Türkçe'mizin Zaman İçindeki Seyri

Çevrimdışı coffiner

  • B Grubu
  • 178
  • 185
  • 178
  • 185
# 25 Nis 2007 18:06:40
Tabii ki hocam neden olmasın! Tüm sorulara açığımdır!Yeter ki insan ilişkilerimiz her zaman seviyeli ve duzeyli olsun.
Hiçbir zaman kırılmam darılmam eger bir yerler de hatam ya da yanlışım varsa duzeltirim.
Evet hocam sorunuzu sorabilirsiniz.   :)

Çevrimdışı konakyanlı

  • Uzman Üye
  • *****
  • 891
  • 354
  • 891
  • 354
# 25 Nis 2007 18:29:32
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Tabii ki hocam neden olmasın! Tüm sorulara açığımdır!Yeter ki insan ilişkilerimiz her zaman seviyeli ve duzeyli olsun.
Hiçbir zaman kırılmam darılmam eger bir yerler de hatam ya da yanlışım varsa duzeltirim.
Evet hocam sorunuzu sorabilirsiniz.   :)
Teşekkür ederim hocam,
Ne kadar değerli bir öğretmenimiz olduğunuzu anladım.
Sormama da gerek kalmadı.
Sadece söyleyeceğim hocam, zaman ve sabır.
Sizin için bu iki kelimenin anlamının büyük olabileceğini tahmin ederek yazdım.
Yaşım 43. 12 Eylül 1980 öncesini birebir yaşadım.
Sonrasını da yaşadım.
Anladığınızı ümit ediyorum kıymetli hocam.
Teşekkür ederim beni anladığınız için hocam.

Çevrimdışı hsn

  • Çalışkan Üye
  • ***
  • 12
  • 355
  • 12
  • 355
# 25 Nis 2007 18:30:04
TÜRKÇE'DEN UTANANLAR!


Duygularını ilk dile getirenlerden birisi, eski bakanlardan Sayın İhsan Topaloğlu idi:
- Mantık dışı bir biçimde, yabancı sözcük hayranlığı var. Bakıyorsunuz, savaş uçaklarımız günde şu kadar "sorti" yapmışlar. Neden "çıkış" yapmıyorlar da "sorti" yapıyorlar?
Niçin "özel tim" olup da "özel takım" olmadığı da sorulabilir tabii.
Emekli büyükelçilerden Sayın Cahit Tayra da bir zamanlar taksilerin üzerine "Taxi" yazılmasını engellemek için nasıl uğraş verdiğini anlattı. Ve ekledi:


- Adam "Hotel Capri" diye tabela asıyor. İtalyanlar için hiç ilginç değil. Diğer yabancı turistler de zaten isteseler İtalya'ya giderlerdi. Örneğin "Menekşe Oteli" dese, yabancılar için çok daha ilginç olacak!...
Birkaç günlük tatil için İtalya'ya gitseniz, İstanbul Oteli'nde kalıp Adana kebap mı yemek istersiniz?

* * *

Yıllar önce, "spor basını" ile ilgili bir seminerde, Kahraman Bapçum ile yanyana oturuyorduk. "Futbol sezonu", "basketbol sezonu" gibi sözler o kadar sık geçiyordu ki, dayanamayıp söylendim:
- Ne demek "sezon"?
Bu sözcüğe Sayın Bapçum da öylesine alışmıştı ki, birden amacımı kestiremeyip "sezon"un ne demek olduğunu anlatmaya koyuldu. "Futbol mevsimi" demek varken "futbol sezonu" demenin gerekçesini bulması ise zaten olanaksızdı.
Başta Sayın Özal ve hatta Sayın Demirel olmak üzere, devletimizin bazı büyüklerini TV'de dinlerken, sözlerini sürekli olarak kafamda Türkçe'ye çevirmekten yorgun düşüyorum.
Niçin "Kürt gerçeği" değil de "Kürt realitesi"?
Niçin "bütünleşme" değil de "entegrasyon"?
Niçin "ayrıntı" değil de "detay"?
Niçin "kafa yapısı" değil de "mantalite"?
Ve niçin, yabancı dili çok iyi konuşan Sayın Ecevit yabancı sözcükler kullanmıyor da, bildikleri yabancı dil ile ancak kahve sohbeti yapabilecek durumdaki "milliyetçi" ( ! ) büyüklerimiz, her tümcenin içine birkaç tane yabancı sözcük sokmak gereğini duyuyorlar? Bilinç altlarında bir sıkıntıları mı var?
Ne kadar derin birikimleri olduğunu kanıtlamak gereksinmesi içindeler mi? Halkın anlayabileceği bir dil kullansalar, önemlerini yitireceklerinden mi korkuyorlar?

* * *
* * *

Yıllar önce, Meclis kürsüsünde, hakkımda verilen gensoru önergesine karşı savunma yapıyordum. Bir ara "eşgüdüm" ve "sav" sözcüklerini kullanınca, muhalefet sıralarından bağrışmalar geldi:
- Ne demek "eşgüdüm", ne demek "sav"? Türk köylüsü anlar mı?
Gülümsemeden kendimi alamadım:
- Herhalde haklısınız dedim, "koordinasyon" ve "tez" deseydim Türk köylüsü daha iyi anlardı ( ! )...
Galiba gerçekten de haklı olan onlardı. Bakın bazı yeni binaların kapılarında artık "pull" ve "push" yazıyor. Köylümüz kente geldiğinde yadırgamasın diye olacak ( ! )...
Bakıyorum da, halk gene "perhiz" yapıyor; okumuşlarımız ( ! ) ise aşama yapmışlar "diyet" uyguluyorlar.
Biz, çocukken "cankurtaran"ların "canavar düdükleri"ni duyardık. Şimdi "ambulans"lar "siren" çalıyor.
Dergilerimiz "özel haber" yerine "exclusive" olanını tercih ediyorlar. TV'lerimiz "talk show" yaparak Amerika'yı yakalama peşindeler.
Bir zamanlar Münir Nurettin gibi, Lefter gibi "büyük yıldız"larımız vardı. Oysa şimdilerde çağdaş uygarlık düzeyine ulaştığımız için, harıl harıl "süper star"lar yetiştirmekle uğraşıyoruz.
Bakkallarımız bile "market" oldu; "şenlik"lerimiz ise "festival"...
Artık yabancılar Türkiye'de yabancılık çekmeyebilirler; ama Türk insanı Türkiye'de yabancılık çekmeye başladı...
Aşağılık duygusunun ürünü bir "yaranma içgüdüsü" bizi Batı'ya yaklaştırmıyor, uzaklaştırıyor...

Çevrimdışı coffiner

  • B Grubu
  • 178
  • 185
  • 178
  • 185
# 25 Nis 2007 19:20:32
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Teşekkür ederim hocam,
Ne kadar değerli bir öğretmenimiz olduğunuzu anladım.
Sormama da gerek kalmadı.
Sadece söyleyeceğim hocam, zaman ve sabır.
Sizin için bu iki kelimenin anlamının büyük olabileceğini tahmin ederek yazdım.
Yaşım 43. 12 Eylül 1980 öncesini birebir yaşadım.
Sonrasını da yaşadım.
Anladığınızı ümit ediyorum kıymetli hocam.
Teşekkür ederim beni anladığınız için hocam.

Ben tesekkur ederim hocam.Sizde cok anşayışlısınız.Eger bir hatam ya da yanlısım varsa beni uyarabilirsiniz!Siz benden hem yaşca hem de tecrübe olarak kat kat buyuksunuz.Sizin karsınız da el-kol baglamak ve de agız kapatmak bana duser.Biz ailemizden oyle gördük.Büyük ne olursa olsun buyüğümüzdür saygı da kusur etmek asla olmaz. :)

Çevrimdışı konakyanlı

  • Uzman Üye
  • *****
  • 891
  • 354
  • 891
  • 354
# 25 Nis 2007 20:01:07
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Ben tesekkur ederim hocam.Sizde cok anşayışlısınız.Eger bir hatam ya da yanlısım varsa beni uyarabilirsiniz!Siz benden hem yaşca hem de tecrübe olarak kat kat buyuksunuz.Sizin karsınız da el-kol baglamak ve de agız kapatmak bana duser.Biz ailemizden oyle gördük.Büyük ne olursa olsun buyüğümüzdür saygı da kusur etmek asla olmaz. :)
Haşa kıymetli hocam, BÜYÜK ALLAH.
Bu site de büyüğünüz ben değil, tmurat hocamdan başlayan bir silsile ile inen ve bilgeler ile devam edenlerdir.
Ben bu gün varım yarın yokum ama, onlar olacaklar ve inanın bu sitenin hali ile hallenmek, insana toplum içersinde de artı kazanç sağlar.
Siz de çok değerli bir öğretmen olduğunuzu, nerede durulması gerektiğini , bana ve herkese gösterdiniz.
Bu çok tatlı bir anı oldu.Sitemizin, sizin gibi öğretmenlerinin olması da büyük bir şanstır.
Teşekkür ederim.Saygılarımı sunarım.
Allah öğretmenliğinizi daim etsin.

Çevrimdışı tekbaba

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.514
  • 499
  • 1.514
  • 499
# 25 Nis 2007 20:10:09
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Ben tesekkur ederim hocam.Sizde cok anşayışlısınız.Eger bir hatam ya da yanlısım varsa beni uyarabilirsiniz!Siz benden hem yaşca hem de tecrübe olarak kat kat buyuksunuz.Sizin karsınız da el-kol baglamak ve de agız kapatmak bana duser.Biz ailemizden oyle gördük.Büyük ne olursa olsun buyüğümüzdür saygı da kusur etmek asla olmaz. :)

Büyüğünüzü ve küçüğünüzü bildiğinizi belirten saygı dolu yazınıza çok teşekkür ediyorum.
Ne kadar,güzel yorumlamışsınız,sevgiyi,saygıyı....

Çevrimdışı tekbaba

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.514
  • 499
  • 1.514
  • 499
# 25 Nis 2007 20:14:38

Bir milletin duygu, düşünce ve hayat sisteminin oluşmasında en büyük araç olan dil, aynı zamanda milli kültürün ve milli kimliğin temelini oluşturan en önemli unsurdur. İnsanlar arasında anlaşmayı sağlayan, toplum içinde sürekli yaşayan, gelişmeye ve değişmeye açık, canlı bir varlık olan dil vasıtasıyla insanlar, kendi kültürlerini, değer yargılarını öğrendikleri gibi, diğer milletlerle de bilgi ve kültür alışverişlerini gerçekleştirirler.

Bildirişim türleri içerisinde en gelişmiş olanı, en mükemmeli insan dilidir. Sesli-sözlü bir gelişme çizgisine sahip olan insan dili, aynı zamanda bildirişimi en kolay şekilde gerçekleştirme özelliğini de taşır. Ayrıca insan denen varlık da, duygularını, düşüncelerini dil sözcüklerine dönüştürerek diğer yaratıklardan ayrılır. Dolayısıyla insanoğlu dil yeteneğine sahip olmakla kendisini olduğu kadar, bütün kainatı da anlamlandırma görevini yüklenmiş seçkin bir varlık konumunu elde etmiştir.

Çevrimdışı konakyanlı

  • Uzman Üye
  • *****
  • 891
  • 354
  • 891
  • 354
# 25 Nis 2007 20:22:18
tekbaba hocam takip ettiğinizi bilseydim,geri durardım.
Edepsizlik ettiysem özür dilerim.
Güzel sözleriniz şevkimi arttırdı.
Saygılarımla Hocam.

Çevrimdışı coffiner

  • B Grubu
  • 178
  • 185
  • 178
  • 185
# 25 Nis 2007 20:28:11
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Büyüğünüzü ve küçüğünüzü bildiğinizi belirten saygı dolu yazınıza çok teşekkür ediyorum.
Ne kadar,güzel yorumlamışsınız,sevgiyi,saygıyı....
Tesekkurler hocam :)
Önemli olan sevgi ve saygıdaki sınırı kurabilmek ve koruyabilmektir.Eger bu sınırlar kurulduktan sonra korunabiliyorsa her sey daha da anlamlı ve guzel oluyor.
Beni etkileyen bir söz vardır yeri gelmişken sizlerle paylasayayım; ''İnsanlık öyle bir elbisedir ki herkese olmaz.'' Önemli olan insanlık elbisesini üstüne tam oturtabilenlerden olmaktır.

Çevrimdışı coffiner

  • B Grubu
  • 178
  • 185
  • 178
  • 185
# 27 Nis 2007 00:01:44
Türkçe'nin yazılışı, okunuşu ....

Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu

Eskişehir'e indim; Porsuk Çayı'nın orda, dükkânın adı "Lavash". İstanbul, Beşiktaş yokuşunda kebapçı olmuş "Dönerchi". Allah Allah, bunu yazan zât-ı Avrupaî anlaşılan Batı dilinde "ch" nın "c" değil, "ç" okunduğunun da farkında değil. Ve tabii böyle gülünç (daha doğrusu acınacak) misâlleri artık sıkça görüyorsunuz. Sâdece aşağılık duygusundan, sömürge ruhluluktan mı, yoksa üstüne özenti sıvanmış bir kara câhillikten mi oluyor bunlar dersiniz? Sanmam; işin temelinde "millî eğitim"i 1946'dan beri güdümüne almış yabancı danışmanların (ve tabii onların yerli emir kullarının) kademeli oyunlarından biri yatıyor. Nasıl mı?

Kademeler şöyle:

1. Önce Türkçe ikiye bölündü (yanlış adlarıyla "Osmanlıca", "Öz Türkçe", geçen iki yazımda belirttiğim daha doğru adlarıyla "Eski Türkçe", "Kök Türkçe" diye). Bilim terimleri, ATATÜRK'ün yolunda bir süre Kök Türkçe'den türetilip bu terimler ortaöğretime yerleşti. Ancak aynı terimleri evrenkentler pek kullanmadığı için tam bir teknik dili birliği oluşmadı. "Solcu" diye bilinen Öz Türkçeciler 1950-1980 arası tedrîcen ana gayeden uzaklaşıp Eski Türkçe'yi tasfiye yoluna girdiler. "Sağcı" diye bilinen Eski Türkçeciler ise bu tasfiyeciliğe aşırı bir tepki olarak bilim için Kök Türkçe'den türetilen terimlere dahî düşman oldular. (Bu konuları son iki yazımda etraflıca işledim). Oluşan boşluğa İngilizce bozuntusu ("Tarzanca") lâflar hücum etti. İki tarafın da saplantılıları, artan "Anglomanlıca" tehlikesine pek aldırmadılar; birbirleriyle "Kelime mi, sözcük mü?", "Millet mi, ulus mu?" diye kavga etmeyi sürdürüyorlardı.

2. İngilizce ile eğitim, önceleri yalnız fen dersleri olmak üzere ilk kez bir Türk okulunda (hem de ATATÜRK'ün tam tersi gayeyle kurduğu okulda) 1953'te başladı. Kısa sürede bu, devletin birçok okullarına, sonra özel ve cemaatlerinkine bulaştırıldı. 1960'ta gene dış telkinle ilk kurulan İngilizce dilli Türk evrenkentini zamanla birçok yenileri tâkip etti. Bunlarda yalnız fen değil, tüm dersler İngilizce oldu (tarih, edebiyat dâhil). Kamuoyu toptan aldatıldı (Bkz. O.S, "Bye Bye Türkçe" kitabı (Otopsi Yayınları, İst., 25.baskı 2005).

3. 1990'larda "Tarzanca" ile eğitim ilkokullara, anaokullarına kadar indirildi. (Bir ülkenin dilini yok etmenin temel yöntemi).

4. Bir yandan da Türk yazısını bozmak (sonra yok etmek) faaliyetleri yürütülüyordu. 1980 darbesinde, birden Türk yazısındaki inceltme işaretleri (^) kalktı. Tabii bu, "Eski Türkçe" sözcükleri yazılamaz hâle getiriyor, Türkçe'ye de büyük bir karışıklık darbesi vuruyordu. (Örn. "hala" "hâlâ", "kar" "kâr" ikililerindeki gibi.) İşin garibi, tasfiyeciliğe karşı olanlar dâhil "sağ"lı, "sol"lu basın-yayın bunu uyguladı. Kimin başlattığına gelince, iki taraf ta birbirinin üstüne atıyordu. Demek ki, hiçbirinden değil, olay gene yabancı danışmanlardan (yâni "güdücü"lerden) kaynaklanmıştı. [Sanırım aynı sıralarda, okullarda da Türkçe yazım kuralları öğretilmez oldu. Zâten edebiyat (ve târih) dersleri de azaltılıp duruyordu].

5. ATATÜRK'ün yeni Türkçe yazısı tüm dünyanın imrendiği, bütünüyle diline tam uyan, okunduğu gibi yazılan, yazıldığı gibi okunan bir yazıdır. Herkes bu yazıyı birkaç haftada öğrenebilir. İlk defâ karşınıza çıkan bir kelimenin nasıl okunacağı, nasıl yazılacağı diye bir sorun yoktur. "Harf harf söyle" diye sorulmaz. Batı dillerinde, özellikle şu imlâsı tam bozuk "Tarzanca"da ise, biri "Adım Smith" dese, öbürü hemen, "spell it" (harfle) der. Ne gülünç; halbuki "Smith", Türkçe'deki "Mehmet" kadar yaygın bir isim. Türkçe'nin ve yazısının bilgisayar ve bilim için en uygun dil ve yazı olduğu hakkında ise Batılılar da artık yazılar yazıyorlar.
Dili İngilizce olan okullarda çocuklara okuma yazma öğretmek çok zordur. Her sözcüğün okunuşunu yazılışını çocuk ezberleyecek. Kural kaide yok. Nitekim ABD basınına göre orada liseyi bitirenlerin yüzde 60'ı kendi dili İngilizce'yi dosdoğru okuyup yazamıyor. Türkçe'de ise yakın zamana kadar çocuklar heceleme yöntemiyle ve Türkçe'nin güzel kuralları sâyesinde her şeyi hemen okuyabilir, yazabilir konuma ilk yılda gelirlerdi. Derken, Türkçe'yi yok edip yerine 250 kelimelik köle dili İngilizce'yi koymak ana planına uygun olarak, yabancı danışmanların güdümüyle okullarımızda Türkçe okumak yazmak öğretimi yöntemi değiştirilip kelime kelime, her birisinin görüntüsünü ezberleme yöntemi kondu. Sonuçta evrenkentli gençlerin bile imlâsı bozuldu (e-postalarda sık sık görüyoruz). Tabii buradaki dış güdüm gayesi, aslında sâdece İngilizce okumayı öğretmek, Türkçe'yi toptan yok etmek. Ayrıca ilkokulda Türk alfabesi öğretirken "w", "q"yu da katıyorlar.
Yukarıda, bir dizi abuk sabuk, mantıksız gibi görünen olayların, yapılanların arasında nasıl bir temel bağıntı, nasıl bir düşman hedefine doğru adım adım yürüyüş olduğunu göstermeye çalıştık. Umarım durum belirginleşmiştir.

Şimdi Türkçe'nin yazısı konusundaki ilkelerimizi şöyle sıralayabiliriz:

a. Türk yazısında inceltme (^) işaretleri herkes tarafından mutlaka kullanılmalıdır. (Bilgisayarda onları koymak da çok kolay.) Yazarlar, çıkacak yazılarında koydukları inceltme işaretlerinin aynen baskıda da olması için yayınevine, gazete, dergi idâresine (bizim yaptığımız gibi) ısrar etmeli.

b. Okullarda okuma yazma tekrar bizim usul heceleme yöntemiyle öğretilmeli. Türkçe'nin dilbilgisi, ses uyumları, terim türetme kuralları eskiden olduğu gibi çok iyi öğretilmeli.

c. Türk edebiyatı (her dönemdeki) ve târihi dersleri yeniden ihyâ edilip 1980'e kadar olduğu şekle ve miktara rücû etmeli; tarih derslerinde Türk kültür tarihine verilen yer de artırılmalı.

Tabii bütün bunların olabilmesi için her düzeydeki eğitimi düzenleyen devlet kuruluşları artık kesinkes yabancı "danışman"lar hâkimiyet ve güdümünden kurtarılmalı. Türk gençliğinin, dolayısıyla milletinin geleceğini, kaderini gizli, açık düşmanlar değil, Türk milletinin öz vatansever evlâtları belirleyecektir

Çevrimdışı ezoss

  • Uzman Üye
  • *****
  • 427
  • 307
  • 427
  • 307
# 27 Nis 2007 13:14:39
Bu hassas konu hakkında bende sizden trt'nin VURUN TÜRKÇE'YE isimli videosunu seyretmenizi isticem.şimdilik görüntü göndermeyi bilemediğimden,site yöneticilerinden linki düzeltmelerini de rica ediyorum.umarım beğenirsiniz..

[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]

Çevrimdışı sibella

  • Uzman Üye
  • *****
  • 329
  • 91
  • 329
  • 91
# 27 Nis 2007 18:27:51
Karamanoğlu Mehmet Bey´i arıyorum
              Göreniniz, bileniniz, duyanınız var mı?


Bir ferman yayınlamıştı...

"Bugünden sonra, dîvanda, dergâhta, bârgâhta, mecliste, meydanda Türkçeden başka dil konuşulmaya!"

diye, hatırlayanınız var mı? Dolanın yurdun dört bir yanını, çarşıyı, pazarı, köyü, şehri, fermana uyanınız var mı? Nutkum tutuldu, şaşırdım merak ettim, dolandığınız yerlerdeki Türkçe olmayan isimlere, gördüklerine, duyduklarına üzüleniniz var mı?

Tanıtımın demo, sunucunun spiker, gösteri adamının showmen, radyo sunucusunun diskjokey, hanım ağanın, first lady olduğuna şaşıranınız var mı?

Dükkânın store, bakkalın market, torbanın poşet, mağazanın süper, hiper, gross market; ucuzluğun, damping olduğuna kananınız var mı? İlân tahtasının billboard, sayı tablosunun skorboard, bilgi alışının brifing, bildirgenin deklarasyon; merakın, uğraşın hobby olduğuna güleniniz var mı?

Bırakın eli, özün bile seyrek uğradığı, beldelerin girişinde welcome, çıkışında good-bye okuyanınız var mı? Korumanın, muhafızın, body guard; sanat ve meslek pirlerinin duayen; itibarın, saygınlığın, prestij olduğunu bileniniz var mı? Sekinin, alanın platform; merkezin center; büyüğün mega, küçüğün mikro, sonun final, özlemin hasretin, nostalji olduğunu öğreneniniz var mı? İş hanımızı plaza, bedestenimizi galeria, sergi yerlerimizi center room, showroom, büyük şehirlerimizi, mega kent diye gezeniniz var mı?

Yolüstü lokantamızın adı fast food, yemek çeşitlerimizin menü; hesabını, adisyon diye ödeyeniniz var mı? İki katlı evinizi dupleks, üç katlı komşu evini tripleks, köşklerimizi villa, eşiğimizi antre, bahçe çiçeklerini flora diye koklayanınız var mı?

Sevimlinin sempatik, sevimsizin antipatik, vurguncunun spekülatör, eşkıyanın mafya, desteğe, bilemediniz koltuk çıkmağa, sponsorluk diyeniniz var mı?

Mesireyi, kır gezisini picnic, bilgisayarı computer, hava yastığını air bag, oluru, pekâlâyı, okey diye konuşanınız var mı?

Çarpıcı önemli haberler flash haber,

Yaşa, varol sevinçleri, oley oley,

Yıldızları, star diye seyredeniniz var mı?

Vırvırık dağının tepesindeki köyde, cafe show levhasının altında, acının da acısı kahve içeniniz var mı? Toprağımızı, bayrağımızı, inancımızı çaldırmayalım derken, dilimizin çalındığını, talan edildiğini, özün el diline özendiğine içi yananınız var mı? Masallarımızı, tekerlemelerimizi, ata sözlerimizi unuttuk, şarkılarımızı, türkülerimizi, ninnilerimizi kaybettik,

Türkçemiz elden gidiyor, dizini döveniniz var mı?

Karamanoğlu Mehmet Bey´i arıyorum,

Göreniniz, bileniniz, duyanınız var mı?

Bir ferman yayınlamıştı...

Hayal meyal hatırlayıp da, sahip çıkanınız var mı?




NOT:
"Karamanoğlu Mehmet Bey´i Arıyorum. Göreniniz, bileniniz, duyanınız var mı?" başlıklı yazının yazarı sayın Yusuf YANÇ´ındır. Türk Dili dergisinde (1999, Nisan) yayınlanmıştır.




Yazıyı okuyunca çok etkilenmiştim yazarını öğrenmek ve dilimizle ilgili hayatını neresinde olduğuma bakmak  ile ilgili düşüncelerimi paylaşmak istedim.


                      Yaşamın içerisinde kayboldu gitti dilimiz ve bizlerde bu yazıda belirtilenleri görerek, konuşmaları dinleyerek, yazıları okuyarak, konuşulanlara eşlik ederek gelmedik mi bu günlere...? Şimdi nasıl  ve neresinden başlayarak bozulmayı ve yabancılaşmanın nedenlerini açıklayayım ki.. .. Ben ve benim gibilerinde dilimizin  bozuk olduğunu görüyorum. Dayımlar, Arapça Farsça kökenli kelimeleri ağırlıkta kullanarak konuşuyor galiba onların dönemlerinin trendi bu idi. Bizim dönemimizde de trent ler, bye lar, daha sonrasında waw lar şimdilerde artık harf çıkışları İngilizce olanlar var. Dilimizde önceden yöresel şiveler ağızlar  vardı, şimdi elitliğin sembolü kabul gören İngilizce aksanlı Türkçe konuşmalar var...

          Kültür yapısı olarak toplumumuzda bireyler çoğunlukla Türkçe’yi ailesinden, çevresinden ve iletişim araçlarından öğrenmektedir. Aile içerisinden baktığımızda yeter düzeyde eğitimli çocuklarla karşılaşmadığımızı, aile bireylerinin dile hakim olmadığını hatta konuşmakta zorluk çektiğini görüyoruz. Evde televizyondan, mahalleden arkadaşlardan ve daha sonra okulda öğretmenden ve yine okul arkadaşları ile birlikte öğreniyor ve konuşuyoruz büyüyoruz.

Neler yapılabilir:    Genel başlıklarla;
   
1.   Eğitmeye Aileden başlanmalı; annelere babalara ücretsiz devam edebilecekleri-- zaman aralıkları dikkate alınarak-- kurslar  düzenlenmeli. Kurslar Türkçe’yi  doğru ve etkili kullanan uzmanlar tarafından verilmeli.

2.   Bakkallarda,  marketlerde, gazetelerde, televizyonlarda, bankalarda, okullarda, üniversitelerde, mecliste  tüm çalışma sektörlerindeki en alt birimden, en üst birime kadar tüm elemanları kapsayan, bağlı oldukları birimler tarafından  “Türkçe’yi doğru veetkin kullanma”  içerikli seminerler düzenlenmeli. Çalışanların bu konudaki yeterlilikleri izlenmeli.


3.   İletişim araçlarının tamamında geniş çaplı çalışmalar yürütülmeli. Sinemalarda, dizilerde, haberlerde, günlük, tüm programlarda kullanılan dile dikkat edilmeli. İnsanların evlerine televizyonlarla konuk olan tüm çalışanlar bu konuda eğitim almaya yöneltilmeli. Gazetecilerden, yazarlardan, şairlerden, bilim insanlarından sıcak destek alınmalı.

4.   Reklamların dili, ilanların dili, afişlerin dili,.... belki de bellekte en çok yer eden bu etkinliklerin diline dikkat edilmeli.. İsmi Türkçe olmayan yerlere çalışma ruhsatı verilmemesi gibi...Belki daha sıcak tepkilerle bunlar engellenmeli.


5.   Toplumu kitap, gazete ve dergi okumaya istekli hale getirici çalışmalar yapılmalı..

6.   “Türkçe’deki  bozulma ve yabancılaşmanın nedenleri, çözüm önerileri ile Türkçe’nin korunması ve etkin kullanılması için alınması gereken önlemler” Ciddiyetle ele alınarak, üzerinde geniş çalışmalar yapılarak, geniş tartışma platformları düzenlenerek toplumun tamamına hitap edebilecek sonuçlara varılmalı. Varılan sonuçlarla oluşturulan öneriler, kullanırlığı yüksek etkinliklerle çözüme yürümeli. Bireyler kendilerinden başlayarak, (ben kendimden) çalışmalara gönülden ciddiyetle destek verilmeli.

 ???   ::) Sizce neler  daha ekleyebiliriz veya neleri nasıl yapmalıyız?  ::)  ???

Çevrimdışı habitat

  • Uzman Üye
  • *****
  • 2.007
  • 1.986
  • 2.007
  • 1.986
# 27 Nis 2007 23:53:31
Türkçe'miz için en baştan başlasak mı acaba? Mesela sitemizde yazdığımız yorumlarda yazım kurallarını doğru uygulayarak ve noktalama işaretlerini yerinde kullanarak olabilir mi? Beni en çok üzen ise cümlenin ilk harflerini küçük yazmak... Anlayışınıza sığınarak bunları yazdım. 

Çevrimdışı tekbaba

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.514
  • 499
  • 1.514
  • 499
# 28 Nis 2007 00:07:46
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Türkçe'miz için en baştan başlasak mı acaba? Mesela sitemizde yazdığımız yorumlarda yazım kurallarını doğru uygulayarak ve noktalama işaretlerini yerinde kullanarak olabilir mi? Beni en çok üzen ise cümlenin ilk harflerini küçük yazmak... Anlayışınıza sığınarak bunları yazdım. 

Bu cümlelere başka bir cümle eklemek, haksızlık olur ama birde argo terim ve ünlem ifade eden sözcüklerde hoş bir anlam ifade etmiyor.......

Çevrimdışı habitat

  • Uzman Üye
  • *****
  • 2.007
  • 1.986
  • 2.007
  • 1.986
# 28 Nis 2007 00:15:25
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Bu cümlelere başka bir cümle eklemek, haksızlık olur ama birde argo terim ve ünlem ifade eden sözcüklerde hoş bir anlam ifade etmiyor.......

Tekbaba hocam,
Aynı yönde düşündüğümüz  ve bu konuda yalnız olmadığımı gösterdiğiniz için teşekkür ediyorum.

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK