İNSANI NETİCEYE , SABIR ULAŞTIRIR
Sabır; yüzü ekşitmeden başa gelen dert ve musîbeti yudum yudum içine sindirebilmektir.
Sabır; emirleri yapmakta, yasaklardan sakınmakta, başa gelen belâ ve musîbetlerde tahammül etmek, katlanmaktır. Abdullah Mürteiş hazretleri;
Bütün işlerin netîcesinin sıhhatli ve faydalı olabilmesi için iki şart vardır: Sabır ve ihlâs buyurmuşlardır.
Sabır, dinin yarısı, namaz ise dinin direğidir. Bu ikisine yapışan, hedefine ulaşır, maksadına kavuşur. Peygamber efendimiz;
(Sabreden, zafere kavuşur) buyurmuşlardır.
Peygamber efendimiz, Arabistân yarım adasında, sert, inâtçı insanlar arasında geldiği hâlde, çok güzel idâresi, cefalarına, eziyetlerine sabretmesi sebebi ile, onları yumuşaklığa ve itâate getirmiştir. Böylece çoğu dinlerini bırakıp Müslümân olmuş ve dîn-i islâm yolunda babalarına, oğullarına karşı harb etmişlerdir. Onun uğrunda mallarını, yurtlarını fedâ edip, kanlarını akıtmışlar. Hâlbuki, böyle şeylere alışık değillerdi.
KURTULUŞA ERENLER...
Ebû Ali Dekkâk hazretlerine; Sabır nedir? diye sual edilince cevaben buyurur ki:
Sabır, ismi gibidir. Zira sabır, ilaç olarak kullanılan tadı acı bir ağacın adıdır. Sabırlılar dünyâ ve âhiret izzetine konarak kurtuluşa erdiler. Çünkü onlar Allahü teâlâdan Onunla olma şerefine nâil olmuşlardır. Allahü teâlâ bunun için, Tûr sûresinin 4. Âyetinde meâlen;
(Şüphe yok ki Allah sabredenlerle berâberdir) buyurmuştur.
Sabrın târifi ve sınırı takdire îtirâz etmemektir. Şikâyet yollu olmaksızın başa gelen musîbetleri açıklamak sabırsızlık olmaz.
İsmâil Fakîrullah hazretleri;
Tevekkül etmek, teslim olmak, sabretmek ve rızâ göstermek, Allahü teâlâya varan yolun esaslarıdır buyurmuştur.
Yahyâ bin Muâz-ı Râzî hazretleri;
Kıyâmet günü fakirlik ve zenginlik tartılmayacak, fakirliğe ne ölçüde sabredilmiş ve zenginliğe ne ölçüde şükredilmiş ise, o hesâb edilecek buyurmaktadır.
Abdülkâdir Geylânî hazretleri buyurdu ki:
Kulun Allahü teâlâyı sevmesinde samîmi olup olmadığı, başına belâ ve musîbet geldiği zaman ortaya çıkar. Bela ve musîbet geldiğinde sabır hâlini muhâfaza edebiliyorsa, o gerçekten Allahü teâlâyı seviyor demektir. Musîbet ve fakirlik zamânında sebat gösterebilmek bu sevgiye delil ve alâmet yapıldı. Birisi Peygamber efendimize;
-Ben seni seviyorum deyince;
-Fakirlik için bir elbise hazırla buyurdu. Bir başkası gelip Peygamber efendimize;
-Ben Allahü teâlâyı seviyorum deyince;
-Belâ için elbise hazırla buyurdu.
Halinizden şikâyette bulunmayın. Sabredin, feryad etmeyin. Allahü teâlâya, rızâsı için yapılan sabırlar ve tahammüller, aslâ karşılıksız kalmaz. Onun için bir ân olsun sabrediniz, mutlaka, senelerce bu sabrın mükâfâtını görürsünüz. Ömrü boyunca kahraman lakabıyla meşhûr olan, bu lakabı, bir ânlık cesâreti netîcesinde kazanmıştır.
Ahmed Yekdest Cüryânî hazretleri;
Dünyânın esâsı mihnet, sıkıntı üzere kurulmuştur. Sıkıntının ise sabretmekten başka reçetesi, katlanmaktan başka kurtuluş yolu yoktur buyurmaktadır.
Molla Abdurrahmân Câmî hazretleri de;
İhtiyarlık, gençliğin sonu ve netîcesidir. Netice ise, başa bağlıdır. Gençliğini iyi geçirenin, ihtiyarlığının da iyi geçeceği umulur buyuruyor.
KULLUK BÖYLE OLUR!
İmâm-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki:
Her gün insanın karşılaştığı her şey, Allahü teâlânın dilemesi ve yaratması ile var olmaktadır. Bunun için, irâdelerimizi Onun irâdesine uydurmalıyız! Karşılaştığımız her şeyi, aradığımız şeyler olarak görmeliyiz ve bunlara kavuştuğumuz için sevinmeliyiz! Kulluk böyle olur. Allahü teâlâ, Hadîs-i kudsîde buyuruyor ki:
(Kazâ ve kaderime râzı olmayan, beğenmeyen ve gönderdiğim belâlara sabretmeyen, benden başka Rab arasın. Yeryüzünde kulum olarak bulunmasın!)
Netice olarak, neticeye sabırla ulaşılır. Zira sabır; bütün hayırların, iyiliklerin anahtarıdır. Dünyaya geldiğimiz andan itibaren, her menzile sabırla ulaşılmaktadır. Çocuğun büyümesi ve eğitimi, sabretmeye bağlıdır. İyi bir insan, iyi bir Müslümün olmak, sabırla ele geçer. Din Büyüklerinin buyurduğu gibi:
Sabır bütün hayırların, sıdk kurtuluşun ve şükür de bereketin anahtarıdır. Kimde bu hasletler bulunursa, o, en yüksek mânevî mertebelere kavuşur.
Osman Ünlü