Peygamber Efendimiz (s.a.v)

Çevrimdışı elzem

  • Uzman Üye
  • *****
  • 336
  • 1.118
  • 336
  • 1.118
# 12 Ara 2007 21:41:15
Yutmadığınız sürece bir şey olmuyor.Dişleri fırçalamada aynı şey.Ama ben ikisinide yapmamaya çalışıyorum.

Çevrimdışı nagihansare

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.211
  • 199
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 1.211
  • 199
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 12 Ara 2007 21:46:56
çok teşekkürler faydalı bilgiler için.....

Çevrimdışı semoşş

  • Uzman Üye
  • *****
  • 398
  • 80
  • Lise Branş Öğrt.
  • 398
  • 80
  • Lise Branş Öğrt.
# 12 Ara 2007 21:47:44
Evet hocam bilmiyordum.Saolun hocam bundan sonra yapmamaya çalışırım.

Çevrimdışı tamerr

  • Uzman Üye
  • *****
  • 363
  • 60
  • 363
  • 60
# 12 Ara 2007 22:00:00
Nurullah Genç'in peygamber efendimizi konu aldığı "Yağmur" şiiri.
 Şiirin özellikle son kıtası mükemmel ötesi.
 
  [linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]

Çevrimdışı tamerr

  • Uzman Üye
  • *****
  • 363
  • 60
  • 363
  • 60
# 12 Ara 2007 22:03:03
Yağmur, seni bekleyen bir taş da ben olsaydım

Çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydım

Dokunduğun küçük bir nakış da ben olsaydım

Sana sırılsıklam bir bakış da ben olsaydım

Uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım

Bahira'dan süzülen bir yaş da ben olsaydım

Okşadığın bir parça kumaş da ben olsaydım

Senin için görülen bir düş de ben olsaydım

Yeryüzünde seni bir görmüş de ben olsaydım

Senin visalinle bir gülmüş de ben olsaydım

Sana hicret eden bir Kureyş de ben olsaydım

Damar damar seninle, hep seninle dolsaydım

Batılı yıkmak için kuşandığın kılıcın

Kabzasında bir dirhem gümüş de ben olsaydım.

NURULLAH GENÇ

Çevrimdışı Selenay 1

  • Uzman Üye
  • *****
  • 320
  • 694
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 320
  • 694
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 12 Ara 2007 22:03:47
Nurullah Genç'in bu şiirini daha önce okumuştum. Paylaşım için çok teşekkür ederim.

Çevrimdışı BS1903

  • Çalışkan Üye
  • ***
  • 115
  • 73
  • 115
  • 73
# 12 Ara 2007 22:06:52
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Şafii'ler de mecbur uygulanıyor o.
Hanefi'ler de bir mecburiyeti yok.
Tabii parmağı tutuş süresi önemli.
Edebinden fazla veya  eksik olursa bidat oluyor.

  AMA BEN HANEFİYİM. GERÇİ BİR DE DİŞLERDEKİ DOLGULAR VAR. DİŞİ DOLGU OLANLAR MALİKİ MESHEBİNİ TAKLİT EDEREK ABDEST ALMALARI GEREKİYOR. YANİ BİRAZ FAZLA KARIŞIK. ZATEN DÜŞÜNÜNCE BENİM DEKAFAM İYİCE ÇORBA OLUYOR
Bidat da günah.

Bidat:Dinde olmadığı halde yapılıp, sonra alışkanlık haline gelmiş davranış ve benzeri şeyler.

Çevrimdışı BS1903

  • Çalışkan Üye
  • ***
  • 115
  • 73
  • 115
  • 73
# 12 Ara 2007 22:11:28

   Bunu Belki Bilen Vardır Ben Daha Yeni Duydum Ve Sonra Daha Çok Dikkat Etmeye Başladım: Gıybet Ettiğimiz Kişiyle Diğer Tarafta Hesaplaşacakmışız. Ettiğimiz Gıybet Kadar Ona Sevabımızı Verip Onun Günahlarını Da Biz Alıyormuşuz. Çok Kötü Yani İki Kere Zarar .hem Sevaplarımızı Veriyoruz Üstüne Bir De Onun Günahlarını Alıyormuşuz.

Çevrimdışı a.badem

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 8.500
  • 19.444
  • 8.500
  • 19.444
# 12 Ara 2007 22:13:28
çok güzel bi şiir. dursun ali erzincanlı'nın şiirleride çok güzel.

Çevrimdışı tamerr

  • Uzman Üye
  • *****
  • 363
  • 60
  • 363
  • 60
# 12 Ara 2007 22:14:25
Böyle bir dostunuz oldu mu?


Daima düşünceliydi.
Susması konuşmasından uzun sürerdi.
Lüzumsuz yere konuşmaz; konuştuğunda ne fazla, ne eksik söz kullanırdı.
Dünya işleri için kızmazdı.
Kendi şahsı için asla öfkelenmez ve öç almazdı.
Kötü söz söylemezdi.
Affediciliği tabii idi.


intikam almazdı.
Düşmanlarını sadece affetmekle kalmaz, onlara şeref ve değer de verirdi.
Kendisini üç şeyden alıkoymuştu: Kimseyle çekişmezdi.
Çok konuşmazdı.
Boş şeylerle uğraşmazdı.
Umanı umutsuzluğa düşürmezdi.
Hoşlanmadığı bir şey hakkında susardı.
Hiç kimseyi ne yüzüne karşı, ne de arkasından kınar ve ayıplardı.
Kimsenin kusurunu araştırmazdı.
Kimseye hakkında hayırlı olmayan sözü söylemezdi.
Yanında en son konuşanı ilk önce konuşan gibi dikkatle dinlerdi.
Bir toplulukta bulunduğu zaman bir şeye gülerlerse, o da güler;
Bir şeye hayret ederlerse, o da onlara uyarak hayret ederdi.
Gerçeğe aykırı övgüyü kabul etmezdi.
Her zaman ağırbaşlıydı. Konuşurken çevresindekileri adeta kuşatırdı.
Kelimeleri parıldayan inci dizileri gibi tatlı ve berraktı.
Yürürken beraberindekilerin gerisinde yürürdü;
ayaklarını yerden canlıca kaldırır, iki yanına salınmaz, adımlarını geniş
atar,
yüksek bir yerden iner gibi öne doğru eğilir, vakar ve sükunetle rahatça
yürürdü.
Kapısına yardım için gelen kimseyi geri çevirmezdi.
Bir gün kendisinden yaşça küçük bir dostunun omuzlarından tutarak şöyle
demişti:
'Sen dünyada garip bir kimse yahut bir yolcu gibi ol!'
Her zaman hüzünlü ve mütebessim bir haletle dururdu.
Dert üzere sarfedilen hiçbir kötü sözü ağzına almamıştı.
Sıkıntılı hallerinde kabalaşmaz, bağırmazdı.
Fakirlerle birlikte yerdi; öyle ki onlardan ayırt edilemezdi.
Önüne ne konulursa yerdi.
Sade kıyafetler giyer, gösterişten hoşlanmazdı.
Konuşurken yüzünü başka tarafa çevirmez, bulunduğu mecliste ayrıcalıklı bir
yere oturmazdı.
Sabahları evinden çıkarken şöyle söylerdi:
 'ılahî doğru yoldan sapmaktan ve saptırılmaktan, kanmaktan ve
kandırılmaktan, haksızlık etmekten ve haksızlığa uğramaktan, saygısızlık
etmekten ve saygısızlık edilmekten sana sığınırım.
Sıradan değildi; ama sıradan insanlar gibi yaşardı.

hzmuhammed.org

Çevrimdışı elzem

  • Uzman Üye
  • *****
  • 336
  • 1.118
  • 336
  • 1.118
# 12 Ara 2007 22:20:19
Zaten gıybet éinsan eti yeme" olarak hadislerde söyleniyor.Bu kadar kötü olduğunu anlatmak maksatlı bu örnek veriliyor.Gıybet kul hakkına giriyor.Allah her şeyi (şirk hariç) bağışlayacağını bize anlatıyor.Ama kul hakkı eğer öbür dünyaya kalırsa yandık.Çünkü orda herkes birbirinden kaçarken hakkını mı helal etcek.Bu işi bu dünyada halletmek gerekiyor.Kişiyi nasıl gıybet ettiysen el kol hareketi ,yüz hareketlerş i nasılsa aynısını dedikosunu yaptığın kişinin karşısına geçip yapmalı ve helallik dilemek lazım.Tabii helal ederse...
Yani hiçyapmamak lazım.Bazen farkında olmadan bir zümreninde gıybetini yapıyoruz."Bütün veliler aynı ,ilgisiz...." gibi çocuğunu okutan ve veli konumunda olan herkesin hakkına giriyorsun.Ayıkla pirincin taşını....
Dil insanın terazisidir diye boş yere dememiş atalarımız. ???

Çevrimdışı BS1903

  • Çalışkan Üye
  • ***
  • 115
  • 73
  • 115
  • 73
# 12 Ara 2007 22:29:48

  Çok Doğru Ama Bazen Bi Anda Kendini Gıybetin İçinde Buluveriyorsun.yapmamak İçin Elimden Geleni Yapıyorum

Çevrimdışı semoşş

  • Uzman Üye
  • *****
  • 398
  • 80
  • Lise Branş Öğrt.
  • 398
  • 80
  • Lise Branş Öğrt.
# 12 Ara 2007 22:47:22
Evet dünya hayatına çok dalıyoruz nereye gideceğimizi unutuyoruz çoğu zaman. :'(

Çevrimdışı şule27

  • Uzman Üye
  • *****
  • 870
  • 478
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 870
  • 478
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 12 Ara 2007 22:59:39
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
  Çok Doğru Ama Bazen Bi Anda Kendini Gıybetin İçinde Buluveriyorsun.yapmamak İçin Elimden Geleni Yapıyorum

Hocam gıybet çok derin bir mesele. Geçenlerde bilgisine güvendiğim biri sordu zina mı gıybet mi daha kötü diye. Eee ben de zina dedim. Ama gıybet daha büyük bir günahmış.Gıybet konusunu biz çok hafife alıyoruz. Gıybet kişinin arkasından ne söylenirse söylensin kişinin duyduğunda hoşnut olmayacağı sözlerdir. Mesela birisinin arkasından çok zayıf desek n'olur diye düşünebiliriz. Ama gıybet etmiş oluyoruz ve arkasından ne söylediğimizi söyleyip helallik dilememiz gerekiyor. Direk kul hakkı yani.

Çevrimdışı tamerr

  • Uzman Üye
  • *****
  • 363
  • 60
  • 363
  • 60
# 12 Ara 2007 23:06:59
Namaza dair...

Kıyâmet kopmuştu. Mahşerî bir kalabalık vardı. Her yön insanlarla doluydu. Kimi dona kalmış, hareketsiz bir şekilde etrafı izliyor; kimi sağa sola koşturuyor, kimisi de diz çökmüş, başı ellerinin arasında bekliyordu. Yüreği yerinden fırlayacak gibi atıyor, adeta kafesinden kurtulmaya çalışıyor, soğuk soğuk terler döküyordu. Hayattayken kıyâmet, sorgu sual ve mizan hakkında çok şey duymuş ve âhiret hayatı hakkında bir çok bilgi edinmişti. Ama mahşer meydanındaki ürperti, korku ve bekleyişin insana bu denli dehşet vereceğini tahmin bile edemezdi.

Hesap devam ediyordu. Bu arada onun ismini de okudular. Hayretle bir sağa, bir sola baktı.

"-Benim ismim mi okundu?" dedi dudakları titreyerek...

Kalabalık birden yarılmış, bir yol olmuştu önünde. O esnada iki kişi kollarına girdi. Mahşer meydanının vazifelileri oldukları belliydi. Kalabalık arasından şaşkın bakışlarla yürüdü. Merkezî bir yere gelmişlerdi. Melekler her iki yanından uzaklaştılar. Başı önündeydi. Bütün hayatı, bir film şeridi gibi geçiyordu gözlerinin önünden...

"-Şükürler olsun!" dedi, kendi kendine ve devam etti; "Gözlerimi dünyaya açtım, hep hizmet eden insanları gördüm. Babam sohbetlerden sohbetlere koşuyor, malını İslam yolunda harcıyordu. Annem eve gelen misafirleri ağırlıyor, yemek sofralarının biri kalkıp, bir yenisi kuruluyordu. Ben ise, elimden geldiğince insanlara hizmet etmeye çalıştım. Dilim döndüğünce onlara Allah'ı anlattım. Namazımı kıldım. Orucumu tuttum. Farz olan ne varsa yerine getirdim. Haramlardan kaçındım."

Kirpiklerinden aşağı gözyaşları dökülürken,

"-Rabbimi seviyorum, en azından sevdiğimi zannediyorum." diyordu. Ama bir yandan da:

"-O'nun için ne yapsam az, Cennet'i kazanmama yetmez." diye düşünüyordu. "Ama Rabbim çok merhametli, günahları setreden ve af edendir. Beni de af eder, inşâallah" dedi. Tek sığınağı Allah'ın rahmetiydi.

Hesap sürdükçe sürdü. Boncuk boncuk terliyordu. Sırılsıklam olmuş, zangır zangır titriyordu. Kullar üzerinde kalan haklar tek tek hesaplanmış, bunun neticesinde amellerinin karşılığı azaldıkça azalmıştı. Gözleri terazinin ibresinden bir ân olsun ayrılamıyordu. Hesap o kadar uzun ve zahmetli gelmişti ki!.. Sonunda hüküm verilecekti.

Vazifeli melekler ellerinde bir kağıt, mahşer meydanındaki kalabalığa döndüler. Önce ismi okundu. Artık ayakları tutmaz olmuştu. Neredeyse yığılıp kalacaktı. Heyecandan gözlerini kapamış, okunacak hükme kulak kesilmişti.

Mahşerî kalabalıktan bir uğultu yükseldi. Kulakları yanlış mı duyuyordu? İsmi cehennemlikler listesindeydi. Dizlerinin üstüne yığıldı. Hayretten dona kalmıştı.

"-Olamaaaazzzz!" diye bağırdı. Çaresiz sağa sola koşturdu.

"-Ben nasıl cehennemlik olurum? Hayatım boyunca hizmet eden insanlarla birlikte oldum. Onlarla beraber koşturdum. Hep Rabbimi anlattım." diyordu.

Gözleri sağanak olmuş, titrek vücudunu ıslatıyordu. Vazifeli iki melek kollarından tuttu. Kalabalığı yararak alevleri göklere yükselen Cehennem'e doğru sürüklemeye başladılar. Çırpınıyordu.

Medet yok muydu?

Bir yardım eden çıkmayacak mıydı?

Dudaklarından kırık dökük kelimeler, yalvarmayla karışık döküldü..

"-Hizmetlerim... Oruçlarım.... Okuduğum Kur'an-ı Kerimler... Namazım... Hiçbiri beni kurtarmayacak mı?" diyordu. Bağıra bağıra yalvarıyordu.

Cehennem melekleri sanki onu hiç duymuyor, kendilerine verilen emri yerine getiriyorlardı. Alevlere çok yaklaşmışlardı. Başını geriye çevirdi. Son çırpınışlarıydı.

Bir ân, aklına Allah Rasûlü'nün "Evinin önünde akan bir ırmak içinde günde beş defa yıkanan bir insanı o ırmak nasıl temizlerse, günde beş vakit namaz da insanı günahlardan öyle temizler." hadîs-i şerîfi geldi.

"Şimdi namazlarım da mı beni yalnız bırakacak?" diye içinden geçirdi.

"-Namazlarım... Namazlarım... Namazlarım!" diye hıçkırdı.

Vazifeli melekler hiç durmadılar. Yürümeye devam ettiler, cehennem çukurunun başına geldiler.

Alevlerin harâreti insanın yüzünü yakıyordu. Süleyman, son bir defa dönüp geriye baktı. Artık gözleri de kurumuştu. Ümitleri sönmüştü. Başını öne eğdi. İki büklüm oldu.

Kollarını sıkan parmaklar çözüldü. Cehennem meleklerinden birisi onu itiverdi. Vücudu boşlukta aşağıya doğru düşüyordu. Düştükçe sıcaklık artıyor, daha alevlere ulaşmadan ateş insanı yakıyordu. Alevlere iyice yaklaşmıştı ki, bir el kolundan sıkıca yapıştı ve kendisini yukarıya çekmeye başladı.

Başını kaldırdı. Yukarıya baktı. Uzun beyaz sakallı bir ihtiyar, onu düşmekten kurtarmıştı. Kendisini yukarıya çekti. Üstündeki başındaki tozu silkerek ihtiyarın yüzüne baktı.

"-Siz de kimsiniz?" dedi.

İhtiyar gülümsedi:

"-Ben senin namazlarınım!..."

"-Neden bu kadar geç kaldınız? Son anda yetiştiniz. Neredeyse ateşe düşüyordum." dedi.

İhtiyar başını sallayarak, tekrar güldü:

"-Sen de beni hep son ânda yetiştirirdin, hatırladın mı?"

***

Secdeye kapandığı yerden başını kaldırdı. Kan-ter içinde kalmıştı. Dışarıdan gelen sese kulak kabarttı. Yatsı ezanı okunuyordu. Bir ok gibi yerinden fırladı. Abdest almaya gidiyordu.

Rabbim cümlemizi ibadetlerini vaktinde ve layıkıyla yapan kullarından eylesin

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK