Öncelik hayatın..
Unutma, öncelik hayatın… Okulda, evde, sokakta, işte veya trafikte ne fark eder ki… Yarış odaklı her şeye son verip sükunette hayatı ve anlamını bulmaya niyetle, inanmak ve inandığımız gibi yaşamak umuduyla...
Yarışalım elbette fakat trafikte değil. İlle de yarışacaksak; iyilikte, güzellikte, yardımda, dayanışmada, masumiyeti, hakkı ve adaleti korumada, işlerimizde ölçü gözetmede, ayıpları örtmede, sabırda, insana sevgi ve saygıda, güzel olan her işte yarışalım tabi ki…
Adı, gayesi, hedefi ne olursa olsun yarışın; güç açlığı, öfke, kin, ukalalık, kibir ve nefrette olması kime ne kazandıracak ki…
İlle de üstün olmaksa gayen; ilk önce kendini ve haddini bil. İnsan kusursuz bir varlık değildir. Sınırlarını ve yetkilerini bil. Yapabiliyorsan eğer, kendini af ile hayata bağışla. Sonra başkalarını da bu daireye dahil etmeyi dene. Hoşgörü ve bağışlamayı öğren. Hayata dair kendine gerçek bir fırsat tanı.
Öfkeli ve saldırgan olmazsan, ben temelli hiçbir işte “EN ÖNDE OLMALIYIM” gibi bir körlüğün de, hastalığın da olmaz. Ne yaptığına bir bak... O kadar hızlısın ki, hiçbir şey göremiyorsun. Dur, düşün ve öyle hareket et.
Ülkemizde güzel şeyler de oluyor. İçselleştirilmiş bir düşünce, bir fikir, küçük bir özen, bir söz veya hareket bazen çığ gibi büyüyüp binlerce hayatı kurtarmaya, binlercesini yok etmeden önce, son anda fark ederek değerli kılmaya, bir aileyi, bir yuvayı dağıtmadan devamına, çocuk cıvıltıları ile aramızda görmeye, duymaya vesile olabiliyor.
Bir dikkat, bir özen; varlığa saygı ile onların her birinin bir zenginlik, bir güzellik olarak birlikte yaşadığımız şu gezegende, milyonlarca yıldır soluduğumuz aynı havada, bildiğimiz her şeyden daha eski, hayatın dokusunda görevli ve her an yeni bir hayat tohumuna dönüşen, hayatı ve evreni aşina olduğumuz gibi sürdürmeye, birer renk, güzellik ve zenginlik olarak görmeye, devamına imkan da getirebiliyor.
Bu bir mucizedir. İnanıyorsak; hayatın her anı, saniyesi, aldığımız her nefes birer mucize zaten. Anlamak ve görmek için biraz dikkat, özen, çaba ve empati sadece…
Karşılıklı her şey... Etki tepki, ektiğini biçme, ne yaparsan kendine, ne verirsen hayata, karşılığında onu alma, kuvvetler dengesi, ya da fizik yasası de… Fark etmez ne dediğin. Ne dediğinden çok ne yaptığın, yapmaya değer bulduğun, inandığın, niçin yaptığın, niyetin daha değerli ve anlamlı bu deryanın içinde…
Birkaç yıldır uygulanan “ÖNCELİK HAYATIN, ÖNCELİK YAYANIN” projesi, duyarlılığı sayesinde ülkemizde trafik kazaları, trafikte duyarsızlık, özensizlik, kabalık, boş vermişlik giderek azalmaya başladı çok şükür. Yurt genelinde de kaza sayısında ve ölümlü kazalarda önemli ölçüde azalma görülüyor. Bu özen sayesinde birçok insan şu an hayatta ve bizimle aynı havayı soluyabiliyor.
Bulunduğum şehirde trafik adına dikkatimi çeken güzel şeyler olunca bu yazı da dile gelmiş oldu. Geçitlerde, yollarda "Öncelik Hayatın, Öncelik Yayanın" söylemi bir güzelliğe dönüştü. Birkaç saniye yavaşlamakla insanlar bir şey kaybetmeyeceğini, aksine çok daha güzel kazanımlar edinebileceğini idrak edebiliyorlar çoğunlukla. Bu duyarlılık giderek de yayılıyor. Hangi şehirde, nerede, nasıldan çok; önemli olan olabilmesi, bunun benimsenmiş olması değil mi?
Şu an nerede yaşıyorsak; köy, kasaba, kent, metropol ya da mega kent… adının İstanbul, Ankara, İzmir, Hakkari veya Ağrı olması da değil önemli olan… Berlin, Kiev, Tokyo, Madrid, Seul, Newyork yada Roma olsaydı da bu; fark eder miydi? Dünyanın neresinde olursa olsun insanlık ailesi adına olan her şey tümümüzü etkiler. Fark etsek de, etmesek de.
Medya araçlarının bu denli çeşitlendiği bu dijital zaman diliminde, kötü olan her şey gibi iyi olan şeyler de hayatımızı, ruh ve düşünce dünyamızı etkileme, değiştirme, yönlendirme ve anlamlar dünyamızın yeni girdileri olma potansiyeline, gerçekliğine dönüşebiliyorlar, çünkü hayatın dokusu ve birer parçasıdırlar. İnsanlık ailesi içinde olup biten her şey, yine insanlığın ortak hafızasının ürünleri ve kayıtları olarak hep var olacaktır.
Şu an sağlıklı olabiliriz. Elimiz, kolumuz çalışıyor olabilir. Mutlu, neşeli, güçlü veya zayıf olabiliriz. Fakat, bir gün tekerlekli sandalyeye ya da bir değneğe veya başkalarının yardımına muhtaç biri olmaya aday olmadığımızın bir garantisi var mı?
Hayat böyle garantiler sunmuyor hiç kimseye. Zengin fakir de fark etmiyor. Makam, mevki sahibi olmak da bu konuda ayrıcalık getirmiyor. Rengimiz, düşüncemiz, ırkımız veya dini inancımız da keza öyle...
Hayatın bütün dokuları birbirine bağlı bir ahenk içinde, önemli olan fark etmek ve değerini bilmek sadece…
Her an, her dakika bir trafiğin içindeyiz. Yaptığımız her şey hayatımızın gerekliliklerini yerine getirme çabasından ibaret. Onu zenginleştirmek, anlamlı ve yaşanılır kılmaktır bütün gayemiz. Empati ile başkalarının da bu hakkının olduğunun bilincinde olmak, varlıklarına özen ve dikkatle sahip çıkmak; aslında kendi hayatımıza verdiğimiz değer oranında olacaktır.
Ne verirsek hayata, onu biçeriz hakkıyla. Düşüncemiz, inancımız, ırkımız, adımız ve unvanımız ne olursa olsun, hepimiz geniş yelpazede birbirimizden sorumluyuz. Çünkü aynı dokunun birer parçasıyız. İnsan topluluğunu bir vücut gibi düşünün, hangi parçamız için “gereksiz” diyebilme hakkına sahibiz ki?
Önümüz bayram... Bütün çocukları kendi çocuğumuz gibi düşünebilmek, bütün eşleri, anneleri, babaları, yaşları ne olursa olsun kız, erkek, çoluk çocuk, genç ve yaşlı demeden, hepsini sevdiklerimizle bir tutabilmek, eşit görebilmek… Hayatımızda olmalarından sevinç ve mutluluk duyduğumuz her birini nasıl görmek ve (bildiğimiz haliyle) bulmak istiyorsak herkesin aynı duygular içinde olduğunu sakın unutmayalım.
Her yıl, her bayram binlerce kaza, yüzlerce ölüm, sakat kalma, mahvedilmiş, söndürülmüş hayatlar… Bir insanı, bir kediyi, kuşu veya güvercini hayattan alıkoymak; dikkatsizlik ve tedbirsizlik nedeniyle, aceleyle, ne fark eder ki… Biraz daha dikkat ve özenle neler mümkün bir bilsen...
Kazadan, beladan uzak; inandığınız gibi, sağlıklı, huzurlu, neşeli ve mutlu bir bayram geçirmeniz dileklerimle… İyi bayramlar..