Veliler İçin Psikolojik Danışma Ve Rehberlik

Çevrimdışı sebocan

  • Yönetim Ekibi
  • *****
  • 32.896
  • 512.889
  • 32.896
  • 512.889
26 Nis 2010 08:03:19
SAYIN VELİ;

          Yaşamda herkesin başkalarının yardımına ihtiyac duyduğu dönemler vardır. Bunu çekinilecek bir olay ya da olumsuz bir durum olarak kabul etmemek gerekir. Güvensizlik, arkadaşlık, cinsiyet, ruh sağlığı gibi durumlar insanı zaman zaman rahatsız eder. Bunlara benzer başka sorunlarda eklenebilir. Bütün bunlar insanı mutsuz kılar, verimli çalışmayı engeller, yaşamın temellerini eksik oluşturur. Okul çağında, özellikle de çocuğunuzun birden bire değiştiği ortaöğretim çağında bu gibi durumlarla sıklıkla rastlayabilirsiniz. Yaptığımız test ve anketlerde, öğrencilerimizin genel görüş bildirimlerinden elde ettiğimiz sonuçlar bizi bu noktalarda siz sayın velilere bazı öneriler getirme fikrini oluşturdu.
          Bu dönemdeki çocuklarımızın arkadaşlarına ve öğretmenlerine olduğu kadar siz sayın velilerden de yadım ve destek ihtiyaçları vardır. Gerek aile ve gerek okul eğitimi için gereken en önemli ilke SEVGİ dir. Çocuğa karşı gerçek ilgi ve sevgi göstermek iyi bir eğitim ortamının en önemli koşuludur. Yapılan araştırmalarda; çocuk sevdiği kimsenin ya da kendisi ile ilgilenen kimsenin, ona sevgisini verebilen kimsenin güvenini yitirmemek için; onun hoşuna gidecek davranışlarda bulunacak, kendini sürekli yenileyecek ve onu örnek alacaktır. Böylece davranışlarını geliştirir, zamanla kişilik çatışmasından kurtulur güven hissetmeye başlar. Bu nedenle; evde anne-baba, okulda öğretmenler çocuğun duygusal güvenini kazanmasına önem vermek zorundadırlar.
          Çocuğunuzla sağlam bir ilişkinin temeli KAYITSIZ ŞARTSIZ SEVGİ dir. Ancak böylesi bir sevgi, çocuğunuzdaki potansiyeli tam olarak ortaya koymasını, çocuğunuzdaki davranışların tam olarak anlayabilmenizi, yaramazlıklarına-hırçınlıklarına karşı tutumunuz yolunu çizmenizi, sevgisizlik-güvensizlik-başarısızlık nedenlerini belirlemenizi sağlar.
          Sevgi, sizin ve çocuğunuzun hangi noktalarda olduğunu, disiplin dahil her alanda ne yapmanız gerektiğine işaret eden göstergeler oluşturacaktır. Eğer sevgi olmasaydı; annelik ve babalık insanı çaresizliğe sürükleyecek bir yük haline gelirdi. Çocuğunuzu sevgiden ve sevgi göstergelerinizden mahrum bırakmayın. Her ortamda ve herfırsatta sevginizin-desteğinizin varlığını hissettirin. Bu sayade gerekli sabrı ve çaresizlikten doğan rahatsızlıklarınızın çıkışlarınıda bulabilirsiniz.
          Ruh sağlığı güçlü yetişen bir gençlik, başarılı ve mutlu bir toplum oluşturur. Bu nedenle evde anne-baba olarak yapabildiğinizin tüm özverilerinizin tekrar bir gözden geçirilmesini; Kendi eksikliklerinizi ya da yanlış gördüğünüz davranışlarınızı değerlendirmeniz sizin ve çocuğunuzun sürekli bir gelişimini sağlayacaktır.
          Hepimiz bu çocukluk döneminden geçtikbelki ancak; gelişen ve değişen yaşam standartlarımız yeni neslin farkli olmasına sebep olabiliyor. "Ben senin yaşındayken ......" Diye başlayan hiç bir cümle akılda kalmaz, bilakis yeni neslimizi sıkar ve bocalamalarına neden olabilir. Bu aşamada çocuğumuzun ruhsal gelişmesine yapabileceğimiz en büyük yardımlardan biri, kendi manevi hayatınızı çocuğunuzun gelişim düzeyine göre paylaşmanızdır. En uygun yöntem ile onunla şuanki yaşamınızın iyi ve kötü yanları ile mutlu ve mutsuzluklarınız ve hatta onunla ilgili duygularınızı paylaşmanız ile onun eğitimine önemli bir adım atabilirsiniz.Çocuğunuzun ruhsal gelişimine yardımcı olabilecek olayları sonradan değil de şu anda yaşanırken paylaşmak; çocuğunucun kendi deneyimleri ile öğrenmesine yardımcı olacağı gibi sizin deneyimlerinize de katılmasından dolayı aranızdaki bağın kuvvetlenmesini sağlayacaktır.
          Bir çocuk duygusal açıddan doymak için anne be babası ile (ve başkalarıyla) göz iletişiminden yararlanır. Anneler ve babalar sevgilerini bir iletme yöntemi olarak, çocuklarıyla ne kadar çok gözle iletişim kurarlarsa, o çucuk o kadar çok sevgiye doyar, duygu dağarcıgı da o oranda gelişir. Gözle iletişim; coçuğunuz ile kurabileceğiniz en önemli kontak yöntemidir. Bu sayade sözlerinizi, duygularınızı, amaçlarınızı vb. ona aktarabilirsiniz. Onunla iletişim kurmaktan korkmayın.
          Ergenlik beliktilerinin ortaya çıktığı 12-15 yaşlarında çocuklarımızın ilk gençlik döneminde olumsuz davranışların yoğun yaşandığı görülür. 15-17 yaş arası güvensizlik ve çekingenliğin belirgin olduğu dönemlerdir. Bu dönemlerde; hırçınlık, ders çalışmama ve başarısızlık, sorumluluklardan kaçma, can sıkıntısı, tepkilerini sert dile getirmesinden görüş ayrılığından doğan kuşak çatışması, çabuk karamsaklığa düşma, alıngan ve huzursuzluk, gezme ve eğlencelerden kısıtlandığında yalan söylemesi, kardaş çatışmasının yoğun yaşanması, güvensizlik, başaramama korkusu,sağlıklı arkadaşlık ilişkileri kuramama vb davranışların çok görülmesi normaldir. Bu çağda gençlerimiz yeni arayışlar içinde bunalırkaen biryandan da kendi bedeni ile ruhsal gelişimini dengelemeye çalışmakta, ancak doğal olarak tepkilerinde belirgin iniş ve çıkışlar oluşturmaktadır. Bir yandan büyümek için sabırsızlanırken öte yandan çocuksu tavırlardan sıyrılamamanın verdiği rahatsızlığı yaşamak, davranışlarındaki sebatsızlığı açıklayabilir.
          Çocuklarımız bizden farklı ve ayrı bir kişilik geliştirebilirler. Bunu makul ve olgun karşılamak, hoşgürü ve sevgi ile yaklaşmak, bazen de bocalamalarında onlara destek olmak, güven aşılamak gerekir. Sözcüklerle anlatılan bir hayat felsefesinin, deneme ve yanılma ile öğrenmenin yanında daha az etkili olduğunu düşünürsek; burada amacımızın yanılma paylarını en aza indirgemek ve başarı sağlayarak onlara güven duygusunu aşılamaktır. Doğal olarak hata yapacaklardır. Her ortamda kollanan, yapma sorumluluğu ona verilen ancak sizlerin tamamladığı davranışlarının sonuçlarını yaşayarak görüp öğrenmesini sağlayın.
          Çocuklarımızın dünyasının, bizim yaşadığımız gerçek dünyadan farklı olduğunu herzaman sezinleriz; ancak onların dünyasına inmeye bir türlü cesaret edemeyiz nedense... Belki yetişkinliğimizin bize gerekleridir bu. Çocuklarımızla tam bir yetişkin gibi konuşur, hatalarımızı kabul etmeyiz. Çocuklarımızda bizim hatalarımızı görmemeleri için vargücümüzle uğraşırız. Bazende onlara ağır ithamlarda bulunabiliriz. Eğer yetiştin hatasız ve doğru ise çocuğun da bu ithamların gereklerini yerine getirmesi çok doğaldır. Bunun yanında özür düleyen, hatalarını kabul ederek doğruyu birlikte tartışarak bulmaya çalışan yetişkin, çocuğunun dünyasına inebilmiş demektir. O zaman sorunlar birlikte tartışılarak, çözüm formülü birlikte keşfedilir.
          Kısaca; okullarda verilen eğitim-öğretim çalışmalarının, ailedeki eğitim ve öğretim ile desteklenmesi, çocuğunuzun başarısında sizin da çok önemli katkılarınızın olabileceğini kabul etmeniz; sevgi, ılımlı yaklaşım, güven ve destekle adımlarını daha sağlam atmasına yardımcı olabileceğinizi bilmeniz çok önemlidir. Bu doğrultuda getirebileceğimiz birkaç öneri aşağıda sıralanmıştır.

* Çocuğunuzu iyi tanıyın, onun yapabileceği düzeyde verim bekleyin. Kapasitelerinin üzerinde çalışmalarını düzenlemeyin. Verimli olarak ders çalısabilmesi için çalışma ve dinlenme saatlerinin programlamlanması gerekmektedir. Planlı olarak çalışılan dersler, bilinçli olarak öğrenmeyi oluşturur. Çocuğunuz ezberlemeden, not için değil de öğrenmek için çalışmayı bilmeli. Ondan not istemeyin, neler öğrendiğini sorun. Kazanılan bir bilgi ancak bir sonraki bilgi ile transfer edilebilirse öğrenilmiş olur.

* Çocuklarınızın sınıf geçmesi önemli değildir. Önemli olan bir üst öğretim ve eğitime kendini hazır görerek güçlü bir şekilde geçmesidir. Çocuklarımız temelsiz yetişirse, bir sonraki eğitimlerine de hazırlıksız devam ederler. Bu da nedenli sağlıklı bir gençlik oluşturur tartışma konusudur? Özellikle bu yaşlarda yönlendirilen çocuklar; ilgi, yetenek ve çeşitli alanlara göre kaydırılmalı, alternatiflerini belirlemesinde yardımcı olmalı, başarılı olabilecekleri iş yaşantılarına yönlendirilmeleri sağlanmalıdır.

* Çocuklarınıza kıyas getirmeyin, sürekli başkaları ile kıyaslanan çocuk kendini güvensiz ve gelişmeye kapalı çocuktur. Onlara olumsuz eleştiriler getirirseniz bir süre sonra olumsuz davranışları kendilerinde bir görev bileceklerdir. Çünkü yetişkin her zaman doğru söyler ve hata yapmaz ilkesini kabullenmiştir. Yapıcı ve teşvik edeici her söz, onlara bir adım daha ileri gitmelerini sağlayacak sizin güveninizden emin olacaklardır.

* Çocuklarınızın sizin isteklerinizi yapması için korkutmayın, ağır cezalardan ve baskıcı tutumlardan uzak durun. Yüksek sesle verilmeye çalışılan hiç bir öğüt dinlenmez. Sevgi ve ılımlı bir yaklaşımla, yapabileceğiniz arkadaşca tavırlarınızla iletmek istediğiniz mesajı tam olarak verebilirsiniz.

* Anne ve baba olarak ortak kararlar alınız ve davranışlarınızda her zaman doğru ve tutarlı olunuz. Çelişkili davranışlarınızla çocuğunuz her zaman bocalayacak ve doğruyu bir başkasında arayacaktır.

* Aile içi problemlerin, tartışmalarınızın çocuğunuza yansıması; huzurlu bir ortamda yetişemeyen çocukların geleceklerinide bu doğrultuda düzenlemelerine sebep olacaktır. Çocuklar önünde yapılan tartışmalar, okul ve öğretmenler hakkındaki eleştiriler çocukta bocalamaya, tatta öğretmenlerini eleştirme hakkına sahip olmasından kaynaklanan eğitim başarısızlığına ve okuldan soğumasına neden olacaktır.

