Birkaç gün önce köyden diğer öğretmen arkadaşımla Kırşehir'e yolum düştü, hem okulda dikkat yetersizliği olan öğrencilerimi rehabilitasyon merkezine götürecek hem de eski bir okul arkadaşımı ziyaret edecektim, çocukları rehabilitasyon merkezine bıraktıktan sonra arkadaşımı görmeye gittim 12 sene öncesinin vermiş olduğu izlenimlerin şimdiki halini hatırlamama yardımcı olur ümidiyle, sabırsızlıkla merak ettiğim arkadaşımın nihayet buluşma yerinde belirdiği gördüm, 12 senenin bayağı değiştirdiği doktor bey(!) i tanımak zor olmadı... sarıldıktan sonra bir kaç dakikalık gülüşmeler herşeyi anlatıyordu.. ilkokul öğretmenimizin sözleri dün gibi kulaklarımız da yankılanıyordu...
"sen öğretmen ol ben bu mesleği bırakacağım!" dediği (ben) öğretmen..
hergün kir pasak içinde okula geldiği için dövülen ve "sen çok yaşamazsın" dediği arkadaşım doktor(!)du artık..
neyseki dediğini çoktan yapıp emekli olmuş! bana söylediğini tutmuştu..?!
ya arkadaşım?
("sen çok yaşamazsın") yaşıyor ve belki de bir çoklarının yaşamasına da vesile oluyordu..
ey öğretmenim yazıdaki gayem sizi asla üzmek değil
eğer birşeyler öğretmeseydiniz nasıl bir öğretmen ya da doktor öğrencileriniz size bunları yazabilecekti..
geleceğimizi üstte kestirdiğiniz gibi görüp bizi bir kenara atsaydınız bize birşeyler vermeseydiniz işte o zaman sizi çok çok üzecektik belkide diğer tarafta elimiz yakanızda olacaktı...
öğretmen olarak eli yakamızda öğrenciler görmemek dileğiyle..
bu yazımla beraber
öğretmen nedir ? ne değildir ?
üzerine sizi biraz düşündürecek, belki de bir çoğunuzun daha önce okumuş
olduğu anlamlı bir mektubu
sizlerle paylaşmak istedim... cezaevine düşmüş bir şahsın öğretmenine mektubu..
Öğretmenim çok suçlusun.
Dün selamını aldım Öğretmenim. Eğer hapishanede olmasaydım gelip hem elini öper, hem de bu sözlerini yüzüne söylerdim.
Sen çok suçlusun öğretmenim.
Bana kızmışsın, eleştirmişsin. "Böyle bir insanın öğretmeni olduğum için utanıyorum" demişsin. Doğru söylemişsin. Benim gibi bir insan yetiştirdiğin için gerçekten çok utanmalısın. Çünkü ben gururlanacak hiçbir güzel şey yapmadım. Aileme, çevreme ve sevdiklerime zarar verdim, kötü işlere bulaştım. Sonunda da hapse girdim.
Ben iyi bir insan, faydalı bir kişi olamadım. Bu doğru. Ben de kendimden memnun değilim. Çevredeki insanlar tarafından dışlanmak, horlanmak ve kötü bir insan olarak görülmek elbette ki, insanı memnun etmez.
Ama öğretmenim, benim bu kötü ahlakım ve yanlış davranışlarımın sebebi sensin.
Sen çok suçlusun öğretmenim.
Beni okutan, beni eğiten ve bana şekil veren sensin. Sana baktım, örnek aldım. Ne verdiysen o oldum. Seninle beş yıl aynı okulu paylaştım, sonra da mezun oldum. Hatırlar mısın maceralarımızı, hatırlar mısın bana yaptıklarını?
Gel birlikte hatırlayalım da neden suçlu olduğunu söyleyeyim.
Annem yoktu. Evimizdeki ikinci anne de beni istemiyordu. Ailede hiç huzurum ve rahatım yoktu. Her şeyi eksik ve noksan yapıyordum, verdiğin görevleri de bu yüzden yerine getiremiyordum. Benim zor hayat şartlarımı bildiğin halde asla anlayışlı olmadın, hep üzerime gelip, çok ağır, çok ezici ve gururumu kırıcı hesaplar sordun. Beni hem sevgiden, hem okuldan, hem de toplumdan soğuttun.
Neler mi yaptın?
Annem olmadığı için temiz ve tertipli olamıyordum. Benimle her sabah bu yüzden alay ederdin. Ya kirli ve yırtık pantolonumla, ya kirli ellerim ve uzamış tırnaklarımla, ya da bakımsız yüzüm ve saçlarımla alay ederdin. Nasıl ezilip büzülürdüm, küçülürdüm ve sana içten bilenirdim.
Ödevlerimi yapmayınca, elindeki cetvelle vurmadığın ve acıtmadığın yer kalmazdı. Dayanamayıp ağlayınca da "Erkekler ağlamaz" derdin. Bu yüzden, okula gelmek bana işkence olurdu. Zaten huzursuz evden bir an önce kaçmak, kendimi dışarı atmak isterdim. Tek sığınağım okuldu. Okulu da sen bana dar ederdin, senin yüzünden geldiğime pişman olurdum. Bu yüzden bütün insanlara, herkese isyan eder, asi olurdum.
Bir gün beni babama şikayet etmişsin: "Ders çalışmıyor ve çok yaramazlık yapıyor" diye... Babam beni ölesiye dövdü. Babamın o ölesiye dayağına değil, senin şikâyetine içerledim.
Ah öğretmenim sen çok suçlusun.
Ne olurdu öğretmenim bana bir güleryüz gösterseydin, hal-hatırımı sorsaydın, yanağımı okşayıp, bir sevgi gösterisi yapsaydın ve beni kendine bağlayıp, nasihatler etseydin.
Neden bunları benden esirgedin?
Halbuki sana sığınmayı, senden yardım beklemeyi ne kadar istemiştim? Ah beni bir kez koruyup kollasaydın, belki de o isyan ateşi yanmadan sönecekti.
Beni kaç kez sınıftan kovdun, onurumu beş para ettin. Arkadaşlarımın önünde benimle alay edince ve onların da bana gülüşlerini görünce, kaç kez ölmek istemiştim.
Kısacası, sen bana iyi bir model olamadın, örnek bir öğretmenlik sunamadın. Benim toplum için zararlı olmama zemin hazırladın. Bir anlamda ektiğin tohumlar, ruhumda isyan meyvelerini verdi. Sonra da hem kendime hem de çevreme zararlı bir insan olup, çıktım.
Sen çok suçlusun öğretmenim.
Benden o şefkati esirgemeseydin ne olurdu? Bana da bu acıyı yaşatmasaydın?
Evet, utan öğretmenim. Benim yaptıklarıma bakarak utan. Bana öğretmen olduğun için utan. Utan da, diğer öğretmenler senin gibi olmasınlar.
Sen çok suçlusun öğretmenim. Ama, yine de ellerinden öperim. Çünkü ne de olsa sen benim öğretmenimsin.
Cezaevinden Ziya Ş.