşalmış, küçük bir kolonya şişesi düştü. Söylenme ve fısıltıları duyuyor, ara sıra Teddy’ye bakıyordum. “Ne hoş değil mi?” diyerek bileziği koluma taktım. “Teddy kancayı takmama yardım eder misin?”
Kancayı takarken utangaç bir tavırla gülümsüyordu. Elimi öne uzatarak, bileziği herkese gösterdim. Birkaç tedirgin “Oo” sesi duyuldu. Kolonyayı kulaklarımın arkasına sürdüğüm zamansa, küçük kızların tümü sıraya girerek birer damla kolonya istediler.
Hediyeleri sonuna kadar açtım. Yanımızdaki yiyecekleri yediler ve sonunda zil çaldı. Çocuklar, “Gelecek yıl görüşürüz” ve “ Mutlu Noeller” çığlıklarıyla dağıtıldı. Sadece Teddy masasından kalkmamıştı.
Herkes gittikten sonra, kitaplarını ve göğsüne bastırarak yanıma geldi. Yumuşak bir sesle, “Tam annem gibi kokuyorsunuz” dedi, “Bileziği de size çok yakıştı. Beğendiğinize sevindim.
Hızla sınıfı terk etti. Bense kapıyı kilitleyip, masama oturdum ve ağlayarak, Teddy’ye çektirmiş olduğum yoksunluğu telafi etmeye, ilgili bir öğretmen olmaya karar verdim.
Noel tatilinin bitiminden okul yılının son gününe kadar her öğleden sonra sınıfta kalarak Teddy’le meşgul oldum. Bazen birlikte çalıştık, bazen de o çalışırken ben derslere hazırlandım ya da ödevleri okudum.
Hızlı, fakat emin adımlarla sınıf seviyesine yetişiyordu. Notları giderek yükseldi. Sınıfta kalmadı. Hatta, son not ortalamaları sınıfın en iyileri arasındaydı. Okul kapandığında, bulunduğumuz eyaletten ayrılacağını bildiğim halde, onun için kaygılanmadım. Teddy, ertesi yıl nereye giderse gitsin, okulda başarılı olabilecek duruma gelmişti.  Esaslı bir başarının tadını almıştı ve öğretmenlik derslerinde bize öğretildiği gibi, “BAŞARI BAŞARIYI GETİRİR”di.
Yedi yıl sonra, Teddy’den ilk kez haber aldım. Posta kutusunda ilk mektubunu bulmuştum:
Sevgili Bayan Thompson,
Önce sizin duymanızı istedim. Gelecek ay, sınıf ikincisi olarak mezun olacağım.

                              Bağlılıkla,
                               Teddy Stallard
Ona bir tebrik kartı ve içinde dolmakalem ve kurşunkalem takımı bulunan küçük bir hediye paketi gönderdim. Mezuniyetten sonra ne yapacağını merak ediyordum.
Dört yıl sonra Teddy’nin ikinci mektubu geldi.

Sevgili Bayan Thompson,

Önce sizin duymanızı istedim. Biraz önce, sınıf birincisi olarak mezun olacağımı öğrendim. Üniversite kolay değildi, ama benim hoşuma gitti.
                                    Bağlılıkla,
                               Teddy Stallard

Ona, adının baş harflerini taşıyan bir gümüş kol düğmesi ve bir kart gönderdim: seninle öyle gurur duyuyorum ki, uçabilirim.
Ve şimdi, bugün: Teddy’nin son mektubu:

Sevgili Bayan Thompson,

Önce sizin duymanızı istedim. Bugünden itibaren ben, Tıp Doktoru Theodore J. Stallard’ım. Buna ne dersiniz? 22 Temmuz’da evleneceğim. Acaba nikaha gelir ve annem sağ olsaydı oturacağı yerde oturur musunuz? Orada hiç akrabam olmayacak, çünkü babam geçen yıl öldü.
            
                              Bağlılıkla,
                               Teddy Stallard


Tıp fakültesini bitirmiş ve mesleğe kabul sınavlarını vermiş bir doktora ne hediye edilir, pek bilemiyorum. Belki de nikahı bekler ve bir ev hediyesi götürürüm. Ama tebriklerimi derhal ulaştırmalıyım:

Sevgili Ted,

Kutlarım. Başardın, hem de kendi başına. Benim gibilere rağmen ve bizim yüzümüzden sonunda bugüne ulaştın.
Tanrı’ya emanet ol. Nikahında, eteklerim sevinçten zil çalarak, orada olacağım.

                     Elizabeth Silance Baynard
   (Sınıf Yönetimi, Doç . Dr. Ayhan AYDIN, Alfa Yayınları, İstanbul-2000)

Çevrimdışı Cemil Coşkun

  • Bilge Üye
  • *****
  • 2.487
  • 2.176
  • Eğitim Müfettişi
  • 2.487
  • 2.176
  • Eğitim Müfettişi
# 24 Kas 2008 17:49:08
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
hocam benimde bir sorum olacaktı
eşim calışmıyor fakat eşimin babası kişisel bakıma muhtaç bunu raporla belgeleyip özür durumundan tayin isteye bilirmiyim
cevaplarsanız sevinirim


  Öğretmenim, yönetmelikteki belirtilen şartları taşımıyorsunuz. Bu yüzden tayin isteyemezsiniz. Aşağıya yönetmeliğin ilgili bölümünü gönderiyorum.

  a)Sağlık durumu özrü: Öğretmenlerin zorunlu çalışma yükümlülüğünün bulunup bulunmadığı veya bulundukları görev yerinde, yerleşim yerinde ya da ilde çalışmaları gereken süreyi tamamlayıp tamamlamadıklarına bakılmaksızın bu özür durumundan yer değiştirme isteğinde bulunabilmesi için; kendisinin, eşinin, ana, baba ve çocuklarından biri ile yargı kararıyla vasi tayin edilmesi kaydıyla kardeşinin uzun süreli tedaviyi gerektiren bir hastalığa yakalandığını son altı ay içinde hastanelerden alınmış sağlık kurulu raporuyla belgelendirmesi gerekmektedir.

   Sağlıcakla...

Çevrimdışı sini23

  • Çalışkan Üye
  • ***
  • 96
  • 20
  • 96
  • 20
# 24 Kas 2008 18:26:49
cemil hocam çok teşekkür ederim

Çevrimdışı mudessir

  • Üye
  • *
  • 14
  • 2
  • 14
  • 2
# 24 Kas 2008 18:37:00
Cemil hocam  yazıdan dolayı teşkkür ederim. Öğrecilerime okutacağim .Tam bir hayat tecrubesi

Çevrimdışı nurtanem

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.352
  • 706
  • 1.352
  • 706
# 24 Kas 2008 18:43:13
performans görevlerini ne kadar saklamak zorundayız yapılan görevleri notlarını verince teslim edebilir miyiz teşekkürler

Çevrimdışı Cemil Coşkun

  • Bilge Üye
  • *****
  • 2.487
  • 2.176
  • Eğitim Müfettişi
  • 2.487
  • 2.176
  • Eğitim Müfettişi
# 24 Kas 2008 18:45:03
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
performans görevlerini ne kadar saklamak zorundayız yapılan görevleri notlarını verince teslim edebilir miyiz teşekkürler

  Elbetteki notları verince öğrenciye vermeliyiz. Öğrenci bu çalışmayı saklasın ve istediği gibi değerlendirsin.

   Başarılar...

Çevrimdışı asumankorhan

  • Aktif Üye
  • **
  • 27
  • 21
  • 27
  • 21
# 24 Kas 2008 18:48:41
Değerli Müfettişim Sizinde Öğretmenler Gününüz Kutlu Olsun Mektubunuz Çok Güzel Önceden De Buna Benzer Hikayeler Okumuştum Çok Anlamlı... Bizi Duygulandırıyor... Çok Önemli Göreve Sahip Olduğumuzu Bir Kez Daha Hatırlatıyor ...

sözlerinizede Katılıyorum Evet Yarın Ne Yazıkki 25 Kasım ...

Çevrimdışı ozgurgul

  • Aktif Üye
  • **
  • 28
  • 22
  • 28
  • 22
# 24 Kas 2008 18:49:39
Merhaba Cemil Hocam Sizi eğitimhane sitesinde gördüğüm için aslında hem şaşırdım hem sevindim.Aynı dönemlerde Siirt'te çalışırken tanışmıştık okulumuza gelmiştiniz.Arkadaş kitabevinde bol miktarda kültürlenmiştik.Gününüzü kutlar başarılar dilerim.Görüşmek dileğiyle...

Çevrimdışı zartavul

  • Çalışkan Üye
  • ***
  • 134
  • 9
  • 134
  • 9
# 24 Kas 2008 18:53:41
Cemil Hocam Bıkmadan Soru Ve Sorunlarıma Cebab Yazdınız .nice 24 Kasımlara Mutluluk Ve Sağlıkla Ulaşın

Çevrimdışı m.demirbilek

  • Uzman Üye
  • *****
  • 773
  • 1.443
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 773
  • 1.443
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 24 Kas 2008 19:15:35
sayın hocam öncelikle öğretmenler gününüzü kutlar meslek hayatınızada başarılar ve hayatınızda mutluluklar dilerim.
sorum: geçen sezon valilikten takdirname ve ilçe milli eğitimden de teşekkür belgesi aldım ve ilsise de işlendi bu ödüllendirmeler bana nasıl bir fayda sağlar.

Çevrimdışı Cemil Coşkun

  • Bilge Üye
  • *****
  • 2.487
  • 2.176
  • Eğitim Müfettişi
  • 2.487
  • 2.176
  • Eğitim Müfettişi
# 24 Kas 2008 20:02:06
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
sayın hocam öncelikle öğretmenler gününüzü kutlar meslek hayatınızada başarılar ve hayatınızda mutluluklar dilerim.
sorum: geçen sezon valilikten takdirname ve ilçe milli eğitimden de teşekkür belgesi aldım ve ilsise de işlendi bu ödüllendirmeler bana nasıl bir fayda sağlar.


  Aldığınız ödüller görevde yükselmede, hizmet puanında vb. puan olarak size fayda sağlar.

Çevrimdışı m.demirbilek

  • Uzman Üye
  • *****
  • 773
  • 1.443
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 773
  • 1.443
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 24 Kas 2008 20:12:47
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
  Aldığınız ödüller görevde yükselmede, hizmet puanında vb. puan olarak size fayda sağlar.
hocam özür dileyerek soruyorum aldığımız bu ödüllendirmeler sadece yöneticilik için fayda sağlar deniliyordu ancak benim asıl istediğim hizmet puana etkisi bu tayin isteyince mi oluyor yoksa şimdiden bir puan etkisi olur mu?
teşekkürler

Çevrimdışı Cemil Coşkun

  • Bilge Üye
  • *****
  • 2.487
  • 2.176
  • Eğitim Müfettişi
  • 2.487
  • 2.176
  • Eğitim Müfettişi
# 24 Kas 2008 20:28:18
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
hocam özür dileyerek soruyorum aldığımız bu ödüllendirmeler sadece yöneticilik için fayda sağlar deniliyordu ancak benim asıl istediğim hizmet puana etkisi bu tayin isteyince mi oluyor yoksa şimdiden bir puan etkisi olur mu?
teşekkürler

 Öğretmenim, taktir belgesi hizmet puanınıza etki ediyor.

   Önemli Not: Öğretmenler Gününüzü kutluyor ve sizlere göndereceğim yazıyı aşağıda tekrar gönderiyorum.

 
   TEDDY’DEN ÜÇ MEKTUP

   Teddy’nin mektubu bugün geldi. Okuyup bitirdim ve şimdi onu, hayatımda önemli yeri olan şeyleri sakladığım sedir ağacından yapılma sandığa kaldıracağım.

   “Önce sizin duymanızı istedim.” Yazdığı bu sözleri okurken gülümsüyor ve hak etmediğim bir gurur duygusuyla doluyordum.

   Teddy Stallard’ı 15 yıl önce, beşinci sınıfta öğrencim olduğundan beri görmemiştim. O sıralar, henüz kariyerinin başlangıcında olan iki yıllık bir öğretmendim.
   Sınıfa ilk girdiği günden itibaren Teddy’den nefret etmiştim. (herkes aksini düşünse bile.) Öğretmenlerin özellikle tercih ettikleri öğrencileri olmaması gerekir. Daha da önemlisi, hiçbir çocuğa özel bir antipati göstermememiz gerektiğidir.
   Yine de, her yıl bağlanmaktan kendimizi alamadığımız birkaç öğrenci çıkar, çünkü öğretmenlerde insandır ve insan doğası gereği, ister 10 ister 25 yaşında olsunlar, parlak, güzel ve zeki insanları tercih etme eğilimindedir. Allahtan pek sık olmamakla birlikte kimi zaman da bir öğretmen sınıfındaki birkaç öğrenciyle yakınlık kurmayı başaramaz.
   Teddy yaşamıma girinceye kadar, duygularımı gerektiği şekilde denetleyebileceğimi sanıyordum. O yıl sınıfta özellikle hoşlandığım bir çocuk yoktu, fakat Teddy’den hoşlanmadığım tartışma götürmez bir gerçekti.
   Teddy pis bir çocuktu. Hem de ara sıra değil, sürekli olarak pisti. Saçı kulaklarının üstüne kadar uzamıştı ve sınıfta yazı yazarken, sık sık saçlarını gözlerinin önünden çekmesi gerekiyordu (üstelik bu hareket o zamanlar henüz moda olmamıştı). Ayrıca, bir türlü adlandıramadığım tuhaf bir kokusu vardı. Fiziksel kusurlarının çokluğuna ek olarak, zihinsel durumu da pek parlak değildi. İlk haftanın sonunda, onun sınıftaki diğer çocuklara göre umutsuz bir biçimde geri kaldığını anlamıştım. Yalnız; yetersiz bilgiye sahip olmakla kalmıyordu. Resmen yavaş öğrenen bir çocuktu. Hızla ondan uzaklaşmaya başladım.
   Hangi öğretmene sorsanız, parlak bir çocuğu eğitmenin daha büyük bir zevk olduğunu söyler. Böyle bir çocukla alınan sonuçlar, insanın benliğini okşar. Ama, diplomalarını hak etmiş her öğretmen, parlak çocuğa uygun bir çalışma proğramı hazırlayarak , öğrenme heyecanını canlı tutar  ve asıl çabalarını daha yavaş öğrenen çocukları ilerletmek için harcar. Her öğretmen bunu yapabilecek durumdadır ve çoğu gerçekten de yapar, ama ben yapmadım.  En azından o yıl yapmadım. En iyi iyi öğrencilerim ve onları ellerinden geldiğince izleyenler üzerinde yoğunlaştım.  İtiraf etmeye utanıyorum ama kırmızı kalemimi kullanmaktan sapıkça bir zevk alıyor ve ne zaman Teddy’nin ödevlerini kontrol etsem, zaten bol bol kullandığım “ yanlış” işaretlerimi iyice koyu kırmızı yapıyordum. “Yetersiz bir çalışma” diye yazıyordum kağıtların üstüne … çocuğu açıkça hırpalamadığım halde , sınıf tutumumu fark etmişti. Kısa sürede Teddy, sınıfın günah keçisi oldu. Sevilmeyen ve sevilmesi mümkün olmayan dışlanmış bir kişi haline geldi. Ondan hoşlanmadığımı biliyor, fakat nedenini anlayamıyordu. Aslında ben de ona karşı neden böyle yoğun bir hoşnutsuzluk duyduğumu bu gün bile anlayabilmiş değilim. Tek bildiğim, bu küçük çocuğa kimsenin aldırmadığı ve benim de onun durumunu düzeltecek hiçbir şey yapmadığımdır.

