aslında biz bunları biliyoruz ama zaman öyle bir zaman ki yolunda gideni bile saptırıyorlar.çevrenize şöyle bir bakın kanaat eden, sabırlı,şükreden ,insanlara karşılıksız iyilik yapan ,gerçek insanlara( ben böyle diyorum.)aptalmış,kolay kandırılırmış gibi bakılıyor.kendi adıma hep olumlu düşünmeye çalışıyorum,şükrediyorum ama kime iyi davranıyorsam da karşılığı hep kötülük oluyor.ŞİMDİ İYİLİK KARŞILIKSIZ OLMALI DİYE DÜŞÜNÜYOR İNSAN ama insanlar çok bencil ,bir gün yüzüne gülüyorlar,öbürgün arkandan konuşuyorlar... kimseye güvenemiyorsun.ben yine umutsuz moda girdim.
KABAĞIN SAHİBİ VARDIR ELBET
Vaktiyle bir dervis, nefisle mücadele makamının sonuna gelir.
Mesrebin usulünce bundan sonra her türlü süsten, gösteristen arınacak varlıktan vazgeçecektir.
Fakat is yamalı bir hırka giymekten ibaret degildir. Her türlü görünür süslerden arınması gereklidir.. .
Saç, sakal, bıyık, kas, ne varsa hepsinden. Dervis, usule uygun hareket eder, solugu berberde alır.
- Vur usturayı berber efendi, der.
Berber dervisin saçlarını kazımaya baslar. Dervis aynada kendini takip etmektedir Basının sag kısmı tamamen kazınmıstır.
Berber tam diğer tarafa usturayı vuracakken, yagız mı yagız, bıçkın mı bıçkın bir kabadayı girer içeri
Dogruca dervisin yanına gider, basının kazınmıs kısmına okkalı bir tokat atarak
- Kalk bakalım kabak, kalk da tırasımızı olalım, diye kükrer.
Dervislik bu... Sövene dilsiz, vurana elsiz gerek. Kaideyi bozmaz derviş Ses çıkarmaz, usulca kalkar yerinden.
Berber mahcup, fakat korkmuştur Ses çıkaramaz. Kabadayı koltuga oturur, berber tırasa baslar.
Fakat küstah kabadayı tıras esnasında da sürekli asagılar dervişi, alay eder;
'Kabak aşagı, kabak yukarı.'
Nihayet tıras biter, kabadayı dükkândan çıkar. Henüz birkaç metre gitmiştir ki, gemden bosanmıs bir at arabası yokustan asagı hızla üzerine gelir,
Kabadayı saskınlıkla yol ortasında kalakalır. Derken, iki atın ortasına denge için yerlestirilmis uzun sivri demir karnına dalıverir. Kabadayı oracıga yıgılır, kalır.
Ölmüstür. Görenler çıglıgı basar. Berber ise saskın, bir manzaraya, bir dervise bakar, gayri ihtiyarî sorar;
- Biraz agır olmadı mı derviş efendi?
Dervis mahzun, düsünceli cevap verir:
Vallahi gücenmedim ona. Hakkımı da helal etmistim. Gel gör ki kabagın bir sahibi var. O gücenmiş olmalı!
Hikâye böyle...
Ama hayat da böyle...
Ensemize, kafamıza vurup vurup dalga geçen sahte kabadayıların, kabagın da bir sahibi olduğunu,
bu sahibin de en affetmeyecegi seyin kibir ve kul hakkı
yemek oldugunu unutmaya baslayanlar, koltuklarına, makamlarına, rantlarına yapışanlar anlayacaklardır ...