HALKIM
Türkiyeli’m, türküm, benim garip halkım,
Her zaman görmek istedim seni
mutlular mutlusu,
Bu dünya güzeli yurdumda
Sıra dağlar gibi felaketler
sana kurdukça pusu
Ağulu dizelerle dolup taştı şarkım.
Ulusun döktüğü gözyaşının
Ağusu mermeri deler de geçer.
Kanlar geçer damar damar mermerden,
O, isterse canlanıp yürür mermer.
Meyhanelerde içen şairlerin
Elbette, saygıya değer tasaları.
Söyle, yalnızlıklarından başka hangi gölgenin
Ağırlığı altında çatırdar masaları?
Talihsiz sanatçıları memleketimin
Halkımın türküsünden uzakta
içtikçe içerler.
Sonra, birkaç münzevi okuyucunun
ölümsüzlüğünde
öbür yana göçerler.
Kına beni, arkadaşım kına:
Yalnız, şunu bil ki rahattır içim,
Ellerim bulaşmadıkça ihanete,
Ellerim batmadıkça kana.
Kırk yıl geçtiğim yolları
İncileriyle süsledim gözyaşlarımın,
Gelip geçmesi için ulustaşlarımın,
Bağışlarım da beni bilmeyerek
bıçaklayan insanımı,
Bağışlarım bilmeyerek alsa da canımı
Suratıma bilerek tükürene beslerim kin.
Dikilir durur ortasında tanyerinin
Şair nöbettedir insanlar uyusun
Şiir nöbettedir insanlar uyusun,
Bu topsuz, tüfeksiz nöbetçinin
Gölgesinde korkusuz canlar uyusun.
Ne güzel ölümsüzlüğü
halkların,
halkların.
Sonra, onların göğüslerinde yatan
Mutluluk düşlü şarkıların.
Oturur bir yanda şairler
Uzatıp başını sözcüklerin aralığından
Söyler içinin zifir gibi karanlığından
Leyla’yı, Şirin’i güldüren türküler.
Halksa, öbür yanda döker gözyaşı,
Yatar acıdan ısırır
toprağı, taşı.
Sözcük sultanları
gönüllerinin harem dairesinde
unutur giderler
ulusçul kayguyu, telaşı.
Güzel halkım,
Senden bir tek alkış beklemeden
Salt senin için ağladı durdu kırk yıl
binlerce şarkım.
Bitirdim nice dert okulunu,
Yalnız, şununla öğünebilirim
Birgün işçime ihanet etmedim
Birgün ihanet etmedim insana.
Bin bir yerinden vurulmuş yüreğimi
Ah, anlatabilsem bir gün sana
HASAN İZZETTİN DİNAMO