Sayın zümrelerim şu nöbet meselesi çok ağır bir iş. O alanda oluşabilecek her durumdan sorumlu tutuluyorsunuz. Büyük okullarda, mevcutları kalabalık sınıflarda nöbet tutmak tam bir angarya bence. Sonra nöbet tuttuğumuz alandaki eşyayı korumuyoruz. Elimizdeki malzeme her an patlamaya hazır, ne yapacağı belli olmayan ÇOCUK. Arkadaşlarım 50 dakika nöbet tutulmaz mı? diyor. Biz sadece 50 dakika ayakta kalmıyoruz. 6 ders boyunca ayaktayım zaten. Ayrıca koridordaki tablonun çivisi gevşekmiş düşmüş. Bundan da sorumlu tutuluyorum. Nöbet günü akşamı canlı cenaze gibi evime gidiyorum. Hiç enerjim kalmıyor.
Bunun yanı sıra bazı arkadaşlarım nöbetçi öğretmenin dinlenebildiğini söylüyor. Hangi ara oluyor bu dinlenme merak ediyorum. Yoksa öğretmenler derse girdikten sonra 5-10 dakika dinlenip öyle mi gidiyorlar derse?
Bazı arkadaşlarımız da uzman öğretmenler tutsun diyor. Her okulda kaç tane uzman öğretmen var? 2 tane varsa bütün hafta nöbetçiler mi? Hiç anlayamadım bu fikri. 20 yılını dolduranlar nöbet tutmayabilir. Bu öğretmenleri, hamile ve emziren öğretmenleri, uzman olmayan öğretmenleri çıkaralım bakalım her okulda kaç tane nöbet tutabilecek öğretmen kalıyor.
Nöbet bence öğretmenin tüm enerjisini bitiriyor. Şimdi de zaten ücret alıyorsunuz mecbur tutacaksınız fikriyle hepten battık.
Son derece haklısınız sayın hocam. Ancak hemen her meslekte de hakkını vermeye çalışınca gerçekten bitap düşüyor insan. Bu nedenle derslerde kendimizi fazla yormadan ders işlemenin yolunu bulmak lazım. Şahsen 20 senelik öğretmenlik tecrübelerime dayanarak ifade edeyim ki, "sen ne kadar anlatırsan anlat, karşıdakinin anladığı yani kapasitesi kadar anlatmış oluyorsun" ifadesi çok doğru. Bu nedenle bizler öğretmenler olarak sadece rehberlik etmekle yükümlüyüz. Zaten "talebe" sözünden de anlaşılacağı üzere "talep edenler yani gerçekten isteyenler" öğrenebiliyor. Bu bakımdan canımız çıkana kadar görev yapmak sadece bizi üzüyor. Yeter ki suistimal etmeden görev bilinciyle yapalım öğretmenliği...