ALINTIDIR.
ÖĞRETMENLER DEVLETİ SÖMÜRÜYOR(!)
Tam on yıl Batman’da çalıştım.
Hiç pişman değilim.
Öldürülmüş arkadaşlarımı gördüm.
Korkudan çıldırmış öğretmen eşlerini gördüm.
Yarasalarla, akreplerle odamı paylaştım.
Açlığımı bastırmaya çalıştım, yenebilecek her şeyle.
Lastik pabuçla tükettiğim yoların sonunda, ayakkabılarımı değiştirdiğimi kimseye fark ettirmedim.
Kapımın önündeki ayakkabılarımın içine bırakılan tehdit yazılarını, kendimden başka kimseye okutmadım.
Her sabah bütün çocukları kendi çocuklarımla bir gördüm, sınıfın içinde.
Sınıfı ısıtmak için çocuklarla birlikte, otomobil lastiği yuvarladım.
Kar suyu dolu ayakkabısıyla, sınıfın kapısına dayanan çocuğun gözlerindeki yalvarmayı bir ben gördüm.
Ben eskittim, bütün mendillerimi çocukların yüzünde.
Eski çoraplarımı yeniden yeni yaptım minik ayaklarda.
Dilencisi oldum okulumun, çocuklara giysi sağlamak için bütün ülkemin tanıdığı.
Kitaplar aldım, maaşımdan taksitlerini öderken zorlandığım.
Hiç gocunmadım.
Hiç gücenmedim.
*
Gecelerimi hep diğer gecelere ekledim.
Ömrümü eskittim.
On yılımı tükettim, Siirt’te, Batman’da.
Babasınıfı (Anasınıfı) öğretmenliği yaptım.
Tam beş yıl tek başıma, 135 öğrenciyi okuttum.
Hiç okuma yazma bilmeyen öğrenci bırakmadım.
Sabah dört, öğleden sonra dört saat ders yaptım.
Deftere altı saat yazdım.
Nasıl çalışıyorsun?
Bu çocuklara nasıl sahip çıkıyorsun?
Ne yiyip ne içiyorsun? Nerede yatıyorsun?
Hiç kimse sormadı.
Ödül almadım.
Takdir edilmedim.
Bir gün geç gittim diye, ceza bile aldım Batman’da.
Hiç gocunmadım.
Hiç gücenmedim.
*
Sevgi saygı gördüm.
Yaşadığım yerdeki insanlardan, her gün ödül aldım.
Omzumu öpen Berivan Nine’den sevgi ödülü.
“Öretmenim sen hoş geldin” diyen öğrencilerimden gülücük ödülü.
Daha ne ödüller…
Deli Halil, ödülümü gazete kâğıdına sarıp getirdi hep. Tandır ekmeğinin buğusunda buldum, mutluluğun kokusunu.
İlkokuldan ilk defa kızlara diploma verdiğimde, ”Güneydoğu Rektörü” gibi gördüm kendimi vicdanımda.
Kendi ödülümü, hep kendim verdim.
Kimseye hissettirmedim.
Hiç gocunmadım.
Hiç gücenmedim.
*
Yirmi yıl köylerde çalıştım.
Adım “Köy Öğretmeni” olarak tescillendi.
Dünyaya hep, “Sevgi Penceresinden” baktım.
Cehennemde uyumak içinde hep yorganımı hazır ettim.
Bu dünyada üstüme hep buz yağdı da!
Gelir diye fermanım, ”Hep boynumda urgan ile yattım.”
Serdengeçti felsefesiyle bu günlere geldim.
Hiç gocunmadım.
Hiç gücenmedim
*
Çalıştığım günlerin hesabını hiç yapmadım.
1 saat, 2 saat, 10 saat, 15 saat.
Geceleri de çalıştım çok kez.
Bir hesabım olmadı hiç.
Başbakan benim adıma hesaplamış.
Meğerse ben, “haftada 15 saat çalışıyormuşum”
Durdum.
Düşündüm.
Aynaya baktım.
Kalbimi yokladım.
Çok rahatım ben ya!
Bu hesabın yapılışına, söylenişine;
Öğretmenliğin değersizleştirilmesine;
Çok gücendim çok!
Çok alındım çok!
Başbakanın öğretmeni de gücenmiş midir acaba?
*
Öğretmenler!
Kendinize gelin. Çok para alıyorsunuz. Yan gelip yatıyorsunuz. Maaşınızın yarısını lütfen iade ediniz.
Ya da haftada 168+2 saat çalışınız.
Kazancınızı helal ettiriniz.
Bizler; “Devleti sömüren öğretmenlermişiz” meğerse.
Gücendirmeyin başbakanımızı.
Ama ben;
Darıldım.
Barışacak diye beklemeyin."