* Çocuğunuzun devam durumunu ve okul ile ev arasındaki geliş-gidiş saatlerini sürekli kontrol altında tutun. Zararlı alışkanlıklar hakkında iyi bir örnek olun ki söyledikleriniz sadece lafta kalmasın. Ülkemizde zararlı alışkanlıklara başlama yaşı birhayli inmiştir. Bu yaşlarda uyarılan ve gerekli tedbirleri alınan çocuklarımızın sağlıklı bir gençlik oluşturması için tüm imkanlarımızı zorlamalıyız.

* Çocuklarınızın ihtiyaçlarını karşılarken tutarlı ve titiz olunuz. Hertürlü ihtiyaçlarının karşılanması için, onlardan beklentilerinizin gerçekleşip gerçekleşmediğini kontrol ediniz.

* Çocuklarınızın yaş konum itibarı ile cinsel gelişimlerine başlamış durumdalar. Onların sorabileceği cinsellikleri ile ilgili konularada hazırlıklı olunuz. Yalın ve dürüst bir şekilde makul olarak cevaplayınız. Korkup çekinebileceği bir ortam yada sır ve gizlerle dolu bir hale girmesini engelleyiniz. Bu konudaki ılımlı ve destek verici yaklaşımınız, çocuğunuzn çevreden yalan yanlış bilgiler almasını engeller. Bu çağdaki çocukların beden ve ruhsal gelişimleri doğru bir orantıda olmayabilir. Beden gelişiminin bir anda hızlanması, ruhsal gelişiminin ise daha yavaş olması bazı hırçınlıklara ve asi liklere sebebiyet verebilir. Bu durumu anlayışla karşılamak ve mantıklı bir yaklaşım ile aşılmasına yardımcı olmak çocuğunuzun cinsel kimliğini kazanmasında en önemli görevdir.

* Çocuklara karşı sabır, soğukkanlılık, anlayış, sebatlık ve sevgi ile yaklaşın, bu onların sizin ile olan ilişkilerinde daha yakın olmalarını sağlayacakldır. Yüksek sesle söylenen emir verici sözler, ağır eleştiriler ve azarlamalar asla fayda getirmeyeceği gibi çocuğunuzun sizden kopmasına ve uzaklaşmasına hatta bir çok konuda yalana başvurmasına sebep olacaktır.

* Çocuğunuzun derslerinde ve davranışlarında daha iyiye yöneltilebilmesi için öğretmenleri ile sıkı bir ilişkiye girilmeli, toplantılara mutlaka katılmalı çocuğunuzun gelişimi ile ilgili konularda takipçi olmanızda yarar vardır. Öğretmenlerin alınmasını istediği ders araç ve gereçlerin zamanında temin edilmesine önem veriniz. Çocuğunuzun kılık ve kıyafetine, temizliğine özen gösteriniz.

* Çocuğunuzun sağlık durumu ile yakından ilgileniniz. Hastalıklardan bir kısmı çocuğun yaşam enerjisini önemli ölçüde azaltarak onu dermasız bırakabilir. Bir kısmı ise, neden oldukları devamlı acı ve ağrılar yüzünden çocuğun ilgi ve dikkatini ders konuları üzerinde toplamasına engel olabilir. (Çocuğunuz asılsız bedensel yakınmalarda bulunuyorsa bunlarında dikkate alınması yerekir. Bu yakınmalar aslında onun sorunlarını dolaylı olarak anlatış şekli olabilir.)

* Çocuğunuzu kahvaltı etmeden yada yemek yemeden kesinlikle okula göndermeyiniz. Özellikle orta oğretim çağındaki çocuklar, hızlı bir büyüme ve gelişme dönemi içindedirler. Bu konuda titiz olunuz.

* En iyi dinlenme, uyuyarak yapılan dinlenmedir. Özellikle düzenli olarak planlanan uyku çocukların yaşamında büyük önem taşır. Sinir sisteminin dinlenmesi ve enerji toplayabilmesi uyumaya bağlıdır. Bu sebeple çocuğunuzun uyku saatlerinin duzenlı olmasına önem veriniz.

* Çocuğunuza yeteri kadar harçlık veriniz. Harçlığını mümkünse aylık veya haftalık olarak belirleyiniz. Böylelikle kendisini yönetmeyi öğrenecek, sorumluluk kazanacaktır.

* Çocuğunuzun yaşamında en önemli çevre, aile çevresidir. Çocuk yaşamında en etkili örnekleri ailesinden alır. Anne ve baba olarak tüm davramışlarınızda örnek olduğunuzu unutmayınız. Çocuklarınızın belirli davranışlarınıda anna ve baba olarak farklı davranışlar göstermeyiniz. Ortak bir karar alarak ikinizde davranışlarınızda örnek ve tutarlı olunuz. Onun eleştirilerini dinleyerek makul bir şekilde cevaplandırınız. Hatalarınızı düzeltme yönünde onunla tartışınız, gerekirse özür dilemeniz bile çocuğunuzun gözğünde sizi yüceltecektir.

* Çocuğunuzun gerekli tüm sorunları için sınıf ve okul rehber öğretmenlerine başvurunuz. Bu konuda size yapılan çağrılara mutlaka uyunuz. Onunda sorunlarını gerektiğinde sınıf ve okul rehber öğretmenlerine anlatması için teşvik ediniz. Sizin ve çocuğunuzun sorunlarınızın gizliliğe önem verilerek çözülmeye çalışılacağından emin olunuz.

* Çocuklarınızın çoğu evde, aileleri tarafından ders çalışmaya ikazlarının fazlalığından yakınmaktadırlar. Şürekli dersine çalış ikazı olumsuz etki yapabileceği gibi aynı zamanda çocuğunuzun çalışma azmınıde kıracaktır. Çocuğunuzun programlı çalışmaya alıştırılması, dinlenme, eğlence saatlerinin planlanması için onu yönlendirilmesi, dersi öğrenmesi için çalışması gerektiği aşılanmalıdır. Aksi taktirde saatlarce bilinçsiz olarak çalışılan bir konu sadece zaman israfıdır. Ders öğrenmek içinm çalışılır, öğrenmede ancak bir başka öğrenilen bilgiye transfer edilirse pekişir. Ancak öğrenilen bilgi yaşamda uygulanabilir. Planlı çalışma ise her zaman düzeni ve bilgiyi oluşturur.

* Çocuklarımız, kendilerine güvensiz olmaktan ve sosyalleşememekten rahatsızlar. Nedenlerini düşünürsek, çözüm yine bizlerde. Çocuğunuza değer verdiğinizi, ona güvendiğinizi, sorumluluklarını yerine getirebileceğinden emin olduğunuzu ona her fırsatta belirtin. Ona ve fikirlerine değer verin, onu dinleyin, sosyal saşantısında faal olması için onu destekleyin. Okul ve çevresindeki sosyal faaliyetlere katılmadsı için teşvik edin. Ona değer verdiğinizi, güvendiğinizi her ortam ve fırsatta övgülü sözlerle dile getirin. Çocuğunuzun şımarmasından korkmayın; bilakis size ve düşüncelerinize layık olmaya çalışacaktır. Ona olan güveninizi gösteremezseniz, ondan nasıl güven bekleyebilirsiniz ki?...

* Çocuğunuzun ders çalışma ortamını hazırlamasına yardımcı olunuz. Mümkünse bir çalışma odası oluşturunuz. Eş dost toplantılarınızı onun programına uygun hale getirmeye gayret ediniz, ev işlerini ya da alış-veriş sorumluluklarını ders çalışma saatlerinin dışında oluşturunuz. Başarabildiği bir boş zaman etkinliğinin mutluluğunu birlikte paylaşı, onunla guru duydugunuzu her fırsatta belirtin.

* Çocuğunuzun arkadaş çevresi, onun gelişimi ve sosyal hayatının oluşumunda çok büyük etkendir. Okul dışı zararlı arkadaşlıklar, farklı problemleri de beraberinde getirir. Zararlı alışkanlıkların bu yaşlarda büyük merak konusu olduğunu, kişiliklerinin oluşma döneminde yanlış yönlendirilebileceklerini unutmayınız. Çocuğunuzun arkadaş edinmesi ve bu arkadaşlıklarda beklentilerini aza indirgeyerek mutlu arkadaşlıkların oluşumunu gerçekleştirebileceklerdir.

* Çocuğunuzu sıksık eleştirmekten kaçınınız. Bunu başkalarının, hatta arkadaşlarının yanında yapmayınız. Beğendiğiniz ve taktirettiğiniz yunlerini ona söyleyiniz. Çocuklarınız arasında kıskandırmadan mütekabil azimlerinin artacağından ya da komşu çocuğu ile kıyaslandığında daha iyiye yöneleceğini sanmak yanlıştır. Onu kendi yapısı ve kişiliği ile kabul ediniz. hiçkimse bir başkası olmak istemez, herkes bir başkası gibi olmak için çalışsaydı; hiçkimse olmazdı.

* Çocuğunuzun okul yaşantısı ile ilgileniniz. Anlattıklarını büyük bir sabırla dinlemeye çalışınız. Mutluluklarını veya mutsualuklarını onunla paylaşınız. Son olarak; çocuğunuz sürekli bir büyüme ve gelişme içinde olduğunu unutmayınız. Sizin çocuğunuz olsada; sizden farklı bir kişilik geliştirmekte. Onlara karşı sabırlı, soğokkanlı ve anlayışlı olunuz. Deneme ve yanılma yolu ile öğreneceklerdir. Kusurları ve olumsuz hareketleri olacaktır. Çocuklarımızın, bizim gibi düşünüp bizimgibi hareket ve tavırları göstermiş olsalardı, ailede ve okulda eğitime gerek kalmazdı.

          Okuldaki eğitm ve öğretim çalışmalarının ailedeki eğitim ve öğretim çalışmaları ile desteklenmesi gerektiğini, çocuğunuzun başarısında sizinde çok önemli katkılarınızın olabileceğini kabul etmeniz ve ona gereken yardımları yapmanızın başarısını olumlu yönde etkileyebileceğini kabul etmeniz gerekiyor. Ancak bu mantıkla yola çıktığınızda onlara istediklerini verebilir ve onlardan istediklerimizi alabiliriz.

UNUTMAYIN; SİZİN ÇOCUĞUNUZ OLARAK DOĞMAK ONLARIN ELİNDE DEĞİLDİ, ANCAK SEÇME HAKLARI OLSAYDI, SİZDEN BAŞKA KİMSENİN ÇOCUĞU OLMAK İSTEMEZLERDİ...

Çevrimdışı sebocan

  • Yönetim Ekibi
  • *****
  • 32.896
  • 512.889
  • 32.896
  • 512.889
# 26 Nis 2010 08:04:40
ÇOCUK NEYİ ÖĞRENİR?

Eğer bir çocuk kınanarak yaşarsa
suçlamayı öğrenir.
Eğer bir çocuk düşmanca davranışlar
içinde yaşarsa kavga etmeyi öğrenir.
Eğer bir çocuk alay edilerek yaşarsa
sıkılganlığı öğrenir.
Eğer bir çocuk utanç içinde yaşarsa
suçluluk duymayı öğrenir.
Eğer bir çocuk hoşgörüyle yaşarsa
sabırlı olmayı öğrenir.
Eğer bir çocuk teşvik edilerek yaşarsa
güvenmeyi öğrenir.
Eğer bir çocuk değer verilerek yaşarsa
saygı duymayı öğrenir.
Eğer bir çocuk eşitlik ortamında
yaşarsa adaleti öğrenir.
Eğer bir çocuk güven duygusu içinde
yaşarsa inanmayı öğrenir.
Eğer bir çocuk beğenilerek yaşarsa
kendisinden hoşlanmayı öğrenir.
Eğer bir çocuk kabul ve dostluk içinde yaşarsa
dünyada sevgi aramayı öğrenir.
Eğer bir çocuk düşmanlıklar içinde büyürse
saldırganlığı öğrenir.
Eğer bir çocuk sevgi içinde büyürse
güvenmeyi öğrenir.
Çocuk ailenin, aile de toplumun ürünüdür;
çocuk yaşadığını öğrenir.