   Günler böylece geçip gitti. Sonbahar bayramını, Şükran Gününü geçirdik ve ben kırmızı kalemimi büyük bir zevkle kullanmaya devam ettim.

   Noel yaklaştığında, Teddy’nin sınıfa yetişmesinin mümkün olamayacağını biliyordum. Sınıfta kalacaktı. Kendimi haklı çıkartmak için, onun dosyasını gözden geçiriyordum. İlk dört sene boyunca hep notlar almış, fakat sınıfta kalmamıştı. Bunu nasıl başardığını bilemiyordum. Onun hakkında tutulmuş olan kişisel notlara ise hiç aldırmıyordum.

   Birinci sınıf: Teddy    çalışması ve tavrıyla umut veriyor, ama ev ortamı iyi değil.

   İkinci sınıf: Teddy’nin durumu daha iyi olabilirdi. Annesi ölümcül bir hastalık çekiyor ve evde ona yardım edecek kimse yok.

Üçüncü sınıf: Teddy hoş bir çocuk. Yardımsever, fakat fazla ciddi. Ders yılı sonunda annesi vefat etti.

Dördüncü sınıf: Çok yavaş, fakat davranışları çok iyi. Babası pek ilgilenmiyor.

“ Eh, dört kez sınıf geçmesine izin vermişler. Ama beşinci sınıfı kesinlikle tekrarlayacak , oh olsun. “ Düşüncelerim bunlardı.

Sonunda, Noel tatili öncesi son okul günü geldi. Kürsünün üzerindeki küçük ağacımız kağıttan ve patlamış mısırdan yapılma zincirlerle süslüydü.  Altında yığılmış olan hediyeler, büyük anın gelmesini bekliyordu.

