Değerli kardeşim Ali ÇAM'dan - izniyle - bir şiir daha..
ÖĞRETMENİME MEKTUP
Not: Bu mektuptan çok değerli öğretmenlerimiz lütfen alınmasınlar. Öğretmenlerimizin kendi öz çocuklarını ihmal etme pahasına öğrencilerine en iyi eğitimi verdiklerini yakından biliyorum. Ama bu şiirin yazılmasına vesile olan münferit olaylar vardır ve bu şiir sadece onlar için yazılmıştır.
“Öğretmenim,
Canım benim,
Seni ben,
Çok severim…”
………..
Yazmayı ne çok isterdim bu mektubumda,
Ama öğretmenim,
Okul bitti bu gün…
Bu gün gerçek duygularımı yaşıyorum.
Sokakta, parkta, yolda,
Herhangi bir yerde seni gördüğümde,
Sana olan gerçek duygularım çıkacak ortaya,
Öncekiler hep yalandı öğretmenim,
Ben de bir yalancıydım biliyorsun.
Hatırlıyor musun?
Bir gün yırtık önlüğümle geldim okula,
Bana “ne bu halin serseri?” diye bağırdın,
“Düştüm öğretmenim” dedim.
Bir tokat attın yüzüme,
“Yalancı” diye bağırdın,
“Yalancı, sokak serserisi”
Evet, gerçekten yalancıydım öğretmenim.
Üvey babam yırtmıştı çünkü önlüğümü,
Okula gitmemi istemiyordu,
“Git çalış” diyordu, “para getir eve,”
Ve “serseri” diyordu, “serseri”
Aynen senin gibi öğretmenim,
İlk o gün anlamıştım,
ÜVEY BABAMLA SENİN BİRBİRİNİZE
NE KADAR ÇOK BENZEDİĞİNİZİ…
O gün bir şeyi daha fark ettim,
Hani sen yüzüme vuruyordun ya öğretmenim,
Hani bazen kulağımı çekiyordun,
Cetvelle ellerime vuruyordun bazen,
Hiç acımıyordu yüzüm, ellerim, kulağım,
SADECE YÜREĞİM ACIYORDU ÖĞRETMENİM,
Sadece yüreğim.
Bir gün yanıma yaklaşmıştın öğretmenim,
“Ne bu koku” diye bağırmıştın,
“Altına mı işedin lan?”
Ve tutmuştun kulağımdan,
Getirip öğrencilerin karşısına,
Bir güzel dövmüştün beni,
Evet, ben on yaşındaydım ve
Altıma işiyordum öğretmenim…
Üvey babam, döve döve işetiyordu altıma,
Kaç defa bunu anlatmak istedim sana,
Ama hiç dinlemedin beni…
Hiç anlamak istemedin…
Öğretmenler gününde herkes hediye almıştı sana,
Beş param yoktu,
Yırtık çorapla geliyordum okula,
Ayaklarım buz tutuyordu,
Okulun bahçesinden bir gül kopardım,
Dikenleri ellerimi kanattı…
Sana verecektim,
Gülümseyerek yaklaştım yanına,
Hoş, gülmeyi pek beceremezdim ya,
Gülü uzattım; bana baktın, baktın, baktın…
Ve olanca gücünle, bir tokat attın…
“Okulun bahçesinden gül mü koparıyorsun serseri?”
Yüzümde güller bitmişti öğretmenim(!)…
“Öğretmenin vurduğu yerde gül biter ya!”
NAH BİTER ÖĞRETMENİM…
Adımı biliyor musun öğretmenim?
Doğru söyle adımı biliyor musun?
Bilemezsin öğretmenim…
Çünkü benim bir adım yoktu.
Sen beni hep;
Serseri diye çağırırdın,
Hişt, lan, alooo, sidikli diğer adlarımdı.
Bir gün annem gelmişti yanına,
Sana çektiği sıkıntıları anlatmak istemişti,
Benim için,
“çok çekiyor” demişti,
“Biraz sevseniz, yakınlık gösterseniz”,
“Bana ne” demiştiniz yüzünüzü ekşiterek,
“Varmasaydın kocaya, baksaydın çocuğuna”
İşte böyle öğretmenim,
Her günü bir yıla bedel zaman geçip gitti.
Her günü bir yıla bedel diyorsam,
Abartıyor sanmayın öğretmenim,
Bir yıla değil, eksik söyledim,
Bir ömre bedel öğretmenim,
Bir ömre bedel…
Ama geçti işte,
Zaman su gibi akıp geçti…
Şimdi ikimizde eşitiz öğretmenim,
Hatta sokakta ben senden üstünüm,
ÇÜNKÜ SOKAKLAR BENİM EVİM,
BİLİYORSUN, BEN BİR SERSERİYİM…
Artık kimse dövemeyecek beni,
Elbisem yırtık diye, kimse azarlamayacak.
İstediğim gibi kirleyeceğim pantolumu,
Mendilde almayacağım yine,
Sümüğümü koluma sileceğim,
Saçımı da taramayacağım…
Satacam anasını dünyanın,
Tüttürecem sigaramı,
Sigaradan sigara yakacam,
Erinirsem kalkmaya, yine altıma işeyecem…
Atlayacam sonra denize,
Ohhh be!..
Belki karşılaşırız bir gün sokakta,
Beni bir elim cebimde,
Bir elimde sigara görürsün,
Bakışırız bir an belki,
Göz göze geliriz,
İlk defa, kaçırmam gözlerimi senden,
İlk defa, kaçmam,
İlk defa, korkmam…
İlk defa ürkmem…
Ya sen öğretmenim,
Sen bana bakabilir misin?
Dikebilir misin gözlerini gözlerime?…….
Öğretmenim, sen mi geldin?
Ver elini öpeyim…