Karamanoğlu Mehmet Bey´i arıyorum
Göreniniz, bileniniz, duyanınız var mı?
Bir ferman yayınlamıştı...
"Bugünden sonra, dîvanda, dergâhta, bârgâhta, mecliste, meydanda Türkçeden başka dil konuşulmaya!"
diye, hatırlayanınız var mı? Dolanın yurdun dört bir yanını, çarşıyı, pazarı, köyü, şehri, fermana uyanınız var mı? Nutkum tutuldu, şaşırdım merak ettim, dolandığınız yerlerdeki Türkçe olmayan isimlere, gördüklerine, duyduklarına üzüleniniz var mı?
Tanıtımın demo, sunucunun spiker, gösteri adamının showmen, radyo sunucusunun diskjokey, hanım ağanın, first lady olduğuna şaşıranınız var mı?
Dükkânın store, bakkalın market, torbanın poşet, mağazanın süper, hiper, gross market; ucuzluğun, damping olduğuna kananınız var mı? İlân tahtasının billboard, sayı tablosunun skorboard, bilgi alışının brifing, bildirgenin deklarasyon; merakın, uğraşın hobby olduğuna güleniniz var mı?
Bırakın eli, özün bile seyrek uğradığı, beldelerin girişinde welcome, çıkışında good-bye okuyanınız var mı? Korumanın, muhafızın, body guard; sanat ve meslek pirlerinin duayen; itibarın, saygınlığın, prestij olduğunu bileniniz var mı? Sekinin, alanın platform; merkezin center; büyüğün mega, küçüğün mikro, sonun final, özlemin hasretin, nostalji olduğunu öğreneniniz var mı? İş hanımızı plaza, bedestenimizi galeria, sergi yerlerimizi center room, showroom, büyük şehirlerimizi, mega kent diye gezeniniz var mı?
Yolüstü lokantamızın adı fast food, yemek çeşitlerimizin menü; hesabını, adisyon diye ödeyeniniz var mı? İki katlı evinizi dupleks, üç katlı komşu evini tripleks, köşklerimizi villa, eşiğimizi antre, bahçe çiçeklerini flora diye koklayanınız var mı?
Sevimlinin sempatik, sevimsizin antipatik, vurguncunun spekülatör, eşkıyanın mafya, desteğe, bilemediniz koltuk çıkmağa, sponsorluk diyeniniz var mı?
Mesireyi, kır gezisini picnic, bilgisayarı computer, hava yastığını air bag, oluru, pekâlâyı, okey diye konuşanınız var mı?
Çarpıcı önemli haberler flash haber,
Yaşa, varol sevinçleri, oley oley,
Yıldızları, star diye seyredeniniz var mı?
Vırvırık dağının tepesindeki köyde, cafe show levhasının altında, acının da acısı kahve içeniniz var mı? Toprağımızı, bayrağımızı, inancımızı çaldırmayalım derken, dilimizin çalındığını, talan edildiğini, özün el diline özendiğine içi yananınız var mı? Masallarımızı, tekerlemelerimizi, ata sözlerimizi unuttuk, şarkılarımızı, türkülerimizi, ninnilerimizi kaybettik,
Türkçemiz elden gidiyor, dizini döveniniz var mı?
Karamanoğlu Mehmet Bey´i arıyorum,
Göreniniz, bileniniz, duyanınız var mı?
Bir ferman yayınlamıştı...
Hayal meyal hatırlayıp da, sahip çıkanınız var mı?
NOT:
"Karamanoğlu Mehmet Bey´i Arıyorum. Göreniniz, bileniniz, duyanınız var mı?" başlıklı yazının yazarı sayın Yusuf YANÇ´ındır. Türk Dili dergisinde (1999, Nisan) yayınlanmıştır.
Yazıyı okuyunca çok etkilenmiştim yazarını öğrenmek ve dilimizle ilgili hayatını neresinde olduğuma bakmak ile ilgili düşüncelerimi paylaşmak istedim.
Yaşamın içerisinde kayboldu gitti dilimiz ve bizlerde bu yazıda belirtilenleri görerek, konuşmaları dinleyerek, yazıları okuyarak, konuşulanlara eşlik ederek gelmedik mi bu günlere...? Şimdi nasıl ve neresinden başlayarak bozulmayı ve yabancılaşmanın nedenlerini açıklayayım ki.. .. Ben ve benim gibilerinde dilimizin bozuk olduğunu görüyorum. Dayımlar, Arapça Farsça kökenli kelimeleri ağırlıkta kullanarak konuşuyor galiba onların dönemlerinin trendi bu idi. Bizim dönemimizde de trent ler, bye lar, daha sonrasında waw lar şimdilerde artık harf çıkışları İngilizce olanlar var. Dilimizde önceden yöresel şiveler ağızlar vardı, şimdi elitliğin sembolü kabul gören İngilizce aksanlı Türkçe konuşmalar var...
Kültür yapısı olarak toplumumuzda bireyler çoğunlukla Türkçe’yi ailesinden, çevresinden ve iletişim araçlarından öğrenmektedir. Aile içerisinden baktığımızda yeter düzeyde eğitimli çocuklarla karşılaşmadığımızı, aile bireylerinin dile hakim olmadığını hatta konuşmakta zorluk çektiğini görüyoruz. Evde televizyondan, mahalleden arkadaşlardan ve daha sonra okulda öğretmenden ve yine okul arkadaşları ile birlikte öğreniyor ve konuşuyoruz büyüyoruz.
Neler yapılabilir: Genel başlıklarla;
1. Eğitmeye Aileden başlanmalı; annelere babalara ücretsiz devam edebilecekleri-- zaman aralıkları dikkate alınarak-- kurslar düzenlenmeli. Kurslar Türkçe’yi doğru ve etkili kullanan uzmanlar tarafından verilmeli.
2. Bakkallarda, marketlerde, gazetelerde, televizyonlarda, bankalarda, okullarda, üniversitelerde, mecliste tüm çalışma sektörlerindeki en alt birimden, en üst birime kadar tüm elemanları kapsayan, bağlı oldukları birimler tarafından “Türkçe’yi doğru veetkin kullanma” içerikli seminerler düzenlenmeli. Çalışanların bu konudaki yeterlilikleri izlenmeli.
3. İletişim araçlarının tamamında geniş çaplı çalışmalar yürütülmeli. Sinemalarda, dizilerde, haberlerde, günlük, tüm programlarda kullanılan dile dikkat edilmeli. İnsanların evlerine televizyonlarla konuk olan tüm çalışanlar bu konuda eğitim almaya yöneltilmeli. Gazetecilerden, yazarlardan, şairlerden, bilim insanlarından sıcak destek alınmalı.
4. Reklamların dili, ilanların dili, afişlerin dili,.... belki de bellekte en çok yer eden bu etkinliklerin diline dikkat edilmeli.. İsmi Türkçe olmayan yerlere çalışma ruhsatı verilmemesi gibi...Belki daha sıcak tepkilerle bunlar engellenmeli.
5. Toplumu kitap, gazete ve dergi okumaya istekli hale getirici çalışmalar yapılmalı..
6. “Türkçe’deki bozulma ve yabancılaşmanın nedenleri, çözüm önerileri ile Türkçe’nin korunması ve etkin kullanılması için alınması gereken önlemler” Ciddiyetle ele alınarak, üzerinde geniş çalışmalar yapılarak, geniş tartışma platformları düzenlenerek toplumun tamamına hitap edebilecek sonuçlara varılmalı. Varılan sonuçlarla oluşturulan öneriler, kullanırlığı yüksek etkinliklerle çözüme yürümeli. Bireyler kendilerinden başlayarak, (ben kendimden) çalışmalara gönülden ciddiyetle destek verilmeli.
Sizce neler daha ekleyebiliriz veya neleri nasıl yapmalıyız?