Öğretmenlere Noel’de pek çok hediye verilir. Fakat benim o yıl hediyeden yana şansım daha da açıktı. Çocukların tümü hediye getirmişti. Açtığım her paket karşısında hayranlık gösteriyor ve armağanıyla gururlanan çocuğa içtenlikle teşekkürler ediyordum.
Teddy’nin hediyesi elime geçen son hediye değildi, onu yığının ortasında bulmuştum. Paket olarak bir kesekağıdı kullanılmış, kağıdı bir noel ağacı ve kırmızı çıngıraklar çizerek süslemiş, bantlarla yapıştırmıştı.
Paketin üzerinde, “Teddy’den Bayan Thompson’a yazısı vardı.
Sınıfa mutlak bir sessizlik çökmüştü. Paketi açarken, çocukların tümü beni izlerken biraz utangaçtım.
Son bant parçasını da koparttığımda, masama taşlarının çoğu dökülmüş, gösterişli bir bilezik  ve yarısı boşalmış, küçük bir kolonya şişesi düştü. Söylenme ve fısıltıları duyuyor, ara sıra Teddy’ye bakıyordum. “Ne hoş değil mi?” diyerek bileziği koluma taktım. “Teddy kancayı takmama yardım eder misin?”
Kancayı takarken utangaç bir tavırla gülümsüyordu. Elimi öne uzatarak, bileziği herkese gösterdim. Birkaç tedirgin “Oo” sesi duyuldu. Kolonyayı kulaklarımın arkasına sürdüğüm zamansa, küçük kızların tümü sıraya girerek birer damla kolonya istediler.
Hediyeleri sonuna kadar açtım. Yanımızdaki yiyecekleri yediler ve sonunda zil çaldı. Çocuklar, “Gelecek yıl görüşürüz” ve “ Mutlu Noeller” çığlıklarıyla dağıtıldı. Sadece Teddy masasından kalkmamıştı.
Herkes gittikten sonra, kitaplarını ve göğsüne bastırarak yanıma geldi. Yumuşak bir sesle, “Tam annem gibi kokuyorsunuz” dedi, “Bileziği de size çok yakıştı. Beğendiğinize sevindim.
Hızla sınıfı terk etti. Bense kapıyı kilitleyip, masama oturdum ve ağlayarak, Teddy’ye çektirmiş olduğum yoksunluğu telafi etmeye, ilgili bir öğretmen olmaya karar verdim.
Noel tatilinin bitiminden okul yılının son gününe kadar her öğleden sonra sınıfta kalarak Teddy’le meşgul oldum. Bazen birlikte çalıştık, bazen de o çalışırken ben derslere hazırlandım ya da ödevleri okudum.
Hızlı, fakat emin adımlarla sınıf seviyesine yetişiyordu. Notları giderek yükseldi. Sınıfta kalmadı. Hatta, son not ortalamaları sınıfın en iyileri arasındaydı. Okul kapandığında, bulunduğumuz eyaletten ayrılacağını bildiğim halde, onun için kaygılanmadım. Teddy, ertesi yıl nereye giderse gitsin, okulda başarılı olabilecek duruma gelmişti.  Esaslı bir başarının tadını almıştı ve öğretmenlik derslerinde bize öğretildiği gibi, “BAŞARI BAŞARIYI GETİRİR”di.
Yedi yıl sonra, Teddy’den ilk kez haber aldım. Posta kutusunda ilk mektubunu bulmuştum:
Sevgili Bayan Thompson,
Önce sizin duymanızı istedim. Gelecek ay, sınıf ikincisi olarak mezun olacağım.

                              Bağlılıkla,
                               Teddy Stallard
Ona bir tebrik kartı ve içinde dolmakalem ve kurşunkalem takımı bulunan küçük bir hediye paketi gönderdim. Mezuniyetten sonra ne yapacağını merak ediyordum.
Dört yıl sonra Teddy’nin ikinci mektubu geldi.

Sevgili Bayan Thompson,

Önce sizin duymanızı istedim. Biraz önce, sınıf birincisi olarak mezun olacağımı öğrendim. Üniversite kolay değildi, ama benim hoşuma gitti.
                                    Bağlılıkla,
                               Teddy Stallard

Ona, adının baş harflerini taşıyan bir gümüş kol düğmesi ve bir kart gönderdim: seninle öyle gurur duyuyorum ki, uçabilirim.
Ve şimdi, bugün: Teddy’nin son mektubu:

Sevgili Bayan Thompson,

Önce sizin duymanızı istedim. Bugünden itibaren ben, Tıp Doktoru Theodore J. Stallard’ım. Buna ne dersiniz? 22 Temmuz’da evleneceğim. Acaba nikaha gelir ve annem sağ olsaydı oturacağı yerde oturur musunuz? Orada hiç akrabam olmayacak, çünkü babam geçen yıl öldü.
           
                              Bağlılıkla,
                               Teddy Stallard


Tıp fakültesini bitirmiş ve mesleğe kabul sınavlarını vermiş bir doktora ne hediye edilir, pek bilemiyorum. Belki de nikahı bekler ve bir ev hediyesi götürürüm. Ama tebriklerimi derhal ulaştırmalıyım:

Sevgili Ted,

Kutlarım. Başardın, hem de kendi başına. Benim gibilere rağmen ve bizim yüzümüzden sonunda bugüne ulaştın.
Tanrı’ya emanet ol. Nikahında, eteklerim sevinçten zil çalarak, orada olacağım.

                     Elizabeth Silance Baynard
   (Sınıf Yönetimi, Doç . Dr. Ayhan AYDIN, Alfa Yayınları, İstanbul-2000)


 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK