Sahura Kadar Ayakta Olan Gönüller-2014

Çevrimdışı materrazi

  • Bilge Üye
  • *****
  • 9.788
  • 27.152
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 9.788
  • 27.152
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 30 Haz 2014 17:13:55
bence de devam :)

Çevrimdışı nihade_67

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.596
  • 2.599
  • 1.596
  • 2.599
# 30 Haz 2014 17:17:41
Zengin bir iş adamının bahçesinde, yan yana dikilen iki limon ağacı vardı. Mayıs ayı sonlarında açan limon çiçekleri, bütün bahçenin havasını bir anda değiştirir ve apartmanlara hapsedilmiş insanlara baharın geldiğini müjdelerdi.
 
Ancak limon ağaçlarından biri, diğerinden cılız ve şekilsizdi. Bu yüzden büyük ağaç her fırsatta onu küçümser ve tepeden bakardı. Ev sahibi de küçük boylu limon ağacından ümit kesmiş görünüyordu. Ona göre ağaç, bu gidişle kuruyup ölecekti. Bu yüzden de onu fazla sulamaz ve bakımını yapmayı pek istemezdi.
 
Günün birinde esen sert bir poyraz, karlı dağların yamaçlarındaki bir grup çiçek tohumunu iş adamının bahçesine uçurdu. Fakat bahçenin her tarafı parsellenmiş, sadece limon ağaçlarının altında yer kalmıştı. Bir an önce filizlenmek zorunda olan tohumlar, limon ağaçlarının yanına gelerek onların altında yeşermek için izin istedi.
 
Büyük ağaç, iyice kasılarak:
 
- Böyle bir şey asla mümkün olamaz, diye atıldı. Bizler kuru kalmayı pek sevmeyiz. Eğer dibimde çoğalırsanız, suyu emip beni kurutursunuz.
 
Aslında büyük ağacın çekindiği başka bir şey daha vardı. Çiçekler rengarenk açtıklarında, limon ağacının sarıya çalan beyaz çiçekleri sönük kalacak ve bahçe sahibinin gözündeki değeri azalabilecekti. Oysa ki ağacın, kendinden güzel olanlara hiç mi hiç tahammülü yoktu.
 
Küçük ağaç, uzun boylu arkadaşının tohumlara verdiği cevabı beğenmemişti. Çünkü o, kendisine hayat verenin, o hayat için gerekli olan suyu da vereceğini çok iyi biliyordu. Bu yüzden, aklına bile gelmiyordu susuzluk.
 
Tohumların teklifini kabul ederken:
 
- Sizlerle birlikte olmak, bana mutluluk verir, dedi. Böylelikle yalnızlık da çekmeyiz.
 
Büyük ağaç bu işten hoşlanmamıştı. Fakat küçük olanı:
 
- Güzel yaratılanlardan kimseye zarar gelmez, diye tekrarlıyordu. Güzellerden güzellikler doğar sadece.
 
Küçük limon ağacı altında filizlenen tohumlar, bir kaç hafta içinde cennet çiçekleri gibi açıp bütün bahçenin göz bebeği haline geldi. Bu arada ağaç, elinden geldiği kadar kendilerine yardımcı olmaya çalışıyor ve çiçeklerin sevdiği yarı güneşli ortamı sağlamak için, eski yapraklarını döküyordu.
 
Çiçekler, kısa bir süre sonra mis gibi kokular yaymaya başladı. Bahçe sahibi, o ana kadar hiç duymadığı bu kokunun nereden geldiğini araştırdığında, davetsiz misafirleri bularak hayrete düştü.
 
Adam, ancak rüyalarında görebildiği bu çiçeklerin güzelliğini devam ettirebilmek için sabahları artık daha erken kalkıyor ve onları en kaliteli gübrelerle besleyip bol bol suluyordu.
 
Küçük limon ağacı, köklerinin en ince ayrıntılarına kadar ulaşan bu suları çiçeklerle birlikte içiyor ve büyük bir hızla serpilip büyüyordu.
 
Çiçekleri sevgiyle kucaklayan ağaç, ertesi bahara kalmadan o civarın en büyük ağacı haline geldi ve birbirinden güzel kelebeklerin ziyaret yeri oldu. Daha sonra da kendi çiçeklerini açarak bahçenin güzelliğine güzellik kattı.
 
Şimdi küçük ve yalnız kalmış olan limon ağacı ise, komşusuna duyduğu kıskançlıkla için için kuruyordu.

Çevrimdışı aslı40

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 701
  • 1.269
  • 701
  • 1.269
# 30 Haz 2014 17:19:25
Merhaba arkadaşlar.Sahura kadar ayakta olamıyorum.Ben de gündüzleri yazıyorum. :)

Çevrimdışı tekmen

  • Moderatör
  • *****
  • 21.694
  • 46.625
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 21.694
  • 46.625
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 30 Haz 2014 17:20:05
Hikayeler guzelmis.
Cepten bu sayfayi takip edebilmek...:(
Oldugu kadarıyla artik :)

Çevrimdışı ücü

  • Bilge Üye
  • *****
  • 12.225
  • 55.115
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 12.225
  • 55.115
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 30 Haz 2014 17:22:20
Oruçlu kalma süresinin en uzun olduğu İskandinavya'da, İzlanda'nın başkenti Reykjavik'de yaklaşık 22 saat, Finlandiya'nın başkenti Helsinki'de yaklaşık 22 saat oruç tutuluyor.

Ramazan ayı yaz mevsimine denk geldiği için güney ülkelerinde oruç tutma süreleri kuzey ülkelerine göre daha kısa oluyor. Arjantin'in Ushuaia kenti yaklaşık 9 saat ile oruç süresinin en kısa olduğu yer. Şili'nin Santiago kentinde ise oruç tutma süresi yaklaşık 11 saati buluyor.

Çevrimdışı materrazi

  • Bilge Üye
  • *****
  • 9.788
  • 27.152
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 9.788
  • 27.152
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 30 Haz 2014 17:22:57
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Hikayeler guzelmis.
Cepten bu sayfayi takip edebilmek...:(
Oldugu kadarıyla artik :)
Hakikaten cepten zor oluyor öğretmenim.Özellikle de yazmak. :)

Çevrimdışı materrazi

  • Bilge Üye
  • *****
  • 9.788
  • 27.152
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 9.788
  • 27.152
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 30 Haz 2014 17:29:08
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Merhaba arkadaşlar.Sahura kadar ayakta olamıyorum.Ben de gündüzleri yazıyorum. :)
selamlar Aslı öğretmenim,hoş geldiniz. :)

Çevrimdışı gule_jackson

  • Üyeliği İptal Edildi
  • 3.458
  • 1.378
  • 3.458
  • 1.378
# 30 Haz 2014 17:30:25
Bana müsade arkadaşlar, şu hediyeyi alıyım artıkın :D

Çevrimdışı materrazi

  • Bilge Üye
  • *****
  • 9.788
  • 27.152
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 9.788
  • 27.152
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 30 Haz 2014 17:32:05
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Bana müsade arkadaşlar, şu hediyeyi alıyım artıkın :D
Ne hediyesi,kime alacaksın? :)

Çevrimdışı materrazi

  • Bilge Üye
  • *****
  • 9.788
  • 27.152
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 9.788
  • 27.152
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 30 Haz 2014 17:37:16
nihade öğretmenim,başka var mı?

Çevrimdışı tekmen

  • Moderatör
  • *****
  • 21.694
  • 46.625
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 21.694
  • 46.625
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 30 Haz 2014 17:42:00
Hikayeler guzelmis.
Cepten bu sayfayi takip edebilmek...:(
Oldugu kadarıyla artik :)

Çevrimdışı nihade_67

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.596
  • 2.599
  • 1.596
  • 2.599
# 30 Haz 2014 17:45:03
KÜÇÜK KIZ, kendini bildiği günden beri annesinden büyük bir şefkat görmüş ve ondan duyduğu sözlerle, pamuk prensesten daha güzel olduğuna inanmıştı.
 
Ona göre, nur yüzlü ve badem gözlüydü. Bir tanecik yavrusuydu her zaman. Ama ilk okula başlayınca işler değişti. Arkadaşları, onun hiç de güzel olmadığını, hatta çirkin bile sayıldığını söylemekteydi.
 
Küçük kız, ilk önceleri onlara inanmadı. Çünkü herkes birbirini kıskanıyordu. Ama bir kaç yıl içinde gerçeklerle yüzleşti.
 
Annesinin bir pamuğa benzettiği yüzü, çiçek bozuğu bir cilde sahipti.
 
"Badem" dediği gözleri ise şaşıydı. Vücudu da bir serviyi andırmıyordu. Demek ki annesi onu aldatmış ve yıllar yılı çekinmeden yalan söylemişti...
 
