Sevdiğiniz Şiirler

Çevrimdışı Yorgun07

  • Çalışkan Üye
  • ***
  • 127
  • 40
  • 127
  • 40
# 07 Mar 2007 23:56:19
Memleket isterim
 
Memleket isterim 
Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun; 
Kuşların çiçeklerin diyarı olsun. 

Memleket isterim 
Ne başta dert, ne gönülde hasret olsun; 
Kardeş kavgasına bir nihayet olsun. 

Memleket isterim 
Ne zengin fakir, ne sen ben farkı olsun; 
Kış günü herkesin evi barkı olsun. 

Memleket isterim 
Yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun; 
Olursa bir şikayet ölümden olsun. 
 

Cahit Sıtkı Tarancı

Çevrimdışı Yorgun07

  • Çalışkan Üye
  • ***
  • 127
  • 40
  • 127
  • 40
# 07 Mar 2007 23:57:27
ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE

Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi,
Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde -gösterdiği vahşetle- "Bu bir Avrupalı!"
Dedirir: Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!
Eski Dünya, Yeni Dünya, bütün akvâm-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi... Mahşer mi, hakikat mahşer.
Yedi iklimi cihânın duruyor karşısında,
Ostralya'yla beraber bakıyorsun: Kanada!
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk;
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.
Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ...
Hani, tâ'ûna da zuldür bu rezil istilâ!
Ah, o yirminci asır yok mu, o mahhlûk-i asil,
Ne kadar gözdesi mevcud ise, hakkıyle sefil,
Kustu Mehmetçiğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.
Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz...
Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz.
Sonra mel'undaki tahribe müvekkel esbâb,
Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb.

Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a'mâkı;
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Yerin altında cehennem gibi binlerce lâğam,
Atılan her lâğamın yaktığı yüzlerce adam.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer
O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkâz-ı beşer...
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el ayak,
Boşanır sırtlara, vâdilere, sağnak sağnak.
Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller,
Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller.
Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
Sürü halinde gezerken sayısız tayyâre.

Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler!
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal'a mı göğsündeki kat kat iman?
Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm?
Çünkü te'sis-i İlâhî o metin istihkâm.
Sarılır, indirilir mevki'-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkif edemez sun'-i beşer;
Bu göğüslerse Hudâ'nın ebedî serhaddi;
"O benim sun'-i bedi'im, onu çiğnetme" dedi.
Âsım'ın nesli... diyordum ya... nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmeyecek.
Şûhedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar...
Vurulmuş tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhid'i...
Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
"Gömelim gel seni tarihe" desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb...
Seni ancak ebediyyetler eder istiâb.
"Bu, taşındır" diyerek Kâ'be'yi diksem başına;
Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da ridâ namıyle,
Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle;
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan,
Yedi kandilli Süreyyâ'yı uzatsam oradan;
Sen bu âvizenin altında, bürünmüş kanına;
Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...
Yine bir şey yapabildim diyemem hatırana.

Sen ki, son ehl-i salibin kırarak salvetini,
Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddin'i,
Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran...
Sen ki, İslâm'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, ruhunla beraber gezer ecrâmı adın;
Sen ki, a'sâra gömülsen taşacaksın... Heyhât!
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât...
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana âguşunu açmış duruyor Peygamber.


Mehmet Akif Ersoy

Çevrimdışı Yorgun07

  • Çalışkan Üye
  • ***
  • 127
  • 40
  • 127
  • 40
# 07 Mar 2007 23:59:09
BAYRAK

Ey,mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü,
Kızkardeşimin gelinliği,şehidimin son örtüsü !
Işık ışık, dalga dalga bayrağım,
Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım.

Sana benim gözümle bakmayanın
mezarını kazacağım.
Seni selamlamadan uçan kuşun
yuvasını bozacağım.

Dalgalandığın yerde ne korku, ne keder...
Gölgende bana da, bana da yer ver !
Sabah olmasın, günler doğmasın ne çıkar.
Yurda ay yıldızın ışığı yeter.

Savaş bizi karlı dağlara götürdüğü gün.
Kızıllığında ısındık,
Dağlardan çöllere düşürdüğü gün.
Gölgene sığındık.

Ey, şimdi süzgün, rüzgarlarda dalgalan;
Barışın güvercini, savaşın kartalı...
Yüksek yerlerde açan çiçeğim;
Senin altında doğdum,
Senin dibinde öleceğim.

Arif Nihat Asya

Çevrimdışı Yorgun07

  • Çalışkan Üye
  • ***
  • 127
  • 40
  • 127
  • 40
# 08 Mar 2007 00:03:04
AÇ KAPIYI BEN GELDİM
Korka korka değil usul usul değil
Elim yüreğimde çarpa çarpa geldim
Aç kapıyı bak ne diyeceğim
Bir senin ellerinden bir senin gözlerinden
Dişlerinden dudaklarından
Nergisler ocak ayında açtı
Kendimden bahsetmeyeceğim
Yediveren güllerden duvardan sarkan güllerden
Çocuklardan sabah erken okula giderlerken
Atlardan bahsedeceğim
Kan ter içinde atlardan
Aç kapıyı bak ne diyeceğim
Ne kadar küsülü çocuk varsa barıştırdım oynuyorlar
Tam kırk çeşit sarmaşık gül buldum penceremin dibinde açacak
 
Ekinleri dolu vurmadı çekirge gelmedi kurak olmadı
Yorgunum demiyeceğim bir evimiz olsa demiyeceğim
Yüreğim daralıyor demiyeceğim
 
Bir baksan gözlerime başını çevirmeyeceksin
Yürüyüp gitmeyeceksin elini çekmeyeceksin
Bir baksan gözlerime
Dağda yakılmış ateşler göreceksin
Aç kapıyı kim geldi bak
Bak nasıl havalandı güvercin
Açmam diyemezsin artık
Aç.
Berin Taşan

Çevrimdışı Yorgun07

  • Çalışkan Üye
  • ***
  • 127
  • 40
  • 127
  • 40
# 08 Mar 2007 00:08:25
FETİH MARŞI


Yelkenler biçilecek, yelkenler dikilecek;
Dağlardan çektiriler, kalyonlar çekilecek;
Kerpetenlerle surun dişleri sökülecek

Yürü, hala ne diye oyunda oynaştasın ?
Fatihin İstanbulu fethettiği yaştasın.!

Sen ne geçebilirsin yardan, anadan, serden....
Senin de destanını okuyalım ezberden...
Haberin yok gibidir taşıdığın değerden...

Elde sensin, dilde sen, gönüldesin baştasın...
Fatihin İstanbulu fethettiği yaştasın.!

Yüzüne çarpmak gerek zamanenin fendini...
Göster : Kabaran sular nasıl yıkar bendini ?
Küçük görme, hor görme, delikanlım kendini

Şu kırık abideyi yükseltecek taştasın;
Fatihin İstanbulu fethettiği yaştasın.!

Bu kitaplar Fatihtir, Selimdir, Süleymandır.
Şu mihrap Sinanüddin, şu minare Sinandır.
Haydi artık uyuyan destanını uyandır.!

Bilmem, neden gündelik işlerle telaştasın
Kızım, sen de Fatihler doğuracak yaştasın.!

Delikanlım, işaret aldığın gün atandan
Yürüyeceksin... Millet yürüyecek arkandan !
Sana selam getirdim Ulubatlı Hasandan ....

Sen ki burçlara bayrak olacak kumaştasın;
Fatihin İstanbulu fethettiği yaştasın.!

Bırak, bozuk saatler yalan yanlış işlesin !
Çelebiler çekilip haremlerde kışlasın!
Yürü aslanım, fetih hazırlığı başlasın...

Yürü, hala ne diye kendinle savaştasın ?
Fatihin İstanbulu fethettiği yaştasın.!

Arif Nihat Asya

Çevrimdışı Yorgun07

  • Çalışkan Üye
  • ***
  • 127
  • 40
  • 127
  • 40
# 08 Mar 2007 00:10:44
Sol Yanım
MERHABA ANNE YİNE BEN GELDİM ,MERAK ETME OKULDAN ÇIKTIM DA GELDİM.ANNELERDE BABALAR GİBİ MERAK EDER Mİ BİLMİYORUM AMA ALİ OKULA GİTMEZSEM ANNEM ÇOK KIZAR MERAK EDER DEMİŞTİDE ONUN İÇİN SÖYLÜYORUM GEÇEN HAFTA ÖĞRETMEN SAĞ ELİMDE SARIMSAK SOL ELİMDE SOĞAN DEDİRTE DEDİRTE ÖĞRETTİ SAĞIMI SOLUMU BEN BİLİYORUM ARTIK ANNE SAĞIM NERESİ SOLUM NERESİ HANİ GEÇEN GELDİĞİMDE ŞURAM ACIYOR İŞTE TAM ŞURAM DEMİŞTİMDE BİR TÜRLÜ SÖYLEYEMİŞTİMYA AĞRIYAN YANIMI BAK ŞİMDİ SÖYLÜYORUM ŞURAM İŞTE SOL YANIM ÇOK ACIYOR ANNE DÜN SABAH AYŞE NİN ANNESİ SAÇLARINI ÖRMÜŞ ELİNDEN TUTUP OKULA GETİRMİŞ YAKASIDA DANTELDİ ZİL ÇALINCA ÖPTÜ HADİ YAVRUM SINIFA DEDİ BENDE AĞLADIM AĞLADIM İŞTE UTANMADIM ANNE ÖĞRETMEN NE OLDU DEDİ DÜŞTÜM DİZİM ÇOK ACIYOR DEDİM YALAN SÖYLEDİM ANNE DİZİM ACIMIYORDUAMA SOL YANIM ÇOK ACIYORDU ANNE BUGÜN BENDE SAÇLARIM ÖRÜLSÜN İSTEDİM BABAM ÖRDÜ AMA ONUN Kİ GİBİ OLMADI DANTEL YAKA İSTEDİM BEN BİLMEMKİ DEDİ BABAM BARİ OKULA SEN GÖTÜR DEDİM KIZIM İŞ DEDİ SUSTUM AMA OKULA GİDERKEN YİNE AĞLADIM ANNE HERKESİN ÇORAPLARI BEMBEYAZ ANNE BENİMKİSİLER GRİ GİBİ ZEYNEP ANNEM BEYAZLARA RENKLİ ÇAMAŞIR KATMADAN YIKIYOR DEDİ BABAM HEPSİNİ BİRLİKTE YIKIYOR BABAM ÇAMAŞIR YIKAMASINI BİLMİYORMU ANNE OF BABAM HERGÜN DOMATES PEYNİR KOYUYOR BESLENMEME ÜZÜLMESİN DİYE SÖYLEMİYORUM AMA ARKADAŞLARIM HERGÜN KURABİYE PASTA BÖREK GETİRİYOR EEE BİLİYORUM ANNE BABAM PASTA YAPMASINI BİLMEZKİ HAVA KARARIYOR BEN GİDEYİM ANNE BABAM BİLMİYOR KAÇIP KAÇIP SANA GELDİĞİMİ DUYARSA KIZMAZ AMA ÇOK ÜZÜLÜR BİLİYORUM KİM BOZUYOR TOPRAĞINI ÇİÇEKLERİNİ KİM KOPARIYOR İZİN VERME ANNE NE OLUR TOPRAĞINA EL SÜRDÜRTME EVE GELİNCE AKLIMA GELİYOR BİDE BUNUN İÇİN AĞLIYORUM HA UNUTMADAN ÖĞRETMEN YARIN ANNEYİ ANLATAN BİR YAZI YAZACAKSINIZ DEDİ BEN BABAMA YAZDIRACAĞIM ÖĞRETMEN ANLARSA ÇOK KIZAR AMA BANANE KIZARSA KIZSIN BEN SENİ HİÇ GÖRMEDİMKİ NEYİ NASIL ANLATAYIM SENİN ADIN GEÇİNCE SOL YANIM ACIYOR HİÇ BİR ŞEY YUTAMIYORUM BAZENDE DAYANAMAYIP AĞLIYORUM SENİ ÇOK ÖZLÜYORUM ANNE ÇOOOOK...

Bedirhan GÖkÇe

Çevrimdışı Yorgun07

  • Çalışkan Üye
  • ***
  • 127
  • 40
  • 127
  • 40
# 08 Mar 2007 00:14:22
Çoban Çeşmesi
Derinden derine ırmaklar ağlar
Uzaktan uzağa çoban çeşmesi
Ey suyun sesinden anlıyan bağlar
Ne söyler şu dağa çoban çeşmesi.

"Göynünü Şirin'in aşkı sarınca
Yol almış hayatın ufuklarınca
O hızla dağları Ferhat yarınca
Başlamış akmağa çoban çeşmesi.

O zaman başından aşkındı derdi
Mermeri oyardı, taşı delerdi
Kaç yanık yolcuya soğuk su verdi
Değdi kaç dudağa çoban çeşmesi.

Vefasız Aslı'ya yol gösteren bu
Kerem'in sazına cevap veren bu
Kuruyan gözlere yaş gönderen bu
Sızmadı toprağa çoban çeşmesi.

Leyla gelin oldu, Mecnun mezarda
Bir susuz yolcu yok şimdi dağlarda
Ateşten kızaran bir gül ararda
Gezer bağdan bağa çoban çeşmesi.

Ne şair yaş döker, ne aşık ağlar
Tarihe karıştı eski sevdalar
Beyhude seslenir, beyhude cağlar
Bir sola, bir sağa çoban çeşmesi...







Faruk Nafiz Çamlıbel

Çevrimdışı Yorgun07

  • Çalışkan Üye
  • ***
  • 127
  • 40
  • 127
  • 40
# 08 Mar 2007 00:16:54
Yakılmış Mektup

sana bu mektubu uzaklardan yazıyorum
adresini çoktan unuttum
bir şiirin şişesine kalbimi koyup
sulara bırakıyorum...
ah benim eski türküm
ah benim hazin öyküm
yanılışım, yenilişim
ne yaptıysam seni mutlu edemedim
oysa, bir kemanım vardı bir de sen
acımadın, ezdin beni üzdün
hiç anlamadın
yavrusuna yanan bir anne gibi
içime gömdüm depremlerimi
ceketimi alıp gittim
derin derin iç çekişim bu yüzden
inadına suskundum oysa
inadına vurgun
geç uslandım
sen görmedin ama
altı mosmor gözlerimde ıslandım
en çok istavriti severdin
sıkıp limonu maydanoza
şaraba vururdun hani
eski bir kasette bizim şarkımız
alıp götürürdü seni
salaş meyhanelerde
ve kumsaldaki ayak izlerinde
kırılan hayallerim ümitlerim
ve seni bekleyişlerim her yağmur
akşamında
daha bir mutluyduk o günler
herşeye rağmen özgürdük
kitap alacak paramız olmasa da
ucuz tütün içsek de
pahalıydı düşlerimiz
ne kadar çok isterdim şimdi
bu şarkımı duymanı
kanayan bir gül misali
saçlarına taktığım
suskun çığlıklarıyla inleyen şu kemanı
ki, her notası ödeşmenin
ve hayatla yüzleşmenin katranı
hatırlar mısın
parasız kalmıştık da bir gün
kardeşinin kumbarasını boşaltıp
konsere gitmiştik
imzasını almıştık sevdiğimiz şarkıcının
birlikte fotoğraf çektirmiştik
bir şişe gazozu
ve kaşarlı tostu bölüşmüştük
hey gidi hey
az mı şiir yazdık ders kitaplarına

otobüse biletsiz mi binmedik
komaya mı girmedik
her beşiktaş maçında
şimdi bir hastane akşamının yorgun penceresinde
maziye dalıp dalıp gitmelerimsin artık
ne kemanım var yanımda
ne de sen varsın
mevsimlerden hüzün
aylardan pişmanlık ve karanlık
sen ki bu mektubu saklayacaksın
öpüp öpüp koklayacaksın belki
ve artık gelmeyeceğimi bile bile
bekleyeceksin
ah benim eski türküm
ah benim hazin öyküm
yanlışım, yanılışım
seni hiç üzer miyim
ben bu mektubu defalarca yazmış
defalarca yakmışım...

Fatih Kısaparmak

 
     
 

Çevrimdışı Yorgun07

  • Çalışkan Üye
  • ***
  • 127
  • 40
  • 127
  • 40
# 08 Mar 2007 00:19:20
Hayat Bana Yalan Söyledi
İlk kez hesaplaşıyorum kendimle
Tuhaftır kalemi kağıdı ve seni onca sevmeme rağmen
İlk kez yazıyorum,
Şimdi sen yoksun seni düşünmek var
Çocukken de seni düşünürdüm.
Her gece radyo dinler
Şiir yazardım
Her çarşamba pazara giderdik annemle,
Babam maaş aldığında baklava yerdik.
Dondurmayı da çok severdik ablam üç top yerdi ben iki top
Yalnızca bu yüzden kavga ederdik.
Oysa oysa hayatımın vazgeçilmeziydi ablam
Onun da yüzü hiç gülmedi hayırsızın birine kaçıp mahvetti hayatını
Aklımdan hiç çıkmaz gittiği günkü karanlıklar
Hüzünü büyüttüm o günden beri kendimi değil
Gözlerimde hala bir çocuk ağlar
Düşlerimi gezdirdiğim bulutlar
Bir tohumun özlemiydi çiçeğe
Hala kulaklarımda annemin sesi "bitirsen şu okulu bir işe girsen"
Şiirle karın doymadığı doğruydu
Bak Cemil okudu mühendis oldu
En güzel kızıyla evlendi Üsküdarın
Evini de aldı arabasını da
Bense bağlama çalardım kendi halimce
Sesim güzelmiş öyle derlerdi
Nerden bilirdim
Hep hüzün türküleri söyleyeceğimi
hayat bana yalan söyledi
o en güzel yıllarım acılara yenildi.
Almanya'daki abime
Okulu bitireceğime söz verirdim.
Mahsun düşlerimin
O en sürgün adasında
bakışları uzaklara dalıp giden
şarkılar ve mevsimsiz solmuş bir çiçek gibi
Ayaklar altında nasıl ezilirse umut
benim de güneşimi işte öyle çaldılar
öyle tutsak aldılar
sevinçlerimi
sensiz geçen her günü hesabıma yazdılar
şimdi öyle uzak ki çay içip simit yediğimiz günler
kardeşine karne hediyesi uçurtma yaptığım günler
öyle uzak ki.
Oysa saçaklarda titreyen bir serçenin ekmek tanesine kanat çırpması
bir anne duası kadar içten sevmiştim seni
Fener stadında beşiktaş maçı ve parasızlığımız devam ederken
bütün mavilerimi sana vermiştim.
kaybetmek alnıma yazılmış sanki.
Olmadı bir tanem
hayat bana yalan söyledi
o en güzel yıllarım acılara yenildi.
babanın tayini çıkıp gittiğiniz o kış
yine pençe yaptırmıştık ayakkabılarımıza.
sana söyleyemedim ama işten ayrılmıştı babam
kapanmıştı çalıştığı lokanta
senet zamanları daha bir çökerdi omuzları
ve akşam trenleri işçi yorgunluğuyla daha bir uzardı raylar
sitemler bile eğlenmişti hayata
bir yanardağ isyanlara uyanmıştı
üstelik
üstelik sen de yoktun artık
oysa yalnızca sen öpmüştün gözlerimi
bir yanı hep eksik kalan çocukluğumun
aslında her insan biraz yeniktir hayata ve biraz küskün
son tren de kaçınca son istasyondan
öyle kala kalırdık yorgun, vurgun ve üzgün
kendime düşmanlığım bu yüzden
hep kendime pişmanlığım
şimdi her şeyim yarım
fotoğrafının arkasına ne yazdığımı bile çoktan unuttum.
bir silah olsaydı bir silahım
yoksulluğu şakağından
kaybetmeyi kalbinden ve sensizliği alnın tam ortasından vururdum.
düzmece duygular harcım değildi.
uzak denizlerin fırtınasıydım
karlı dağların kekliği
yoksuldum yoksul olmasına ama onurluydum
şimde ne sen varsın ne o eski sevdalar olsun
üstüme devrilse de bu sağır karanlık
akşam olur şairlere gün doğar
bir kerecik söyle demiştin de
söylememiştim hani

İŞTE ŞİMDİ SÖYLÜYORUM SENİ SEVİYORUM





Fatih Kısaparmak

Çevrimdışı Yorgun07

  • Çalışkan Üye
  • ***
  • 127
  • 40
  • 127
  • 40
# 08 Mar 2007 00:23:01
Git
Demek gidiyorsun...
Ben bunu haketmedim!
Ne varsa aşka ve cesarete dair
Sırtlayıp o büyük yangınınla gidiyorsun demek!!
Git........

Oysa
Sen öğretmen çıktığın yıl
Vurup alnıma kavgayı
Simsiyah bir süt gibi yaprak dökmüştü dar ağacı
Akşamlarım olmuştu ve kuduz gecelerim
Göz yaşlarım ağlarken
Bir uzun yolculuk düşmüştü peşime
O gün bugündür tetikte bir ömrün son kurşunusun
Hiç aklıma gelmezdi gülüm
Bu da bana ders olsun!!!!

Demek gidiyorsun...
Böyle olsun istemezdim oysa!!
Hazin vedaların bu baş dönmesi
Cellat kırmızısı bir hüsrandı yollarda.
Sen öğretmen çıktığın yıl
Çırılçılgın bir ağaca soyunmuştu vişneler
Eyvahhhhh.......
Esmer bir ağıdı bileylemişsem
Cinnetin ucunu yakmışsam bir kez
Cehennemin nizamiye kapısındaysam
Ateşten bir nehre dönen bu isyan
Hep o gül yangınına kanat çırpar
Ve en korsan şarkılar yüzünü şarapla yıkar.

Gidiyorsun demek...
Ben bunu haketmedim!!
Ne varsa aşka ve cesarete dair
Sırtlayıp o büyük yangınınla git.
Hadi durma,gençliğimin vebalini,
Ve sevgisiz hayatımızın bedelini ödemeden git..
Bu şiiri sana armağan ettim
Yanına almayı unutma sakın
Issız gecelerde okur ağlarsın
Kimseler görmese de kanarsın gülüm
Neler çektigimi o gün anlarsın!!!
Sonbahar yağmuruyla ıslandım sokaklarda
Ağladım ikimize senden çoook uzaklarda.

Şimdi hüzün makamında bütün şarkılar
Bu yorgun ses,bu kör lamba,bu ateşi sönmüş soba
Tanığıdır yanlızlığın,pişmanlığın tanığıdır.
Çünkü,çünkü benim kitabımda, aşk bir defa yaşanır..
Demek gidiyorsun...
Git..........................
Bir yanda ölümün alnındaki ter
Bir yanda suya düşen sardunya
Ve sabahın saçlarındaki kırağı kadar ışıyorsun
Hadi durma,
Sırtlayıp o büyük yangının vebalini
Ve sevgisiz bir hayatın bedelini ödemeden git.
Bilirsin,gecenin en karanlık olduğu an
Sabahın en yaklaştığı zamandır
Ve hiç bir şey hakkında bildiğimiz her şey
Aslında YALANDIR....

Demiştim ya...
Sen öğretmen çıktığın yıl
Vurup alnıma kavgayı
Simsiyah bir süt gibi yaprak dökmüştü dar ağacı,
Hüzün sarısı yapraklarını
Akşamlarım olmuştu,kuduz gecelerim
Göz yaşlarım ağlamıştı
Bir uzun yolculuk düşmüştü peşime
Çırılçılgın bir ağaca soyunmuştu vişneler.
Demek gidiyorsun...
Git...
Bu şiiri sana armağan ettim
Yanına almayı unutma
Belki soban sönmüş,kitabın bitmiş,dizlerinde battaniye
Yanlızlığın iç çekişini duyarsın
Paketteki son sigaran
Ve titrek bir mum alevi hüznüyle geçmişe dalarsın
Kimseler görmese de kanarsın gülüm.
SEN DE YANARSIN




Fatih Kısaparmak

Çevrimdışı Yorgun07

  • Çalışkan Üye
  • ***
  • 127
  • 40
  • 127
  • 40
# 08 Mar 2007 00:24:09
Demedim Mi?
Oraya gitme demedim mi sana?
Seni yalnız ben tanırım demedim mi?
Demedim mi bu yokluk yurdunda hayat çeşmesi benim?

Bir gün kızsan bana, alsan başını yüzbin yıllık yere gitsen
Dönüp kavuşacağın yer benim demedim mi?

Demedim mi şu görünene razı olma
Demedim mi sana yaraşır otağ kuran benim asıl.
Onu süsleyen bezeyen benim demedim mi?

Ben bir denizim demedim mi sana.
Sen bir balıksın demedim mi,
Demedim mi o kuru yerlere gitme sakın.
Senin duru denizin benim demedim mi?

Kuşlar gibi tuzağa gitme demedim mi?
Demedim mi senin uçmanı sağlayan benim,
Senin kolun kanadın benim, demedim mi?

Demedim mi yolunu vururlar senin,
Demedim mi tövbeni bozarlar senin.

Oysa senin ateşin benim, sıcaklığın benim demedim mi?
Onu süsleyen bezeyen benim demedim mi?

Ben bir denizim demedim mi sana.
Sen bir balıksın demedim mi,
Demedim mi o kuru yerlere gitme sakın.
Senin duru denizin benim demedim mi?

Kuşlar gibi tuzağa gitme demedim mi?
Demedim mi senin uçmanı sağlayan benim,
Denin kolun kanadın benim, demedim mi?

Demedim mi yolunu vururlar senin,
Demedim mi tövbeni bozarlar senin.

Oysa senin ateşin benim, sıcaklığın benim demedim mi?



Mevlana

Çevrimdışı Yorgun07

  • Çalışkan Üye
  • ***
  • 127
  • 40
  • 127
  • 40
# 08 Mar 2007 00:26:35
Amirim
Ah anam ah
Yine sana yazıyorum, yine sana döküyorum içimi,
senden başka kim anlar ki beni.
Dün o fırtınalı gecede eve giderken,
karanlık kuytu bir köşede, bir adam çıktı karşıma
"Beyim, beyim" dedi
elindeki yarım sigarayı göstererek ateş istedi.
Tam sigarasını yakıyordum ki, parmağından yüzüğü görünce,
o buz gibi elleri ta ciğerimi yaktı.
Bu yüzük dedim, kafasını kaldırdı, yüzüme baktı dokunma dedi. Hey Allah'ım bu o Amirim.
Sarıldım boynuna, tanıyamadı, hatırlayamadı beni.
Yalvara yalvara zor razı ettim eve gitmeye.
Soğuktu. Bir Allah'ın kulu yoktu ortalıkta,
Bizden ve peşimden ayrılmayan siyah kediden başka.
Eve varıncaya kadar o günleri anlattım.
Beni nasıl çatışmadan kurtardığını,
yüzüğü de o günün hatırası olarak
parmağına taktığımı daha başka
Aydınlı plakacı 09 Osman'ı,
Trabzonlu Laz Dursun' u,
Maraşlı Ede Ökkeş' i,
Erzurumlu Yanık Ömer'i,
ama nerede, beni dinlemiyordu bile
hep bir şeyler mırıldanıyordu ağırdan ve sessiz.
Gidenler gelmeyecek, gidenler gelmeyecek
amirim başka dünyalardaydı.
Eve vardık,kediyi kucağına aldı,
kediyi ısıtıyordu, halbuki kendi titriyordu.
Sobanın farkında bile değildi garibim.
Beraber çektiğimiz fotağrafları,
bana hediye ettiği cevşeni gösterdim
oralı bile olmadı tedirgindi,
bir şeyler arıyordu, cebinden eski bir kağıt parçası çıkardı, baktı, baktı kül tablasına bıraktı.
Fark ettirmeden aldım bir telefon numarası yazılıydı aradım. Telefona çıkan karısıydı.
Amirimin yanımda olduğunu söyleyince
kadın öyle bir çığlık attı ki,
kalp atışını yüreğimde hissettim.
Nasıl bu hale düştüğünü sorunca,
kadın bir ah çekip anlatmaya başladı.
Teskeresi 12 gün geçen fakat
çatışmada olduğu için alayına dönmeyen evli,
27 günlük yeni bebeği olan,
bir evin bir oğlu, Sivaslı Ali adında bir asker
kucağında şehit olmuş o anda şuurunu kaybetmiş,
velhasıl kafayı yemiş, vay be...
Amirim ki -25 derecede Hakkari'nin dağlarında
kara kışa ve haydutlara karşı meydan okurdu.
Vatan dedi mi bir vatan daha çıkardı ağzından,
zoru sevdirmişti, çileyi sevdirmişti.
Ay yıldızlı bayrak için ölümü,
ölümü sevdirmişti Amirim.
Lafın kısası güzel anam,
biraz sonra kadıncağız iki çocuğunu da alıp geldiler.
O karşılaşma anı var ya vicdansızı merhamete getirecek bir an, karısını ve çocukları karşısında görünce,
o umursamaz adam, doğruldu,
kanatlanacak kuş gibi öyle bir atıldı ki
çocuklarının üstüne, anlatamam.
Ne kadar ısrar ettimse de kalmak istemediler,vedalaştık.
Kapının önünde arkalarından bakakaldım.
Kavuşmak ne güzel şey,
ah bir de ben sana koşabilsem ey güzel anam.
Amirim sanki bir şey unutmuş gibi birden geri döndü.
Elini omzuma koydu, gözlerini gözlerime dikti,
yutkundu yutkundu ve şu okkalı sözler döküldü dudaklarından :
"Bir ağaçtan bir milyon kibrit çıkar,
Ama bir kibrit bir milyon ağacı yakar."

Mustafa Yıldızdoğan

Çevrimdışı Yorgun07

  • Çalışkan Üye
  • ***
  • 127
  • 40
  • 127
  • 40
# 08 Mar 2007 00:27:50
Zindandan Mehmed'e Mektup
Zindan iki hece, Mehmed’im lafta!
Baba katiliyle baban bir safta!
Bir de, geri adam, boynunda yafta...
Halimi düşünüp yanma Mehmed’im!
Kavuşmak mı?..Belki...Daha ölmedim!

Avlu...Bir uzun yol...Tuğla döşeli,
Kırmızı tuğlalar altı köşeli.
Bu yolda tutuktur hapse düşeli...
Git ve gel...Yüz adım...Bin yıllık konak.
Ne ayak dayanır buna, ne tırnak!

Bir alem ki, gökler boru içinde!
Akıl, olmazların zoru içinde.
Üst üste sorular soru içinde:
Düşün mü,konuş mu, sus mu, unut mu?
Buradan insan mı çıkar, tabut mu?

Bir idamlık Ali vardı, asıldı;
Kaydını düştüler, mühür basıldı.
Geçti gitti, birkaç günlük fasıldı.
Ondan kalan, boynu bükük ve sefil;
Bahçeye diktiği üç beş karanfil...

Müdür bey dert dinler, bugün “maruzat”!
Çatık kaş...Hükümet dedikleri zat...
Beni Allah tutmuş, kim eder azat?
Anlamaz; yazısız, pulsuz, dilekçem...
Anlamaz; ruhuma geçti bilekçem!

Saat beş dedi mi, bir yırtıcı zil;
Sayım var, maltada hizaya dizil!
Tek yekün içinde yazıl ve çizil!
İnsanlar zindanda birer kemmiyet;
Urbalarla kemik, mintanlarla et.

Somurtuş ki bıçak, nara ki tokat;
Zift dolu gözlerde karanlık kat kat...
Yalnız seccademin yününde şefkat;
Beni kimsecikler okşamaz madem;
Öp beni alnımdan sen öp seccadem!

Çaycı, getir, ilaç kokulu çaydan!
Dakika düşelim senelik paydan!
Zindanda dakika farksızdır aydan.
Karıştır çayını zaman erisin;
Köpük köpük, duman duman erisin!


Peykeler, duvara mıhlı peykeler:
Duvarda, başlardan, yağlı lekeler,
Gömülmüş duvara, baş baş gölgeler...
Duvar, katil duvar, yolumu biçtin!
Kanla dolu sünger...Beynimi içtin!

Sükut...Kıvrım kıvrım uzaklık uzar;
Tek nokta seçemez dünyadan nazar.
Yerinde mi acep, ölü ve mezar?
Yeryüzü boşaldı, habersiz miyiz?
Güneşe göç var da, kalan biz miyiz?

Ses demir, su demir ve ekmek demir...
İstersen demirde muhali kemir.
Ne gelir ki elden, kader bu, emir...
Garip pencerecik, küçük, daracık;
Dünyaya kapalı, Allah’a açık.

Dua dua eller karıncalanmış;
Yıldızlar avuçta, gök parçalanmış.
Gözyaşı bir tarla, hep yoncalanmış...
Bir soluk, bir tütsü, bir uçan buğu;
İplik ki incecik örer boşluğu.

Ana rahmi zahir, şu bizim koğuş;
Karanlığında nur, yeniden doğuş...
Sesler duymaktayım: Davran ve boğuş!
Sen bir devsin, yükü ağırdır devin!
Kalk ayağa, dimdik doğrul ve sevin!

Mehmed’im, sevinin, başlar yüksekte!
Ölsek de sevinin, eve dönsek de!
Sanma bu tekerlek kalır tümsekte!
Yarın, elbet bizim, elbet bizimdir!
Gün doğmuş, gün batmış; ebed bizimdir!





Necip Fazıl Kısakürek

Çevrimdışı Yorgun07

  • Çalışkan Üye
  • ***
  • 127
  • 40
  • 127
  • 40
# 08 Mar 2007 00:29:48
Muhasebe
Ben artık ne şairim, ne fıkra muharriri!
Sadece beyni zonklayanlardan biri!
Bakmayın tozduğuma meşhur Babailide!
Bulmuşum rahatımı ben bir tesellide.
Fikrin ne Fahirsi oldum, ne zamparası!
Bir vicdanin, bilemem, kaçtır hava parası?
Evet, kafam çatlıyor, güya ulvi hastalık;
Bendedir, duymadığı dertlerle kalabalık.
Büyük meydana duştum, uçtu fildişi kulem;
Milyonlarca ayağın altında kaldı kellem.
Ustun çile, dev gibi geldi çattı birden! Tos!!
Sen cüce sanatkarlık, sana büsbütün paydos!
Cemiyet, ah cemiyet, yok edilen ruhiyle;
Ve cemiyet, cemiyet, yok edilen guruhiyle...
Çok var ki, bu hınç bende fikirdir, fikirse hınç!
Genç adam, al silahı; iman tılsımlı kiline!
İste butun meselem, her meselenin başı,
Ben bir genç arıyorum, gençlikle köprübaşı!
Tırnağı en yırtıcı hayvanin pençesinden,
Daha keskin eliyle, başını ensesinden,
Ayırıp o genç adam, uzansa yatağına;
Yerleştirse başını, iki diz kapağına;
Soruverse: Ben neyim ve bu hal neyin nesi?
Yetiş, yetiş, hey sonsuz varlık muhasebesi!
Dışımda bir dünya var, zıpzıp gibi küçülen,
İçimde homurtular, inanma diye gülen...
İnanmıyorum, bana öğretilen tarihe!
Sebep ne, mezardansa bu hayati tercihe?
Uç katli ahşap evin her kati ayrı alem!
Üst kat: Elinde tespih, ağlıyor babaannem,
Orta kat: (Mavs) oynayan annem ve aşıkları,
Alt kat: Kız kardeşimin (Tamtam) da çığlıkları;
Bir kurtlu peynir gibi, ortasından kestiğim;
Buydun ve maktaından seyredin, iste evim!
Bu ne hazin ağaçtır, butun ufkumu tutmuş!
Koku iffet, daları taklit, meyvesi fuhuş...
Rahminde cemiyetin, ben doğum sancısıyım!
Mukaddes emanetin dönmez davacısıyım!
Zamanı kokutanlar mürteci diyor bana;
Yükseldik sanıyorlar, alçaldıkça tabana.
Zaman, korkunç daire; ilk ve son nokta nemde?
Bazı geriden gelen, yüz bin devir ilerde!
Yeter senden çektiğim, ey tersi donmuş ahmak!
Bir saman kağıdından, butun is kopya almak;
Ve sonra kelimeler; kutlu, mutlu, ulusal.
Mavalları bastırdı devrim isimli masal.
Yeni çirkine mahkum, eskisi güzellerin;
Allah kuluna hakim, kulları heykellerin!
Buluştururlar bizi, elbet bir gün hesapta;
Lafını çok dinledik, simdi is inkılapta!
Bekleyin, görecektir, duranlar yürüyeni!
Sabredin, gelecektir, solmaz, pörsümez Yeni!
Karayel, bir kıvılcım; simsiyah oldu ocak!
Gün doğmakta, anneler ne zaman doğuracak?



Necip Fazıl Kısakürek

Çevrimdışı Yorgun07

  • Çalışkan Üye
  • ***
  • 127
  • 40
  • 127
  • 40
# 08 Mar 2007 00:32:38
Kaldırımlar
1

Yürüyorum, kimsesiz bir sokak ortasında,
Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum.
Yolumun karanlığa saplanan noktasında,
Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum.

Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık;
Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar.
İn cin uykuda yanlız iki yoldaş uyanık:
Biri benim, biri de serseri kaldırımlar.

İçimde damla damla bir korku birikiyor;
Sanıyorum her sokak başını kesmiş devler.
Üstüme camlarını hep simsiyah dikiyor.
Gözüne mil çekilmiş bir ama gibi evler.

Kaldırımlar, çilekeş yanlızların annesi,
Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır.
Kaldırımlar, duyulur ses kesilince sesi,
Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır.

Bana düşmez can vermek yumuşak bir kucakta,
Ben bu kaldırımların emzirdiği çocuğum.
Aman sabah olmasın bu karanlık sokakta,
Bu karanlık sokakta bitmesin yolculuğum.

Ben gideyim yol gitsin, ben gideyim yol gitsin;
İki yanımdan aksın bir sel gibi fenerler.
Tak, tak, ayak sesimi aç köpekler işitsin;
Yolumun zafer takı gölgeden taş kemerler.

Ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim;
Gündüzler size kalsın; verin karanlıkları.
Islak bir yorgan gibi sımsıkı bürüneyim,
Örtün, üstüme örtün serin karanlıkları.

Uzanıverse gövdem taşlara boydan boya;
Alsa buz gibi taşlar alnımdan bu ateşi.
Dalıp sokaklar kadar esrarlı bir uykuya,
Ölse kaldırımların kara sevdalı eşi...

2

Başını bir emele satmış kahraman gibi,
Etinle, kemiğinle sokakların malısın!
Kurulup şiltesine bir tahtırevan gibi,
Sonsuz mesafelerin üstünden aşmalısın!

Fahişe yataklardan kaçtığın günden beri,
Erimiş ruhlarınız bir derdin potasında.
Senin gölgeni içmiş onun göz bebekleri;
Onun taşı erimiş senin kafatasında.

İkinizin de ne eş, ne arkadaşınız var,
Sükût gibi kimsesiz, çığlık gibi hürsünüz.
Dünyada taşınacak bir kuru başınız var,
Onu da hangi diyar olsa götürürsünüz.

Yağız atlı süvari koştur atını koştur,
Sonunda kabre çıkar bu yolun kıvrımları.
Ne kaldırımlar kadar seni anlayan olur,
Ne senin anladığın kadar kaldırımları...

Necip Fazıl Kısakürek


 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK