Cenâb-ı Hak, bizden de rızâsına kavuşmamız için başımıza gelen her türlü bela, musîbet, hastalık ve felâkette kendisine sığınarak yardım istememizi emretmiş ve sabredenlerle beraber olacağını müjdelemiştir. Bu müjdenin yanısıra başına gelenlere sabır göstermeyenleri de şu kudsî hadiste ikaz buyurmuştur:
“Ey Âdemoğlu, Benim kazâlarıma rızâ göstermeyen, belâlarıma sabretmeyen, nîmetlerime şükretmeyen ve verdiklerime kanaat etmeyen; başına gelenlerden daha fazlasını, beterini beklesin.”
Hayatı boyunca türlü çileler çeken, bizlere en güzel örnek olan Rasûl-i Ekrem -sallâllâhü aleyhi ve sellem- Efendimiz, sabır konusunda bize çok önemli bir ölçü sunmuştur. Enes bin Malik -radıyallâhu anh-’dan rivayet edildiğine göre, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, bir kabrin yanında saçını başını yolarak ağlayan bir kadının yanından geçti. Ona:
“-Allah’tan kork ve sabret!” buyurdu. Kadın:
“-Geç git. Zira benim başıma gelen musibet, senin başına gelmemiştir!..” dedi.
Kadın, Peygamber Efendimiz’i tanıyamamıştı. O’nun Allah Rasûlü olduğunu kadına söylediler. Bunun üzerine söylediği sözden pişman olan kadın, Peygamber Efendimizin kapısına geldi, doğrudan huzura çıkıp:
“-Ben Seni tanıyamadım.” diye mazeret beyân ederek Rasûl-i Ekrem Efendimizden özür diledi. Bunun üzerine Efendimiz -sallâllâhü aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu:
“(Makbul) sabır, musîbetin ilk ânında olandır.” (Buhârî, Cenâiz, 32)