Nihayet
Sekiz ay bekletilen Milli Eğitim Bakanlığı Yönetici Atama Yönetmeliği nihayet yayınlandı. Yayınlanan yönetmelik, 13 madde ve 52 alt başlığın kaldırılmasına karşın, 7 madde ve 26 alt başlığın ilavesiyle 23 maddeden oluşmaktadır.
Hep sorguladık, soruşturduk ama şu ana kadar olumlu bir cevap alamadık. İstenildiğinde bir günde hazırlanan yönetmelikler niçin bu kadar uzadı diye düşündük, sonuçta bunun seçimlere yakın gündemin yoğun olduğu bir döneme denk getirilerek kamuoyunda yankı bulmadan, kadrolaşmanın önünü açacak bir mevzuat olacağı endişesini taşıdık.
Düşündüklerimiz gerçekleşti. Kamuoyunun Cumhurbaşkanlığı seçimine endekslendiği bir ortamda, Cumhuriyet mitinginin bir gün öncesinde yönetmelik yayınlandığı gibi, aynı gün anlaşılmayan bazı kısımların aydınlatıldığı genelge de yayınlandı.
Kadrolaşmanın önü açılmış, vekaleten atamaları asalete dönüştürme yarışı başlamıştır. Yetkili amirlerin yazışma trafiği hızlanmış, yandaşların evraklarını atamaya yetkili birimlere ulaştırma telaşı yoğunlaşmıştır.
Birileri “nereden çıktı bu kadrolaşma” diyebilir. Nereden mi çıktı? Yönetmeliği incelerseniz; yıllardır uygulanan sistemin tam tersinin yürürlüğe konulduğunu ve yetkinin amirlere bırakıldığını ve onlara da nasıl yapması gerektiğinin dolaylı bir şekilde iletildiğini göreceksiniz.
Sınavı kaldırır, idareci olacakları hizmetiçinde yetiştirmeden, açık kadroların duyurusundan vazgeçerseniz, yönetici olarak atanacaklarda tercih nedenlerini yok sayarsanız, bunun adına ne denir?
Atamalarda, kamu yararı diye muallak bir ifadeye dayanarak, bazı kurumlarda atanacak idarecilerde alan aramayarak, idarecilerin altı saat’e kadar derse girme zorunluluğunu yok sayarak, Bakanlar Kurulu kararlarını görmezden gelirseniz, A, B, C tipi kurum yöneticiklerine atanacaklarda yönetmelikteki hizmet sürelerini azaltarak iktidarınızın dönemine endekslerseniz, eğitim kampüsü müdürü ve yardımcısı gibi kadrolar tahsis ederseniz, son iki yılın sicil raporuna göre müdürleri görevden alma yetkisini verirseniz, bunlar yandaş kayırmacılığı değil de, kadrolaşma değil de ne denir?
Çıkarılan bu yönetmelik, bugüne kadar vekaletle idareci olarak atanan yandaşların asaleten atanmasını sağlamak, bir sivil toplum kuruluşuna “gelin bize müdür yapalım” diyerek, onları avantajlı kılmaktır. Bu, diğer adıyla yetkili yandaş kuruluşlar oluşturarak, dikensiz gül bahçesine sahip olmaktır.
Amaç, yapılan atamalarda eğitim çalışanları üzerinde baskı oluşturarak, önümüzdeki seçimlerde provokatör elemanlar oluşturup, avantaj sağlamaktır.
Biz bu sahneleri çok seyrettik. İktidarlar bu tür küçük hesapları hep yapmışlardır. Ancak ince hesap yapanlar, hiçbir zaman arzuladıkları emellerine ulaşamadıkları gibi marjinal olmaktan da kurtulamamışlardır.
Eğer yapılanlar tasvip edilseydi, dün mevta olanlar bugün yaşardı. Eğer şişirme kuruluşlar devam etseydi, bugün o kuruluşlar tabela kuruluşu olmazdı.
Türk Eğitimcileri, üniversite mezunudur, belli değerlerin sahibidir, yapılanların şuurundadır, geleceğe emin adımlarla yürüyenlerdir ve doğruyu öğretenlerdir. Onlar, öğretmeye çalıştıkları halde öğrenemeyenlerin haline sadece acıyarak bakmakta ve islahları için ders vermeye devam etmektedirler. Zannedilmesin ki ilmi siyasetle herkesi kandırırız. Türk Öğretmeni, samimi olanla samimi olmayanı ayırt edecek kadar zeki ve şuurludur.
İşte çıkarılan yönetmelik, işte düşünülenler... Ne yaparsanız yapın, yanlışa dur diyecek Türk Eğitim-Sen gibi kuruluşlar vardır. Türk Eğitim-Sen, bu yanlışı da demokratik hakkını kullanarak, durduracaktır. Unutmayın, bugün dün değildir.
Alıntıdır
alıntı ;Şuayip ÖZCAN Türk egitimsen genel baskanı)