Ebeveynlere Ve Öğretmenlere
Velilere,
Okullar ancak ebeveynlerin, çocuklara altı sende veya okula başlayana kadarki sürede, öğrettiklerine destek olurlar.
Çok kısa zamanlarında çok fazla şey yapmaları gereken ebeveynlerin, bu yaşadığımız çağda (dikkatlerini vermeleri gereken onca işleri olmazsa?!), öğretebilecekleri şeyleri yan gelip yatarak, okulların öğretmelerini beklemeleri yada öğrenmek için okul çağını beklemeleri, kolaycılık ve hedefsizliktir. Biz öğretmenler, bunun yanlış bir yol olduğunu ve yanış bir intiba olduğunu her fırsatta ve her zeminde anlatmalıyız.
Meselâ uzun bir günün ardından yorgun ve argın bir şekilde eve dönen anne veya babanın yapmak istediği kanepeye yaslanıp televizyon seyretmek veya kahveye gitmek olabilir. Öğrencilerimiz ise derslerine yardım edilmesini isteyebilir. Yapılacak kolay şeylerden biri onu başımızdan savıp; "arkadaşlarından yardım al, internetten bak, ben bilmiyorum, yorgunum git başımdan..." gibi cevaplarımız olabilir.
Lakin yapılacak en doğru şey, televizyonun düğmesini kapatmak, kahve ve mahalleye gitmeyip, öğrencimizle yapabileceğimizin en iyisini yapmak ve ilgilenmek olacaktır.
...
Velilerimize çocuklarımızın ahlâkî gelişimi için sorumluluk yüklenmeliyiz. Her şeyi okulların yapmasını beklememiz doğru bir davranış değildir. İlk örnek öğrenciler için ebeveynleridir. Ondan sonra diğerleri gelir.
...
Öğretmenlere,
Kendimizi öğretmenliğe ve öğrenci rehberliğine adamalıyız. Biz öğretmenler çocukların geleceğini yazıyoruz, silinmez bir zemine ve silinmez bir kalem ile.
Öğretmenler olarak, çocuklarımızı yetiştirirken kendi nesillerimizi yetiştirdiğmizin şuuru ve çabası ile hareket etmeliyiz.
Çocuklar yontulmamış mermerler gibidirler. Yetenek açısından yontulmamış ve potansiyel açısından da zengindirler. Öğretmen işte bu mermeri işleyen, şekil veren; kıran ve bir moloza can veren kişilerdir. Taş işçisidir, öğretmen. Veya iyi bir heykeltıraştır.
Çocuklar bir soğan gibidirler. Tam ortasında, gerçek benlikleri ve yetenekleri vardır. Öğretmenler soğanların kabuklarını tek tek soymalıdırlar. Soğanı kırmamalı, ezmemeli ve kesmemelidirler.
Zihniyet Değişmeli ve Hedef Tespit Edilmeli
Öğretmenler yaşadıkları toplum içinde ne kadar etkili olduklarının farkına varmak zorundadır.
Hiçbir ekonomik ve sosyal güç, bir öğretmenin toplumsal değişim ve dönüşüm üzerindeki etkisinin yerini alamaz.
Geleceğe hükmetmek isteyen milletler, öğretmenleri vasıtasıyla, gelecekleri olan yeni nesillerin eğitimine, silahlanmaya verdiklerinden çok daha fazla önem vermek zorundadır.
Öğrencilerinin gözlerinin içine bakarken, ülkesinin ve insanlığın geleceğini görmeyen bir öğretmen, mesleğinin öneminin farkına varamamış demektir.
Öğretmen, tohumun içinde ormanı görebilen insandır.
Bir elmanın içerisinde gizlenen tohum, görülmez bir elma bahçesidir.
İşlenip, yoğurt veya peynir yapılmayan süt "zehir" olur.
Mayasında "meslek şuuru" olmayan eğitimcinin ihmali değil midir sütün bozulmasına sebep olan?
Sütün özünde fayda da vardır zarar da. İnsanlara zarar vermesi için değil, faydalı olması için yaratılmıştır süt.
Fayda, "şuurla" işlenmediği zaman "zarar" olur.
Bir ineğin yediği "ot" gibi, bir bitkinin "süte" dönüştürülmesi bile düşünmeye değmez mi?
Eğitimci için "meslek şuuru", "meslek bilgisinden" çok daha önemlidir.
Bir sanatkâr düşünün; yaptığı heykele bakıp "ham maddesinde iş yok" desin.
Bir ressam düşünün ki, yaptığı resim için "boyalar kalitesiz, tuval çok kötü" diyerek eserini kötülesin.
Bir mimar düşün ki, yaptığı eserin karşısına geçip, "hiç iş yok bu eserde" diye şikâyette bulunsun.
Dünyada hiç kimse, heykeldeki kusuru, "hammadde de" bulmaz, heykeltıraşı suçlar.
Dünyada hiç kimse beğenmediği resim için boyanın kalitesini eleştirmez, ressamı suçlar.
Dünyada hiç kimse meydana getirilen eseri suçlamaz, suçlu mimardır.
"Bu çocuklardan adam olmaz!" demeye hiçbir öğretmenin hakkı olmamalı.
Bu toprakta çiçek yetişmez diyen bir bahçıvan, o bahçeden verim alabilmek için terlemez.
"Ben yorulursam, ben uğraşırsam, ben ter dökersem bu bahçeden verim alabilirim" düşüncesiyle hareket eden her bahçıvan mutlaka olumlu sonuç alacaktır.
Tarih şahittir ki, bu topraklar ve bu iklim Fatih' ler yetiştirmeye müsaittir.
"Küflü peynirden penisilin iğnesi yapılabiliyorsa, her insandan mutlaka faydalı bir şeyler olur."
Nasıl beklerse tarlada başaklar önce "buğday" sonra "un" olmayı, öylece bekler çocuklar, zamanın çarklarınca öğütülüp "insan" olmayı.
Zamanın çarkları döndükçe kimimiz un oluruz kimimiz un-ufak.
Selam ve dua ile kalın.
Ahmet TESNİMÎ