Çevrimdışı sebocan

  • Yönetim Ekibi
  • *****
  • 32.896
  • 512.889
  • 32.896
  • 512.889
# 26 Nis 2010 08:05:14
ÇOCUĞUNUZ İLE VAKİT GEÇİRİN



Yapılan araştırmalar özellikle ilk beş yaşta olmak üzere çocukların gelişimi üzerine anne ve babaların duygusal açıdan vakit ayırmasının çok önemli olduğunu göstermektedir. Özellikle bu yıllarda çocukların merkezi sinir sistemi gelişimine çok olumlu katkıları olduğu belirtilmektedir. Anne ve babanın günlük işlerin yoğunluğunu bir tarafa bırakıp sadece çocuklarına ayırdıkları vakit olması gerekmektedir. Babaların çocuklara vakit ayırmada zorluk çektikleri değişik nedenler ile çocukları ile daha az zaman harcadıkları sık karşılaşılan bir durumdur. Ayrılan bu vakit çocuğunuz ile ilgili kısa ve uzun vadede bir çok fayda sağlayacaktır, bu faydalar o kadar çok ki hemen birkaç tanesini sayabiliriz.

Çocuğunuz ile geçirdiğiniz vakit onun özgüven gelişimi açısından çok önemli olmaktadır, çünkü ona vakit ayırmanız ona verdiğiniz değeri göstermektedir. Bilinç dışına "ben sana değer veriyorum, çünkü vakit ayırıyorum" mesajı vermektesiniz. Varlığı ile yokluğu hesaba katılmayan ve sanki o evde yokmuş gibi davranmak çocuğun kendine olan güvenini dolaylı olarak negatif etkilemektedir. Özellikle çocuk sayısının fazla olduğu ailelerde her bir çocuğun eşit şekilde vakit ayrılması önemlidir. Çocuk sayısının az olduğu veya tek çocuklu ailelerde ise diğer kardeşler olmadığı veya sayı az olduğu için çocuğun daha fazla sıkılacağı hesap edilerek zaman geçirme görevi anne babaya biraz daha fazla düşmektedir.

Çocuğunuz ile geçirdiğiniz vakit onun stres ile daha kolay baş etmesine ve karşısına çıkan zorlukları daha kolay yenmesine yol açacaktır. Özellikle erişkinlik dönemine kadar yapılan araştırmalara baktığımızda çocukluğunda anne baba ve aile ile yakın bağları olan ve daha fazla vakit geçiren kişilerin karşılaştıkları stres durumu ile daha kolay mücadele ettikleri ve depresyon gibi durumlarda daha kolay iyileştikleri görülmüş. Bu durum çocuğunuzun kısa ve uzun vadede stres karşısında daha güçlü olmasını sağlayacaktır.

Çocuğunuz ile geçirdiğiniz vakit onun ile aranızda bir yakınlık sağlayarak onun size karşı daha rahat duygusal ifade sağlaması ve buna bağlı olarak onun duygusal anlamda ve iç dünyasında hissettiklerini daha kolay anlamanızı sağlayacaktır. Diğer türlü sizden uzak, duygularını size ifade edemeyen, içe dönük, bir çok sorunu olduğu halde aile ile paylaşımı olmayan bir çocuk haline gelecektir. Uzun vadede bu durumun bir çok psikiyatrik soruna yol açması muhtemel gözükmektedir.

Çocuğunuz ile geçirdiğiniz zamanın uzunluğu değil kalitesi önemlidir diyebiliriz. Özellikle çalışan anneler için önemli bir sorun olan vakit meselesi sık sorulan sorular arasındadır. Burada önemle vurguladığımız konu; Çocuğunuz ile geçirdiğiniz vaktin kalitesini artırarak onun bu konudaki ihtiyacını rahatlıkla karşılayabilirsiniz. Günlük hayat akışı içerisinde kendinize bir program yapıp yemek yemeye, TV izlemeye, uyumaya ve buna benzer bir çok yaptığımız günlük işler yanında çocuğunuza vakit ayırmayı unutmayınız. Her yaş grubuna göre hem anne hem baba olarak ayıracağınız vakit çocuğunuzun mutluluğunu sağlayacak ve onun normal psikolojik gelişimine katkıda bulunacaktır. Aksi takdirde çocuğunuz sizden davranış problemleri ile vakit isteyecek ve onunla zoraki ilgilenmek zorunda kalacaksınız.

Sağlıklı nesiller için çocuğa ayrılan vaktin önemi büyük olup klinik gözlemlerimiz bizi anne babaların vakit ayırma konusunda ki eksikliklerinin olduğunu göstermektedir. Anne babalar çocuk yanımızda iken vakit ayırmış oluyoruz gibi düşünebilirler. Burada şunu vurgulamak gerekir, vakit ayırmak dediğimiz şey ''sadece'' çocuğunuz için ayırdığınız vakittir. TV izlerken veya kendi işinizi yaparken çocuğunuzun yanınızda bulunması elbette ki tamamen yalnız olmasından iyi olmakla birlikte yeterli değildir. Önemle vurgulamak gerekir ki çocuklar onlara sağlanan maddi imkanlar ile geçici mutluluklar sağlayabileceklerdir. Asıl mutluluk çocuk için onu sevenler ile belli zaman dilimlerinde bir arada bulunmaktır.

Yapılan araştırmalarda çocukların anne babalarından aldıkları sevgi ve mutluluk ile hayata daha olumlu ve mutlu bakabildikleri, daha az zarar verici davranışlarda bulundukları, insanlara karşı daha sevgi dolu oldukları, arkadaşları ile daha uyumlu halde oldukları gösterilmiştir.

Bazen tam tersi olarak çocuklara anne babalar o kadar çok vakit ayırmaktalar ki o zamanda çocuklar bunalmakta, anne babalarına daha kolay karşı gelmekte, çok aşırı müdahale olduğu içinde onların yaşlarına uygun bireyselliklerinin gelişiminde sorunlar yaşanmaktadır. Bu konuyu çok abartıp hayatın ve ailenin ''tek gündemini'' çocuk veya çocuklar yapmamak önemlidir. Çocukların kendi başına da geçirdikleri zamanın onların gelişiminde önemli katkıları vardır. Bu konuda denge önemlidir.

Kısa vadede olumlu etkilerinin yanı sıra uzun vadede etkileri oldukça fazla olduğu bilimsel çalışmalar ile gösterilen bu konuda son olarak şunu söylemek istiyorum; Çocuğunuz size ne kadar yakın olursa kötülüklere o kadar uzak olacak, sizin ile birlikte ne kadar mutlu olursa hayatın diğer alanlarında da o kadar mutlu olacak, sizinle ve ailesi ile bağları ne kadar sağlam olursa onun tüm hayatı boyunca problemleri daha az olacaktır. Kitle iletişim araçlarının yaygınlaştığı ve insanların bireysel meşguliyetlerinin arttığı günümüzde adı geçen konular için en önemli tehlike çocuklar ve onların duygusal ihtiyaçlarının karşılanmaması olmaktadır. Bu günden atılan tohumlar yarınlar için çok güzel sonuçlar verecektir . Eğer bu konuda bir gayret yok ise yarın oldukça geç olabilir

Çevrimdışı sebocan

  • Yönetim Ekibi
  • *****
  • 32.896
  • 512.889
  • 32.896
  • 512.889
# 26 Nis 2010 08:09:07
ÇOCUK YETİŞTİRMEDE ANNE BABALARIN EN ÇOK YAPTIKLARI HATALAR
                               
          Çocuklarımızın ve gençlerimizin sağlıklı bir ruh yapısına, şahsiyetli ve karakterli bir kişilik yapısına sahip olabilmeleri için anne- babalara çok büyük görevler düşmektedir.

          İdeal anne-babayı tanımlamak zor olmakla beraber başarılı anne-babalar, çocuğun ihtiyaçlarını sezen, onlara uygun yanıtlar veren, aşırı hoş görülü veya katı olmayıp, çocuğa karşı esnek bir yaklaşım içinde olan, davranışlarında belirli bir devamlılık ve kararlılık sağlayan, karşı çıkmadan önce her zaman çocuğun isteklerini dinleyen anne-babalardır. Yine başarılı anne-babalar çocuğun kendi kendisini denetlemesine ortam hazırlayan, çocuktaki sorumluluk duygusunu geliştiren olayların sonuçları ile onları (gerekli dersi almaları için) baş başa bırakan, onlara hak ve özgürlüklerinin sınırını öğreten, çocuklarına korku silahını çevirmeksizin, kendi kendilerini disipline eden ve düşüncelerini özgürce anlatabilen birer birey olarak yetişmelerine imkan hazırlayan kimselerdir.

          Anne-babaların çocuklarına karşı yanlış tutum ve davranışları onların kişiliklerini olumsuz şekilde etkilemektedir. Anne-babalar çocuk yetiştirirken farkında olmadan hatalar yapmaktadırlar. Yapılan bu hatalar; çocukların bütün hayatını olumsuz şekilde etkilemekte, çocukların anti-sosyal davranışlar göstermelerine ve ruh yapılarının  bozulmasına sebep olmaktadır. Yapılan bu hataları 10 grup şeklinde ifade edebiliriz:

1-      Her Şeyde Mükemmel Olma Duygularını İfade Eden Hatalar;


a)Her şeyde en iyi olmalıyım duygusu: Çocuklardan her şeyin en iyisini en     mükemmelini   istemek yerine onların çabalarını desteklemeliyiz. Çocuğun kendine güven duygusunu, çocuğun çabasını överek yükseltmeliyiz.

      Birbirinden farklı ilgi ve yetenekleri olan çocuklarımızın istediğimiz her alanda başarılı olmalarını beklemek çocuğun daha fazla baskı hissetmesine neden olacaktır.Bu konuda yapılması gereken onların ilgili ve yetenekli olduğu konularda daha fazla destek olarak gelişmelerini sağlamaktır.

      b)Başarılarımla varım duygusu: Çocukları şartsız olarak sevmeliyiz ve bunu kendilerine      hissettirmeliyiz.Çocuğun başarılı oldukça sevileceğini düşünmesi telafisi zor hatalar doğurmakta ve ailesiyle ilişkilerine zarar vermekte,çocuğun sürekli baskı altında kalmasına neden olmaktadır.

     c)Olumsuz duygular kötüdür: Çocuklar kızgınlık, hayal kırıklığı, öfke, gerilim, kaygı engellememeliyiz gibi olumsuz duygular gösterebilirler. Çocukların duygusal halini ortaya koymalarını. “Ağlama çocuğum”, Ona kızmamalıydın”, “Telaşlanma daha iyisini yapacaksın” gibi yaklaşımlar çocuğa hiçbir şey hissetme hakkının olmadığı veya duygularının hiçbir önem arz etmediği mesajını verebilir. Çocukların duygularını anlamalı ve kabullenmeliyiz. Çocuklarımız duygularını ifade etmede ne kadar rahat olurlarsa ilerideki ilişkilerinde  de o kadar samimi ve açık olacaklardır.

d)Herkes beni sevmeli duygusu: Çocuklara herkesi memnun edemeyeceklerini bildirmeliyiz. Eğer haklı olduklarına inanıyorlarsa direnmelerini öğretmeliyiz. Herkesi memnun etmeleri gerektiği duygusu ile yetişen çocuklar kendileri hakkında kararsız ve endişelidirler.

e)Hata yapmak ve yardım istemek yanlıştır: Hataların doğal ve kaçınılmaz olduğunu anlayan çocuklar    kendilerini büyük bir kabul edilmişlik içinde hissedeceklerdir.Hataların olabileceği ve onlardan dersler çıkarılabileceği gerçeği vurgulanmalı ve böylece çocuğun kendini iyi hissetmesi ve özgüvenini artırması sağlanmalıdır.

2- Çocukları Yanlış Davranmaya Mecbur Etmek:
Bütün çocuklar ilgi isterler. Bu ifade temel bir ana-baba ilkesidir. Çocuklar kendilerine bağırmanızı ve azarlamanızı hiç görmezlikten gelmenize tercih ederler. Çocuklar güzel şeyler yaptıklarında ana-babalar onları ödüllendirmeyip bunun yerine çocukları yanlış bir şeyler yapana kadar beklemekte ve o zaman onlara ilgi göstermektedirler. Aslında bu metod, ebeveynin ilgisini çekmek için çocukları yanlış davranmaya itmektedir. Yalnız hata yapılınca ana-babanın gösterdiği tepkiler (ilgiler) bu tür davranışları istemeyerek de olsa pekiştirmektedir. Eğer çocuk onaylanmayan davranışlar gösteriyorsa, ana-babalar bu davranışı göstermediği zamanlarda çocuğu övmelidirler. Çocuğa koşulsuz sevginin bildirilmesi onun kendini güçlü hissetmesini sağlayacak ve gereksiz korku ve güvensizliği azaltacaktır.

3- Tutarsız Olmak:
Anne-babalar davranışlarında bir düzen ve tutarlılık oluşturmadılarsa bu durum çocuklarda çeşitli davranış bozukluklarına sebep olabilir. Tutarlılık konulan kuralları ve  onların sonuçlarını takip etmek manasına gelmektedir. Eğer bir kural koyduysanız ve  bunun etkilerini görmek istiyorsanız söylediklerinizi uygulamaya çalışın.İyi çocuklar hem   otoriter hem de liberal ev ortamlarında yetiştirirler. Tutarlı bir düzen çocuğa emniyet, güven ve kontrol hissi verecektir. Ebeveynin tutumundan çocuklar,onların limitlerini  deneyip onların sınırlarını aşmaya zorlanmamalıdır. Ana-babaların verdikleri sözde  durması çok önemlidir. (Tutarlı günlük işler oluşturulması: Çocuklarınızla oturun ve bir günlük plan oluşturun. Planın eğlenceli ve olumlu olmasına çalışın ve onun ihtiyaçlarına  göre düzenleyin.  Tutarlı disiplin: Uygulanması imkansız bir kural koymaktansa, kısa  süreli ve sürekli uygulanabilecek sınırlar belirlemek daha iyi olacaktır. Kurallar ve  sonuçların tutarlı bir şekilde uygulatılmasında ebeveynler, aralarında anlaşmalarının  önemli olduğu gözden kaçırmamalıdırlar.) Tutarlılık sadece düzen ve disiplin konusunda  değil, çocuğun güven ve emniyet hissinin gelişmesine yardım etmede de önemli bir  yöntemdir.

4- Açık İletişime Kapıları Kapatmak:
Etkili iletişim, çocuklara değer vermeyi, problemleri çözmeyi ve başkalarıyla iyi geçinmeyi öğretmek için temel bir kuraldır. Çocuklarla iletişimin açık ve etkili olması için anne- babalar, tam ve samimi bir ilgiyle onları dinlemeyi istediklerini hissettirmelidirler.

a)     Otoriter anne-baba: Bu iletişim tarzı, ebeveynin, çocuğun neler hissettiğine veya neler yaptığına çok az değer verdiğini açıkça göstermektedir.

b) Nasihat verici anne-baba: Çocuğa neler düşünmesi ve yapması gerektiği söylendiği

için , bu iletişim tarzı  da ebeveyn ve çocuk arasındaki iletişimi koparmaktadır.

      c) Suçlayıcı anne-baba: Suçlayıcı iletişim tarzını kullanan ebeveynlerin çocukları, anne-

babaları ile  herhangi bir konuyu görüşme hususunda tereddütlüdürler. Ne yaparlarsa yapsınlar yeterince iyi olmayacaklarını düşünmektedirler.

      d)Teselli verici anne-baba: Bu tür anne ve babalar sebep ne olursa olsun bazı acil  tesellilerin   problemi  düzelteceğini düşünmektedir. Bu iletişim tarzı ile çocuklar ebeveynlerinin   kendilerini dinlemediklerini  veya anlamadığını hissetmektedirler. Her şeyin   düzeleceğine dair teselli vermek için acele etmeden  çocuğun endişe ve kaygıları ile  ilgilenilmelidir.                             
      e) Dinleme sanatı: İyi bir dinleyici olmak pasif değil, aktif bir iştir. Ve çocuğa gereken saygı gösterilmelidir. Yansıtıcı dinleme, mesajın duygusal içeriğinin anlaşılmasını ve bunun çocuğa yansıtılmasını sağlar. Çocuklarınızla iletişime hazır ve iyi bir dinleyici olduğunuzu gösteren etkili ve açık bir iletişim için gerekli güven ve emniyet hissini artıran bir ortam oluşturabilirsiniz.

       f) Sözsüz iletişim: Çocukların sözle ifade edemedikleri hareketlerine karşı duyarlılık, ebeveynin çocuğun   ruh halini duygularını ve o anda kafasından geçenleri anlamasında çok şey ifade edebilir. Çocuklar da   ebeveynlerinin gösterdiği sözlü olmayan davranışlara karşı çok hassastırlar.

5- Sabitliğe Yöneltmek:
Çocuklar problemler, ikilemler ve engellerle karşılaşabilirler. Bu hayatın kaçınılmaz bir parçasıdır. Çocukları bağımsız ve kendi kendine yeterli olmasını öğretmek yerine istemeyerek onları bize bağımlı olmaya teşvik etmekteyiz. Özellikle 13-19 yaş arasındaki gençler, kendi başlarına öğrenmeleri engelleyip tavsiyeler verildikçe, anne-babaya karşı ya bir hınç besleme veya bir bağımlılık geliştirmeye kalkışacaklardır.

 
Problem Çözme: Ebeveynin aktif rol oynaması gereken durumlarda çocuğu da bu sürece dahil etmek önemlidir. (Buna problem çözme denir.) Problemi beraber çözmek için çocuğa yardımcı olmaya çalışmak salt emirler ve direktifler yağdırmaktan daha etkili olacaktır. Çocuk problemin çözümüne katılınca ve başarı sağlayınca çocuğun başarı ve işbirliği hissi artabilir. Problem çözme yaklaşımını kullanmak, sorunlu davranışı azaltmaya yardım eder, başka durumlara da uyarlayacağı bağımsızlık, yetenek ve sorumluluk duygusunu artırır.

 

6- Biz Onlara Karşıyız:
Otoriter ebeveynli ailelerde, çocuklar genelde öfke, hayal kırıklığı ve     kırgınlık     içerisinde olmakta, isyana ve büyük güç çatışmalarına neden olan duygulara   kapılmaktadırlar. Çocuklar arasında ebeveynlerin kendilerine karşı olduğu inancı    gelişmektedir.

a) Aile toplantıları: Daha uzlaşmacı bir ortam geliştirmek için ailelerin baş vuracağı en etkili yöntemlerden biri aile toplantılarıdır. Düzenli olarak yapılan aile toplantısı her bir aile ferdine yetki ve kontrol hissi verecektir. Kişilerin değerli olduğu hissini de güçlendirir.

b) Takım olarak hareket etmek: Aile takımının değerli bir elemanı olduğunu hisseden çocuklar, dayanışma içinde olmaya ve karşılıklı problemlerin çözümüne yardımcı olmaya daha isteklidirler. Ebeveynliği ve aile hayatını takım merkezli olarak görmek, çok daha etkilidir. Bu duyarlılığı ve dayanışmayı teşvik eder. Çocukların diğer insanlarla da etkili bir şekilde çalışmasını öğretir  ve onların kendilerini daha güçlü, yetkili ve değer verilmiş hissedilmelerine yardımcı olur.

c) Kardeş rekabetinin üstesinden gelmede takım çalışması: Kardeş rekabetinin üstesinden gelmek için  kardeşlerin problemin çözümüne katkıda bulunmaları kendilerini değerli bir aile ferdi gibi hissetmesini oluşturur.

7-Yıkıcı Disiplin Kullanmak:

Anne-babalar bir hareket planına sahip değillerse gereksiz hatalar yapabilirler. Bu     hatalar disiplin girişimini etkisiz hale getirebilir ve çocuğun özgüvenine zarar verebilir.

a) Kızgın olmadığınız zamanlarda disiplin uygulayın: En yıkıcı hatalardan bir, kızgın olduğunuz zamanlarda çocuklarınız üzerinde disiplin kurmaya çalışmanızdır.

      b) Disiplini yerinde kullanın: Öfkelenildiğinde, taraflar “psikolojik siperlerini” kaldırmakta, kendilerini  savunmaya daha fazla zaman ayırmakta ve probleme işe yarar bir çözüm bulmak için uğraşmak yerine karşı  saldırıya geçmektedirler. Sinirler yatıştığında  problem ele alınırsa olumlu bir sonuca varma olasılığı  yüksektir.  (Bir çocuğa “şimdi çok kızgınım. Sakinleşip bunu düşünmek için zamana ihtiyacım var bu akşam bu konuda tekrar konuşcağız."”demek gerçekten en uygun olanıdır.)

      c) İsim takmaktan kaçının: Kızgınlık anındaki disiplin, iletişimi kapatıp çatışmayı artırmanın yanı sıra anne-babaların söylemek istemedikleri sözler sarfetmelerine de neden olabilir. Kızgınlıkla verilen zararın ve   sinirlenince kullanılan kırıcı ifadelerin düzeltilmesi çok uzun zaman alabilir.

      d) Uygulanabilir ceza verin: Kızgınlık esnasında, anne-babalar çocuklarına çok katı ve uygulanması zor cezalar  verme eğilimindedirler. Çocuklar bu cezaların uygulanmayacaklarını bildikleri için aldırış etmiyorlar.

      e) Seçenekler sunun: Bu yaklaşım, çocuğun kontrol hissini artırır ve isyanlar ve karşı gelici cevaplar verme   ihtiyacını azaltır.

      f) Disiplini öğretici olarak kullanın: Disiplin yerinde kullanıldığında davranışları hususunda çocuğunuza  dersler verebilir. Ebeveyn olarak en önemli amacın isteklerimize belli bir süre boyun eğilmesi değil,  çocuklarımıza bağımsız, sorumluluk sahibi ve mutlu yetişkinler olabilmelerini öğretmektir.

      8- Yaptığım Gibi Değil Dediğimi Yap:
En temel ve en etkili anne-baba yöntemlerinden birisi  iyi örnek  olmalarıdır. Onlara model olmak istediğimiz şekilde davranarak, çocuklarımızın   yaşamında güçlü bir olumlu etki oluşturabiliriz. Kişiliğimizi oluşturan temel inanç ve   değerlerimiz, günlük hareketlerimiz yolu ile iletilebilir. Eğer çocuk, fikirleri dinlenmiş ve  onlara değer verilmişse genç de anne-babanın söylediği şeyleri daha çok dinleyecektir.  Eğer ebeveynler çocuklarına aktif bir şekilde sözle ve davranışlarla sağlam değerler  öğrenmişse, çoğu genç, yetişkin olduğunda aynı davranışları benimseyecektir. Ebeveynler  olarak medyadaki ve çevredeki olumsuz etkilerden korumalıyız. Bunun yanı sıra hayatın  meydan okumalarına karşı koyacakları değer yargıları ve beceriler geliştirmelerine yardım  etmeliyiz. Davranışlar sözlerden daha anlamalıdır. Söylediğiniz sözlerden ziyade  davranışlarınız kalıcı izler bırakır (sigara gibi).
Anne-babalar hem olumlu hem olumsuz   davranışlar için çocuğa örnek olabilirler. İyi örnekler göstererek uygun davranışlar için  çocuğunuza model olun.

       9- Özel İhtiyaçları Gözden Kaçırmak:
Her çocuk farklı güçler, zayıflıklar, ilgiler ve dayanıksızlıklar toplamından müteşekkildir. Hayat tecrübeleri ve doğal istidatlarının aracılığı ile çocuklar, aktiflik, utangaçlık, kendine güven, gerilimlere katlanma kabiliyeti derecelerinde ve diğer sayısız kişilik faktörlerinde farklıdırlar. Aktif olan bir çocuk spora teşvik edilebilir. Çekingen bir çocuğu zihinsel faaliyetlere yönlendirmek lazım, onu rahatsız eden spor ve toplum önünde konuşmaya zorlanmamalıdır.

      a)Dikkat yetersizliği-Aşırı hareketlilik rahatsızlığı (ADHD): ADHD’li çocuklar  dikkatsizlik ve aşırı hareketlilik gösterirler. Dikkat yetersizliği olan çocuklar genelde düzensizdirler ve okuldaki işlerini tamamlayamazlar. Bu çocukların çoğu, grup içinde arkadaşları ile olmak yerine birebir ilişki kurulan ortamlarda daha başarılıdırlar. ADHD’li çocuklar normalden daha fazla zeki olabilmekte, dolayısı ile evde veya okulda başarılı olamadıklarında çok büyük hüsrana uğramaktadırlar, zamanla okulla ilgilenmemeye  başlayabilmektedirler. Bu çocukların okulu terk etme durumları yüksektir.  Ve madde bağımlılığı, kanunlarla ilgili sorunları vardır. Çünkü güçlü bir kişilik geliştirme ihtiyacı olan bu çocuklar anne-babalarından, öğretmenlerinden ve yaşıtlarından olumlu bir ilgi görememektedirler. ADHD teşhisi konan çocuklar motivasyon, intizam ve olumlu takviyeye çok iyi tepki verirler. Görevlerine devam ettikleri ve uygun davrandıkları için onları ödüllendirmek gerekir.

      b)Çocukluk depresyonu: Depresyon geçiren bir çocukta geri çekilme belirtileri uyku ve  iştah değişiklikleri, sosyal ilişkilerdeki farklılaşmalar, gittikçe artan bir asabilik, uyuşukluk veya notlarında düşüklük depresyonlarını belli ederler. Çocukluk problemleri ve pek çok kaygı hastalığı ana-babaların çocuklarıyla açık bir iletişim kurmaya çalışmaları ve onlara güçlü bir koşulsuz sevgi vermeleri ile önlenebilir.

      c)Öğrenme zorlukları: Öğrenme zorluğu bir insanın çevreden gelen bilgileri doğru  şekilde anlama kabiliyetini veya beynin farklı bölümlerindeki bilgileri başarıyla birleştirmeyi etkileyen bir rahatsızlıktır.  Öğrenme güçlüğü, algı problemi, alınan bilgileri beyinde organize edemeyişi, çabuk unutma, yazarken hatalı ve ağır yazar. Duygusal olarak, bezginlik, kendini güvensiz, değersiz ve kötü hissetme, yeterince zeki olmadığını düşünme, kavgacılık ve çabuk alınmadır. Bedensel yakınmalar (baş ağrısı, bulantı, karın ağrısı) olabilir. Okula gitmekte isteksizlik gözlenebilir. Öğrenme zorlukları, yaşam boyu süren bir durumdur. Çoğu durumda okul işleri, günlük işleri, sosyal ilişkiler veya aile hayatı gibi çocuğun yaşamının pek çok yönünü derinden etkiler. Eğer çocuğun belirli bir alandaki performansı çocuğun IQ testinde verilen beklentileri ile uyuşmuyorsa, çocuk bir öğrenme zorluğu yaşıyor olabilir. Yapılması gereken çocuğun en iyi öğrenebileceği yöntemler üzerinde durulmasıdır.

      10- Eğlenceyi İhmal Etmek:

Çocuklara her zaman önem vererek onların içinde bulundukları durumdan zevk  almasını öğretmek, gelecekte karşılaşabilecek pek çok probleme karşı koymalarına yardımcı olacaktır. Araştırmalar, günlük hayatında mizaha yer veren yetişkinlerin daha sağlıklı olduğunu göstermektedir. Onların bağışıklık sistemi daha dayanıklı olduğunda hastalıklara daha az yakalanmakta ve daha çabuk iyileşmektedir. Ebeveynler için çocuklarımızla anı yaşamanın bilincinde olmak bir maharettir. Anı yaşamak, her dakikayı değerlendirmek ve zamanı dolu dolu geçirmek anlamına gelir. Bu önümüzdekiler küçük şeyler bile olsa ondan zevk almanız demektir. Çocuklar bu kavramı,anne-babalarından, daha küçük yaşlarda iken öğrenmektedirler. Eğer sizi aktif olarak onlarla ilgilenirken veya belli bir anda yaptığınız şeyle görürlerse o ana yoğunlaşmayı öğrenirler. Bu onlara daha mutlu, memnun ve daha şevkli olmayı öğretecektir. Eğlence ve heyecan için küçük işler bile birer fırsat olabilir. Ev işlerini oyuna çevirmek veya avluyu süpürürken şarkı söylemek, mekanın ve anın nasıl yaşanabileceğini çocuklara öğretebilir. O anda nasıl mutlu olunabileceğini çocuğa öğretebilir. Böylece daha mutlu ve daha sağlıklı bir çocuğa sahip olacaksınız.(10 Hata-Dr.Kevin Steede)

Çevrimdışı sebocan

  • Yönetim Ekibi
  • *****
  • 32.896
  • 512.889
  • 32.896
  • 512.889
# 26 Nis 2010 08:09:54
BAŞARILI ANA-BABA-ÇOCUK İLİŞKİSİNİN KOŞULLARI

           

     Ana-baba çocuklarını eğitirken, öncelikle gelişim evrelerini bilmeli ve çocuklarının içinde bulunduğu gelişim dönemini tanımalıdırlar. Başka bir deyişle çocuklarını tanıyarak işe başlamalıdırlar.

     Ana-baba, çocuklarının kendi modelleri olmadığı gibi, kardeşlerinden ve arkadaşlarından bağımsız kendine özgü zeka ve kişilik özellikleri olan bir birey olduğu gerçeğinden hareket etmelidirler.

     Anne ve babanın çocuklarına, uygun olan davranışın ya da neyin doğru neyin yanlış olduğunu öğretebilmeleri için, gerek kendi aralarında, gerekse çocuklarına yönelttikleri davranışlarında dengeli, tutarlı ve kararlı olmaları gerekir. Anne ve babanın güvenli bir çocuğa sahip olmaları için önce kendilerine sonra biribirlerine, ardından da çocuklarına güvenmeleri gerekir. Anne ve babalar çocuklarına çok iyi bir model olmalıdırlar. Ana-baba çocuğundan yaşı ve yeteneklerine uygun isteklerde bulunmalı, çocuğu hayal kırıklığına uğratacak, yaşının üstünde bir beklenti içine girmemelidirler. Çocuğun ilgi ve yeteneği onun yönlendirilmesinde esas alınmalı ana-babanın tutkuları dikkate alınmamalıdır.

     Ana-baba, öncelikle çocuğunu bağımsız bir birey olarak kabul eden, ona sevgi ile yaklaşan ve olumlu ilişki kurmaya çalışan kişiler olmalıdırlar. Bilinmelidir ki sevgi temeline dayanan eğitim sağlam ve başarılı bir eğitimdir.

     Anne ve baba öyle bir ortam hazırlamalıdırlar ki, çocuk sanki her zaman anne ve babası yanındaymış gibi kendini güvenli ve hiç yanında  değilmiş gibi özgür hissetsin. Anne ve baba, çocuğunun kişiliğine saygı duyan,benlik saygısı üstün kişiler olmalıdır ki, çocuklarının benlik saygısı üstün olbilsin. Anne-babalar aşırı koruyucu yaklaşımdan kaçınarak çocuğun kendi kendini yöneten bir birey olmalarına fırsat vermelidirler. Kısacası, ana-baba çocuğa sevgi veren, girişim yeteneğini ve öz güvenini kazanabilmesi için onu destekleyen kişiler olmalıdırlar. Çocuğa yeterli düzeyde desteğin sağlandığı bu ortamda, ana-babanın  sağladığı disiplin ve eğitimin nitelikleri olumludur. Böyle bir esnek ortanda çocuk, cesaretli ve topluma uyumlu bir insan olarak yetişir. Yaşamını yapıcı çaba üzerine kurmayı öğrenir.

     İdeal ana-babayı tanımlamak zor olmakla beraber, başarılı ana-babalar, çocuğun ihtiyaçlarını sezen , onlara uygun yanıtlar veren, aşırı hoş görülü ve ya katı olmayıp, çocuğa karşı esnek bir yaklaşım içinde olan,  davranışlarında belirli bir devamlılık ve kararlılık sağlayan, karşı çıkmadan önce her zaman çocuğun isteklerini dinleyen anne-babalardır. Yine başarılı ana-babalar çocuğun kendi kendisini denetlemesine ortam hazırlayan, çocuktaki sorumluluk duygusunu geliştiren, olayların sonuçlarıyla onları baş başa bırakan, onlara hak ve özgürlüklerinin sınırını öğreten, çocuklarına korku silahını çevirmeksizin, kendi kendilerini disipline eden ve düşüncelerini özgürce anlatabilen birer birey olarak yetişmelerine imkan hazırlayan kimselerdir.(H.YAVUZER Ana-Baba ve Çocuk)   

   

Çevrimdışı sebocan

  • Yönetim Ekibi
  • *****
  • 32.896
  • 512.889
  • 32.896
  • 512.889
# 26 Nis 2010 08:10:42
OKUL BAŞARISINDA AİLENİN ROLÜ


     Öğrencilerin okuldaki başarı durumu çeşitli faktörlerden etkilenmektedir. Bu faktörler;bireyden, aileden,okuldan ve çevreden kaynaklanan faktörler olarak sıralanabilir. Biz bu broşürümüzde aileden kaynaklanan faktörleri ele alacağız.   

     İlimizdeki öğrenciler üzerinde yaptığımız çeşitli araştırma ve incelemeler sonucunda okul başarısını etkileyen aileden kaynaklı faktörler sırasıyla aşağıya çıkarılmıştır.

 
     1- Ailelerin çocuklarına ev ortamında ders çalışacak gerekli yeri ve yeterli zamanı vermemeleri;

   
     2- Ailelerin çocuklarına okul ve diğer sosyal ilişkilerinde yeterli ilgi ve desteği göstermemeleri;

   
     3- Ailelerin çocukları üzerindeki beklenti düzeylerinin çok yüksek olması;

   
     4- Öğrenciler ile ailelerinin beklenti ve ilgilerinin farklı olması;

   
     5- Ailelerin çocukları arasında kıyaslama,ayırım yapması;başkaları ile çocuklarını kıyaslaması; 

   
     6- Aileler ile çocuklar arasında iletişim kopukluğu olması;

   
     7- Ailelerin çocuklarına sürekli ders çalışmaları için baskı yapması;

   
     8- Ailelerin çocuklarının arkadaşlık ilişkilerine sürekli müdahale etmesi;

   
     9- Ailelerin çocukların en ufak bir hatasını gördüklerinde onları eleştirmeleri;

olarak belirlenmiştir.

     

Çevrimdışı sebocan

  • Yönetim Ekibi
  • *****
  • 32.896
  • 512.889
  • 32.896
  • 512.889
# 26 Nis 2010 08:12:16
Çocukların Okul Başarısını Artırmada Anne ve Babaya Düşen Görevler

 

    Anne ve babalar çocuklarının okul başarısını artırmak,başarısızlıktan kaynaklanan aile içi problemleri çözebilmek ve çocukları ile daha iyi ilişkiler kurmak için aşağıda belirteceğimiz hususlara dikkat etmeleri kendileri ve çocukları için faydalı olacaktır. 

     1-Anne ve baba çocuğa evde olumlu ders çalışma koşullarını sağlamalıdır. Bunun için evde sessiz bir oda yada odanın sessiz bir köşesi çocuğun rahatça kendisini derse verebileceği bir şekilde düzenlenmelidir. Mümkünse çocuğa ait bir oda ve masa ayarlanmalıdır. Çocuktan ders çalıştığı sürece onun dikkatini dağıtacak başka şeyler yapması istenmemeli;eğer çocuk aile bireylerinin oturduğu odada ders çalışmak zorunda ise aile bireylerinin çocuğun ders yapmasını engelleyici faaliyetlerde bulunmaması gerekir.

     2-Çalışmaları ailesi tarafından desteklenmeyen,başarısızlıklarından dolayı sürekli eleştirilen sosyal ihtiyaçları yeterince karşılanmayan çocuklar kendisini değersiz bir kişi olarak görür;kendisini küçümser. Bu da onun var olan yeteneklerini gizlemesine neden olabilir. Bu tür çocuklar kapasiteleri uygun olmasına rağmen bunu kullanmayıp okuldaki başarılarını düşürürler.

     3-Anne ve baba öncelikle çocuğunu bağımsız bir birey olarak kabul etmeli,ona sevgi ile yaklaşmalıdır. Onunla iyi ilişkiler kurarak onun duygu ve düşüncelerini dinlemeli,onun bu duygu ve düşüncelerine saygı göstermelidir. İstediği okulda okumasına ve mesleğe sahip olmasına izin vermelidir.

     4-Okulda çocuğun başarılı yada başarısız olmasının en önemli nedenlerinden biri ailenin tutumudur. Özellikle ailenin öğrencinin yapabileceğinden çok şey beklemesi,bunu öğrenciye yansıtması öğrenciyi başarısız kılmaktadır. Ailenin çocukla ilgili birtakım gerçekçi olmayan beklentiler geliştirmesi ve bunu çocuğa yansıtması çocukta çok büyük kaygı yaratır. Bu kaygı çocuğun kendine olan güvenini azaltır,çocukta başarılı olamama korkusu geliştirir. Çocuktan başarılı olmasını beklemek,çocuğa göre onun kişilik değerinin başarıyla değerlendirilmesi manasına gelmektedir. Çocuğun kişilik değerini ana-babasının gözünde başarılı olmasına bağlaması çocuğun kaygısını daha çok artırır. Bu kaygı okul başarısının düşmesine neden olur.     

     5-Anne ve baba hiçbir zaman çocuğunu kardeşleri,ağabeyi,yaşıtı olan akraba çocukları ve başarılı olan arkadaşlarıyla kıyaslamamalıdır. Böyle bir kıyaslamadan acıya kapılan çocuk okulda mücadeleyi bırakabilir. Önemli olan çocuğu başkalarıyla değil;kendisi ile kıyaslamaktır. Çocuğun dünü ve bu günü arasındaki olumlu ve somut farkları görebilmek ve çocuğa yansıtabilmektir.

     6-Ana-babalar genellikle çocuklarını dinlediklerini düşünürler. Oysaki çocuk kendileriyle konuşurken sürekli ikaz,hatırlatma,önerilerde bulunma,fikir yürütme gibi müdahalelerle aslında çocuğu dinlememektedirler. Bunu fark eden çocuk ya susar yada küserek içine kapanır. Bu da anne baba ve çocuk arasında iletişim kopukluğuna yol açar.

     Çocuğun bir sorununu dile getirmesi sırasında çocuğa konuşabileceği bir ortam ve sessizlik alanı hazırlamak,işlerimizi bir süre erteleyip çocukla konuşmak gerekir. Konuşma esnasında anne ve babaların kendi duygu ve düşüncelerini belli etmemeleri,çocuğun olaydan dolayı yaşamış olabileceği duyguları onunla birlikte dile getirerek paylaşması gereklidir.

     7-Anne ve baba çocuğa sürekli ders çalışması için baskı yapmak yerine çocuğa zamanı iyi kullanmasını ve görev bilincini öğretmelidir. Başarıda önemli olan çok çalışmak değil etkili ve verimli çalışmaktır. Çocuğun devamlı ders çalışması yerine;çocuğun diğer sosyal faaliyetlere (resim,müzik,spor) zaman ayırması çocuk açısından yararlı olacaktır.   

     8- Anne ve baba çocuğun arkadaş seçimine ve arkadaşları ile olan ilişkilerine çok sık müdahale etmemeli; doğru seçimler yapabilmesi için ona destek olmalıdır. Çocuğun arkadaş ortamına yapılacak müdahale ve baskılar, çocuğun anne ve babaya karşı tavır takınmasına ve aileden uzaklaşmasına neden olur.

     9- Eleştiride bulunmak, çocukta daha iyisini yapmalısın, ben kötüyüm ya da siz de mükemmel değilsiniz gibi düşüncelere yol açar. Baskıcı, otoriter ve eleştirici tutum çocuğun kendine olan güvenini ortadan kaldıran, onun kişiliğini hiçe sayan bir tutumdur.

      Suçlayan, cezalandıran ve eleştiren ana-babaların çocuklarının kolayca ağlayan çocuklar olduğu görülür. Baskı altında büyüyen çocuklarda genellikle isyankar davranışlar yanında aşağılık duygusu gelişebilir. Böyle çocuklar ileride başkaları tarafından yönetilmeye elverişli bir kişilik oluştururlar.   

      Sevgili anne-babalar, çocuklarımızı kaybetmek yerine kazanmaya çalışalım bununda en kolay yolu onlarla iyi bir iletişim kurmak, onları anlamak, dinlemek ve makul ihtiyaçlarını karşılamaktır.     

Çevrimdışı sebocan

  • Yönetim Ekibi
  • *****
  • 32.896
  • 512.889
  • 32.896
  • 512.889
# 26 Nis 2010 08:19:17
ÖĞRENCİLERİN DERS ÇALIŞMA ALIŞKANLIĞI KAZANMALARINDA
ANNE BABALARA DÜŞEN GÖREVLER

 

          Eğitim, insanlar ve toplumlar için vazgeçilmez bir süreçtir. Bu süreç doğumla başlar, ölüme kadar sürer. Bu süreç içerisinde anne ve babalar çocuklarına dünyayı ve yaşamayı öğretirler.

          Anne ve babalar bebeklik döneminde çocuklarının davranışlarını daha çok kabul edicidirler. Bebeklerinin hayatı tanırken gösterdikleri hatalarına kızmazlar ve onları cezalandırmazlar, çektikleri zorluklardan dolayı bebeklerine karşı daima hoşgörülüdürler ve onlara yardımcıdırlar.

          Anne ve babalar çocuk hazır olduğu zaman kendi kendine öğrenebilsin diye çocuklarına özgürlük tanırlar. Neyi ne zaman öğreneceğinin sorumluluğunu, yeteneklerine güvendikleri için kendisine bırakırlar. Çocuklarının yetenekleri konusunda kuşkuları yoktur.

          Ancak, çocukları yürümeye ve konuşmaya başlayınca ana ve babalara bir şeyler olur. Etkili öğretmenliklerini yitirmeye, ödül ve ceza vererek çocuklarını zorlamaya ve  başka çocuklarla karşılaştırmaya başlarlar. Bu davranışların çocuğun okula başladığı dönemde de sürdürülmesi çocuğun derslerinde başarısız olmasına ve kendi yeteneklerini ortaya koyamamasına, içine kapanık, pasif bir kişiliğe sahip olmasına neden olmaktadır.

          Bunun yerine çocuğa sorumluluk bilinci aşılamak doğru olacaktır. Bunun için çocuğa kendi kendini yönetme fırsatı verilmeli, onu davranışlarının sonuçlarıyla baş başa bırakmalıdır. Çocuğa küçük yaştan itibaren yaşına, yeteneğine ve cinsiyetine uygun görevler vererek güven duygusunun pekiştirilmesine çalışılmalıdır. Örneğin, okul öncesi döneminde kendi başına yemeğini yemeye başlayan, kendi yatağında uyuma alışkanlığı yerleşen, dişlerini fırçalayıp oyuncaklarını toplamayı öğrenen bir çocukta okula başladığında verilen ödevi alıp evde yapma sorumluluğu da kolayca gelişecektir. 

          Anne baba olmanın en büyük erdemliliği, topluma yararlı bireyler yetiştirmektir. Topluma yararlı bireyler yetiştirmenin esası da ana babanın birer eğitimci gibi davranmalarıdır. Bu yüzden ana babalara önemli görevler düşmektedir.

          Toplumumuzun temelini oluşturan çocuklarımız ülkemizin geleceğidir. Öğrenmenin en yoğun olduğu, temel alışkanlıkların ve zihinsel yeteneklerin en hızlı geliştiği ve biçimlendiği dönemin, okulöncesi çağı olduğu bilinmektedir. Hayatın ilk yıllarında alınan eğitimin ve geçirilen deneyimlerin; gelişim, ileri yaşlardaki öğrenme, yönlendirme ve akademik başarı üzerine çok önemli ve olumlu etkileri olduğu bir gerçektir. Yapılan bilimsel alıştırmalar ve çağdaş eğitim alanındaki uygulamalar, 17 yaşına kadar olan zihinsel gelişimin %50 sinin 4 yaşına, %30 unun 4 yaşından 8 yaşına, %20 sinin ise 8 yaşından 17 yaşına kadar oluştuğunu, nitelikli, sağlıklı ve istenilen davranışlara sahip nesilleri yetiştirmek için eğitime çok küçük yaşlarda başlanılmasının gerekli olduğunu ortaya koymuştur. Bu nedenle 0-6 yaş dönemi; çocuğun gelişiminin en kritik, en ilginç, en çok dikkat isteyen ve ziyan edilmemesi gereken bir dönemdir.

          Öncelikle anne babalar çocuklarının akademik yaşamda başarılı olmaları için onların ilgi ve yeteneklerini, algılama ve öğrenme kapasitelerini bilmeli ve çocuklarından buna yönelik bir beklenti içinde  olmalıdırlar. Çocuğunu tanıyan anne babalar, çocuğun eğitiminde ve eğitiminin takibini yapmakta bilinçli olacaklardır. Anne babalar, çocuklarının okulda başarılı olmasını istiyorlarsa çocuklarına iyi bir ‘Model’ olmalıdırlar.

          Anne babalara, çocuğunun ders çalışma alışkanlığını kazanmasında  önemli görevler düşmektedir:

          * Öncelikle çocuğunuza ders çalışması için evde; ısı, ışık bakımından yeterli, gürültüsüz, çocuğu ders çalışmaya motive edecek uygun bir ortam hazırlayın.

          * Çocuğunuzdan ders çalıştığı sürece, onun dikkatini dağıtacak başka işler yapmasını istemeyin.

          * Çocuğunuzun başarısında önemli etkenlerden bir tanesi de düzenli ve uyumlu bir aile hayatıdır. Çocuğunuzun düzenli yemek yemesine ve uykusunu almasına özen gösterin.

          * Çocuklarınıza sürekli ders çalışmaları için baskı yapmayın. Çocuklarınızı resim, müzik ve spor gibi diğer sosyal faaliyetlere de yönlendirin.

          *  Çocuğunuz derslerle ilgili bir şey sorduğunda onu iyi dinleyin ve alaycı, aşağılayıcı, hor görücü olmadan yumuşak bir ses tonu ile cevap verin.

          * Anne baba olarak, çocuğunuz ders çalışırken ya da sınava hazırlandığı sırada, onun çalışma isteğini artırmak ve onu çalışmaya teşvik etmek için kaygı yükseltici yaklaşımlardan kaçının. “Bu kadar çalışmayla kazanamazsın...”, “Bu kafayla gidersen zor kazanırsın...” gibi ifadeler kullanmakla çocuğunuzun daha çok çalışmasını sağlayamayacak aksine onun kendine olan güvenini azaltacaksınız. Bunun sonunda ortaya çıkan kaygı, başarıyı olumsuz yönde etkileyen kaygıdır ve çocuğunuz için bununla başa çıkmak oldukça zor olacaktır.

          Bazı öğrenciler ev ödevlerini yapma konusunda isteksiz olabilirler. Bazı çocukların gözünde ev ödevleri her gece sıkıntı ve stres yaratan bir durumdur. Ödev yaparlarsa zamanlarını hep buna harcamış olurlar, yapmazlarsa kendilerini suçlu hissederler. Öğretmenleri tarafından azarlanır, sınıfta utandırılır ve evde aile içi tartışmalara neden olur. Aile içinde kızgınlıklar, küskünlükler, karşılıklı olumsuz duygulara sebep olur.

          Anne-babalar bu sorunla nasıl baş etmeli? Anne-babalar çocuklarının ödevi yapmalarını direkt olarak kendi sorunu imiş gibi öne çıkarmamalıdır. Ev ödevi çocuğa sorun çıkarınca ana-babanın en etkili  aracı etkin dinlemedir. Çocuğunu sakin bir şekilde dinlemeli, duygularını açığa çıkarmasına fırsat vermelidir. Anne-babalar çocukların duygularını paylaşmaya çalışmalıdırlar. Şöyle ki, “seni duyuyorum, duygularını anlıyorum, onları kabul ediyorum, sana bu sorunla baş etmende ve kendi çözümünü bulmanda yardım etmek istiyorum...” Eğer çocuk ev ödevini yapmıyor  ve bunu sorun da yapmıyorsa anne-baba da sorun yokmuş gibi davranmalı, kesinlikle çocuğa baskı yapmamalı, onun yerine ödev yapılmamalıdır. Buradaki amaç, çocuğun sorumluluk duygusu geliştirmesi , davranışlarının sonucunu görmesi ve dolayısıyla kendi sorununu kendi çözebilme yeteneği  geliştirmesidir.

          Çocuğun okula ve derse ilişkin konularda kendi  sorumluluğunu almasına yardımcı olunmalıdır. Çocuğun yaşadığı sorun ana-baba tarafından kendi sorunlarıymış gibi algılanmamalıdır.

          Çocuğun okul probleminin ona ait olduğunu ne kadar  çok kabul ederseniz, ona o kadar yardım etmiş olabilirsiniz. Bu, çocuğun kendine olan güven duygusunun gelişmesine yardımcı olabilecektir.           

          Anne babalar, eğer çocuğunuz başarısız ise başarılı olan arkadaşları, kardeşleri ya da akraba ve komşu çocuklarıyla kıyaslamayın. Kıyaslama yapılan başarısız çocuk, anne babası tarafından sevilmediğini ve kendisine değer verilmediğini hissedecektir. Bu duygu anne babaya karşı kızgınlık duygusu yaratır, beklenilenin aksine çocuk ders çalışmayarak anne babasını cezalandırır. Bu nedenle çocuğunuzu başkalarıyla kıyaslamak yerine çocuğunuzun başarılarını görmeye ve onu takdir etmeye başlayın. Aslında gayret ederse başarılı olabileceğini, onu sevdiğinizi, başarılı olabilmesi için ona yardım edeceğinizi ifade edin. Böylece çocuğunuz yalnız olmadığını ve kendisine değer verdiğinizi hissedecektir

 

          Karne döneminde, karne ile gelen çocuğun durumuna bakılır:

          Çocuk karne notlarına ilişkin bir sıkıntı, duygu vs. dile getiriyorsa bu durumda çocuk dinlenmelidir. Çocuk karne notlarına ilişkin (başarısızlık) bir sıkıntı, duygu, düşünce vs. dile getirmiyorsa bu sorunun kendisine ait olduğu ana-baba tarafından suçlama olarak değil kendilerinin bundan duydukları duyguları dile getirmeleri, böylece çocuğun sorunu kabul etmesi , daha sonra etkin dinlemeye geçilmesi gerekir.   

          Düşük notla değerlendirilen çocukların eleştiriye değil ilgiye,  şefkate ihtiyaçları vardır. Yardım önerisine cevabı “evet” olacaktır.

Çevrimdışı sebocan

  • Yönetim Ekibi
  • *****
  • 32.896
  • 512.889
  • 32.896
  • 512.889
# 26 Nis 2010 08:21:53
Çocukların Zararlı Alışkanlıklar Kazanmasında
Anne –Baba Tutumlarının Etkisi
 


      Anne-babaların çocuklarına karşı göstermiş oldukları tutum ve davranışları çocuklarının zararlı madde kullanmaya başlamalarında veya bu tür madde kullanımından uzak durmalarında büyük etkisi vardır. Yaptığımız araştırma bunu doğrular niteliktedir. Nitekim araştırmamızda zararlı madde kullanan öğrencilerin %49 unun ailesinin otoriter olduğu tespit edilmiştir. Benzer şekilde zararlı madde tüketen öğrencilerden %56 sının ailesinden yeterince ilgi göremediği saptanmıştır. Özellikle bu sonuç anne-baba desteğinin yoğunlukla ihtiyaç duyulduğu ergenlik dönemindeki ergenin yeterli ilgi görememesi sonucunda duygusal ve sosyal bir boşluk yaşamasına sebep olmaktadır. Böyle bir durumdaki ergenin bu boşluğu kapatmak amacı ile zararlı maddeye yönelmesi söz konusu olabilmektedir.

      Bu nedenle ailelerin, bu tür zararlı madde alışkanlığı kazanmaması için çocuklarına nasıl davranmaları gerektiği konusunda aşağıda belirtmiş olduğumuz hususlara dikkat etmeleri kendileri ve çocukları açısından faydalı olacaktır.

      Anne-babalar çocuklarının olumsuz davranışlarına bakıp üzüleceklerine  bu olumsuz davranışların hangi sebepten kaynaklandığını belirlemeleri gerekir.

      Çocukların (çocukluk, erinlik, ergenlik dönemleri) olumsuz davranışlarının altındaki sebepler bilinirse çocuğa daha kolay yardımcı olunabilecektir. Bu açıdan, çocukların kullandıkları olumsuz davranışlarının sebepleri şu şekilde sıralanabilir:


1-  Dikkat çekme mekanizması: Çocuk ilgi ve hizmet ister.

2- Yetki-Güç: Çocuk otoriter olmak ister.

3-  Öç alma: Çocuk diğerlerini kırmak ister.

4- Yetersizlik veya varsayılan yetersizlik: Çocuk yalnız bırakılmak ister.

   
      Olumsuz davranış sergileyen  çocuk, genellikle cesareti kırılmış olduğu için, bu davranışları yaparken düş kırıklığını ifade eder. Çocuğun şevkinin kırılması, çocuğun olumsuz davranmasına  neden olur. Böylece çocuk, olumsuz davranarak önem kazanacağına inanır.

       Çocuk özel ayrıcalıklar elde etmek için ilgi ister , gücünü göstermeye yönelir , öç almaya yönelir veya  yetersizlik sergiler.

        Dikkat Çekme Mekanizması:

        Çocuk grubun bir parçası olamayacağına inandığı zaman önce toplumsal açıdan kabul edilen yollarla ilgi çekmeye çabalar; eğer bu etkisiz olursa, dikkati çekebilen her şeyi dener.

        Çocuk görmezlikten gelinmek yerine cezalandırılmayı tercih eder. Bu mekanizmayı daha çok öğrenme güçlüğü olan çocuklar kullanır.

         Bazen ilgi çekmek amacı ile çocuklar olumsuz davranmak yerine, ana-baba ya da yetişkinlerle işbirliği yoluna gidip kendilerinden istenildiği gibi davranma yolunu seçerler.

         Burada büyüğe düşen görev çocuğun bu işbirliğini pekiştirmektir. Aksi takdirde çocuk dikkat çekmek için zararlı maddeye başlar ve bu alışkanlık haline gelebilir.


          Yetki:
          Çocuk yetişkinin gözünde değerinin olmasını, yetişkini manuple (yönlendirme) etme, denetleme ve ona egemen olma yeteneğine dayandığına inanır. Çocuk emredilmeyi red eder ne isterse yapar, böylece kontrol ve yetkisinin olduğunu sergiler.

          Eğer, yetişkin yetki mücadelesine tepki verir ve uysallığı pekiştirmek amacı ile daha fazla yetki gösterisinde başarılı olursa, çocuk, yetkinin değerine daha fazla inanır. Burada amaç, yetişkini devreye sokmaktır. Eğer yetişkin devreye girerse çocuk belirgin bir zafer kazanır. Yetkisini gösteremez ise bile çocuk her karşı gelmesinde doyum elde eder ve bu davranışı ileride sergileme yoluna gider.

       Öğrenme güçlüğü olan çocuklar yetkiyi kendi değerlilik duygularını ortaya koymak için kullanırlar. Eğer birey öğrenmede güçlük çekerse, başkaları üzerinde yetkisi olduğunu kendine ve dünyaya sergilemeye yönelir.

       Okuldan gelişte ekmek getirmesi istenen çocuğun unutmasının bellek problemi mi yetki gösterisi mi olduğu anlaşılmalıdır.

       Ayrıca otoriter veya patron olma duygusu gelişen bir gençte olumsuz davranışlar gelişebilir. Bu olumsuz davranışların içinde madde kullanımı da olabilir.

         Öç  Alma:

     Amacı öc alma olan çocuğun, artık ilgi ya da yetki mücadelesi ile durumunu koruyamadığı algılanır. Çocuk başkalarını inceleyerek önem kazanma yeteneğine sahiptir.  “Sevilemiyorum, gücüm yok. Fakat benden nefret edebilirler.”

       Sadece ait olma eksikliğinden dolayı, çocuğun cesaretinin kırılmasından sonra, çocuk tarafından bu hedef aranmıştır. Çocuk,herkesin kendisine karşı olduğuna ve önemsenmediğine  karşı tepkinin tek yolu, ona davranıldığı gibi misillemede bulunmaktır.

        Öc alma duygusuna sahip olan bir gencin anti-sosyal davranışlar göstermesi dolayısı ile zararlı maddeleri kullanma ihtimali yüksektir.

        Varsayılan Yetersizlik:

        Bu hedefe sahip olan çocuk, yetersizliği ile kendini anlatır, beklentisi başarısızlıktır ve katılımdan kaçmak için yetersizliğini kullanır. Yetersizliğine kendini inandırmış çocuk, bir daha çaba göstermez.

        Yalnız bırakılmak ister, grubun içerisinde hiçbir şey istenmedikçe grubun üyesi olarak görülür.

        Gerçek ya da hayal edilen aşağılık duygusunun arkasına saklanarak çocuk, daha utandırıcı yaşantıları önleyeceğine inanır.

        İlişkiyi sürdürmek için en etkili yolun yetersizlik olduğunu kabul eder, inanır. Artık var olmadığı halde çocuk yetersizlikler ortaya koyar.

       Yetersizlik duygusuna sahip gençler başkalarının özellikle arkadaş grubunun etkisinde kalır, onların her dediğini yaparlar. Eğer arkadaş grubu herhangi bir zararlı madde kullanıyorsa bunlar da o maddeye hemen başlayabilirler.


      Özellikle anne-babaların çocuklarına karşı yanlış tutum ve davranışları çocukların ve gençlerin kişiliklerini olumsuz şekilde etkilemektedir. Anne-babalar çocuk yetiştirirken farkında olmadan hatalar yapmaktadırlar. Yapılan bu hatalar çocukların bütün hayatını olumsuz bir şekilde etkilemektedir.

       Araştırma sonuçlarına bakılınca; öğrencilerin zararlı madde kullanmaya başlamasının  11-14 yaşları arasında yoğunlaştığı görülmektedir.

      Zararlı madde kullanan öğrencilerin ailelerinin davranışlarına bakıldığında;

      1- Çocukların bakış açısına göre “ana-babalarının otoriter” oldukları,

      2- Çocukların bakış açısına göre ailelerin çocukları ile ilgilenmedikleri,

      3-Ana-babaların çocuklarından “aşırı beklenti içinde olmaları” ile “hiç beklenti içinde  olmamalarının” etkili olduğu,     

      4- Çocukların zararlı madde kullanmalarına ana-babaların etkisinin aynı olduğu ancak kardeşlerin  (%35)  daha fazla etkili olduğu,

      5- Ailelerin ekonomik durumunun “çok kötü” olarak algılandığı,

      6- Ana-baba ile çocukların arasındaki ilişkinin (%60) bozuk olarak algılandığı, görülmüştür.

 
KAYNAKLAR

 

 “Üstün Başarı” Dr. Acar BALTAŞ,
“Etkin Öğrenme yöntemleri” Doç Dr. Nursel TELMAN,
“Okulda Başarı” Fevzi ULUĞ,
“Etkin Öğretmenlik Eğitimi” Dr. Thomas GORDON (çeviri Emel AKSOY, Birsen ÖZKAN),
“Ana Baba ve Çocuk” Prof. Dr. Haluk YAVUZER,
 “İyi Düşün Doğru Karar Ver”ve “İnsan insana” Prof. Dr. Doğan CÜCELOĞLU,
 “Çocuk Eğitimi El Kitabı” Prof. Dr. Haluk YAVUZER,
“Okulda Ruh sağlığı” Yadigar KILIÇÇI,
“Çocukla İletişim”Prof. Dr. N. Voltan ACAR,
 “Her Yönüyle Öğretmen Olabilme” Halil İbrahim YALIN, Servet ÖZDEMİR  gibi kaynaklardan yararlanılmıştır.



 

Çevrimdışı sebocan

  • Yönetim Ekibi
  • *****
  • 32.896
  • 512.889
  • 32.896
  • 512.889
# 26 Nis 2010 08:23:38
Çocuğun Başarısında Öğretmen  Tutumlarının Etkisi

      Çocukların sağlıklı bir kişilik sahibi olmaları en az anne-babalar kadar öğretmenlerin de  rolü çok büyüktür. Öğretmen öğrencisini istenilen karakter ve kişilikte yetiştirebilmek ve istenilen başarıyı elde edebilmek için aşağıdaki hususlara dikkat etmesi gerekmektedir:

      Eğitimin ve insan ilişkilerinin temelini sevgi üzerine kurun.

      Öğrencilerinize saygı gösterin.

      Öğrencinin yansıttığı kişiliği kabul edin.

      Öğrencinizle gerektiğinde  empati kurun (kendinizi öğrencinizin yerine koyun onun hissettiklerini hissetmeye çalışın)

      Yanlış davranışlarla uğraşırken kişisel davranmayın, objektif ve tutarlı olun.

      Öğrencinize seçme hakkı verin.

      Öğrencinizi asala utandırmayın, alay etmeyin, aşağılamayın.

      Öğrencinize övgü ve onay sözleri söyleyin.

      Öğrencinize size ve arkadaşlarına yardım etme fırsatı verin.

      Öğrencinize doğru bilgi verin.

      Öğrencinizi iyi dinleyin.

      Sıkıntı ve sorunlarınızı sınıfa taşımayın, kendinizi derse motive edin ve derse konsantre olmadan derse başlamayın.

      Öğrenciniz bütün insanlar gibi temiz, düzenli ve iyi giyimli insanlardan hoşlanır.

      Öğrenci, kendisini yargılamadan, suçlamadan dinleyen, onu anlamaya çalışan, kendisi danıştığında yol gösteren bir öğretmenle yakınlaşmak ister, varlığına ve  bilgisine ihtiyaç duyar. Öğretmen bilgiye dayanan otoritesini geliştirdiği ölçüde öğrenci, öğretmeni ve dersleri sevmeye başlar. Birlikte ders yapmak bir zevk haline gelir. Böylece öğretmenini, dersini ve okulunu seven bir öğrenci de okuldan kaynaklanan anti-sosyal bir davranış kesinlikle olmaz.

 
      Öğrencilerle en az ana-baba kadar beraber olan ve onlarla iletişim içerisinde bulunan öğretmenlerin hem kendilerine hem de ana-babalara yardımcı olabilmeleri için, öğrencilerinde gördükleri her zamanki davranışlarından farklı davranışlar görürse örneğin:

      Fazla para harcıyorsa, borç alıyorsa,

      Her zamanki arkadaş grubunda ani değişiklikler oldu ise,

      Uyumlu öğrencide uyumsuzluk başladı ise,

      Okul başarısında belirgin değişiklikler oluyorsa,

      Okula gelişlerinde düzensizlikler ortaya çıktı ise,

      Belirgin davranış değişiklikleri varsa (tutarsızlıklar)

      Kendine bakımı değişti ise (bakımsızlık ya da maddenin etkilerini saklamak için çaba)

      Yalan söylemeyen birisinde yalanlar başladı ise,

      Önceden olmayan yasal sorunlar arttı ise (çalma, kavga vs.)

      Sağlık sorunları sık yaşanıyorsa,

      İletişimde sorunlar yaşanıyorsa (öğretmenler ve arkadaşları ile iletişimi eskisi gibi değilse),


O zaman öğrencinin bir sorunu olduğu ve bu sorunun adının da madde kullanımı olabileceği unutulmamalıdır. Böyle bir durumla karşılaşıldığında telaşlanmadan bu bilgileri aile ve öğrenci ile paylaşarak profesyonel yardıma yönelmek izlenecek en duyarlı yoldur.

 

Çevrimdışı sebocan

  • Yönetim Ekibi
  • *****
  • 32.896
  • 512.889
  • 32.896
  • 512.889
# 26 Nis 2010 08:24:39
ÖĞRENCİNİN DERS ÇALIŞMA ALIŞKANLIĞI KAZANMASINDA ÖĞRETMENLERE DÜŞEN GÖREVLER

          Okula yeni başlayan bir çocuğun okulda başarılı ya da başarısız olmasında aile ve çevrenin etkisi kadar öğretmenin tutum ve davranışlarının da etkisi vardır.

          Başarılı bir öğrenme ortamının oluşturulmasında , çocuğun okulu ve dersleri sevmesinde,  öğretmenlerin ,özellikle ilköğretim okulu öğretmenlerinin etkisi büyüktür. Bu dönemde okulu ve dersleri sevmeyen öğrenci ilerdeki öğrenim hayatında da okumayı ve dersleri sevmemekte, bu da öğrencinin öğrenim hayatının başarısız geçmesine neden olmaktadır.

          Bir şeyi öğretmeye başlamadan önce, çocuğun o konuyu öğrenmesi için merak uyandırıp öğrenme isteğini artırmak gerekir.

          Bunun için öğretmen, öncelikle mesleğini sevmelidir. Öğrencilerini bireysel özellikleriyle tanıyarak onlara  seslenebilmeli, sağlıklı bir ilişki, yakın bir dostluk ortamı oluşturmaktır.  Her hangi bir sorun ya da gerginliği olan öğrenci öncelikle karşısında sevecen bir yaklaşım içinde, kendisini anlayan ve dinleyen bir öğretmen arar. Her hangi bir başarısı sebebiyle sınıf içinde çocuğun gururunu okşayan bir söz, onu olumlu bir şekilde etkileyen önemli bir mükafat yerine geçer ve çocuğun ders başarısını olduğu kadar, sınıf içindeki durumunu da etkiler.

          Öğretmenler konuları anlatırken  birçok hareket, jest-mimikleri işin içine katarak,  uygun yaşanmış ya da yaşanabilir örnekler sunması dersi daha çekici hale getirir.

          Öğrencilere olabildiği kadar uygulama fırsatı verilirse öğrenme daha çabuk ve kalıcı olacaktır.    

          “Güven duygusu” çocuğun sınıf içindeki uyumunda olduğu kadar, ders başarısında da büyük bir önem taşır. Olumsuz çevre koşullarında yetişen ya da her hangi bir sebeple uyum ve davranış bozuklukları gösteren çocuğun yetenekleri keşfedilerek, güven duygusunun pekiştirilmesi, onun eğitimi ve öğretimi açısından büyük önem taşır. O güne kadar belki yeteneklerini sınama fırsatı bile bulamayan çocuk, öğretmeninin keşfetmesi ile resim, müzik, güzel okuma ve yazma gibi konulardaki yeteneğinden haberdar olunca kendine olan güveni güçlenir. Bu da gerek sınıf içi uyumu ve arkadaş ilişkilerini, gerekse ders başarısını olumlu açıdan etkiler.

          Öğretmen; öğrenci tanıma tekniklerini kullanarak öğrencilerini her yönü ile tanımalıdır. Etkili eğitim öğretimin temel şartlarından biri de öğrenciyi tanımadır. Öğretmen öğrencileri ile sürekli ilgilenmeli, aileleri ile mutlaka işbirliği içinde olmalıdır. Derse ilgisiz olan, geç gelen, okuldan kaçan, başarısız olan, içine kapanık, sessiz ve arkadaş edinememiş veya çok hareketli ve ilgisi dağınık olan öğrencilerle bireysel olarak ilgilenmeli, ailesi ile işbirliğine gitmeli, gerekirse uzman kişi ve kurumlardan yararlanma yoluna gitmelidir. Sıcak bir ilgi, başını okşama ismiyle hitap etme, sınıf içinde çocukları onore etme, ödüllendirme gibi davranışlar öğrencilerin derse olan ilgisini ve sevgisini artırır. Özellikle ilköğretim okulu öğrencileri öğretmenin bu sıcak ilgisini kaybetmemek için derslerine daha fazla ilgi gösterirler, daha fazla çalışırlar, dolayısı ile bu öğrencinin başarısını artırır ve bu davranış kalıcı hale gelerek ileriki öğrenim hayatında da aynı şekilde devam eder.

          Çocukta öğrenmeye karşı bir direnç oluşuyorsa öğretme işi durdurulmalı; yargılama ve hesap sorma şeklinde olmamak şartı ile onun da bir insan olduğu bilinci ile yaklaşıp anlamaya çalışılmalıdır.

          Öğrencilerin pek çoğu zamanlarını ders çalışmakla geçirdikleri halde yeteri kadar başarılı olamamaktan şikayetçidirler. Çalışma zamanı ve süresini iyi ayarlayamadıkları ve öğrenilenleri hatırda tutmaya yarayacak bazı tekniklerden haberdar olmadıkları için çabalarının sonucunu alamamaktadırlar. Yeteneğinin altında başarı gösteren öğrencilerin başarısızlığı, verimli ders çalışma yöntemlerini bilmemekten veya okuma yazma  ve aritmetikteki eksikliklerinden kaynaklanmaktadır.

          Verimli çalışma; ilköğretim sınıflarında doğru, anlamlı ve hızlı okuma, okuduklarını tam olarak anlama ve anlatma becerisini kazanmakla başlar. Okuma becerilerini zamanında kazanan, geliştiren ve sonra da bunu alışkanlık haline getiren öğrenciler, ödev hazırlama ve ders çalışma konularında çok daha başarılı olmaktadırlar. Okuma becerileri bakımından yaşının ve sınıfının genel düzeyinin altında bulunan öğrenciler ise, beklenen başarı çizgisine erişememektedirler.

          Öğrencilerin çalışma alışkanlıkları ve tutumları çok geniş kapsamlıdır. Bu kavramın içine öğrencinin okul yaşantısıyla ilgili her şey  girmektedir. Örneğin, ders dinlerken hissettikleri , öğretmenlere karşı tutumları, ders çalışma yöntemleri, ödevler konusundaki görüşleri, eğitimden beklentileri, kütüphaneden yararlanma biçimleri, çalışma ortamlarını düzenlemeleri, anne baba ve arkadaşlarıyla ilişkileri gibi pek çok husus bu konuda sayılabilir.

          Öğrencilerin çalışma alışkanlık ve tutumlarını şekillendiren temel faktör “kendilerinin çalışma yaklaşımlarıdır”. Öğrencinin öncelikle, hangi amaçla çalışacağını ve öğreneceğini bilmesi  gerekmektedir. Öğrenci okuduğunu anlamaya mı yoksa ezberleyip geçiştirmeye mi yönelmiştir.

          Verimli çalışma ve tam öğrenme yollarını bilmek her öğrenci için baş gereksinimlerden biridir. “Çok çalışmak” yerine “verimli çalışmak” ilkesi temel alınmalı, bunun için zamanı iyi kullanması çocuğa öğretilmelidir.

          Etkili çalışma; zamanı belirlenmiş amaçlar ve saptanmış öncelikler doğrultusunda programlı olarak kullanmaktır. Verimli çalışma programı içinde eğlenmeye, dinlenmeye, aileye, sevdiklerine ve hobilere daima yer vardır.

          Öğretmenler, öğrencilerine verimli ders çalışma yöntemleri konusunda uygulamalı çalışmalar yaptırmalıdırlar. Öğrenciye zamanını nasıl planlayacağını öğretmek, okuduğunu özetlemeyi ve gerekli tekrarları yapmayı alışkanlık haline getirmelerini sağlamak öğrencinin başarısını ve kendine güvenini artıracaktır.

          Öğretmenin olumlu tutumu öğrencinin onu benimsemesine, dolayısıyla okul çalışmalarından zevk almasına neden olmaktadır.

          Öğrencilerin çalışma alışkanlık ve tutumlarını geliştirmek için öğretmenler, anne babalar ve öğrenciler el ele vermelidirler. Öğretmenler, öğrencilerin başarı durumları ve çalışma alışkanlıkları ,devam-devamsızlık, okuldaki davranışları, arkadaşları ile olan ilişkileri vb.  konularda ailelerle sürekli iletişim içinde olmalıdırlar. Ders saati içinde ve dışında birleştirici rol oynamaya özen göstermelidirler. Hükmedici ve baskıcı davranışlarla değil, iyimser, sevecen ve motive edici bir  yaklaşımla öğrencileri ders çalışmaya teşvik etmelidirler.

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 26 Nis 2010 12:33:09
İhtiyaç hissetiğim bir konu, yazılar uzun olduğu için yazıcıdan çıkararak okumayı tercih edeceğim.

Teşekkür ederim.

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.777
  • 227.223
  • 28.777
  • 227.223
# 26 Nis 2010 16:54:39
Çok teşekkürler Sebocan öğretmenim.Her zaman elimizin altında bulunması gereken bilgiler.Çıkarabilirsem bütün velilerime ulaştıracağım.

Çevrimdışı sebocan

  • Yönetim Ekibi
  • *****
  • 32.896
  • 512.889
  • 32.896
  • 512.889
# 26 Nis 2010 19:21:06
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
İhtiyaç hissetiğim bir konu, yazılar uzun olduğu için yazıcıdan çıkararak okumayı tercih edeceğim.

Teşekkür ederim.

Evet yazılar uzun... Yazıları word olarak ekleyecektim ama bu konuda o kadar çok dökumanım var ki önce teker mesaj olarak yazmayı daha sonra word olarak toplu şekilde eklemeyi düşünüyorum... ( Yazılar arşivimde word olarak değil explorer olarak yüklü )

[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Çok teşekkürler Sebocan öğretmenim.Her zaman elimizin altında bulunması gereken bilgiler.Çıkarabilirsem bütün velilerime ulaştıracağım.

Rica ederim öğretmenim...

Yazıların devamı var, eklemeye devam edeceğim...

Çevrimdışı topitop

  • Uzman Üye
  • *****
  • 257
  • 504
  • 257
  • 504
# 26 Nis 2010 19:52:46
kesinlikle her velinin okumas gerekir.ellerinize sağlık öğretmenim.

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK