Yurttayım
Önce yerin derinlerinden gelen bir kulakları sağır edercesine bir uğultu, ardından saatlerce sürmüş gibi gelen, bitsin artık diye sabırsızlıkla, oda arkadaşımla birlikte beklediğim sarsıntı. Tamam her şey bitti, buraya kadarmış diyorum o saatler gibi gelen saniyelerde. Sevdiklerim aklıma geliyor, ölürsem çok üzülmeseler bari diye düşünüyorum. Bir yandan da yanımda duran arkadaşıma destek olmaya çalışıyorum ama fayda yok. Arkadaşım yere düşüp bayılıyor, ben ise hala kapıya tutunup düşmemeye çalışıyorum. Saatler süren saniyeler bitiyor. Neyse ki bina sağlam. Yıkıntıda değiliz ama içimdeki bir yıkıntı var. Korku yıkıntısı. Arkadaşımı ayıltmaya çalışıyorum, sarsmalar, çağırmalar, tokatlamalar
Kafasına su bile döküyorum, hala cevap yok. Bağırıyorum, yardım istiyorum, birileri geliyor. Arkadaşımı hastaneye götürüyoruz. Hastane ana-baba günü. Bir yanda cenazeleri başında ağlayanlar, (hele bir tanesi beni çok etkilemişti: Başı takkeli, namazdan çıktığı belli olan 14- 15 yaşlarındaki bir çocuğun ölmüş olan babasının başındaki haykırışları kulaklarımdan hala gitmiyor.)bir yanda kan revan içinde yaralılar, ordan oraya koşup hastalara yardımcı olmaya çalışan doktor ve hemşireler. Koridorlar hasta dolu, tüm yaralılar yerlerde. Artçı sarsıntılar geldikçe herkes hastasını dışarıya götürüyor, sarsıntı geçince tekrar içeriye, koridorlara taşınıyor hastalar. Ben arkadaşımı tek başıma taşıyamıyorum, yardımla dışarıya taşıyabiliyorum. Tanıdık birilerini yardıma çağırmak için yurda doğru geri dönüyorum. Her yer yıkıntılar ve insanlarla dolu. Bağırışlar, haykırışlar bitmek bilmiyor ve bir görüntü şok ediyor: Vitrin camı kırılan bir dükkan birkaç kişi tarafından talan ediliyor
Yola devam ediyorum ve bir sınıf arkadaşımı görüyorum. Özel bir yurtta kalıyor. Arkadaşımızın durumunu anlatıp ondan yardım istiyorum. Yurda çıkıyor, geldiğinde hocasının izin vermediğini, gelemeyeceğini söylüyor. Ben yürümeye devam ediyorum. Sonra bir genç beni takip edip laf atmaya başlıyor. Ben o sinirle ona bağırıp çağırıyorum. Yanımızdan geçen bir adam durumu fark edince o genci dövmeye başlıyor, ben de içimden Ellerine sağlık. deyip yoluma devam ediyorum
Sonuçta arkadaşımı taşıma için yardım bulabiliyorum ama sonrasında arkadaşımı başka bir ile gönderiyorlar ve arkadaşımın kanka dedikler, bir arkadaşı bile onun yanında onunla birlikte gitmiyor. İş yine bana düşüyor.
Niye mi anlatıyorum bunları? Çünkü her olan depremde bu görüntüler birer birer aklımdan geçiyor. Çünkü aradan yıllar geçmesine rağmen etkisi geçmiyor. Çünkü her depremde kendimi depremi yaşayanların yerine koyuyorum, acılarını yaşıyorum. Çünkü her depremde dostlarımı ve ikiyüzlü arkadaşlarımı hatırlıyorum. Çünkü Vanda yaşayanlar yalnız olmadıklarını bilsinler istiyorum.
Aradan yıllar geçti. Ne değişti? Bakıyorum da pek fazla bir şey de değişmemiş. Yine deprem, yine aynı acılar, yine aynı tür yıkıntılar, ikiyüzlülükler, çıkarcılar. Bir yanda da dayanışmalar, yardımlaşmalar, tanımadığı insanlara destek olmalar. Biliyorum her toplumda iyi insan da var kötü insan da ama anlamak istemiyorum, olmamalıydı diyorum. Bunca yıl sonra olmamalıydı diyorum. Söylenecek çok şey var ama dilim varmıyor, söyleyemiyorum.
Tüm depremzedelerin acısını taa yüreğimde hissediyorum. Yalnız değilsiniz. Tüm dualarımız sizinle. Ölenlere Allahtan rahmet diliyorum. Kalanlara ise Allah dayanma gücü, sabır versin diyorum. Birer birer, sonbahar yaprakları gibi düşen gepgenç meslektaşlarımın da mekanları cennet olsun diyorum.