Genç kızın anne sevgisi, kısa bir süre sonra nefrete dönüştü. Evlenme çağına gelmiş olmasına rağmen yüzüne bakan yoktu. Üstelik de gözleri, bütün tedavilere rağmen düzelmiyordu.
 
Genç kız, doktorların gizlice yaptığı konuşmalardan kör olacağını anladığında çılgına döndü ve kendisini hâlâ çocukluk yıllarındaki ifadelerle seven annesinin bu yalanlarına dayanamayıp evi terk etmeye karar verdi.
 
Fakat annesi, uzak bir yerde iş bulduğunu söyleyerek ondan önce davrandı. Ve kazandığı paraları bir akrabasına gönderip, kızına bakmasını rica etti.
 
Genç kız bir süre sonra görmez oldu. Karanlık dünyasıyla baş başaydı.Bu arada annesini hiç merak etmiyordu. Yalancıydı annesi, ölse bile bir kayıp sayılmazdı.
 
Bir gün doktorlar, uygun bir çift göz bulduklarını söyleyerek kızı ameliyatvettiler. Ancak o, gözünü açtığında yine aynı yüzü görmekten korkuyordu.
 
Fakat kör olmak zordu. En azından kimseye yük olmazdı. Genç kız, ameliyat sonunda aynaya baktığında, müthiş bir çığlık attı.
 
Karşısında bir dünya güzeli vardı. Gerçekten de harika bir kızdı gördüğü.
 
Yüzündeki bozukluklar tamamen kaybolmuştu. Çok kemerli olan burnu düzelmiş, kepçe kulakları normale dönmüş ve yaban otlarını andıran saçları, dalga dalga olmuştu.
 
Genç kız, yanındaki yaşlı doktora sevinçle sarılarak
 
- Sanki yeniden dünyaya geldim!. dedi. Yüzümde hiçbir çirkinlik kalmamış.
 
Estetik ameliyatı siz mi yaptınız?
 
Yaşlı doktor
 
- Böyle bir ameliyat yapmadık kızım!. diye gülümsedi.
 
Annenin bağışladığı gözleri taktık. Sen, O' nun gözünden gördün kendini!..

Çevrimdışı aydanur89

  • Uzman Üye
  • *****
  • 3.483
  • 1.535
  • 3.483
  • 1.535
# 30 Haz 2014 17:45:16
Uyudum uyandım O0

Çevrimdışı nihade_67

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.596
  • 2.599
  • 1.596
  • 2.599
# 30 Haz 2014 17:46:12
Ayakkabıcı, o gün gelen malları vitrine koyarken, sokaktaki bir çocuk, onu büyük bir dikkatle izlemekteydi. Okullar kapanmak üzere olduğundan, spor ayakkabılara rağbet fazlaydı. Gerçi mallar lüks sayılmazdı ama, küçük bir dükkân için yeterliydi.
Ayakkabıcı, bir çift ayakkabıyı, en görünür yere yerleştirirken, küçük çocuk vitrine iyice yanaştı. Fakat bir koltuk değneği kullanıyordu. Hem de güçlükle...   Ayakkabıcı, vitrinin yansımasından yararlanarak, çocuğu tepeden aşağı süzdü. Ufaklığın üstündeki pantolonun sol kısmı, dizinin alt kısmından sonra boştu. Bu yüzden de sağa sola uçuşuyordu.     Çocuğun baktığı ayakkabılar, sanki onu kendinden geçirmişti. Bir kaç dakika boyunca öylece durdu. Daldığı hülyadan çıkıp yola koyulduğunda, adam hemen dükkândan dışarı fırlayıp:
— Küçükk! diye seslendi. Ayakkabı almayı düşündün mü? Bu seneki modeller bir harika.
Çocuk, mahcup bir tavırla ona dönerek:
— Gerçekten çok güzeller, diye tebessüm etti. Ama benim bir bacağım doğuştan eksik.
— Bence hiç önemli değil, diye atıldı adam. Bu dünyada her şeyiyle tam insan yok ki. Kiminin eli eksik, kiminin de bacağı. Kiminin de aklı ya da imanı.                                                 Küçük çocuk, bir şey söylemiyordu. Adam ise konuşmayı sürdürdü:
— Keşke imanımız eksik olacağına, ayaklarımız eksik olsa idi.
Çocuğun kafası iyice karışmıştı. Bu sefer adama doğru yaklaşıp:
— Anlayamadım, dedi. Neden öyle olsun ki?
— Çok basit, dedi, adam. Eğer imanımız yoksa Cennet'e giremeyiz. Ama ayaklarımız eksikse önemli değil. Zaten Cennet'te, hiç kimsede hiç bir eksik bulunmayacak. Hatta dünyadayken sakat kalmış olanlar, sağlamlara oranla, daha fazla mükâfat görecekler.
Küçük çocuk, bir kez daha tebessüm etti. O güne kadar çektiği acılar,    sanki biraz daha hafiflemiş gibiydi.
Adam, vitrine işaret ederek:   — Baktığın o ayakkabı sana yakışır, dedi. Denemek ister misin?
Çocuk, başını yanlara sallayıp:
— Üzerinde 30 lira yazıyor, dedi. Almam mümkün değil ki.   — İndirim sezonunu, senin için biraz öne alırım, dedi adam. Bu durumda 20 liraya düşer. Zaten sen bir tekini alacaksın, o da 10 lira eder.
Çocuk biraz düşünüp:
— Diğer teki işe yaramaz, dedi. O tek ayakkabıyı kim alır ki?   — Amma yaptın ha! diye güldü adam. Onu da, sağ ayağı eksik olan bir çocuğa satarım.
Küçük çocuğun aklı, bu sözlere yatmıştı. Zaten üç gün önce de, tek ayaklı başka bir çocuğa rastlamış, hatta onunla biraz konuşmuştu. Fakat hangi ayağının eksik olduğuna hiç dikkat etmemişti.                                                                         Adam, devam ederek:   — Üstelik de öğrencisin, değil mi? diye sordu.       — İkiye gidiyorum, dedi ufaklık. Üçe geçtim sayılır.
— Tamam işte! diye atıldı adam. 5 Lira da öğrenci indirimi yapsak, geri kalır 5 lira. O da zaten pazarlık payı olur. Bu durumda ayakkabı senindir, sattım gitti.
Ayakkabıcı, çocuğa bir "bekle" işareti yaptıktan sonra dükkâna girdi. İçerideki raflarda, onun beğendiği modeller duruyordu. Ama adam vitrindekileri çıkarttı. Bir tabure alıp döndükten sonra, çocuğu ona oturtup yeni ayakkabısını giydirdi.
Küçük çocuk, sanki donmuş gibiydi. Ne kımıldıyor, ne de tek bir kelime ediyordu. Adam, onun eski ayakkabısını gösterip:
— Benim satış işlemim bitti, dedi. Sen de bana bunu satarsan sevinirim.
— Her halde şaka yaptınız, dedi ufaklık. Onun tabanı delinmek üzere. Eski bir ayakkabı satılır mı?                     — Sen çok cahil kalmışsın be arkadaş, dedi adam. "Antika" denilen şeyden haberin yok her halde. Bir antika ne kadar eski ise, o kadar para tutar. Bu yüzden ayakkabın, bence en az 30-40 lira eder.
Küçük çocuk konuşmakta zorlansa bile, bir rüya görmediğinden kesinlikle emindi. Çünkü rüyalar, bir insanı bu kadar mutlu edemezdi.
 Adam onun eline birkaç tane kâğıt para sıkıştırınca, çocuk ne diyeceğini şaşırdı. Heyecandan terleyen avucunda, gıcır gıcır dört tane onluk duruyordu.
Onlardan bir tanesini adama uzatırken:   — Bana göre 30 lira yeterli, dedi. "İndirim mevsimi başladı" dediniz ya...                         Adam, küçük çocuğu kırmak istemedi ve uzattığı 10 lirayı kabul ederken, bu arada yanağına bir öpücük kondurdu. Her nedense içi içine sığmıyordu. Eğer bütün mallarını bir günde satsa, hatta milyarlar kazansa, böyle bir mutluluk yaşayamazdı.                   Çocuk, yeni ayakkabısını giyince, büyük bir sevinle ayağa kalktı. Sanki koltuk değneğine ihtiyaç duymuyordu.
Sımsıcak bir tebessümle teşekkür edip:
— Babam haklıymış, dedi. “Sakat olduğun için, üzülmene hiç gerek yok” demişti.

Çevrimdışı materrazi

  • Bilge Üye
  • *****
  • 9.788
  • 27.152
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 9.788
  • 27.152
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 30 Haz 2014 18:01:48
Hepsi de çok güzeldi öğretmenim,özellikle sonuncusu.
Teşekkür ederiz.

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK